Dosya

Kadın karikatüristler: Mizahta da cinsiyetçilik ve tahakküm var

Cinsiyetçi ve ayrımcı yaklaşımlara sadece iktidarı destekleyen değil, kendisini muhalif veya eleştirel olarak konumlandıran yayınlarda da zaman zaman rastlıyoruz. Erkek egemen düzenin bir sonucu bu ve aslında tüm dünyada gözlenebiliyor. Siyasi hiciv ve karikatür aleminde de bu “tahakkümün” izleri var.
Dijital Mizah” yazı dizisinin ikinci bölümünde ünlü karikatüristler Gülay Batur, Zehra Ömeroğlu, Akdağ Saydut, Ercan Akyol ve Tuncay Akgün ile kadın çizerleri ve dijital çağda siyasi hicvi konuştuk. Pulitzer ödüllü Washington Post karikatüristi Ann Telnaes ile yaptığımız söyleşi ise bonus oldu. Bir not: Tüm söyleşileri, Fransız dergisi Charlie Hebdo etrafında bugünlerde dönen tartışmalardan çok önce gerçekleştirdik.

Bugün mizah ve karikatür üzerine konuşalım istiyorum. Benim karikatürle tanışmamı sağlayan Milliyet gazetesinde Bedri Koraman idi. Cumhuriyet’in usta çizeri Turhan Selçuk’un “Gözlüklü Sami” tiplemesini de hatırlatmak isterim. Ve Oğuz Aral yönetimindeki ‘efsane’ Gırgır dergisi. Gırgır’a ayrı bir parantez açmak isterim. Gündelik sohbetlerimizin ‘manşetini’ belirlerdi Gırgır, hayatımıza renk katardı. Gırgır ile nefes alırdık.

Her alanda olduğu gibi karikatür dergilerinde de ‘erkek egemen’ anlayış uzun süre devam etti. Oysa kadınlar arasında her biri kendini ispatlamış güçlü çizerler, yazarlar vardı. Nihayet 8 Mart 2011’de, Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadın mizah dergisi “Bayan Yanı” yayın hayatına merhaba dedi. Çok sayıda kadın karikatüristi bir araya getiren Bayan Yanı dergisinin yayın yönetmeni bir erkek: Tuncay Akgün. Derginin çizerleri arasında Ramize Erer, Feyhan Güver, İpek Özsüslü, Gülay Batur ve Zehra Ömeroğlu’nun yanı sıra birçok genç yetenek de bulunuyor.

İlk kadın karikatüristimiz Fatma Zehra’dan ‘Bayan Yanı’na

Mizahın çizgiyle yaratıldığı bir sanat biçimi olan karikatür, Anadolu coğrafyasında Tanzimat döneminden bugüne kadar iniş çıkışlarla kendine bir yol çizer. Ama hep bir eksiği vardır: Kadın mizahçılar, karikatüristler fark edilmemiş ya da görmezden gelinmiştir. Oysa bu topraklarda 1914 yılında kadınlar için bir mizah dergisi yayımlanmıştı: “Leylak”. İlk kadın karikatürcümüz Fatma Zehra’nın ilk karikatürleri de sadece üç sayı çıkabilmiş Leylak dergisinde yayımlanmıştı…

Bayan Yanı dergisinin usta çizeri Gülay Batur’a derginin fikir babasının kim olduğunu soruyorum. Batur, kadın mizah dergisinin “fikir babası” olmadığını “fikir annelerinin” önerisiyle vücut bulduğunu vurguladıktan sonra ekliyor: “1980’li yıllarda Gırgır dergisinde kadın karikatürist sayısının hızla arttığı günlerde, kadın mizah dergisi çıkarmak için aramızda tartışıyorduk. Her nedense bir türlü cesaret edemiyorduk. Sonunda Leman dergisi bünyesinde kendine yer buldu.”

Gülay Batur: Bizde hiyerarşi yok

Gülay Batur, devam ediyor: “Çoğunlukla kadın okur kitlesine sahip olmakla birlikte, kurduğumuz güçlü iletişim sayesinde hatırı sayılır ölçüde erkek okuyucumuz da var. Orta yaş grubu bizi takip ediyor. Bizde hiyerarşi yok. Her çizer kendi özgür iradesiyle sorumluluk alıyor. İlk baskılarımız 15 bin civarında idi. Tüm mizah dergilerinde olduğu gibi bizde de az da olsa düşüş var. Yakın zamana kadar dünyada kadınların çıkardığı tek mizah dergisi Bayan Yanı idi. Öğrendiğimize göre Fransa’da hemcinslerimiz de benzer bir dergi çıkartıyor.”

Zehra Ömeroğlu: Çizgilerim egemen olana yöneliktir

Bayan Yanı ve Leman dergilerinde çizen Zehra Ömeroğlu, “Mizah, ifadenin güçlü yoludur” diyor ve ekliyor:

“Mizah incedir, dolaylı düşünme ve anlatma becerisi ister. Kadınların karikatür ve mizah dünyasındaki sayısı az ise bu onların mizah yapamamasından değil, toplumsal normlar, kurallar yüzünden geri bırakılmaya çalışılmaları nedeniyledir. İfade etmek beceri işidir, zamanla kazanılır. Çocukluğundan itibaren her yaptığı ayıp, günah, uygunsuz diye bastırılan, itilen bir kız çocuğunun kendini çekinerek ifade etmesi veya yargılardan uzaklaşmasının zaman alması elbette beklenir bir şeydir. Diğer taraftan ise amcalara, teyzelere ‘göstermesi’ her koşulda teşvik edilen erkek çocuklar… Ama kırıyoruz bunları birlikte. Çizgilerim egemen olana yöneliktir.”

Zehra Ömeroğlu

Akdağ Saydut: Mizah ve demokrasi birbirini besler

Yıllarca çeşitli dergi ve gazetelerde mizah sayfası hazırlayan karikatürist Akdağ Saydut; mizahın dilinin gerginliği ve kutuplaşmayı, zıtlaşmayı törpülediğini, sivrilikleri yumuşattığını hatırlatıyor. Saydut, “Bizde parodiler orta oyunu ve Karagöz geleneğinden gelir” diyerek ekliyor: “Bu nedenle mizah abartılıdır, bu nedenle hedefteki politik ya da kurumsal figürü yerden yere vurur. Bu geleneksel mizah türü karikatürcüleri de etkilemiştir. Mizah, yasaktan ve kısıtlanmaktan hoşlanmaz. Siyaset kurumu mizahın yaşam alanlarını daraltmaya çalıştıkça yani demokrasiden uzaklaştıkça, mizahın ve karikatürcünün baş oyuncusuna dönüşür.”

Karikatürün haber ve olayları mizahi açıdan yorumlayan farklı bir anlatım aracı olduğunu; güçlü çizerlerin birinci sayfada yer alan karikatürlerinin adeta gazetenin vitrini olduğunu söyleyen Saydut şöyle devam ediyor: “Manşetle bütünleşen karikatür hem gazeteyi okutur hem de okurda tiryakilik yaratır. Hemen hemen her okur, gazetenin haber ve yorum sayfalarından önce karikatüre bakarak stres atar, gündemi karikatürle yakalar. Karikatürler gazetelerin kimlik belgesidir.”

Son yıllarda karikatürde de dijitale göç başladı

Yazının dijitalle buluşması karikatürcüleri de harekete geçirdi. Çok sayıda karikatürist, çizgilerini Facebook, Instagram ve Twitter’da takipçileriyle buluşturuyor. Facebook’ta oluşturulan paylaşım gruplarına ilginin her geçen gün arttığı görülüyor. Ayrıca çizerlerin kendi adlarına oluşturdukları hesapların reytingi de yüksek. Pek çok çizerin işlerini sergiledikleri web sayfaları, karikatür siteleri var. Dijital ortam, karikatür sevenler ve çizerler açısından çok büyük bir buluşma alanı. Karikatüre yeni başlayanlar içinse gözlem ve eğitim olanağı sağlıyor.

Akdağ Saydut, dijital ortamın karikatüre ilgiyi azaltmadığını, aksine artırdığını belirterek, “İnternet gazeteciliğine koşut olarak internet çizerliğinin de gelişip yaygınlaştığını görüyoruz” diyor.

Ercan Akyol: ‘Reklam grafik ligi’ bana cazip gelmiyordu

İlk karikatürü 17 yaşında, 1970’te Aziz Nesin’in yönettiği “Usta” mizah dergisinde yayımlanan Ercan Akyol, 50 yıldır aralıksız çiziyor. Sendikaların dergilerinde de çizgisiyle kendine yer bulan Akyol; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbe dönemlerinde yüksek tansiyonlu politikaya gark olduğunu söylüyor. Karikatürü, “sosyal politik” bir araç olarak algıladığını dile getiren Akyol; “Başka türlüsü olamazdı, ‘reklam grafik ligi’ bana cazip gelmiyordu” diyor.

Orda burada kesintili çizmenin karın doyurucu olmadığını dile getiren Akyol; 1982 yılında, tesadüf eseri Güneş gazetesinde büyük bir reklam görüyor: “Vinyet çizecek eleman aranıyor…” Ve başlıyor. Çizeceği yer, Melih Aşık’ın o zamanki adı “Arka Pencere” olan köşesi. Güneş gazetesi gerçek anlamda Akyol’a “güneş” oluyor.

Gerisini Ercan Akyol’dan dinleyelim: “Melih Aşık mizahı seviyordu, gazetenin de mutfağından geliyordu. O köşede ‘gazete içinde gazete’ yapıyorduk, maya tutmuştu. Mizah yüklü kısa haber ve yorumlarla yola devam ettik. Yazılarıyla, mizahıyla gazete okurların ilgisini çekiyordu. O günkü koşullarda özgürce çalışıyordum, Melih Aşık’ın onaylaması yetiyordu.”

‘Karikatüre kızan insan, gölgesine kızan insandır’

Ercan Akyol’a ‘karikatür’ü soruyorum. Cevap veriyor: “Karikatür, metafor sanatıdır. Karikatürü çizilen kişi kâğıt üzerinde soyutlanmış, başka bir insan olmuştur. Yani kurgulanmış bir dünyanın figürüdür. Bu bağlamda bakılırsa karikatüre kızmanın anlamsızlığı ortaya çıkar. Karikatür ‘irrasyonel’ bir şeydir. Onun için karikatüre kızan insanın gölgesine kızan insandan farkı yoktur. Ülkemizi yöneten insanlar açısından bakarsak, bağnaz yöneticilerin bağnazlıkları arttıkça hoş görüleri de ters orantılı olarak azalmaktadır.”

Mizahın eşitlikçi, adaletli bir düzen için mücadele ettiğini aktaran Akyol, “Ülke ya da ülkeler ne kadar demokratik yönetilirse mizahın konusu da o kadar azalır” görüşünü dile getirerek ekliyor: “Yani demokrasi ile mizah arasında ters orantı var. Tabii burada söz konusu olan siyasal mizahtır.”

‘Artık karikatürünü yayımlatmak için kapı kapı dolaşmaya gerek yok’

Yazının dijital ortama girmesini “devrim” olarak niteleyen Ercan Akyol, şöyle devam ediyor:

  • İnsanlık tarihinde hiçbir devrim, bu kadar kısa sürede dünyayı ‘dijital devrim’ kadar kökten etkilememiştir. İnsanın hızlı ulaşım araçlarıyla tanışmasından sonra küçülen dünya, bilişim teknolojisiyle daha da küçüldü ve artık daha hızlı dönüyor. Sosyal medya diye bir iletişim mecrası oluştu. Neredeyse herkes bir anlığına foto muhabiri ya da haberci. Her an bilgisayarınızdan, akıllı telefonunuzdan şelale gibi görseller, haberler akıyor. Bu akışın içine karikatürün de girmesinden doğal ne olabilir?
  • Artık karikatür çizmeye başlayan gencin karikatürünü yayımlatmak için kapı kapı, dergi dergi dolaşmasına gerek yok. Çizgilerini editöre kabul ettirmek zorunda değil. Bir “tık” ile karikatürünü sosyal medyada paylaşıp gösterebiliyor. Buna karşılık yazılı basın hızla tiraj kaybetti. Dünyadaki teknolojik değişim, yeni ekonomik ve sosyolojik oluşumlar yazılı basını çaptan düşürdü. Türkiye’de siyasi müdahalelerle gazeteler el değiştirdi. Tirajlar yerlerde sürünür hale geldi.

Dijital mizah: Karikatüristler sosyal medyada, yeni gelir modeli kitle fonlama

Tuncay Akgün: Mizah biraz ‘dokunulmazlık’ ister

Oğuz Aral’ın geleneğini günümüze taşıyan, kırk yıldır çizgileriyle demokrasi mücadelesi veren Leman dergisinin yayın yönetmeni Tuncay Akgün, rahat çalışma ortamı bulamadıklarını dile getiriyor. Sağ iktidar politikalarının ürettiği sistematik baskıları iliklerine kadar yaşadıklarını ifade eden Akgün; morallerini bozmak istemedikleri için Leman dergisine 18 yıllık sürede açılan davaların çetelesini dahi tutmadıklarını kaydediyor ve ekliyor: “Mizah, dolaştığı alanda biraz ‘dokunulmazlık’ ister. Oysa burada mizah, görece dokunulmazlığın ötesinde şoke edici trajik bir saldırı ile karşı karşıya.”

Karikatüristler siyasi nedenlerle işten atıldı

Türkiye’de mizahın tehdit edildiğinin altını çizen Tuncay Akgün, dünyada da benzer olayların yaşandığını şöyle anlatıyor: “New York Times, Netanyahu’yla ilgili yayımladığı bir karikatürden sonra aldığı tepkiler üzerine uluslararası baskısında karikatür yayımlamama kararı aldı. İki çizerini işten attı. Göreve geldiğinden beri basınla didişen ABD Başkanı Trump, kendisini eleştiren Kanadalı karikatürist Michael de Adder’i işinden attırdı. 17 yıldır çalıştığı tüm gazeteler Adder’le işbirliğini sonlandırdı. ABD’de böyle iken bizde nasıl olması beklenir?”

“Çizginin” otorite için “tehlikeli” olduğuna dikkat çeken Akgün, çizdikleri karikatürler nedeniyle para cezası ödediklerini vurgulayarak devam ediyor: “Evet, davalarımız oldu. Soruşturmalar geçirdik. Mahkumiyetlerimiz, ödediğimiz para cezaları var. AİHM’e gittiğimiz de oldu. Dergilerimiz matbaamızdan, bayilerden toplatıldı. Hapiste bu dönem Leman’dan yatan olduğunu hatırlamıyorum. Ama arkadaşımız Musa Kart’ın mahpuslukları bizi derinden yaraladı.”

Pulitzer ödüllü karikatürist Ann Telnaes: Baskılardan ürktüm

Hem Pulitzer, hem de  Reuben ödülünü kazanan ilk kadın olan Washington Post karikatüristi Ann Telnaes, ABD başkentinde yaşıyor ve Başkan Donald Trump’ı eleştiren karikatürleriyle de tanınıyor. Telnaes, geçen yıl yaptığımız söyleşide Journo’ya şunları söylemişti:

  • Amerikan siyasi söyleminin tarihinde editoryal karikatürler her zaman önemli bir rol oynadı. İnternetin etki alanının genişliğinin yanı sıra söz medyanın kullanımı ve bazen de istismarı düşünüldüğünde, liderlerin ve güçlü kurumların hesap verebilir olmalarına her zamankinden fazla ihtiyaç var.
  • Editoryal karikatüristlik kariyerim boyunca daha önce hiç olmadığı kadar endişeliyim. Özgür basına bu kadar karşı çıkan, onun altını oymakta böylesine kararlı bir ABD Başkanı veya yönetimi geçmişte hiç olmamıştı.
  • [Cumhuriyet gazetesi davasında tutuklanan ve geçen yıl tahliye olan karikarürist] Musa Kart’ın davasını ilk duyduğumda şoke oldum ve hem bir karikatürist dostu olarak, hem de dünyada ifade özgürlüğü üzerindeki süregiden baskılar nedeniyle ürktüm. Cumhurbaşkanı Erdoğan da tıpkı bizim başkanımız Trump gibi otoriter, alıngan ve nükteden anlamayan biri. Eğer ABD Anayasası’nın birinci ek maddesi ifade özgürlüğümüzü hükûmet kısıtlamalarından koruyor olmasa, Trump ve onun işini kolaylaştıranlar da, bizim gibi editoryal hicivcilere aynı şekilde tepki gösterirdi.

Ann Telnaes, dijitalleşme sürecinin siyasi karikatürler açısından hem fırsatları, hem de risklerini barındırdığını ise şu sözlerle anlatıyor:

  • Dijitalleşmenin hem olumlu hem de olumsuz anlamda derin etkileri oldu. Bir yandan eserlerimiz artık tüm dünyada görülebiliyor çünkü görsellerin evrenselleği sayesinde karikatürler dillerin ve ekonomik statünün sınırlarını aşabiliyor. Bir yandan da internet karikatüristleri daha fazla tehlikeyle karşı karşıya bıraktı. Eserlerimiz kasten yanlış yorumlanabiliyor, hatta manipüle edilebiliyor. Bu yüzden sosyal medya linççilerinin de hedefi oluyoruz.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – DÜNYA KARİKATÜRİSTLERİ MUSA KART İÇİN ÇAĞRI YAPTI

Ahmet Külsoy

1955 Trabzon doğumlu. İlk ve orta öğretimi Zonguldak'ta tamamladı. İki yıl Özgür Üniversite'de siyasi tarih üzerine dersler aldı. Zonguldak’ta yazın aylık, kışın ise haftalık yayımlanan İşçi Davası gazetesinde gazeteciliğe adım attı. Ardından İnanış, Uyanış ve Haber gazetelerinde görev yaptı. Güneş gazetesinin Zonguldak Temsilciliğini yürüttü. Son olarak Özgür Gündem, E.P, Karadeniz Gazetesi, Radyo Cumhuriyet, Sabah, Gazete Duvar ve Ahval News'da çalıştı.

Journo E-Bülten