Medya sektöründeki insanların ne iş yaptıklarını anlatmaya devam ediyoruz. Bu kez sıra editörlerde. Editör, sunucu kaprisi çeker; muhabir, editör egosuyla baş etmeye çalışır. Peki editör kimdir?
Bir televizyon kanalında hangi çalışan ‘en cool’ diye soracak olursanız editörler kesinlikle ilk üçte yer alır (diğerlerinin kim olduğunu tahmin etmek zor olmasa da bunu başka yazıya bırakalım). Havalı ve dik duruşları ile adeta kanal koridorlarında bilirkişi edasıyla dolaşan editörler en genel tanım ile yazılı ve görsel yayınlarda içerikten sorumlu olan ve içerik akışını oluşturan kişilerdir – havalı olmaları boşuna değil yani. Televizyonlarda çoğu kişi ‘Basın İş Kanunu’na göre çalıştırılmazken, editörler 212’ye (güncel adıyla 5953) tabi olabilen şanslı azınlıktandır.
Bu kısa ve kitabi girizgahın ardından editörün kim olduğunu, ne iş yaptığını anlatmaya başlamadan önce küçük bir not: Başta söylemekte fayda var; okurken bazı maddelerde acımasız davrandığımı, mübalağa ettiğimi düşünebilirsiniz ama inanın öyle değil. Aşağıda okuyacağınız maddelerin çoğunluğu bizzat tarafımca deneyimlendi, bazıları da gözlemlerime dayanıyor. Hadi başlayalım:
- Dışarıdan bakıldığında editörün çok havalı bir iş yaptığını düşünebilirsiniz, gerçek biraz farklı. Bir editör, her daim etrafı dört gözle izlemeli, kulaklarını dört açmalıdır ki hangi siyasetçi ne demiş, kim polemik yaratmış, gündemde ne var, yeni bir kitap/albüm mü çıkmış, film mi vizyona girmiş takip etmeli, konuğu ve/veya içeriği rakip kanallara kaptırmadan önce kendi programına/haber bültenine çıkarmalı ve ilk röportajı o yapmalı.
- İyi editör saha tecrübesinin yanında, bir konu üzerinde fazlaca uzmanlık bilgisi ve ilgisi olan kişidir.
- Editörün asli görevi sunucu kaprisi çekmektir ve neredeyse her gün sunucular tarafından şu sorulara maruz kalır: “Kıyafetim düzgün mü, saçım-makyajım olmuş mu…” Bunlar en masum ve en katlanılabilir isteklerdir. Bazı sunucular kapris sınırlarını fazlasıyla zorlar ve editöründen programın açılış anonsunu yazmasını, soru hazırlamasını, tabii bir de mümkünse örneğin konuk olarak bir yazar gelecekse yazarın son kitabını editörünün okumasını ister. Editör de “ee ekrana da ben çıksaydım o zaman” der, tabii içinden… Der de, editörün arkasında onu kollayan bir yöneticisi yoksa paşa paşa açılış metnini de yazar, yayına gelecek konuğa sorulacak soruları da hazırlar.
- Öte yandan bazen editör de hıncını muhabire eziyet ederek çıkartır. Özellikle haber editörleri canlı yayında konuk ağırlayacak muhabirine oturduğu yerden, muhabirin içinde bulunduğu koşulları göz ardı ederek, “bunu sor, şunu sorma” gibi müdahalelerde bulunur. İşte o zaman muhabir içinden “ya sabır” çeker. Bazen de bir haber metnini öyle bir değiştirir ki, ortaya çıkan şeyi görünce, muhabir “bu benim haberim mi” der. Yazınızın editörünüz tarafından yerle bir olma ihtimali her zaman vardır.
- Kabul etmek gerekir ki editörler egoları yüksek insanlardır. Onlara bir metin, konuk veya soru beğendirmek zordur. Muhakkak eleştirecek, değiştirecek bir şey bulurlar ve dahası bunu yapmayı içten içe severler.
- İdeal şartlarda editör çalıştığı kurumun yayın çizgisini yansıtan kişilerdendir. X bir kanalda, Y programının editörüyseniz sektördeki çoğu insan programınızın çizgisini tahmin edebilir. Ancak dedim ya bu durum ideal şartlarda geçerli. Türkiye şartlarında ise, kurumunuzun kırmızı çizgilerini bilmeniz, çoğu zaman otosansür uygulamanız ve kimi zaman da yayın yönetmeninizden (hatta bazen daha da üst mercilerden) gelen uyarıları dikkate almanız şarttır.
- Bir editörden ana diline; dilbilgisi ve imla kurallarına hakim olması beklenir. Hani konuşamıyorsa bile yazabiliyor olmalıdır.
- Editörün seçme hakkı yoktur. İlgi alanı olsa da olmasa da siyasetten spora, ekonomiden magazine her alanda bilgi sahibi olmak, gelişmeleri ve eğilimleri takip etmek zorundadır.
- Editör, bir haberde veya programda ekranın altında gördüğünüz yazıları (KJ/karakter jeneratörü) yazan kişidir. Bu nedenle, reji ekibi kendi arasında gırgır, şamata yaparken yayını pür dikkat izlemek zorunda olanlardır. Hem KJ yazdığı, hem de programın gidişatına hakim olmak durumunda olduğu için yayın süresince kulağında kulaklık tek bir cümleyi bile kaçırmamak için üstün performans sergiler.
- Editör canlı yayın sırasında masa başından kalkma şansı olmayan arkadaşımızdır. Reklam arasına çıkmayı dört gözle bekler ki bu sayede çay-kahve içmek, yemek yemek gibi insani ihtiyaçlarını giderebilsin.
- Bir de gece editörü vardır. Mesaisi çoğunlukla gece 10’da başlar sabahın ilk ışıklarına kadar sürer. Koskoca kanalda sessiz ve dingin bir ortamda çalışmanın tatlı huzurunu(!) yaşar, ta ki bir son dakika haberi patlayana kadar.
Bu bir solukta okuduğunuz maddeler bütünü editör dediğimiz medya emekçisinin kim olduğunun ve ne iş yaptığının kısa bir özeti. Hiç şüpheniz olmasın ki yazılanların eksiği var, fazlası yok. Bir editörün bunların hepsini yapıp da normal kalmasını beklemek imkansız gibi, iyi de zaten kim normal olmak ister ki?