“Kavganın sonu. Altı senemi geçirdiğim benzersiz, güzel ve sihirli bir yazı işleri kadrosuna sahip iTélé’den istifa etmeye karar verdim. Ne macera ama!”
Fransız gazeteci Florent Peiffer’ın 16 Kasım 2016 tarihinde Twitter hesabından attığı bu mesaj, binlerce kişi tarafından paylaşıldı. İlk bakışta kişisel bir hikâye gibi görünse de, Fransız televizyonu iTélé’de meydana gelen olaylar geçtiğimiz günlerde onlarca gazetecinin istifasıyla sonuçlandı.
Dünyanın en büyük medya şirketlerinden biri olan Vivendi’ye ait televizyon kanalı iTélé, editoryal bağımsızlık için mücadele eden gazetecilerin direnişiyle karşılaştı. Fransız televizyon yayıncılığı tarihine en kapsamlı ve uzun soluklu ikinci grev olarak geçen sürecin sonunda, haber merkezinde çalışan 95 gazeteci istifa etti. Sorularımızı yanıtlayan Peiffer yaşananları şöyle anlatıyor:
“İstifaya karar verdik çünkü kanalın girdiği istikamet, bağımsızlığımızın öncelik olmadığını anlamamıza neden oldu. Yeni kurallar getirildi. Kanalın yeni direktörü, yöneticilik görevini yazı işlerinde kullanmaya karar verdi. Bu da Vivendi Medya Grubu ile gazeteciler arasında artık filtre olmaması anlamına geliyordu. Birkaç ay içinde sansürle karşılaştık. Son olarak François Fillon (merkez sağın cumhurbaşkanı adayı) ile ilgili haber yapmamız engellendi.”
‘Diyalog yoktu, psikolojik baskı vardı’
Kanalın hissedarları haberciliklerine karışmaya başlayınca gazeteciler ayaklandı. Haberler sırasında Vivendi ürünlerinden bahsetmeleri bile istenir hale gelmişti. Bardağı taşıran damlalardan biri, sunucu Jean-Marc Morandini’nin ekrana çıkması oldu. Kanal çalışanlarının ‘gazeteci’ değil, ‘sunucu’ olarak tanımladığı Morandini’nin kanalda işe başlaması durumu çığırından çıkardı. Kanalın hissedarlarından biriyle ilişkisi olduğu iddia edilen Morandini’nin ayrıca cinsel tacizle suçlanan bir isim olması da rahatsızlığı körükledi.
“Greve gidersek bu mesleği yapmak için bağımsızlığın ne kadar gerekli olduğunun anlaşılacağını düşünmüştük çünkü bağımsızlık daha fazla güven ve izleyici demek… Ancak istifa etmemizin beklendiğini anlamak hiç uzun sürmedi. Grevimiz 31 gün sürdü. Süreç oldukça sert geçti. Diyalog yoktu, psikolojik baskı vardı. Bu sürecin sonucunda istifa etmeye karar verdik. Grevin son günü bir toplantı yaptık. Bir kişi, ‘Ben gidiyorum’ dedi. Sonra diğeri, sonra bir başkası derken 95 kişi istifaya karar verdi. Kanalın haber merkezinde toplam 120 kişi çalışıyorduk.”
İstifa eden gazetecilerden 54’ü, Explicite adını verdikleri bir platform kurdu. Gazeteciler bu platform kapsamında yalnızca sosyal medya hesaplarını kullanarak habercilik yapmaya devam ediyor. ABD’de Donald Trump’ın başkanlık görevini devraldığı 20 Ocak’ta yayına başlayan ‘Explicite’, Facebook, Twitter ve YouTube üzerinden yayın yapıyor. Florent Peiffer bu yeni dönemi, “Amacımız dıştan gelen bir baskı olmadan haber hazırlayabilmek ve yeniliklere açık hikâye anlatım teknikleri geliştirmekti” sözleriyle açıklıyor.
‘En iyi şekilde habercilik yapmaya çalışıyoruz’
Gazetecilikte 13. yılını dolduran Peiffer, bir yandan Explicit’e destek verirken bir yandan da kendi medya platformunu kurmak için kolları sıvamış. Öte yandan birkaç ay içinde bir başka televizyon kanalında program sunacağının da sinyalini veriyor. İstifaların ardından kanalın nasıl bir pozisyona düştüğünü merak ediyorum:
“Tepki göstermediler. ‘Sorun değil’ dediler. Vivendi’nin dünya kadar parası var. İşe alım yapacaklar mı, bilemiyorum. Hâlâ orada çalışan arkadaşlarımız koşulların çok zor olduğunu söylüyor.”
‘Explicite’ kısa zamanda binlerce kişi tarafından takibe alındı. Gazetecilerin bu duruma şaşırdığı söylenemez çünkü grev süresince binlerce kişinin desteğini almışlar:
“Kolay değil… Herkes şu an gönüllü çalışıyor. Bir kitlesel fonlama (crowd funding) mekanizması var ama o şimdilik sadece ekipman almaya yarıyor. Henüz gerçek bir ekonomi modelimiz yok, sadece en iyi şekilde habercilik yapmaya çalışıyoruz. Ancak dayanması zor olacak.”