Gazeteci Gülsin Harman, 65 yaş üstü insanların salgında evde kaldığı dönemlerde yaşadıklarını ilk ağızdan aktardığı “Saatler” projesinin detaylarını Journo’ya anlattı. Harvard Üniversitesi’nde Nieman gazetecilik bursiyeri olarak geçirdiği bir yılın ardından Türkiye’ye dönen Harman, e-bülten biçimindeki bu projeye, “Haberi kimin için yaparız? Haberin öznesi kimdir” sorularını sorarak başlamış. Harman, “İnsanlar yaşadıklarını kendilerine yönelik haksızlık olarak görüyorlar ve seslerini duyurmak istiyorlar” diyor.
Türkiye’de COVID-19 salgınında ilk önlemlerden biri 65 yaş üstü insanlara yönelik sokağa çıkma kısıtlamasıydı. Önlemler dönem dönem esnetilse de Türkiye’de bir yılını dolduran salgın boyunca 65 yaş üstü insanların sokağa çıkabileceği, toplu taşımayı kullanabileceği saatler çoğunlukla kısıtlı kaldı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, yaşam süresinin kadınlarda 81, erkeklerde 76 olduğu Türkiye’de, 65 yaş üstü yaklaşık 7,5 milyon kişi yaşıyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Engelli ve Yaşlı Hizmetler Genel Müdürlüğü’nün 2020 yılı Yaşlı Nüfusun Demografik Değişimi Raporu’na göreyse, Türkiye’de yaklaşık her beş yaşlıdan biri tek başına hayatını sürdürüyor.
Alınan önlemler nedeniyle fiziksel ve psikolojik olarak zor zamanlar geçiren 65 yaş üstü nüfusa dikkat çekmek isteyen gazeteci Gülsin Harman, “Haberin öznesi kimdir?” sorusundan yola çıkarak “Saatler” projesine başladı. Harman, 65 yaş üstü kişilerin kaleme aldığı metinleri e-bülten formatıyla abonelerine ulaştıran Saatler projesinin detaylarını Journo için anlattı.
‘Haberi kimin için yaparız?’
Olayları, yaşanan tanıklıkları dinleyip bunları haber biçiminde sunmak yerine, insanların yaşadıklarını ilk ağızdan aktarıyorsunuz. Saatler projesinde size ilham olan neydi?
Saatler projesi hem ailevi bir yere dayanıyor, hem de bir süredir gazeteciliğe dair düşündüğüm “Haberi kimin için yaparız,” “Haberin öznesi kimdir” sorularına…
Harvard Üniversitesi’nde Nieman gazetecilik bursiyeri olarak geçirdiğim bir yılın ardından 2020 ağustosunda Türkiye’ye döndüm. Amerika’da olduğum dönemde, pandemi başladıktan sonra telefonda konuştuğum annem, kendisini iyi hissetmediğini, 65 yaş üstüne uygulanan sokağa çıkma yasakları nedeniyle fiziksel ve psikolojik olarak çok zorlandığını söylüyordu.
Türkiye’ye döndüğümde sadece annemin değil, çevremdeki 65 yaş üstü insanların da çok zorlandığı gördüm. Sonra arkadaşlarımla konuşmaya başladığımda her ailede buna benzer kötü deneyimler yaşandığını, ama bunların pek konuşulmadığını ve haberleştirilmediğini fark ettim.
‘Güven sağlamak için kişisel yollardan ulaşmayı tercih ettim’
Saatler’de bana ilham olan diğer konu ise “Haber kimin için yapılır” ve “Haberin öznesi kimdir” soruları…
İnsanların yaşadıklarını topluma müdahale etmeden aktarma fikri, bu soruların aklımı kurcalamasından öncesine dayanıyor. Nobel Edebiyat Ödüllü gazeteci yazar Svetlana Aleksiyeviç’in Sovyetler Birliği’nin yıkımından sonra Soyvet insanlarıyla konuştuğu “İkinci El Zaman” adlı kitabını çok severim. Aleksiyeviç, sözlü tarih çalışması yaparak insanların birincil tanıklıklarına dokunmadan, onların tanıklıklarını yayımlayarak kitaplarını oluşturur.
Gazeteciler, insanların tanıklığını toplayıp şekil verdikten sonra yeniden kamuoyuna sunuyor. Bunun aksine, bire bir öznelerin anlattıklarını sunma fikri her zaman aklımın bir köşesindeydi. Saatler’de de insanların evde kaldığı süre boyunca yaşadıklarını, hissettiklerini, onların cümleleriyle aktarmayı amaçladım.
Saatler ismi nereden geliyor?
65 yaş üstü kişiler belirlenen saatlerde dışarıya çıkabiliyordu. Yaşamları saatlere sıkıştırıldı ve o saatler yetmedi. Diğer bir deyişle 65 yaş üstü insanların hayatlarının, kendi istekleri dışında belli saatlere bölünüp saat kısıtlaması altında yaşamalarına atfen Saatler ismini koydum.
Yazılarına yer verdiğiniz insanlarla nasıl iletişim kurdunuz?
Harvard Üniversitesi’nde çalıştığım konulardan biri dezenformasyon ve bunun gazeteciliği nasıl etkilediğiydi. Çalışmalarımda dönüp dolaşıp geldiğim konu hep güven oluyordu. İnsanların kendi başından geçenleri anlatmaları çok büyük bir güven göstergesi. Ben de bu güveni sağlamak için onlara mümkün olduğunca kişisel yollardan ulaşmayı tercih ettim.
İlk başta kısa bir WhatsApp mesajı yazıp kendi çevreme ilettim. Tanıdığım insanlara “Bu mesajı 65 yaş üstü, ilgilenebileceğini düşündüğünüz insanlara gönderin” dedim. Bir yandan da bu yaş grubu WhatsApp’ı çok yoğun kullanıyor. Buradaki gruplara çok fazla güveniyorlar.
TÜBİTAK destekli “Covid-19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” başlıklı araştırma projesinin sonuçlarına göre, Türkiye’de 65 yaş ve üstü nüfusun yüzde 87’si çevrimiçi gruplardan edindiği bilgiden şüphe duymuyor. Dolayısıyla mesajımı 65 yaş üstü insanların gruplarına düşürmelerini istedim.
65 yaş üstünün yoğun olarak kullandığı Facebook ve Instagram’da yaş grubu ve coğrafya seçerek sponsorlu reklam verdim. Gazetecilerin yoğun kullandığı Twitter’da paylaştım ve orada yayıldı. Nevşin Mengü’nün Deutsche Welle’deki programına katıldım. Orada izleyen ve bana ulaşan insanlar oldu. saatler2021@gmail.com adresli bir e-posta hesabımı açtım. Burası da beklediğimden fazla ilgi gördü.
Kimi insanlar duygusal olarak ağır şeyler yazıyorsa kendilerinden izin alıp onları arıyorum. Gazetecilik ahlakıma uygun olarak bana içini dökmüş ve mahremini açmış insanlara dönüp teşekkür ediyorum. Arayamasam bile mutlaka mesaj atıyorum.
‘Yasaklar insanların gücüne gitmiş’
E-posta hesabının ilgi gördüğünü söylediniz. “Ben yazmak istiyorum ama nasıl yazacağımı bilmiyorum” gibi dönüşler aldınız mı?
Hiç böyle dönüşler almadım. Hatta insanların WhatsApp üzerinde bu kadar uzun metinler yazmalarına şaşırdım. Elimde bir kanıt yok ama buna dair intibahım şöyle:
İnsanlar yaşadıklarını kendilerine yönelik haksızlık olarak görüyorlar ve seslerini duyurmak istiyorlar. Türkiye gibi zor bir ülkede belli bir yaşa gelmiş, meslek ve aile sahibi olmuş insanlara bir anda “Kendi kendini korumayı bilmezsin. Biz senin yerine karar alıyoruz. Sen günde 3 saat evden çıkabileceksin” denmesi insanların çok gücüne gitmiş. Bunu sıklıkla gözlemliyorum.
Gelen mesajları eliyor musunuz?
“Bu yasaklar çok uzadı, sıkıldık” mesajı çok geliyor. Bunları yazanlar çok haklı bir serzenişini dile getiriyor ama bültende insanların ne hissettiklerine, iç dünyalarına dair mesajları öne çıkarmak istiyorum.
Projeye dair gelecek planlarınız neler?
Önümüzdeki haftalarda farklı konulara da eğilerek, bilinen anlamda gazetecilik yapmayı planlıyorum. Yargıya taşınan 65 yaş üstüne yönelik yasaklar var. Bu davalardaki hukuki durumlara yer vermeyi planlıyorum. Bu yasaklarla Türkiye’de “ageism” (yaş ayrımcılığı) kendini bu şekilde mi gösteriyor, bu konulara eğilmek istiyorum.
Saatler projesi kısıtlı bir süre için European Journalism Centre (Avrupa Gazetecilik Merkezi) tarafından destekleniyor. Saatler’deki yazıların kaydının tutulmasını istiyorum. Projenin sonrası için ilgili sivil toplum kurumlarıyla görüşüyorum, belki tüm yazıları web sitesinde toplayabilirim.
‘Topluluk haberciliği üzerine çok iyi örnekler var’
Saatleri hayata geçirmenizin nedenlerinden birisi gazetecilik yapma biçimi üzerine düşünmeniz. Türkiye’deki gazetecilik yapma biçimi ve medyaya yönelik güven kaybını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de gazetecilik alanında yaşadığımız sorunların yüzde 100’ü siyasi baskıdan kaynaklanmıyor. Toplumda medyaya yönelik bir güven kaybı var. Bu güven kaybının çok uzun süreceğini düşünüyorum. Siyasi iktidardan bağımsız olarak Türkiye’de okuyucuların medyayla kurduğu ilişki çok ciddi bir şekilde zarar görmüş durumda.
Okurla güven ilişkisi tesis etme, belli topluluklara özel gündemleri, yeniden onlara dayandırarak üretmeyi konuşabilirsek ve Saatler bu alanda katkı sağlarsa çok memnun olurum.
Türkiye’de topluluk haberciliği üzerine çok iyi örnekler var. Ancak Türkiye’deki genel gazetecilik yapma biçimi güncel siyasi olaylar ve Ankara kulisi üzerine. Türkiye’deki gazeteciliği tekrar dünya standartlarına çıkarma şansımız varsa Saatler’in “Gazeteciliği kimin için yapıyoruz ve kimin gündemini ön plana çıkarıyoruz” tartışmasında işe yaramasını isterim.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ‘YAŞLILARA KARŞI NEFRET DİLİ REVAÇTA, ÇÜNKÜ YAŞLANMAKTAN KORKUYORUZ’