Kâğıt ihtiyacının sadece yüzde 4-5’ini yerli üretim ile karşılayabilen Türkiye’de, kâğıtla iş yapan tüm sektörler kriz içinde. Dışarıya bağımlı sektör, kurda yaşanan dalgalanma ve Türk Lirası’nın döviz karşısında yaşadığı değer kaybı nedeniyle büyük sorunlar yaşıyor. Basılı yayından vazgeçen gazete ve dergiler, periyotlarının aralığını uzatan yayınlar ve kapanmamak için direnen, artık ödemelerin en az yarısını peşin isteyen matbaalar krizin görünen yüzü.
Şimdilik sadece günü kurtaracak çözümler bulabilen gazeteler, bıçak sırtı da olsa ayakta kalmaya çalışıyor. Yerel seçimlerin yaklaşması nedeniyle, adayların tanıtım faaliyetlerine ayırdığı bütçelerden nemalanan gazeteler, seçimden sonrasını göremiyor.
Zor günler geçiren basın-yayın sektörünün içinde bulunduğu durumu, İzmir’deki matbaacılardan dinledik. Yanlış politikalar sonucu bu noktaya geldiğimiz tespitini yapan matba işçileri, anlayış değişikliği olmadan, yerli üretime geçmeden ve ülkede normalleşme süreci yaşanmadan sektörün de bu sorunlardan kurtulamayacağını ifade etti.
‘Maliyetler yıllardır yüksek’
Ege Bölgesi Sanayi Odası Basım Yayın Sanayicileri Meslek Komitesi Başkanı Barış Erel, aynı zamanda bir matbaada uzun yıllardır genel müdür.
Erel, hammaddede dışa bağımlı olduğumuz için büyük sıkıntılar yaşadığımızı, yerli üretime geçmediğimiz sürece de sorunların her gün daha da büyüyeceğini anlatıyor. Erel “Selüloz üreticileri yakın zamanda ham maddeye yüzde 40’ a yaklaşan oranda zam yaptı. Bunun üzerine gelen dövizdeki ciddi ve ani yükselme Türkiye’deki kâğıt üreticilerini, matbaacılarını, basın yayın sanayini, gazetecileri, yayınevlerini zor durumda bıraktı” diyerek konuya özet bir giriş yapıyor.
Türkiye’de 2000’li yılların başından beri gazete kâğıdı üretilmediğini ifade eden Barış Erel, 1960’larda bir kamu iktisadi teşekkül olarak devletin öncülüğünde kurulan Selüloz ve Kâğıt İşletmeleri’nin (SEKA), gazete kâğıdının yanı sıra sigara kâğıdı dahi üretebildiğini hatırlatıyor. Erel, Giresun ve Balıkesir’deki bu fabrikaların kendini geliştiremediği için çağın gerisinde kaldığını ve hükümetin fabrikaları geliştirilmek yerine özelleştirerek elden çıkarmayı tercih ettiğini söylüyor.
‘Önce kâğıt ormanları lazım’
“Şu an gazete kâğıdı kalitesinde kâğıt üretimimiz yok. O nedenle ne yazık ki dışa bağımlıyız. Hangi alanda olursa olsun dışa bağımlıysanız eğer, üretici ülkelerin belirlediği fiyatlara tabi olacaksınız. Bu dışa bağımlılığımız nedeniyle bu sektörün maliyetleri uzun yıllardır yüksek” diye konuşan Barış Erel sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kendi kâğıdımızı üretmek isteyelim desek, bu öyle ‘hadi yapalım’ demekle olabilecek bir şey değil çünkü hiçbir alt yapımız yok. Önce kâğıt ormanlarımızı oluşturmamız lazım. Rusya’da, kuzey ülkelerinden Finlandiya’da, Kanada’da kâğıt ormanları var ve dünyaya gazete kâğıdı ihraç ediyorlar. Sadece ormanlardan değil, geri dönüşümden de çok iyi yararlanıyor bu ülkeler. Türkiye geri dönüşüm konusunda da çok sıkıntılı. Türkiye’deki geri dönüşümden de ne 1. ne de 3. hamur kâğıt üretebiliyoruz, sadece karton mukavva üretebiliyoruz. Avrupa’da, Amerika’da yüzde 70’i geri dönüşüm olan gazete kâğıdı mevcut.”
‘Geri dönüşüm şart’
İzmir’de Ege Bölgesi Sanayi Odası, Ticaret Odası ve Matbaacılar Odası olarak bir çalıştay yaptıklarını ve sorunları nasıl aşacaklarını konuştuklarını anlatan Erel, “Bugünden yarına hemen aşılacak bir sorun değil ne yazık ki. Hemen fabrika açalım diyebileceğimiz bir alan değil. Bunun alt yapısını hazırlamak bile uzun zaman alır. Belki geri dönüşüm konusunda bir şeyler yapabiliriz. Bu konuda halkı bilinçlendirerek işe başlayabiliriz. Halkımızın geri dönüşüm konusunda yeterli bilinç düzeyine erişmediğini hepimiz biliyoruz” diye konuşuyor.
Artık basılı yayıncılığın sonuna geliniyor gibi bir tespite katılmadığını söyleyen Barış Erel, ekonomileri ve ortalama gelir düzeyi büyüyen, genç nüfusa sahip ülkelerde basılı yayın sayısında artış oyduğunu öne sürüyor: “Çin, Hindistan gibi ülkelerde basılı yayın sayısı artıyor. O nedenle karamsar tablolar beni korkutmuyor. Türkiye’de basılı gazetenin sonuna geliniyor diyemeyiz. Türkiye normalleşirse; ekonomisi, yargı sistemi, eğitimi ile Türkiye artık üretimi ve bunun adil paylaşımını konuşursa sanırım gazeteler de daha fazla okunacak, hak ettiği yeri kamuoyu nezdinde görecektir.”
‘Matbaalar peşin çalışmaya başladı’
Peki yaşanan kâğıt krizi günlük ve farklı periyotlardaki yayınları nasıl etkiledi? Barış Erel, günlük çıkan gazeteler ile zaten sözleşme usulü içinde çalıştıkları için tüm ilişkilerinin karşılıklı güvence altında olduğunu ancak aylık, altı aylık veya süresiz çıkan, ödeme noktasında riskli olabilecek yayınlar için matbaacıların da artık alacağının yarısını ya da tamamını peşin talep etmeye başladığını anlatıyor.
Seçim sonrasına dair tespitler de yapan Erel: “Dünyada genellikle seçimlerden sonra bir rahatlama yaşanır. Dileriz ki Türkiye de 31 Mart’tan sonra normalleşir. Üreteni ile fabrikası ile basın dünyası ile normalleşir diye bekliyoruz. Şu an bir seçim ekonomisi var medyada. Bu medyada bir canlanma yarattı. Seçimden sonra Türkiye normalleşirse basılı yayın artacaktır. Reklam veren de, onları okumak isteyen de artacaktır.
‘Tüm malzemelerimiz ithal’
Haydar Özbek ise İzmir’deki Yediveren Matbaası’nın sahibi. 19 yıldır sektörün içerisinde. Mürekkepten kalıba, boyadan kimyasala yaklaşık 12 kalemdeki ihtiyaçları ithal ederek işini yapıyor.
Özbek “Temmuz ayından önce ödemenin tamamını peşin yapmadan da malzeme alabiliyorduk. Ancak Ağustos ayından bu yana tüm alışverişimizi o günkü Dolar veya Euro kuru üzerinden peşin ödüyoruz. Ürünler de genelde bir iki gün içerisinde bize teslim ediliyor. Eskiden 3 aydan 6 aya kadar vade yaptırabiliyorduk. Şimdi peşin ödemeden mal alamıyoruz.” diye anlatıyor son durumu.
‘Yereller basılıdan vazgeçti’
“Sektör dergileri, katalog basıyorduk. Gazete basıyorduk. Manisa Kula’nın Balıkesir’in, Edremit’in Milas’ın yerel gazetelerini basıyorduk. Ancak dolardaki artıştan sonra baskıyı bıraktı bu gazeteler. Dolardaki krize kadar üç bin gazete veya dergi bastıranlar, şimdi 500’e kadar düştü. 100 bin bastığımız yeni yıl ajandalarında şimdi en fazla 10 bin basar olduk. Reklam gelirleri azaldığı ve matbaa giderleri nakitle dönmeye başladığı için baskıdan vazgeçenler kadar baskı sayısını azaltanlar da bir hayli fazla” diyerek piyasadaki durumu özetleyen Haydar Özbek matbaasının kapısına kilit vurmayı hiç düşünmediğini söylüyor: “Yapabileceğim başka bir iş yok ki. Bundan sonra para kazanmayı beklemiyorum ancak bu işi yapmaya devam etmek için biraz küçülmeyi en azından maliyetleri çıkarabilmeyi hedefliyorum.”
‘Kâğıt yaşamın kendisidir’
4P Medya Reklam Ürünleri Şirketinin Genel Müdürü Abdülkadir Sinan 21 yıldır Ege Bölgesi’ndeki matbaaların tüm malzemelerini tedarik ediyor. Son bir yıl içinde matbaacıların yaşadıklarının fotoğrafını çeken Sinan, ülkeyi yönetenlerin anlayışı değişmeden yaşadığımız krizlerin de bitmeyeceğine inanıyor.
Kadir Sinan işyerinde gerçekleştirdiğimiz röportajımıza “Kâğıt dediğimiz şey sadece elinizde tuttuğunuz kâğıt değildir, yaşamdır aslında kağıt; masamızdaki not kağıdından, doğan çocuğumuzun nüfus kağıdına, evlenirken aldığınız cüzdandan, yaşamınızı yitirdiğinizde verilen ölüm kağıdına kadar yaygın bir kullanıma sahiptir” diyerek başlangıç yapıyor.
‘Biz oyunu oynamaktan vazgeçtik’
Son bir yıl içerisinde yaşadıkları sorunlara değinen Sinan, “Şirket olarak tedbir aldık diyoruz ama biz bu oyunu oynamaktan vazgeçtik aslında. Son aylarda ithalat yapamıyoruz, ürün getiremiyoruz, getiremediğimiz için müşteri sayımızı ister istemez azaldı. Yıllardır güvenle çalıştığımız firmalar dışında kimseye ürün tedarik etmiyoruz artık, çünkü geri dönüşler için risk alma lüksümüz yok” diye konuşuyor.
Dövizin yaza göre düşmesinin hiçbir olumlu yansımasının olmadığını söyleyen Kadir Sinan “Aşağı yukarı iki saattir görüşüyoruz, yılbaşındayız ve telefonumuz hiç çalmadı. Bu telefonlar önceki yıllarda susmazdı. Matbaacılar çarşısındayız şimdi, önceden bugünlerde matbaacıların kapısında müşteriler olur, yılbaşı öncesi; takvim, ajanda, promosyon ürünleri, hediyelik eşyaların baskı işleri için insanlar kapılarda kuyruk olurdu. Herkes işinin daha önce yapılması için matbaacıdan öncelik isterdi. Bırakın insanların o eski kalabalığını bulmayı, makine sesi bile yok. Çarşının yarısı son altı ayda kepenk kapattı. Otomatik olarak biz de kimseye ürün tedarik edemiyoruz. Zincirleme bir şekilde gittikçe küçülüyor, yok oluyoruz” diyerek yaşanan daralmanın boyutlarını ortaya koyuyor.
‘İktidar hiçbir sorumluluğu almıyor’
Bu anlayış devam ederse geleceğe dair umudunun olmadığını söyleyen ve 34 yıldır sektörün içerisinde her türlü işi yapan Sinan, geleceğe dair neden karamsar olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “16 yıldır bizi yönetenler yaşananlardan kendisine sorumluluk almadığı sürece değişen bir şeyin olacağına dair inancım yok. 16 yıldır bu ülkeyi bir parti yönetiyor ve yaşanan her olumsuzlukta sorumluluğu başka yerde arıyor. Hep iktidarda olan ancak hiçbir şeyin sorumluluğunu almayan bir hükümetle yarını görmemiz mümkün değil.”