Dosya

Savaşı masa başından izlemek: Dış haberciler için 7 püf noktası

On binlerce Rus askerinin Ukrayna sınırına yığıldığı bugünlerde dünya medyası savaş alarmında. Peki, sahada muhabiri olmayan haber kuruluşları bu tür çatışmaları nasıl izleyebilir? Deneyimli muhabirlerle ve dış haberler editörleriyle bu işin 7 püf noktasını konuştuk. Nalan Koçak, Cengiz Özbek, Kaya Heyse ve Ayşegül Savur anlatıyor.

Rusya-Ukrayna krizi özellikle son bir aydır manşetlerden düşmüyor. Türkiye’nin ekonomiden, siyasete çok yoğun ve aynı zamanda girift ilişkiler içinde olduğu iki kuzey komşusu arasında süregiden gerilimin her an topyekûn bir savaşa dönüşebileceği öne sürülüyor. 

Üyesi olduğu NATO’ya karşı yükümlülüklerinden, Montreux Sözleşmesi’nin tarafı olarak Karadeniz’deki savaş gemilerinin durumuyla ilgili konumuna dek birçok unsur, Türkiye’yi bu krizin parçası yapıyor. 

Bu çerçevede, amiyane bir tabirle bir “ordu” gazetecinin Türkiye’den bölgeye gitmiş, oradan haber geçiyor olması beklenirdi. En azından geçmişte böyle olurdu. 

Soğuk Savaş sonrasında patlak veren Balkanlar’daki savaşlardan, Irak ve Afganistan savaşlarına, özellikle belli başlı ana akım medya kuruluşları kalabalık ekiplerle sıcak bölgelerden haber geçerdi. 

Coşkun Aral gibi duayen gazetecileri takiben, görece genç kuşak gazeteciler, 1990’lar ve hatta 2010’lu yılların ortalarına kadar, savaş muhabirliği ile isim yapıp tanınır oldular.

Şimdi ise Ukrayna-Rusya krizini yerinden izleyen Türk gazeteci ve kurumların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Sahadan gazetecilik yapılamayan durumlarda kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için dış habercilerin masa başında daha da yoğun ve titiz çalışması gerekiyor.

1. Teknolojiden ve sosyal medyadan yararlanın, ama dikkat

Kadrolu gazetecilerin sayısının azaldığı, özellikle yayıncıların merkezlerinin uzağında sıcak haberler patladığında serbest gazeteciliğin ve yerel muhabirlerin öneminin arttığı bir dönemdeyiz. Hürriyet Daily News yazı işleri müdürü Nalan Koçak’a göre bu sadece Türkiye’ye has bir durum değil, küresel bir trend söz konusu:

  • Büyük yayın kuruluşları da özellikle maliyetler nedeniyle daha az gider oldu. Eskiden çatışma bölgelerinde görmeye alıştığımız yıldız isimleri ya da sahada yıldızlaşacak isimleri sıcak noktalarda görmüyoruz. Geçen yaz Afganistan’a bile bazı isimler Kabil düştükten çok sonra gitti.
Nalan Koçak

Kariyerinin önemli bölümünü dış haberlerde geçiren Koçak’a göre güvenlik sıkıntısı da bir faktör:

  • Suriye iç savaşı bir dönüm noktası oldu diyebilirim. Özellikle gazetecilerin kaçırılmasının da etkisi var. Büyük yayın kuruluşları örneğin Yemen gibi tekinsiz yerlerde yerel gazetecilerle çalışıyorlar; sigortasını ödemediği telifli gazeteci çalıştırıyorlar.

Öte yandan teknolojinin gelişimi ve sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle, savaşları uzaktan izlemek geçmişe oranla daha kolaylaştı. Koçak bunu şöyle açıklıyor:

  • Eskiden üç büyük ajansa bel bağlardık ve onların da bazı haberleri geçmesi özellikle teyit mekanizmalarının devreye girmesiyle zaman alırdı. Teknoloji ve sosyal medyanın gelişimi ile şimdi birden fazla kaynağın var. Vatandaş gazeteciliği de var. Herkes anında tweet atıyor, her an herşey önümüze düşüyor.

Bu durumun en büyük dezavantajı, çok fazla bilgi akması ve bu bilgilerin yalan ve yanlış olması riski. Koçak sözlerini şöyle tamamlıyor:

  • Herkesin yazıp çizdiğine atlamamak gerek. Yoksa o bilgi rüzgârında sürüklenir gidersin. Bazen gerçeğe ulaşmak samanlıkta iğne aramak gibi de olabiliyor. Doğru yere bakmayı bilmek lazım.

2. Fırsat bulduğunuzda sahaya olabildiğince yaklaşın

2017’ye kadar Hürriyet gazetesinin dış haberler servisinde editörlük, ardından şeflik yapan Cengiz Özbek, bilgi kirliliği nedeniyle en çok Suriye savaşının ilk döneminde sıkıntı çekmiş. Bir başka dönüm noktasının Suriyeli sığınmacıların Haziran 2011’de Türkiye’ye gelmeye başlamasıyla yaşandığını hatırlatan Özbek şunları söylüyor:

  • Sosyal medya üzerinden çok sayıda o bölgeden olduğu varsayılan video paylaşımı oluyordu. Ölümlere, işkencelere dair özellikle Suriye’den kaçanlardan çok fazla iddia dile getiriliyordu ama bir taraftan da çok bilgi kirliliği vardı. 

Özbek, o dönemde 3 yıllık bir gazeteci olarak ciddi bir saha tecrübesi olmamasına karşın sınıra gitmeye karar vermiş. Türkiye’yi de ilgilendiren bilgilerin muğlaklığından rahatsız olan haber merkezinin yeşil ışığıyla Hatay’a, sınırın sıfır noktasına gitmiş. Gittiğinde orada Türk medyasından kimse yokmuş. 

Olay yerine gitmenin her zaman büyük bir avantajı vardır. Zira herkesten evvel gerekli bağlantıları kurar, zaman kazanmış olursun. 

Kısa zamanda kurduğu iyi bağlantılar kadar, o dönem dış haberler şefliği yapan İrem Köker’in de yönlendirmesi ve arada sağlanan iyi koordinasyon sayesinde Özbek “gerçeğe” biraz daha fazla yaklaşma imkânı bulmuş. 

Cengiz Özbek. Haziran 2011. Suriye sınırı, sıfır noktası.

Bu tür durumlarda “gerçeği yakaladım” demek iddialı olur. Birinci elden temas elbet önemli. Özbek, kendisine iletilen bilgiler ve görsel veriler konusunda her daim temkinli olmayı elden bırakmadığını vurgularken şöyle diyor:

  • Uluslararası bir ajansın edit ettiği ve servise koyduğu bir haberle, kendi gönderdiğin,  birebir iletişim içinde olduğun, haberi anbean izleyen, güvendiğin birinin elinden çıkan bir haberi servise koymanın bir farkı var.
  • Hâlâ Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin verilerini kullanmak zorunda kalıyoruz. Bu nedenle de her defasında özellikle vurguluyorum, dayandığımız bilgilerin Londra merkezli bir oluşumdan geldiğini…

3. “Orada değilsen, yanlış haber yapma ihtimalin yüksek”

Medyascope’un Haber Koordinatörü Kaya Heyse, geçmişte Afganistan ve Irak savaşları başta olmak üzere çok sayıda çatışma bölgesinde savaş muhabirliği yapmış bir gazeteci.

2001’de ABD’nin Afganistan’a saldırısından önce çoğu Türk gazeteci, “Kuzey İttifakı” adlı Taliban karşıtı askeri grupla temasla geçerek Afganistan’a gitmeyi deniyordu. Bu grubun liderleri arasında Özbek asıllı Afgan general Raşid Dostum da vardı.

Heyse ise Pakistan’da, Taliban’ın kalesi sayılabilecek Peşaver’den Afganistan’a girip o dönem dış haberler şefi olan Ayşegül Savur’un deyişiyle herkesi “ters köşe” yapmıştı. Heyse bunun için 1,5 ay Peşaver’de kalıp Taliban’dan onay beklemiş. 

Kaya Heyse

Heyse’ye göre iyi gazetecilik yapan kurumların önceliği ayakta kalmaya çalışmak olunca, savaş bölgesine gazeteci göndermek maddi açıdan sürdürülebilir görünmüyor. 

Çatışma bölgesini uzaktan takip etmenin en büyük riskinin ise dezenformasyon olduğunu belirten Heyse, bu anlamda sosyal medyanın fırsattan çok tehdit oluşturduğunu düşünüyor. “Orada değilsen, yanlış haber yapma ihtimalin yüksek” diyor Heyse.

Savaş masa başından izlenirken Reuters, BBC, CNN International gibi daha çok Anglosakson haber kuruluşları, ana kaynaklar olarak ön plana çıkıyor. Ancak unutmayalım ki örneğin New York Times, Irak Savaşı öncesinde ABD hükûmetinin kitle imha silahı propagandasına alet olmuştu. Bu yüzden bu konuda da temkinli olmak gerek.

4. Hangi yayının ne derece yanlı olabileceğini hesaba katın

Nalan Koçak bazı haber kuruluşlarınn kimlerce fonlandığının bilinciyle bu kuruluşlara yaklaşmak gerektiği uyarısını yapıyor. “Sonuçta savaşta iki taraf varsa, her iki tarafın basın kanalları kendi tarafına göre haberi yontup servise sunabiliyor” diyor.

Örneğin Radio Free Europe’un arkasında ABD’nin, Sputnik’in arkasında Rusya’nın ya da France24’ün arkasında Fransız hükûmetinin olduğunu unutmamak gerekiyor. “Hangi yayın kime yakın, onların ne derece yanlı olabileceklerini hesaba katarak haberlerine yaklaşmak gerekiyor” diye ekliyor Koçak.

Heyse’ye göre masa başından savaş takibi yapılacaksa, ana ajanslara ek olarak “içeriden, güvenilirliği test edilmiş, örneğin hem Kiev hem Donbas bölgesinden bilgi verebilecek, işin hem siyasi hem diplomatik cephesini anlatabilecek kaynaklarla temas kurmak gerekiyor.”

5. Habercilik ağı oluşturun, ‘kopyala yapıştır’ yapmayın, acele etmeyin

Askeri sözcüleri de dâhil tarafların temsilcilerine ulaşmak, temasta olmak önemli. Üstelik bunu yapmak eskiye oranla şimdilerde daha kolay. 

“Sadece Twitter’dan takip etmeyeceksen bunları yapmak lazım, yoksa tuzağa düşersin” diyen Heyse, yalnızca ajanslara bağlı kalmanın “savaşı copy paste yaparak” haberleştirmekle eşdeğer olduğunu vurguluyor.

  • Fark yaratmak, bulunduğun medya mecrasının hedef aldığı kitleye kendin bir şeyler anlatmak, özel haber yapmak için, çok iyi masabaşı bir editöryel sistem kurup, oluşturduğun network üzerinden de çalışıp çok iyi işler çıkartılabilir.

Dünyanın herhangi bir köşesinde uzaktan bir habercilik ağı kurmak tabii ki kolay değil. “Biz Ukrayna’yı aylardır takip ediyoruz. Tecrübeli bir gazeteci, kaynaklarının güvenilir olup olmadığını zaman içinde kavrar; biraz deneme yanılma yöntemi, biraz o kurduğun ilişkinin nasıl evrildiği, o ilişkinin ne zamandan beri sürdüğüne bağlı” diyerek açıklıyor bunu Heyse.

Elbette bir gazeteci için vazgeçilmez ilke “hiçbir denileni ilk etapta doğru kabul etmeden, bunu kontrol edip ondan sonra yayımlamak. Bunlar da yapılamayacak şeyler değil. Genç gazetecilerin zaten bunu yapıyor olması lazım. Bazen fazla acele edebiliyorlar.”

6. Savaş bölgesini; tarihi, siyaseti ve ekonomisiyle iyi tanıyın

Heyse’ye göre gelen bilgilerin doğruluğunu ilk etapta kendi bilgilerine ve sağduyuna göre test etmenin bir yolu da, takip ettiğin bölgeyi tanımak ve savaşan tarafları iyi bilmek. Son olaylar neden çıkmış, neden bu raddeye gelmiş, ana aktörlerin bu noktaya gelmelerindeki temel motivasyonlar nelerdir; bütün bunların çalışılmış olması gerekiyor: 

  • Rusya-Ukrayna krizinde Sovyetler Birliği dönemine gitmek lazım ki buna bir mana veresin. Ben Afganistan’a gitmeden önce deli gibi okuma yapmıştım; 1800’lerdeki İngiliz işgaline kadar gitmiştim. Nasıl bir yer beni bekliyor, nasıl insanlar beni bekliyor, nasıl bir tarih beni bekliyor, bileyim anlayayım diye.

Heyse’nin savaş bölgesindeki muhabirden beklentisi ise insan hikâyelerine odaklanmak: “‘Putin ne dedi’ vb. haberler yerine, savaşın insanlar üzerinde yarattığı tahribat; travma, savaşların manasızlığını gösteren haberler…”

7. Olayın anlamına dair bilgi, tecrübe ve analitik düşünme yetisi kazanın

1996-2007 yılları arasında çeşitli televizyon kanallarının dış haberler bölümünde çalışan Ayşegül Savur’un paylaştığı püf noktalarıyla bitirelim:

  • Sahada kendi kurumundan biri yoksa, iser istemez ajansların didaktik verilerine odaklanmak zorunda kalıyorsun. Orada olan biteni bir meslektaşından birebir duymak, kültürel toplumsal başka faktörlere odaklanabilmek, oturduğun masadan savaşı izlerken çok kıymetli oluyor.
Ayşegül Savur

Savur, son yıllarda dış habercilere daha az önem verilmesinden dem vuruyor: 

  • 90’larda iyi bir genel yayın yönetmeninin yolu Ankara’dan, dış haberlerden ve ekonomiden geçer denirdi. Böyle bir sac ayağından bahsedilirdi. Bir dönem biz dış haberlerde 13 kişi çalışıyorduk. Şimdilerde çok sınırlı kadrolarla dış habercilik yapılıyor.

Zaman zaman dış habercilerin yaptığı işin “tercüme” ile sınırlı görüldüğüne ya da “Tayvan’dan maymun haberi yapan” ekip muamelesi yapıldığına dikkat çeken Savur sözlerini şöyle noktalıyor:

  • Rusya-Ukrayna savaşı küresel anlamda ne mana içeriyor, Türkiye’ye etkisi ne olur; sadece siyasi değil, ekonomik olarak savaşın sonuçları nereye götürür; tüm bunları okuyup yorumlayacak bilgi, tecrübe ve analitik düşünme pratiğine sahip olmak gerekiyor.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Barçın Yinanç

Uluslararası ilişkiler ve dış politika alanında uzmanlaştığı 30 yıllık bir haberci kariyerine sahip. Ankara'da uzun yıllar hem basılı hem görsel basında diplomasi muhabiri olarak çalıştıktan sonra, İstanbul'a geçti. 2020 yılında serbest gazeteci olarak çalışmaya başlamadan önce İngilizce yayın yapan Hürriyet Daily News'da çalıştı.

Journo E-Bülten