Kitap

Romanlardaki gazeteciler: 100 yıl önce iletişim fakültesi yoktu, basını edebiyatçılar kurdu

“Türk Romanında Basın Hayatı (1872-1940)” adlı 632 sayfalık kitabı geçtiğimiz aylarda Gazeteciler Cemiyeti Yayınları’ndan çıkan Dr. Tayfun Haykır’a göre Türkiye’de basının kurulmasında edebiyatçılar öncü oldu. “O dönem bir gazetecilik ya da iletişim okulu olmadığı için gazetecilik misyonunu edip entelektüelite üstlenmiş” diyen Haykır ile kitabını konuştuk. Ayrıca basın tarihimizi daha iyi anlamak için okunabilecek romanları da sorduk.

Tanzimat ile edebiyatımıza giren roman türü, yazarların kendi seslerini bulabilmesinin yanında halkın sesini duyurabilmek için de birer araç görevi görmüş. Büyük bir değişimin ilk adımları olan o dönemde yazarlar hem aydın hem gazeteci hem roman yazarları olmuşlar. Diyebiliriz ki bu roman yazarları halka seslerini duyurabilmek için iki yola başvurmuşlar: Gazete ve edebiyat.

Gazete ve edebiyat, o dönemin iki önemli aracı olmakla birlikte birbirinden bağımsız düşünemeyeceğimiz bir etkileşime sahip. Bu dönem yazarları hâliyle romanlarında gazetecileri kahraman olarak seçmiş, onların ağzıyla dönemini anlatmış, onların bakışıyla kendilerini ifade etmişler.

“Yazarlarımıza göre eski hikâye türünden romana geçiş, hayalcilikten akılcılığa, çocukluktan olgunluğa, kısacası ilkellikten uygarlığa geçişti. Batı’dan uygarlaşmanın bir gereği olarak aldığımız bu roman türü bizi uygarlığa götürecek araçlardan biri olarak kullanılacaktır.” Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış

Her ne kadar sanatsal eksiklikleri barındırsa da eserler, döneminde çok okunmuş ve dönemini çok etkilemiş. Dr. Tayfun Haykır’ın “Türk Romanında Basın Hayatı” adlı kitabı; bu tarihi dönemi, romanlardan hareketle basın dünyasını inceliyor.

Kitap sadece edebiyatçıların yazdıkları romanlara değil; onların yaşamına, bakış açılarına, çelişkilerine, yeri geldiğinde yazıhanelerine, yeri geldiğinde çalışma masalarına kadar detaylı bir bakış sunmasıyla bu alanda yapılan çalışmalardan daha geniş bir perspektifle kaleme alınmış. Bunun yanı sıra sadece romanlardaki gazetecileri değil,  b matbuat dünyasında yer alan her bir çalışanı da anlatması bakımından diğer çalışmalardan ayrılıyor.

Edebiyat tarihine katkı sağlamak için bu çalışmayı kaleme aldığını belirten Haykır, 1872-1940 yılları arasındaki basın hayatını, özellikle de romanlardaki gazetecilerin gündelik yaşamından yayıncılığına, o dönem hayata bakışından evlilik hayatlarına kadar çeşitli yönlerini anlatıyor. Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde, Yeni Türk Edebiyatı alanında akademik çalışmalarını yürüten Haykır, o dönemin romanlarına, çalışmasının hazırlık sürecine ve metodolojisine dair yönelttiğim soruları cevapladı.

Dört ana bölümden oluşan çalışmanızda geniş bir perspektifle belirli bir döneme odaklanıyorsunuz. “Türk Romanında Basın Hayatı” ne anlatıyor bizlere?
Henüz yazılamayan ya da dar alana sıkışmış olan 1860-1970 aralığındaki metinleriyle Türk edebiyatı tarihine girmesi gereken, ne hikmetse yazdıkları görmezden gelinen veya haberdar olunamayan o kadar çok edibimiz var ki… Bugün dahi haberdar olmadığımız büyük cevherler olarak görüyorum bu yazarları. O dönem yazarlarına dair biyografiler ortaya çıksa bile o biyografileri derinleştirecek eserler üzerine gidilmeli, biyografileri eserlerle birlikte bir monografiye çevirmeli diye düşünüyorum.

Türk basınının kurulmasında bu yazarlarımız öncü olmuşlar. O dönem bir gazetecilik ya da iletişim okulu olmadığı için gazetecilik misyonunu da edip entelektüelite üstlenmiş.

Ele aldığım yazarlardaki gazetecilerin mesleki özellikleri ve sanatla ilgileri, edebiyat tarihiyle ilgili görüşleri neydi? Eski-yeni tartışması romanlara nasıl taşınmıştı? Türkçe’nin bir bilim dili olabilmesinin önü nasıl açılır? Bunun gibi pek çok mesele dönemin yazarlarının roman konusu olmuş. Bu yazarlar, aydınların matbuat dünyasında bir alan açarak toplum meselelerini gündeme getirmeye çalışan insanların tamamını romanlarına dâhil ediyor.

 

Gazeteciliğin de farklı boyutları vardı elbette, hâliyle romanlara da bu farklılıklar yansımıştı. Romanla birlikte bir de edebiyat sosyolojisi olarak baktığımız zaman bunların her birinin aslında kendi dönemi içinde sosyolojik meseleleri olduğunu da görüyoruz.

Hem gazeteciliğin hem edebiyatın tanıdığı imkânları sonsuzluk düzeyinde kullanabilen bir roman yazarı, bu sosyolojik meseleleri de bir aydın sorumluluğuyla üstlenerek roman kürsüsünde dile getirmeye çalışıyor. Bu yüzden kitabın ilk bölümü tamamen insan odaklı oluşturuldu.

İkinci bölümde çerçeveyi biraz daha genişleterek sadece basın değil, basım dünyasını yani matbaa işinde çalışan tüm matbaa emekçilerini de dâhil ettik. Matbaa ve gazete idaresinde çalışan gazeteci, tercüman, muhbir, muhabir, dizgici, başyazar, tahrir müdürü, makinist, çinkograf gibi birçok basım emekçisi Türk romanlarının kadrosunda yer almış.

Bir kısmı artık unutulmuş olsa da matbaa hayatına yıllarca hizmet etmiş meslek erbabı nasıl yer almış romanlarda? Bunların duyguları, arzuları neydi? Bir gün meslekten kurtulup ne yapmayı hayal etmişler? Yazı ortamları nerelerdi? Tüm bunları anlatan yazarlar, yaşadıklarını bir tarih kitabının soğukluğuyla aktarmak yerine, olayları sıcağı sıcağına, otantik havayla romanlara taşıyor. Bunu yaparken de mekânları ve manzaraları gündelik akış içerisinde anlatıyorlar.

62 romanda gazeteciler var ve tüm yayınların listesi de kitapta yer alıyor

Sonraki bölümlerde insandan başlattığımız çerçeveyi daha da genişleterek yazarların toplumla iletişimi ve etkileşimi nasıldı? Gazete ve süreli yayınların amaçları neydi? Meşrutiyet düzenine özlem, bu özlemin basın hayatına yansımaları, yabancı ve Osmanlı basınına dair bazı meseleleri, gazetenin kamuoyu üzerindeki etkileri gibi toplum ve matbuat dünyasının etkileşimine baktık.

Hem kişiler hem de süreli yayınlar roman dünyasında neler yer edinmiş? Gazetecilerin ve gazete sahiplerinin gerçek kimlikleriyle 62 romanda, roman kişisi olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Daha önce kurgu kişi olarak karşımıza çıkan bir kahramanın başka bir romanda yer alabildiğini de görüyoruz.

Bir de romanlarda adı geçen ne kadar gazete ve dergi varsa onları listeledik ve ekler kısmına koyduk ki bu konuda araştırmak isteyenlere kaynaklık etsin. Ne yazık ki eski harfli süreli yayınlarımızın bir arşivini devlet oluşturmamış. Bireysel çabalarla oluşturulmuş var olan arşiv. Hakkı Tarıkus, kendi imkânlarıyla oluşturmuş mesela, iyi ki oluşturmuş ki bugün bunlara ulaşabiliyoruz.

İncelediğiniz dönemdeki romanlarda gazetecilik nasıl ele alınmış peki?
Yenileşmeyle birlikte yeni bir insan, yeni bir medeniyet tanımıyla karşı karşıya kalmışız. Özellikle yeni dönem zihniyetinden seküler dönem algısına girerken bu aydınlanma, farklı bir medeniyet, farklı bir var oluş tanımlaması yapmayı beraberinde getirmiş. Süreli yayınların da kamuoyunu bilgilendirmesi o dönemlerde çok önemli.

O dönemde gazetecilik mesleğini sahiplenenler, büyük oranda edipler olmuş. Bu ediplerimizin mesleki anlamda gazeteciliği üstlenmesinin yanı sıra kendilerinin fikriyatını da romanlara yansıtmışlar. Kendi yaşantısını kurgusal âleme taşıma çabasıyla, kendilerini bir yazar olarak ortaya koymalarıyla şahıs kadrosuna taşıdığını söyleyebiliriz.

Röportaj sanatı ve yavaş gazetecilik: Kelimelerle bir görüntü çizmelisiniz

1970’lere kadar gazetelerde fikriyat ağırlıklıydı, haber sonradan yoğunlaştı

Bu çalışmada hem hiçbir şeyi unutmamak, hem de hiçbir şeyi tekrar etmemek önemliydi benim için. Daha önceki çalışmalarda hep gazetecilik tipi üzerinde durulmuş fakat matbuat âlemi sadece gazeteciden ibaret değil. Çalışmadaki amacımız sadece gazeteci tipi ortaya koymak değildi ve ben olabildiğince bundan uzaklaşmaya çalıştım. Sadece bir gazetecilik tipi üzerinden bu matbuat âlemini anlamak mümkün değildi çünkü.

Bir insandan ziyade bir dünyaydı, matbuat âlemi…

1970’lere kadar gazetenin muhtevasında biz edebi fikri yapıyı ağırlıklı olarak görüyoruz. Daha sonra gazetelerin muhtevası değişmeye başlamış, gazetecilik başka bir alan olmuş. Özellikle içerisindeki edebi ve fikri muhteva giderek azalmış bugünkü haber, yani gündelik ya da güncel olaylar odaklı hâlini almış.

Bu kitapta 80 romana yer verilmiş, nasıl bir yöntem izlediniz?
Öncelikle telif romanları dâhil ettim, çeviri romanları değil. Sınırlılığı daraltmak için tefrika olarak kalan romanları da incelemedik. Çünkü bu eserler kitap şeklinde basılmışsa yani tefrika edilmişse bir kıymeti var demekti dönemi için. O dönemde tefrikayı bir elek gibi düşünebiliriz. Tefrika olanlar halk nezdinde sevilmişse kitaplaştırılıyor. Bunun yanı sıra eserlerin edebilik düzeyini de önemsedik. Böylece çerçeveyi iyice daralttık.

1872-1940 neden önemliydi peki? Çünkü 1872’de ilk romanımız “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat” yayınlanmış, 1940 tarihinde ise Türk edebiyatının farklı bir istikamete yönelmesi söz konusuydu, tarihsel aralığı sınırlamamdaki neden buydu. Amacım olabildiğince ayrıntıya inmekti ama ayrıntıya inerken bu 80 romanın müşterekliklerini de göz ardı etmemek önemliydi. Bundan dolayı her bölümde çerçeveyi genişleterek insandan matbuat dünyasına doğru kronolojik bir sırayla inceledim romanları.

Yüzlerce romanla karşı karşıyaydık. Bu romanların neredeyse yarısı Latin harfleriyle basılmamıştı, onları özgün hâllerinden okudum. Tabii işimi kolaylaştıran doktora tezlerinden de yararlandım. Çünkü tüm romanları okumak mümkün değildi. Bu sınırlanmış hâliyle bile 2,5 yılımı aldı bu araştırma, kitabın tamamı ise 5 yılda tamamlanabildi.

Türkiye’de basın hayatını en iyi anlatan romanlar

Türk basın hayatının ilk dönemini anlamak isteyenler öncelikle hangi romanları okumalı?

  • Halit Ziya Uşaklıgil, Mai ve Siyah
  • Aka Gündüz, Zekeriya Sofrası
  • Ali Kemal, Fetret
  • Ethem İzzet Benice, Izdırap Çocuğu
  • Reşat Enis Aygen, Gong Vurdu
  • Fazlı Necip, Külhani Edipler
  • Hüseyin Rahmi Gürpınar, Utanmaz Adam
  • Bekir Fahri İdiz, Jönler Mısır’da
  • Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Hüküm Gecesi
  • Kemal Ahmet, Sokakta Harp Var
  • Tahirü’l-Mevlevî, Teşebbüs-i Şahsi

Bu yazarların söz konusu romanlarına Türk matbuat hayatına dair birçok ayrıntıyı taşıdıklarını söylemek mümkün.

Hem romanlarda hem o dönem yazarları arasında çok fazla kadın yazar göremiyoruz. Neden kadın yazarlar bu tarz çalışmalarda yer almıyor?
Kadınların kamusal alanda olmaması dönemin atmosferiyle ilgili. Toplumun genel yapısı itibarıyla bir kadının yazarlık yapması hoş görülen bir şey değil. Fakat Türk entelektüelinin bu konuda çabası olmuş. Hem romanlarda kadınların eğitim görmesini savunmuşlar, hem de yazarlar kadınları teşvik etmek için kadın mahlasıyla yazıyorlar. Benim dâhil etmememin sebebi ise kadın yazarların yazdıklarında matbuat hayatına dair şeyler olmaması.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – EN İYİ ARAŞTIRMACI GAZETECİLİK KİTAPLARI

İsmail Saymaz öneriyor: En iyi araştırmacı gazetecilik kitapları

Kübra Derin

Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Feminist Güzergâh adlı podcast programının hazırlayıcısı ve sunucusu. Serbest gazetecilik yapıyor.

Journo E-Bülten