Film

La La Land: Melodik ve romantik topraklarda

Hollywood Yabancı Basın Birliği (Hollywood Forein Press Association) tarafından 1944’ten beri verilen ve Oscarların habercisi olarak bilinen 74. Golden Globes / Altın Küre Ödülleri geride kalırken geceye damgasını vuran film, aday gösterildiği 7 dalda ödülleri toplayan ‘La La Land’ oldu: En iyi yönetmen, en iyi film (müzikal/komedi), en iyi senaryo, en iyi kadın oyuncu, en iyi erkek oyuncu, en iyi film müziği ve en iyi şarkı…

İlk filmi Whiplash’la eşi az görülen bir çıkış yaparak kendi efsanesini yaratan genç yönetmen Damien Chazelle (Şazeel diye okuyunuz), başrollerinde Emma Stone ve Ryan Gosling’in yer aldığı La La Land adlı ikinci filmiyle Hollywood ruhunu pamuklara sararak yüceltiyor. Şovmen Jimmy Fallon’un sunduğu Golden Globes 2017’nin, bire bir filmden esinlenen açılış videosu Hollywood halkının filmi nasıl da bağrına bastığının en iyi göstergesi değil mi zaten?

Filmin konusu

“Git ve izle!”den başka bir şey söyleyemiyordum hakkında neredeyse filmden çıktığımda. İyi geleceğine bir şekilde inandığınız ve daha o kapıdan girer girmez iyi hissetmeye başladığınız alternatif bir tedavi yöntemi gibiydi. İçeride neler olduğunu tam olarak anlatamasanız da sonuç ortada olan türden bir şifa: Gözde bir damla yaş, kalpte bir başka huzur… Peki, artık anlatmayı deneyebilirim:

‘LA’ diye kısaltılan Los Angeles şehri hakkında dilden dile dolaşanları bilirsiniz: LA’de herkes çok güzeldir, dünyanın en güzel insanları orada yaşar! Çünkü dünyanın dört bir yanından insanlar Los Angeles’a gider ve kendilerine Hollywood’da bir şans ararlar… İçlerinde yıldız ateşi yanan tüm o tutkulu insanlar, bir yandan irili ufaklı seçmelere katılırken, öte yandan kafe ve restoranlarda garsonluk gibi geçici işlerde çalışarak hayatta kalmaya çalışırlar. Onlardan bazıları emellerine ulaşır, bazıları ise ulaşamaz. Şöhret basamaklarını tırmanmaya ve şov dünyasında bir yer edinmeye çalışırlarken sürprizler de olur: Âşık olup birbirleriyle evlenir, çocuk yaparlar. Birbirinden güzel insanlardan olan birbirinden güzel çocuklar! LA nüfusu güzelleştikçe güzelleşir ve şehir, efsanesini büyüterek yoluna devam eder böylece. Kafanızı ne yana çevirseniz, birbirinden güzel kadınlara ve erkeklere rastlarsınız bu yüzden.

Bir ‘LA’ rüyası

Kadın kahramanımız Mia da (Emma Stone) işte garsonluk yaparken oyunculuk seçmelerine koşturan ve rüyasına kavuşacağı güne uyanmaya çalışan o güzel Los Angeles insanlarından biridir. Sebastian ise (Ryan Gosling), kendi caz barını açma hayaliyle yanıp tutuşurken sağda solda üç kuruşa çalan yakışıklı ve tutkulu bir piyanist. Bütün bu rüya peşinde koşma işinin ne kadar melankolik ve depresif bir macera olduğunu her iki kahramanımız ölçeğinde de görme şansı verir bize hikâye. İkisi de defalarca tökezleyip düşeceklerdir bu meşakkatli yolda.

Sarı elbise

İlk afiş görselini gördüğüm an gönlümü fetheden ve neredeyse hipnotik bir etkiye sahip olduğunu düşündüğüm o danslı karedeki ‘sarı elbise’yi filmde görmenin büyük heyecan verdiğini belirtmeliyim. Sekansın en başından itibaren umutlu bir bekleyişin kucağına yuvarlanıyor izleyici, ta ki o afiş karesinin hareketli halini izleyene kadar da hiç düşmüyor o heyecan.

Ben takıntılı bir izleyici olabilirim kabul, ancak yönetmenin amacının da tam olarak bu takıntıyı yaratmak olduğunu ve dolayısıyla işini harikulade başardığını görüyorum bu noktada.

Whiplash’tan da gayet iyi biliyoruz ki, takıntılara fevkalade takıntılı bir sinemacı Chazelle. Nitekim J.K. Simmons’un bu filmdeki varlığı da bunun altını zarif biçimde çizen bir hamle bu minvalde.

Emma Stone’un gecede aldığı ödülünü, türlü sorunla mücadele ederek umudunu korumaya çalışan, sayısız seçmelerle sınanan ve belki de pes etmeye hazırlanan kalbi kırık yıldız adaylarına adaması çok anlamlı ve dokunaklıydı. La La Land buydu çünkü: Kalbiniz kırılmadan yıldız olamazsınız. Her şeyin bir bedeli var, kendini gerçekleştirmenin ve rüyalarına erişmenin de…

Müzikal mi?!

“Müzikal mi gerçekten?” diye soruyor insanlar korku içinde birbirlerine. Yanıt veriyorum: Müzikallerle öpüşen çok romantik bir aşk ve tutku filmi La La Land. Endişeye yer bırakmayan modern bir müzikal. Lütfen cesur olun, gidip kendinizi bir sinema koltuğuna bırakın ve korkunuzla yüzleşin. Âşıklar Şehri, herkes için ilhamlarla dolu ilâç gibi bir macera.

‘Âşıklar Şehri’

Yeri gelmişken, bu filmi Türkçe isimlendirme çabasını fuzuli bulduğumu da söylemek zorundayım, ki doğru bir strateji olduğunu düşünmüyorum. Matrix’i, e=mc2’yi ya da notaları Türkçeleştirmeye çalışmak kadar nafile bir girişim. ‘La La Land’ ismi, filmin tüm ruhunu ve karakteristiğini üç hece ile özetleyen dâhiyane bir formül. Ve tartışmaya kapalı bir deha bu bana kalırsa. İzleyip de kalbinizi, hikâyeyi sürükleyen o naif ve sihirli melodiye kaptırdığınızda bana hak vereceğinizi düşünüyorum. İyi seyirler herkese.


La La Land

Yapım: 2016 – ABD
Süre: 128 Dak.
Yönetmen: Damien Chazelle
Oyuncular: Ryan Gosling, Emma Stone, J.K. Simmons, Tom Everett Scott, Finn Wittrock
Senaryo: Damien Chazelle
Yapımcı: Fred Berger, Jordan Horowitz
IMDB puanı: 8.8

Sevim Gözay

1993 yılında girdiği medyada birçok yapımda kamera arkasında çalıştı. 2000’de kamera önüne geçti ve kendi programlarına imza attı. Ödüllü programları Stüdyo: Sinematik Portakal ve Cosmopolis. Kitapları: Kasetten Canlı (2013), Sinemaskop Randevular (2015). İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede 14 Ocak 2021'de hayata gözlerini yumdu.

Journo E-Bülten