Dosya

Gazeteciler neden tutuklanıyor? 5 uzmandan 5 cevap

Gazeteciler neden tutuklanıyor? Vatandaşların Google’da gazeteciler hakkında en sık sorduğu sorulardan biri bu. Gazeteciliğe dair merak edilenleri incelediğimiz “Gazetec…” yazı dizisinin 2. bölümünde bu soruyu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Uluslararası Basın Enstitüsü, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ve İfade Özgürlüğü Derneği temsilcilerine sorduk.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) mart ayında yaptığı açıklamada, dünya çapında en az 229 gazetecinin cezaevinde tutulduğunu bildirmiş ve “en fazla gazeteciyi hapse gönderen ülkenin” Türkiye olduğunu vurgulamıştı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) verilerine göre 34 gazeteci ve medya çalışanı cezaevinde.

Google’da vatandaşların gazeteciler hakkında en sık yaptığı aramalardan biri olan “Gazeteciler neden tutuklanıyor” sorusunu yanıtlamak üzere ulusal ve uluslararası meslek örgütlerinin temsilcileriyle ve hukukçularla görüştük.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Sibel Güneş, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi‘ne göre gazetecinin, öncelikle halkın haber alma hakkını, mesleğin temel ilkelerini ve özgürlükçü demokrasi ölçütlerini göz önünde bulundurduğunu söyledi. “Gazeteci; mağdurun, güçsüzün, yoksulun, ötekileştirilenin ve ‘sesini duyuramayanların’ sesi olmakla yükümlüdür” diyen Sibel Güneş, şöyle konuştu:

  • Gazeteci; basın özgürlüğünü, halkın doğru haber alma, bilgi edinme hakkı adına dürüstçe kullanır. Bu amaçla her türlü sansür ve oto sansürle mücadele eder. Gazeteci, önce halka ve gerçeğe karşı sorumludur. Bu sorumluluk, kamu otoriteleri ve işverenine olan sorumluluklarından önce gelir. Sadece bu ilkeler bile iktidarların neden gazetecileri hedef seçtiğinin önemli bir ölçütüdür.

Siyasetçiler, kendi kontrolleri dışında bir gazeteciliği kabullenmiyor

Türkiye’de gazetecilerin her dönemde halkın haber almasını ve bilgilenmesini, gerçekleri öğrenmesini sağladıkları için iktidarların ve güç odaklarının hedefi hâline geldiğini ekleyen Güneş, şu ifadeleri kullandı:

  • Siyasetçiler, onların oylarıyla seçildikleri hâlde halkın hangi haberi öğrenip hangisini öğrenmeyeceğine karar vermek istemektedirler. Bu nedenle kendi kontrolleri dışında olan bir gazetecilik anlayışını kabullenememektedirler. İktidar kendi medyasını oluşturarak haberleri kontrol etse de bağımsız medya kuruluşlarını kontrol edemediği için gazeteciler hedef hâline getirilmektedir. Siyasi liderlerin hedef göstermesinin ardından gazeteciler genellikle partili kişilerin saldırısına uğramakta, saldırganlar yakalansa bile serbest bırakılmaktadır. Gazetecilere saldıranlar cezasızlıkla ödüllendirilmektedir. Gazeteci doğru bildiğini yazmaya devam ettiğinde ise genellikle suç uydurulup, terör faaliyetiyle suçlanıp gözaltına alınıp haksız yere yıllarca hapis yatmaktadır. İktidar, gazeteciliği parti amigoluğuna dönüştürmeye çalışsa da bu ülkenin çok güçlü bir gazetecilik damarı vardır. Meslektaşlarımız görevlerini yapmaya devam edeceklerdir.
  • İktidarlar göreve geldikten sonra ortalama 3-4 yıl gazetecilerle iyi ilişkiler kurmaya çalışmakta, daha sonra otoriterleşmeye başlayarak gazeteci tutuklamaları konusunda hukuktan uzak bir yaklaşımla hedef gösterme, suç uydurma, haksız yere yıllarca cezaevinde tutulmasını sağlama gibi bir yaklaşım benimsemektedir. 34 gazeteci şu anda cezaevindedir. İktidar döneminde en az 808 gazeteci tutuklanmıştır. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü yok sayan, gazeteciliği terör faaliyeti, haber suç sayan bir anlayışla görev yapan iktidar sadece kendi istediği soruları soran gazetecileri toplantılara almakta, sormayanlara akreditasyon uygulamaktadır. Binlerce gazetecinin basın kartını iptal etmiş, yüzlerce basın kartını da “incelemede” diyerek elinde tutmaktadır. Sorunun çözümü demokrasinin yeşermesinden geçmektedir. Gazetecilere eleştirel alan tanımak iktidarın da yararına olacaktır. Gazeteciler kamu yararı adına eşik bekçileridir. Görevleri kamu yararına uygun habercilik yapmaktır. İktidarın görevde olduğu 20 yılın sonunda bu gerçeği farkına varmasını hep birlikte bekliyoruz.

İddianameler ideolojik: Suçlama var, delil yok

Yıl boyunca gazetecilerin davalarını takip eden, onları Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinde ziyaret eden, TGS Basın Özgürlüğü Raporu‘nun yazarlarından avukat Ülkü Şahin de özellikle otoriter ve totaliter rejimlerin, hakikatlerin ortaya çıkmasını istemediğini vurgulayarak şunları söyledi:

  • Bu, “makbul” vatandaşın ve toplumsal rızanın üretiminde son derece önemlidir. Çünkü her hakikat, iktidarın sorgulanmasını beraberinde getirir. Bu nedenle hangi ihalenin kime verildiğinin bilinmesini, bir kamu makamına kimin aile bireyinin geldiğinin öğrenilmesini; yolsuzlukların, hırsızlıkların duyulmasını istemeyen iktidarlar, hakikati ortaya çıkaran gazetecilerden tarih boyunca hazzetmemiştir. Bu nedenle gazeteciler her dönemin olağan şüphelisi ve iktidarın potansiyel düşmanı olmuştur. Bu durumu gazetecilerin tutuklanma gerekçelerine, dosyalarına baktığımızda çok açık şekilde görebiliyoruz. Polis fezlekesinden ibaret, delil ile suç arasında hiçbir illiyet bağı kurulmamış ve tamamen ideolojik okuma üzerine kurulu iddianameler işte tam da bu politikanın bir yansımasıdır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesine göre, ancak ve ancak kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delilin varlığı, şüphelinin kaçma veya delilleri karartma şüphesi olması hâlinde tutuklama yapılabileceğine dikkat çeken Ülkü Şahin, sözlerini şöyle tamamladı:

  • Kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delil olarak dosyalarda haber, yazı ve fotoğrafların silahlı örgüt üyeliği ve propaganda gibi suçlamalara delil yapıldığını görüyoruz. Yayımlanmış, basılmış bir eser ile işlendiği iddia edilen suçun delilinin ise gazeteci tarafından karartılabileceği düşünülüyor. Bununla beraber tutuklama en ağır güvenlik tedbiridir ve en son çare olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle eğer ortada bir tutuklama gerekçesi varsa mahkemelerin imza, yurt dışı çıkış yasağı, konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirlerinin yetersizliğini de ortaya koyması gerekiyor. Ancak bu değerlendirmelerden hiçbirisi yapılmıyor. Tamamen basmakalıp ifadelerle dolu gerekçesiz tutuklama kararlarıyla gazeteciler ilk elden cezaevine gönderilerek susturulmak isteniyor.

Tutuklu gazeteci sayısı son dönemde azaldı fakat baskıcı tutum sürüyor

Uluslararası meslek örgütlerinin temsilcileri, Türkiye’deki meslektaşlarının bu değerlendirmelerine genel olarak katılıyor. Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) adına gazeteci duruşmalarını da takip eden IPI Türkiye Program Koordinatörü Renan Akyavaş, son beş yılda yüzlerce gazetecinin yaptıkları haberler nedeniyle yargılandığını hatırlatarak şöyle konuştu:

  • Yargılanan gazetecilerin çoğu terör örgütü propagandası vb. suçlamalarla sanık koltuğuna oturtulurken, cumhurbaşkanına hakaret veya kamu görevlisine hakaret/aşağılama gibi suçlamalar da pek çok kez araştırmacı gazetecilik raporlarının ve haberlerinin önünü kesmek için bir maşa olarak kullanılıyor. Bugün, tam sayı bilmek zor olmakla birlikte, Türkiye’nin her yerinden onlarca gazetecinin yerel veya ulusal siyasi figürlerin, yetkililerin hedefinde yargılamaya tâbi tutulduğunu biliyoruz. Bu durum, gazetecilerin siyasi yetkilileri rahatsız eden gerçekleri açığa çıkarmakta ve halka duyurmakta ne kadar başarılı bir iş sürdürdüklerinin adeta bir kanıtı.
  • 2016 yılından bu yana tutuklu gazeteci sayısında ciddi bir düşüş gözlemlense de, hükûmetin eleştirel gazetecilere karşı baskıcı tutumunda bir farklılık olduğunu söylemek mümkün değil. Baskıların yöntemini hedef gösterme, veya yargı tacizi gibi yollarla değiştirdiğini görmek mümkün. Ancak bugün hala devam eden gazeteci tutuklamaları, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gönderilen genelge ile birlikte polis memurlarına gösteri ve protestoları takip eden gazetecileri engelleme hakkı tanındı ve bu durum gazetecilere yönelik şiddet ve tutuklama olarak yeni bir form aldı.
Sol üstten, saat yönünde: Sibel Güneş, Renan Akyavaş, Ülkü Şahin ve Erol Önderoğlu

Tutuklamanın gerekçesi bir dizi yasa, amaç ise basını susturmak

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ise “Türkiye’de gazetecilerin, her birisi toplumu şeffaflıktan uzak tutmaya hizmet eden birçok baskıcı yasa temelinde tutuklanmasının geçmişi çok geriye gidiyor” diyerek şöyle devam ediyor:

  • Yolsuzluk ve otoriterliğin gündeme getirildiğinde “hakaret,” hak ihlallerin ortaya konulmasında Terörle Mücadele Kanunu’nun devreye girmesi gibi… Ancak son beş yılda, daha ziyade bölgesel politikalar (İdlib, Libya, vs.) söz konusu olduğunda, MİT Kanunu veya “devletin güvenliğine dair bilgi yayımlamak” gibi kıyıda köşede kalmış kimi düzenlemeler üzerinden de tutuklanma tehdidinin belirgin olduğuna tanık oluyoruz. Kimi medyanın, politik güç odaklarına mesafesizliği sorunu ve editöryel bağımsızlığın yok denecek kadar az olması da, alanda bazı gazetecilerin güvenliği üzerinden tehdit oluşturabiliyor. Medya, kutuplaşmadan doğan bu tahribatları dikkate almak ve tartmak zorundadır.

Bazen de gazetecilerin kendisi değil ama haberleri “tutuklanıyor.” Haber sitelerinin kapatılması ve içeriklere erişim engeli getirilmesi, iktidarın bu amaçla kullandığı yöntemlerden bazıları.

İfade Özgürlüğü Derneği’nden hukukçu akademisyen Yaman Akdeniz, Türkiye’de gazetecilerin yazdıkları haberden dolayı tutuklanması üzerine kitapların yazılması gerektiğini belirterek gazetecilerin gerçekleri yazmasının hükûmeti rahatsız ettiğini yineliyor.

Akdeniz, özellikle yolsuzluklara ve Kürt sorununa ilişkin yazı yazan ve araştırma yapan gazetecilere soruşturma açıldığını ve yargılandığını ifade ediyor. Ona göre Kürt gazeteciler ve bölgedeki haber siteleri daha sık hedef alınıyor. Jin News adlı haber sitesinin bir yılda 30 defa engellenerek kapatıldığına dikkat çeken Akdeniz, hükûmetin eleştirel gazetecilerden ve haber sitelerinden oldukça rahatsız olduğunu ifade ederek şöyle diyor: “Amaçları basını susturmak, sindirmek veya gazetecileri tutuklamaktır.”

ÖNCEKİ BÖLÜM – GAZETECİLER NE KADAR KAZANIYOR?

Hamdiye Çiftçi Öksüz

1986 yılında Hakkâri'de doğdu. Yerel basında muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptıktan sonra Anadolu Ajansı ve Dicle Haber Ajansı'nda çalıştı. 2010 yılında 14 yaşındaki C.E'nin kameralar karşısında polis tarafından kolunun kırılmasını gazeteci olarak görüntülemesinin ardından tutuklandı. İki yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldu. "Kadın ve Zindan" adlı bir kitabı var. Serbest gazetecilik yapıyor.

Journo E-Bülten