Röportaj

Nuriye Gülmen: Ailem AKP’li, perşembe akşamları Kur’an okurdum

“Ben açığa alınmış bir akademisyenim…”

Açıklamasının devamını getiremeden, “Al bunu, al” dediklerini duydu. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işinden edilen Nuriye Gülmen’in Yüksel Caddesi’nde ilk günüydü. Devamı gelecekti, ilk zamanlarında her gün gözaltına alındı.

Artık Ankaralı olmayanların da onun sayesinde aşina olduğu anıt önünde buluştuğumuz Nuriye Gülmen ile bir kafede sohbete başlıyoruz. Kaç gün olduğunu soruyorum. “Bugün 100. gün” diyor. Kendisi de bu kadar zamandır eylem yapabiliyor olmasından ötürü şaşkınlık içinde.

Gülmen, 35 yaşında. Osmangazi Üniversitesi’nde aldığı karşılaştırmalı edebiyat eğitimini akademide sürdürmeye karar vermişti. Bilkent Üniversitesi’nde sürdürdüğü yüksek lisans eğitimini Nazım Hikmet’in iki oyununun halk anlatılarıyla ilişkisi üzerine yazdığı tezle tamamlamıştı.

Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) kapsamında Konya Selçuk Üniversitesi’nde kadroluydu. Sonrasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde görevlendirildi. Defalarca hakkında soruşturma başlatılmış, Gezi Parkı eylemlerine katılması nedeniyle kademe durdurma almıştı. Sözleşmesi yenilenmeyince dava açtı, kazandı.

Davayı kazandıktan sonra anne evindeki eşyalarını toplamış, göreve başlayacağı yeri bekliyordu. Bu süre zarfında Kütahya’da ailesiyle oturmuştu. Almanca çeviri yaparak para kazanmaya çalışıyordu. Nisan ayında çıkan mahkeme kararına rağmen işe başlaması uzun sürdü. Gülmen’i, Konya Eskişehir’e, Eskişehir de Konya’ya ‘paslayıp’ duruyordu. Nihayet 30 Eylül’de işe başlayabildi. Ve fakat bir gün sonra, açığa alındığına dair yazı geldi:

“Hakkımda FETÖ soruşturması açılmış. ‘Sempati duydun mu’, ‘Toplantılarına gittin mi’ gibi 42 soru vardı. ‘Anket gibi fikir ve kanaat açıklamaya yönelik sorular, böyle soruşturma olmaz’ diye cevap yazdım.”

‘Yeni hikâyeler yaratma sırası bizde’

“Barış için Akademisyenler” imza listesi oluştuktan sonra birden çevresindeki arkadaşlarının hayatının nasıl değiştiğine şahit oldu. “Bir şey yapmamız lazım” fikri ilk o zaman aklına düştü. İhraç edilince dayanışmanın ötesine geçmek, doğrudan iş talebiyle sesini duyurmak istedi.

Eylemini Konya’da yapma şansı yoktu, orada hiç çalışmamıştı bile. Sonrasında YÖK önüne taşıyabileceği düşüncesiyle Ankara’da oturmaya karar verdi. İstanbul, İzmit, Eskişehir ve Ankara’da akademisyenlerle görüştü. Görüştüğü kimse eylemi yapılabilir bulmamıştı. OHAL vardı, 30 gün gözaltı süresi vardı.

“Yeni hikayeler yaratma sırası bizde” diyerek, 7 Kasım 2016’da basın açıklamasına çağrı yaptı. Elinde bir pankartla, tek başına 9 Kasım’da Yüksel Caddesi’ndeki anıtın önüne geldi. Gözaltılar o gün ve sonrasında sürdü ama eyleminden vazgeçmedi.

‘Evim bu çanta…’

Gülmen’in ailesi Kütahya’da yaşıyor ama kendisi Ankara’da yatacak ev bulma konusunda sıkıntı çekmemiş:

“Otuz eve gitmişimdir. ‘Nerede kalıyorsunuz siz, bize de gelin’ diyenler oluyor. Eşyalarım bir arkadaşımda duruyor. Evim, bu çanta… Akşamdan kıyafetlerimi yıkıyorum. Kaloriferin üstüne koyuyorum. Bazen üst üste aynı evlerde kaldığım da oluyor.”

Takip edildiğini düşünmüyor ama bir gün taksisinden indiği bir şoföre polis, “Nereye götürüyordun” diye sormuş. Gülüyor:

“Yani Yüksel Caddesi’ne gittiğimi herhalde biliyorlar…”

Sohbetimiz sırasında, “Hocam, bir şeye ihtiyaç var mı” diyen, yanına gelip hatır soranı çok oluyor. Eylem günleri de böyle geçiyormuş. Yemek getiren de var, keçe patik de… Çok üşüdüğü ve hasta düştüğü günler olduğunu anlatıyor:

“Aşırı kalın giyiniyoruz. Termal, yün… Bazen dokuz kat oluyoruz. Vücudum genelde üşümüyor ama ayaklar bir süre sonra üşüyor. Keçelere rağmen ayaktan almaya başlayınca soğuğu üşüyorsun. ‘Ama senin ayakkabın, ama senin çorapların diyenler… Esnaf yemek, çay, kahve gönderiyor.”

‘Üniversite bitene kadar Kur’an okudum’

Ailede ‘marjinal’ olarak görünüp görünmediğini merak ediyorum:

“Hep öyleyim. Dindar bir ailede büyüdüm. Geleneklerine bağlı, muhafazakar, devletçi… Bütün sülalem öyle. Akrabalık ilişkilerimiz sıkıdır. Dolayısıyla çok marjinalim aile çevreme göre… Sorun zaten bende. Babam hep, ‘Hayır, bana niye yapmıyorlar’ diyor. Bundan sonrasını bilemiyorum ama normalde annem babam AKP’ye oy veren insanlar. Darbe girişiminden sonra mahallemizde birini götürdüklerini gördüler. Bildikleri insanları işten attılar. Bana FETÖ soruşturması açıldı. Yanlış bir şey yapmadığımı biliyorlar. Gizli bir şey yapmıyorum. Kuzenimin düğününe gittiğimde orada, ‘Hayranlıkla izliyoruz’ diyenler oldu aile çevremden.”

Politikleşmesi, yüksek lisans için geldiği Ankara’da olmuş. Tezini yazdıktan sonra döndüğü Kütahya’da belediyede yoksul çocuklara öğretmenlik yapmış. 19 Aralık Katliamı için düzenlenen bir panele katılınca 109 gün tutuklu kalacağı Sincan Cezaevi’ne gönderilmiş:

“Temel demokratik haklarını kullanmanın başka şeylere dönüşebildiğini gördüm. Faşizmle tanışmam tutuklanmamla oldu. Öncesinde eyleme falan katılmışlığım çok azdır. Belki bir iki… Üniversite yıllarında hiç politik değildim. Edebiyatla ilişkim beni solla tanıştırdı. Uzun zaman dindar bir insandım aslında. Çocukluğum namaz kılarak geçti. Namaz, oruç… Üniversite bitene kadar perşembe akşamları Kur’an, Yasin okurdum.”

Nuriye Gülmen hapishaneye girdiğinde 30 yaşındaymış. Hakkında açılan davadan beraat etmiş. Ailesinin eylem yapmasına tepkili olmadığını dile getiriyor. Başörtülü annesi de yaklaşık bir ay önce bir günlüğüne desteğe gelmiş:

“Burnumun kırıldığından haberi yoktu, görünce çok üzüldü. Herkesin üzerimize titrediğini görünce rahatladı. Namaza gitti, mescitte zaman geçirdi. Arada kafede oturdu ama gün boyu yanımda kaldı.”

Biz görüştüğümüzde en son 11 Ocak’ta gözaltına alındığını söylemişti. 100. gün, yaklaşık bir ay sonra tekrar gözaltına alındığı gün oldu. Böylece gözaltına alınma sayısı, 23’e çıktı:

“Öngöremiyordum bu kadar zaman oturacağımı. Gözaltına alıp bırakmazlar başka engelleme yöntemleri bulurlar. Alanı kazandığımız gün not almaya başladılar. Hayatımın en mutlu günü. Almıyorlar, galiba almayacaklar. Yine de temkinliydik.”

‘Sonsuza kadar burada kalmak istemiyoruz’

İşini geri alma konusundaki fikrini sorunca hiç tereddüt etmeden cevap veriyor:

“Tabii, alacağım.”

Nuriye Gülmen gibi KHK mağdurları Acun Karadağ, Semih Özakça ve Veli Saçılık da anıt önünde eylem yapan isimlerden… Onları ve işini geri isteyenlerin Türkiye genelinde altı yerde direndiğini hatırlatıyor:

“Direnişin büyümesi yönünde bir temennim vardı ama kendim bile ne kadar oturabileceğimi bilmiyordum.”

Gülmen’in bir de süresiz açlık grevi planı var. Önümüzdeki iki hafta içinde başlayacağını söylüyor ve açlık grevi yaparak işini geri alan bazı isimler sayıyor:

“Burada ay dönümlerini kutluyoruz. Biz bunları kutluyoruz da sonsuza kadar burada kalmak istemiyoruz. Direnmenin kendisi çok kıymetli. Alana her gün gelmek bize de kendimizi hatırlatan bir şey. Kazanma inancı olmasa ne eyleme başlamak ne de devam ettirmek mümkün. Direnişin büyümesi hârikulâde bir şey. Biz haklıyız, biz kazanacağız.”

Söyleşimiz bitince bir çay bir kahve ödemek için kafe sahibinin yanına gidiyorum. Şaşkınlıkla yüzüme bakıyor:

“Nuriye Hoca ile değil miydiniz? Ne sandınız burayı?”

Burcu Karakaş

Gazeteci.
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Boston Üniversitesi’nde gazetecilik ve Ortadoğu üzerine aldığı yüksek lisans eğitimini, “Devlet Söyleminde Kürt Meselesi: Diyarbakır Askeri Cezaevi Üzerine Bir Çalışma” başlıklı teziyle tamamladı. “Erkeklik Ofsayta Düşünce”, "Manşetleri Gör Aklını Kaçırırsın: 90'lı Yıllarda Gazetecilik", "Yalan Dünya: Reytingler, Tıklar ve Şimdi Reklamlar" adlı üç kitabı bulunuyor.

Journo E-Bülten