Dosya

Gazeteciler anlatıyor: İktidar medyası yüzünden depremzedeler bize de tepki gösteriyor

Fotoğraf: İdris Yılmaz

Türkiye’yi sarsan 6 Şubat depremlerinin ardından afet bölgesindeki 10 ilde görev yapan gazetecilerin izlenimlerini ve deneyimlerini aktardığımız “Deprem Haberciliği” yazı dizisinin 3. bölümünde; Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay ve Gaziantep’teki 6 haberciyle konuştuk: Rabia Çetin, İdris Yılmaz, Rojda Aydın, Arif Aslan, Şenol Bali ve Ruşen Takva.

Siyasi iktidarın kontrolündeki medyada yaygın sansür, manipülasyon ve propaganda yüzünden yetkililerin yanı sıra bağımsız gazeteciler de zaman zaman depremzedelerin hışmına uğruyor. Daha önce Van ve Gölcük depremlerini yaşayan gazetecilere göre yine ciddi bir koordinasyon sorunu var. İnternet olmadığı için birçok köyden hâlâ bilgi alınamıyor.

“Ana akım medya, Gaziantep İslahiye’de bugün öyle bir canlı yayın yaptı ki sanırsın depremzedeler ‘iyi ki deprem olmuş’ diyor. Bugün Islahiye’deydik, otogarın karşısında yıkılmış 5 katlı bir bina vardı ve altından sesler geliyordu. Orada çalışma başlatıldı mı bir bakar mısınız?”

9 Şubat’taki tweetinde bu ifadeleri kullanan gazeteci Ruşen Takva, iktidarın kontrolündeki medyanın deprem bölgesindeki tüm gerçekleri yansıtmadığını vurguluyor. Takva şöyle diyor:

  • Yaptığımız eleştirilere, ana akım medyanın güzide temsilcileri tarafından şu karşılık geliyor, “İnsanlara umut vermeyelim mi? Neden umudu göstermiyorsunuz?” İyi de sahada umut kalmadı ki… Durum ortada ve gösterdikleri gibi toz pembe değil. Olmayan bir şeyi nasıl gösterelim? Mesele bundan ibaret.

Gazeteci Rabia Çetin de deprem bölgesinde. Şanlıurfa’nın ardından Adıyaman’a geçen Çetin’e göre depremzedeler, yetkililerin yanı sıra gazetecilere karşı da çok tepkili.

Görüntü aldığı sırada birçok defa yurttaşların müdahalesine maruz kaldığını da ekleyen Çetin, “Ana akım medya mensubu meslektaşlarımız bilgi paylaşımında bazen seçici davranabiliyorlar, ancak onların da canla başla çalıştıklarını söyleyebilirim. Ayrıca bölgede bulunan gazeteciler arasındaki dayanışmanın oldukça güçlü olduğunu da eklemek gerekiyor” ifadesini kullanıyor.

6 Şubat-11 Şubat arasında depremi haberleştiren en az 14 gazetecinin engellemeyle karşılaştığı bildirildi. Son 24 saatte 3 ilde en az 6 gazeteci fiziksel tacize veya saldırıya uğradı:

Gazeteci İdris Yılmaz durumun iktidar medyasında gösterildiği gibi olmadığını, bu haber kuruluşlarının gerçeklerle bağdaşmayan olumlu bir hava yaratmaya çalıştıklarını vurguluyor.

Sürekli olarak konteynerlerin kurulduğu yerden yayın yapan medya kuruluşlarını eleştiren Yılmaz, “Ara mahallelere ve köylere indiğimiz zaman görüyoruz ki hâlen yardım gelmemiş. Köylerde durum çok daha vahim. İnsanlar buralarda sosyal medya üzerinden bazı şeyleri paylaşabiliyor ama köylerde internet olmadığı için oralardan hiç bilgi gelmiyor. Olumlu bir hava varmış gibi yansıtan ana akım medyaya itibar edilmemeli’’ diyor.

Geçmişteki iki büyük depremi de deneyimlediğini belirten Yılmaz, şu değerlendirmeyi yapıyor:

  • Gölcük’te olanlara tanık oldum, Van depreminde kardeşim ve yakınlarım enkaz altında kalmıştı. Arama-kurtarma ekiplerinin ulaşması 34 saat sürdü. Kardeşim o enkazdan sağ kurtuldu fakat birçok insan yaşamını yitirdi. Geç gelen yardımlardan dolayı bir bebeğin zatürreden öldüğüne tanıklık ettim. Babası çadır bulamadığı için naylondan bir barınak yapmıştı. Üzerinden onca zaman geçmiş ama ne yazık ki şimdi burada da benzer durumlar var.

“Ulaşan yardımlar koordinasyon eksikliğinden dolayı dağıtılamıyordu”

Böyle bir ortamda depremzedelerin tepkilerine anlayışla yaklaşmak gerekiyor. Bu tepkilerin en büyüğünü gazeteciler değil, arama-kurtarma çalışmaları ve koordinasyondaki ciddi hata ve eksiklikleri nedeniyle resmi yetkililer alıyor.

Milyonlarca depremzede soğuk havada günlerdir sokakta, yardımların ulaşmasını bekliyor. Fotoğraf: İdris Yılmaz

Yılmaz; Adıyaman, Kahramanmaraş ve Pazarcık’tan izlenimlerini şöyle anlatıyor:

  • Depremin ilk günü, Gece saat 12 gibi Adıyaman’a ulaştık. Herhangi bir kurtarma ekibine rastlamadık, sadece bir avuç asker vardı.
  • Adıyaman’da bir hastanede, personel odaları da dâhil her odada ve dışarıda birçok insanın cansız bedeni bulunuyordu. Gelen yaralıların tedavileri için sağlık personeli sayısı yeterli değildi fakat var olan sağlık personellerinin çok özverili bir şekilde çalıştıklarını belirtmek gerekiyor.
  • Adıyaman’ın ardından Pazarcık’a geçtik. Burada da benzer bir tablo vardı, altyapı hizmetleri çökmüş durumdaydı. Birçok enkazda, insanlar kendi imkânlarıyla yakınlarını kurtarmaya çalışıyordu fakat bu mümkün olmuyordu. Arama-kurtarma ekipleri bulunmuyordu.
  • İnsanlar yemek bulmakta zorlanıyor, belediyeler başta olmak üzere resmî kurumlara büyük bir tepki söz konusuydu.
  • Kahramanmaraş’ta ise ölmüş insan kokuları ve havada toz bulutu vardı. Soluduğumuz tozu ciğerlerimizde hissedebiliyorduk.
  • Termal kameralarla enkazlarda canlı ısısı aranıyordu. Bazı enkazlarda ısı oluyordu fakat ses yoktu, sağ olarak enkaz altında bekleyenlerin ses çıkaracak mecalleri kalmamıştı.
  • Arabası olanlar geceyi arabalarında geçirdikleri için sürekli benzin gerekiyor. Bundan dolayı benzinliklerin önünde uzun araç kuyruklarına rastlıyoruz. Arabası olmayanlar ise geceyi, yaktıkları ateşin başında dışarıda geçiriyorlar.
  • Son günlerde ulaşan yardımlar vardı, yollar kapalıydı diye ulaşamıyordu. Ulaşanlar da koordinasyon eksikliğinden dolayı dağıtılamıyordu.

“Burada gördüklerimi anlatabilmem imkânsız”

Rabia Çetin ise şu izlenimlerini aktarıyor:

  • Şanlıurfa’da bulunduğum yerde 4 büyük bina enkazı vardı. 21 kişinin enkazdan sağ olarak, 20’den fazla insanın ise cansız bedenlerinin çıkarıldığına tanık oldum. Elektrik yoktu. Buradaki zarar diğer bölgelere göre daha az görünüyor.
  • Daha sonra Adıyaman’a geçtim, burada gördüklerimi anlatabilmem imkânsız. İnsanların yaşam şartları çok kötü, bulunduğum mahallede her iki evden bir tanesi yıkılmış durumda ve çok yoğun bir ceset kokusu var. Şanlıurfa’ya göre hava burada çok daha soğuk. İnsanlar sokaklarda ateş yakarak ısınmaya çalışıyor, gidecek yerleri yok.
  • Kentte tarifi imkânsız bir yıkım var, şu an bile artçı sarsıntılar devam ediyor. Arama-kurtarma ekipleri ve gönüllüler canla başla çalışıyor. Özellikle Adıyaman kent merkezinde çok fazla gönüllü var ama her iki şehirde de koordinasyon eksikliği söz konusu.
Rabia Çetin

Gaziantep, İslahiye, Pazarcık ve Hatay’daki durumu anlatan gazeteci Arif Aslan, milyonlarca insanın dışarıda kaldığını ve gıda, çadır, battaniye gibi malzemelere çokça ihtiyaç olduğunu hatırlatıyor. Gaziantep’te temel gıda ihtiyaçlarını karşılayamayan depremzedelerin Gaziantep Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere yetkililere ciddi tepkileri söz konusu.

Ekmek bulmakta zorlanan birçok depremzedenin olduğunu söyleyen Aslan, tanık olduğu bir olayı şöyle anlatıyor:

  • Yaşlı bir amca, tek katlı olduğu için güvenilir diye düşündüğü yerde fırıncılık hizmeti veriyor. Doğalgazla çalışan fırınını sanayi tüpüne çevirmiş. Kendi imkânlarıyla çalışıp ekmek pişiriyor ve neredeyse kocaman bir ilçenin tüm ekmek ihtiyacını tek başına karşılıyor. İnsanların kapıda sıra oluşturduğunu gördük. Daha fazla imkânı olan belediyenin bu konuda hizmet vermemesine insanlar tepki gösteriyorlar.

Yerli arama-kurtarma ekiplerinde nitelik eksik, Fransız ekip 5 dakikada çözdü

Pazarcık’taki durumun daha kötü olduğunu vurgulayan Aslan, ilçenin neredeyse tamamının yıkıldığını söyledi. Yıkımın bu denli büyük olduğu bir yerde devlet kurumlarını göremediği için şaşırdığını ifade eden Aslan, birçok insanın kendi imkânlarıyla iş makinesi kiraladığını ve yakınlarını enkazdan kurtarmaya çalıştıklarını belirtti. Birçok enkazdan “Beni kurtarın” çığlıkları duyduğunu söyleyen Aslan’a göre, çok sonradan bölgeye gelen arama-kurtarma ekipleri nitelik anlamında oldukça yetersiz durumda.

Aslan, “Arama-kurtarma ekiplerinin bir enkazda yer tespiti yapmaya çalıştıklarını gördük. Uzunca bir süre boyunca ne kadar uğraşırsa uğraşsınlar başaramıyorlardı. Daha sonra Fransa’dan bir ekip bölgeye geldi. Çeşitli teknikler kullanarak yer tespitini tamamlamaları yaklaşık 5 dakika sürdü. Bölgede hâlen hiç el değmemiş enkazlar var” diye ekliyor.

İlk günden beri Gaziantep ve ilçelerinde haber takibi yapan gazeteci Rojda Aydın il merkezinde yaklaşık 11-12 binanın yıkıldığını, İslâhiye ve Nurdağı ilçelerinin ise “neredeyse tamamen yok olduğunu” ve birçok köye yardım ulaşmadığını belirtti.

Aydın’a göre özellikle depremden etkilenen kadınlar için mevcut şartlar çok zor. Deprem alanında hamile, yeni doğum yapmış veya küçük çocuğu olan kadınların bulunduğunu hatırlatan Aydın, stres ve açlığın hem anne hem de çocuk üzerinde çok ciddi sağlık sorunlarına sebep olabileceğini söyledi.

Kadınlar ve bebekler için özel bir yardım çalışmasına ihtiyaç var

Aydın’ın kadın depremzedelerle ilgili izlenimleri şöyle:

  • Şu an gelen yardımlar çok yetersiz. Bazı kadınların stres veya açlık gibi sebeplerden dolayı sütten kesilip bebeklerini emziremedikleri oluyor. Gelen yardımlar kısıtlı olduğu için bebekler beslenememe sorunu yaşıyorlar. Dolayısıyla kundaktaki bebek bile bu afetten çok derin etkileniyor diyebiliriz.
  • Hava oldukça soğuk, çadır bulamadığı için dışarıda bebekleriyle, çocuklarıyla kalan anneler var. Soğuklar özellikle çocuk ve bebekler için ölümcül olabiliyor. Öte yandan bazı enkazlardan sağ çıkarılan kadınlarının enkaz altında çocukları veya bebekleri kalabiliyor. Her iki durum da anneler için ayrı ayrı çok büyük travmalardır.
  • Doğum aşamasındaki kadınlar veya strese bağlı erken doğum yapmak zorunda kalan kadınlar hastaneye gidebilmek için ambulans bulamıyorlar. Bu durumdaki birçok kadın, sosyal medya üzerinden sesini duyurarak çözüm arıyor.
  • Enkazların başında kadınların umutlu bekleyişleri sürüyor. En ufak bir ses duyduklarında dönüp bakıyorlar acaba sağ çıkan mı var? Oradaki umuda şahit olmak bile bizlerde heyecan yaratıyor.
Fotoğraf: Rojda Aydın

Su, elektrik, tuvalet, ilaç ve iletişim sorunu sürüyor

Aydın şöyle devam ediyor:

  • Köylerdeki insanlar kendi imkânlarıyla enkaz altında kalan insanları çıkarmaya çalışıyordu. Çıkan cenazeleri yıkamak için su bulamıyorlardı çünkü ilçede sular kesikti. Başka yerlerden taşıdıkları sularla yıkadıkları cenazeleri battaniyelere sarıp gömüyorlardı.
  • Yardımların ulaştığı bazı bölgelerde insanlara elektrikli soba dağıtımı yapıldı ancak sobayı çalıştırmak için gerekti olan elektrikler kesikti.
  • İki gündür verilmeye başlanan sular çamurlu akıyor. İnsanlar, temiz olmadığı söylenen bu suyu içmeyi tercih etmese de bazen mecbur kalabiliyorlar.
  • Bölgede ciddi bir tuvalet sorunu var. Bu durum çocuklar, yaşlılar ve engelliler için daha fazla sorun teşkil ediyor.
  • Bölgede gönüllüler ve sağlık çalışanları var ancak sayı yetmiyor. İnsanlar ilaç bulmakta zorluk çekiyor. Kurulan eczaneler oldu fakat ilaç ihtiyacı çok fazla. Tansiyon hastası bir kadın vardı, ilaç bulamıyordu.

Afet bölgesinde görev yapan bir başka gazeteci olan Şenol Bali, depremzedelerin içinde bulunduğu ağır koşulları habercilerin de yaşadığını vurguluyor. “Özellikle haberleşme konusunda farklı alternatifler geliştirilmeli. Mesleğini yapmaya çalışan gazeteciler için şartların iyileştirilmesi gerekiyor, başka türlü sağlıklı bilgi akışı mümkün olmayacak. Tek başına gazetecilerin yapabileceği bir şey yok, yetkililerin elinden geleni yapması lazım” diyor Bali.

Şenol Bali

Rabia Çetin, “Gazeteciler bölgede çok korkunç şartlarda çalışıyor, bizler için en elzem olan şey internet. Burada internet ve telefon şebekelerinde sorun var. Çektiğim görüntülerin birçoğunu göndermekte zorlanıyorum. Sokakta şebeke arıyorum, yürüyorum nerede çekerse oradan göndermeye çalışıyorum” ifadesini kullanıyor.

Ağır koşullarda çalışan gazetecilerin psikolojik durumu

Bali’nin dikkat çektiği bir başka mesele, bölgedeki gazetecilerin psikolojik durumu:

  • Burada insani olarak kendi yaşadığımız yıkıntılar söz konusu. İşimizi yapmaya çalışırken bir yandan da yaşananlar karşısında nasıl en az etkilenebiliriz diye düşünüyoruz, insani duygular çok ağır basıyor ve etkilenmemek imkânsız.
  • Neyi görüntüleyip neyi görüntülememek gerektiğini bütün çelişkileriyle hissedebiliyorsun. Örneğin enkazdan sağ çıkarılan bir bireyi görüntülüyorsun ama yaşamını yitiren birini görüntülemiyorsun. Mağdur ailelere yaklaşırken psikolojilerini de gözetmek ve çok hassas yaklaşmak gerekiyor. Meslek etiği kısmı önemli. İnsani olarak hem bu duyguları kontrol etmek hem de işini yapmak bir sıkışmışlık yaratıyor.

Özetle, şu anda deprem bölgesinde gazetecilik yapmak normalden çok daha güç.

Rojda Aydın‘ın sözleriyle bitirelim:

  • Enkazlardan cansız bedeni çıkarılan çocuklar, aileleriyle irtibat kurulmadığında toplu olarak defnediliyor. Enkazlardan çıkarılan her cansız beden bir travma nedeni… Suriye’deki savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen bir aile vardı. Nurdağı’na yerleşen bu aileden 6 kişi yaşamını yitirmişti. Battaniyeye sarılı bedenleri yan yanaydı. Ailelerinin ağlamaları hâlen kulağımda, dayanmak çok zor.

En az 9 gazetecinin depremde hayatını kaybettiği bildirildi

6 Şubat 2023’te merkez üssü Kahramanmaraş‘ın Pazarcık ilçesinde bulunan 7,9 büyüklüğündeki depremden 9 saat sonra bu kez Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Depremler 10 ilde binlerce can kaybına, onbinlerce yaralanmaya ve milyarlarca liralık maddi hasara neden oldu.

Gazete Karınca’nın haberine göre depremde hayatını kaybeden gazetecilerin sayısı bugün itibarıyla 9’a ulaştı.

Arama-kurtarma çalışmalarının devam ettiği afet bölgesinde çok sayıda haberci zor şartlarda fedakârca görev yapmayı sürdürüyor. Journo, gazetecilerin deneyimlerini “Deprem Haberciliği” yazı dizisinde aktarıyor.

Gazeteciler anlatıyor: En büyük ihtiyacımız internet, enerji, gıda, su ve hijyen ürünleri

Gazeteciler anlatıyor: Molozun içinden bir elin belirdiğini gördüm, psikolojik olarak hâlâ sallanıyorum

 

Furkan Tunçdemir

2013 yılından bu yana gazetecilik yapıyor. Yerel ve ulusal birçok gazete, dergi ve haber sitesinde çeşitli görevlerde çalıştı. Van'da yaşıyor.

Journo E-Bülten