Haber

Polis şiddeti genelgeyle zirve yaptı: Gazeteciler için tek yol dayanışma

Suruç katliamındaki ölenleri anma eylemlerini takip eden çok sayıda gazeteci, polis müdahalesinde yaralandı. Gazeteciler, polis şiddetini belgeleyen habercilerin “sistematik” olarak hedef alındığını vurguladı. 

Emniyet’in tartışılan genelgesinin artan polis şiddetinde rol oynadığını belirten TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş, “Gazeteciler bu saldırıyı güçlü bir dayanışma göstererek aşabilirler” dedi.

RSF temsilcisi Erol Önderoğlu da, “ortak, güçlü bir ses çıkarmak” gerektiğini belirtti.

Suruç katliamında hayatını kaybeden 33 kişi, geçen salı günü İstanbul’da ve İzmir’de anıldı. Polis, “suç unsuru içeren sloganlar atıldığını” söyleyerek plastik mermi ve biber gazıyla müdahale etti. Çok sayıda kişi gözaltına alınırken basın mensupları darp edildi.

Fatoş Erdoğan: Kamuoyuna duyurmak gazetecinin görevi

Kadıköy’deki eylemi takip ederken kolu ve parmağı yaralanan dokuz8 muhabiri Fatoş Erdoğan, halkın haber alma hakkının yok edilmeye çalışıldığını, iktidarın tek tip medya yaratmak istediğini ve son genelgeyle şiddetin “sistematik bir hâl aldığını” söyledi.

Haksızlığı kaydetmeye devam: ‘Bu genelge hukuksuz’

“Uzun zamandır topyekûn saldırı altındayız” diyen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

  • Pervasızca cezasızlık zırhına güvenerek göstere göstere vuruyorlar, engelliyorlar, gözaltına alıyorlar… “Basın olduğunu bilmiyorduk” bahanesine sığınmasınlar diye basın kartlarını boynumuza asıyoruz. Ama bu da yetmiyor. “Kimlik göster, GBT yapacağım” denilerek yaşanan şiddeti görünür kılmamız engelleniyor. Elle kapatma, kalkanla kapatma, materyallere vurma gibi birçok yöntem geliştiren kollukla, haber yapabilmek için savaşıyoruz. İtiyorlar, vuruyorlar. Biz çekim yapmak için köşe kapmaca oynuyoruz. Bu onlara o kadar normal geliyor ki suç işlediklerini söylediğimizde şaşırıyorlar. Bu işkenceye varan şiddet durdurulmazsa alanda haber yapacak muhabir kalmayacak. Biz vazgeçmeyeceğiz ama canımıza kast edebilirler, Bülent Kılıç örneğinde olduğu gibi…

‘Tekrar yapabiliriz’

Suruç katliamı anmalarını 6 yıldır takip ettiğini belirten Erdoğan, “bir tek anmanın bile şiddetsiz geçmediğini” söyleyerek şunları ekliyor: 

  • Yaralandığım Suruç katliamı anması sonrası o kadar çok mesaj aldım ki direnç oldu. Bir mesaja çok ağladım: Metin Göktepe’nin ablası Meryem Göktepe mesajında “İçim parçalandı, her insana yapılan şiddet canımı yakıyor ama gazeteciye yapılan daha çok yakıyor” dedi. Yeter artık! Bu şiddet son bulsun istiyoruz. Bu ülkede demokratik hakkını kullanan hiçbir insan şiddete uğramasın, basın olarak haberin öznesi olmak değil haber yapmak istiyoruz. Bize uygulanan şiddet, gençlere yapılan şiddetin görünür kılınmasının önüne geçmesin. Utanır olduk haber olmaktan.
  • Bütün yazılı ve görsel basının siyah ekranla çıktığı günleri hayal ediyorum. Ya da hep beraber İletişim Başkanlığı’nın kapısına bütün gazetecilik materyalleri bırakılmalı. Ütopya gibi ama geçmiş dönemlerde gazetecilerin çok kitlesel eylemleri olmuştu, tekrar yapabiliriz, aramızdan birini kaybetmeden.

Erdem Şahin: Basın özgürlüğü açısından utanç verici 

EPA muhabiri Erdem Şahin, eylemi görüntülemeye çalışırken polisin plastik mermisiyle yaralandı. Son dönemde gazetecilere artık “açık açık şiddet” uygulandığını belirten Şahin şu ifadeleri kullandı:  

  • Anma için toplanan insanlara orantısız bir şekilde müdahale edilirken biz gazeteciler de bunun belgelemenin cezası olarak polis şiddetine maruz kaldık. Ben ayağımdan plastik mermi ile vuruldum. Benim dışında çeşitli yerlerine plastik mermi isabet etmesi sonucu yaralanan gazeteci arkadaşlar oldu. Fiziksel şiddet sonucu eli, kolu kırılmak istenen gazeteci arkadaşlar oldu ve biber gazına boğulduk. 

  • İşin korkunç tarafı tüm bunlar bilerek, istenerek yapıldı. Tüm gazetecileri alandan çıkartmak için ablukaya aldılar, alandan çıkarılırken bu şiddete maruz kaldık. Basın özgürlüğü açısından utanç verici bir durum. Acilen bu tutumun son bulmasını istiyoruz.
  • Tüm bu yaşananlar elbette sahada görev yapan gazetecileri yıldırmak için yapılıyor. Güvenlik güçleri, gazetecilere zorluk çıkartıp bizlere şiddet uygulamaya devam etse bile, doğru haberin veya görüntülerin her zaman halka ulaşacağını düşünüyorum. Çünkü zaten sahada görev yapan bir avuç gazeteci bunlardan korkmuyor. Yazdığı haber, çektiği görüntüler için korkmuyor. Çünkü gazetecilik yapmak suç değil! 

‘Nefret duygusunu sevgiye dönüştürmeliyiz’

Gazetecilik meslek örgütlerinin polis şiddetine yönelik tepkisini “yetersiz” bulduğunu da belirten Şahin, şunları ekledi: 

  • Benim sahada, her bir polisten ayrı ayrı gözlemlediğim şey bir nefret duygusu. Konuşmalarından, davranışlarından, bize olan tutumlarından, bizden nefret ettiklerini anlıyoruz. Bu nefret duygusunu sevgiye dönüştürebilirsek, basın özgürlüğüne alan açılması için güzel bir adım atmış oluruz.

Yasin Akgül:  Kurumun hangisi olduğunun bir önemi yok 

Plastik mermiyle yaralanan gazetecilerden olan ve AFP için çektiği fotoğraflarla tanınan serbest muhabir Yasin Akgül, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün basın özgürlüğü küresel endeksinde Türkiye’nin alt sıralarda yer aldığını hatırlattı:

  • Bu durumu tabii ki sahada çalışan gazeteciler olarak biz daha fazla hissediyoruz. Çünkü fiziksel olarak direkt bu durumdan kaynaklı saldırılara anında maruz kalıyoruz. 
  • Türkiye’de yüzlerce gazetecinin basın kartları 2016 sonrasında iptal edildi. Birçok gazetecinin kartı hâlâ iade edilmedi. Sistematik bir şekilde, önce sizin gazeteci olmadığını iddia eden bir sistem oluşturuldu. Daha sonra onun üzerine inşa edilen baskı rejimi doğdu. 
  • Yapılan her haberin ya da çekilen görüntülerin Türkiye’nin iç güvenliğini tehdit ettiği savunularak gazetecilere baskı yapılıyor, hedef gösteriliyorlar. Kurumun hangisi olduğunun bir önemi yok açıkçası. Geçenlerde İHA’dan Mustafa Uslu da haber takip ederken özel güvenlikçiler tarafından darp edildi. 

‘Tüm medya, ‘ama’sız ortak açıklama yapmalı’

Akgül şöyle devam etti:

  • Gazeteci yazar ve kayıt altına alır. Muhatap olanlar bununla ilgili açıklama yapar, beğenir ya da beğenmez, bu normal bir akıştır. Ama bu, psikolojik ve fiziksel şiddete dönüştü. İlerleyen zamanlarda daha da artacağını düşünüyorum.
  • Tüm medya kuruluşlarının ‘ama’sız, ‘lakin’siz bir ortak açıklama yapması lazım. Sadece İHA’ya yapılınca o kanattan birilerinin ses çıkartmaması lazım. Aynı şekilde Mezopotamya’ya da yapıldığında aynı tepkinin gelmesi lazım. Onun dışında basın kartları devletin değil, bağımsız gazetecilik örgütlerinin vermesi gerekiyor ki gazetecileri sahada başına gelecek durumlara karşı koruyabilirsin.

Emre Orman: Cana kast derecesinde şiddet

Suruç anmasında haber takibi yaparken polisin yumruklu saldırısına maruz kaldığını belirten foto muhabiri Emre Orman şu ifadeleri kullandı: 

  • Artık öyle bir boyuta geldi ki cana kast derecesine şiddete maruz kalıyoruz. Suruç anması sırasında da maruz kaldığımız saldırı, organize bir saldırıydı. Hedef gözeterek yapılan bir saldırıydı. Basına böyle organize, hedef gözetilen bir saldırı en son Gezi eylemlerinde [2013] olmuştu. Bu şiddetin boyutu artık “dur” deme noktasına gelmiş durumda. Basının bu noktada kendisini savunması gerekiyor, başka türlü durdurabileceğimiz bir şey değil.
  • Gözaltına almak isteyen bir polis yerdeki flama sopasını alıp da gençlerin üzerine yürümez ya da kıyafetleri yırtmaya çalışmaz. Polisin oradaki tavrı yok etmeye yönelikti, bunu bakışlarından bile anlayabiliyordunuz. Polisin yaptığı alenen suçtu, biz de bunları belgelemek istedik, büyük bir kısmını da belgeledik. Bize yönelik öfkeleri de buradan geliyordu. 
  • Basına yönelik bu saldırılara karşı tek bir yöntem var: Gazetecilerin de sokağı kullanması gerekiyor. Biz eylem yapanları haber yapmanın yanı sıra, kendimiz de kendi özgürlüğümüz için eylem yapmalıyız. Bu saldırıları kınama açıklamalarının ötesinde kayda değer bir şeyler yapmalıyız. Bu konuda sendikalara büyük görev düşüyor.

TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş: Saldırılar dayanışmayla aşılır

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün “Toplumsal olaylarda görüntü alınmasının engellenmesine” yönelik genelgesini hatırlatarak şu ifadeleri kullandı:

  • Bu genelgenin ardından meslektaşlarımız doğrudan saldırıya maruz kalır hâle geldi. Bu genelge ilk ortaya çıktığında da söylemiştik aslında, yapılmak istenen halkın haber alma hakkını engellemek ve basın özgürlüğünü yok etmektir. Bu genelgeden cesaret alan kolluk güçlerinin daha da saldırgan olduklarını görüyoruz.
  • Suruç anmasında gazetecilere yönelik saldırının, haberi engellemeye yönelik bir saldırı olduğunu görüntülerden hep birlikte izledik. Yani gazetecilerin çalışmasını engelleyerek halkın haber alma hakkını da ortadan kaldıran bir müdahale söz konusu. 
  • Bugüne kadar olduğu gibi bugün de gazeteciler bu saldırıyı güçlü bir dayanışma göstererek aşabilirler. Tabii burada şu parantezi de açmak gerekiyor: Gazeteciler, üzerlerindeki baskıları örgütlü mücadele ile aşacaklar ama halk da doğru bilgiye, habere ulaşabilmek için gazetecilere, dolayısıyla haber alma hakkına sahip çıkmalı.

RSF temsilcisi Erol Önderoğlu: Genelge, bir milat

RSF Türkiye temsilcisi ve Bianet medya özgürlüğü raportörü Erol Önderoğlu ise şunları kaydetti:

  • Son haftalarda gazetecilerin sıklıkla polis şiddetiyle yüz yüze gelmesi, eylem şartlarının farklılık göstermesinden değil, güvenlik kuvvetlerinin başındaki idarenin medyanın temel haklarını gözden çıkarmasından kaynaklanıyor. 
  • Tek taraflı olarak Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, sokaktaki yurttaş için çıkarmış gibi, ancak doğrudan gazetecilere uygulayacak tarzda, polis müdahalelerinin görüntülenmesine 27 Nisan 2021 tarihli genelgeyle yasak getirmesi, basın kartı sahibi olsun olmasın alanda görüntü çeken medya temsilcilerine şiddet uygulaması bir milat oluşturdu. 
  • Tek taraflı hamleler konusunda yetkilileri ikna etmenin kolay olacağını düşünmüyoruz. Ancak bunların yargı yoluyla iptali ve ortak güçlü ses çıkarmak için güçlü dayanışma zorunlu.
  • İktidarın; hak ihlallerinin kınanması, geçim sıkıntısının dillendirilmesi veya LGBTİ+ hakları gibi bir çok eylemi görünmez kılmak istediği anlaşılıyor. Bunların örgütlenme özgürlüğünden doğan temel haklar olduğu gerçeği bir yana, sırf bu tür toplumsal olayları kamuoyuna aktardıkları gerekçesiyle habercileri bu meselelere doğrudan tarafmış gibi damgalamak son derece sakat bir bakış.

“Bir an düşünelim ki gazetecileri toplumsal eylem alanlarından sildiniz, bundan hareketle sorunların kökünü getireceğinize inanıyorsanız, ancak kendinizi kandırırsınız” diye devam eden Önderoğlu, dünyada gazetecilere şiddet uygulanan hiçbir ülkede sorunun bir veya birkaç polis memurundan kaynaklanmadığını, sistematik olduğunu vurguladı. 

Önderoğlu, “Bu nedenle demokrasi gereği, kamuoyunu habersiz bırakmama amacına daha sıkı sarılmak bir zorunluluk olarak gözüküyor” diyerek sözlerini tamamladı.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ONUR YÜRÜYÜŞÜ’NDE DARP EDİLEN BÜLENT KILIÇ İLE SÖYLEŞİ

Havva Cuştan

İstanbul Üniversitesi'nin Psikoloji bölümünden 2016 yılında mezun oldu. Üç yıl boyunca Etkin Haber Ajansı'nda çalıştı. Serbest gazeteci olarak mesleği sürdürüyor.

Journo E-Bülten