Yeni Medya

Sosyal medyasız 48 saat yaşayabilir misiniz?

Sosyal medyasız yaşamak mümkün mü? Ben bir diyet yaptım ve iki gün tüm sosyal mecralarla bağımı kopardım. Başıma neler mi geldi? Hadi gelin beraber bakalım.

Sosyal ağlar hayatımızın ayrılmaz bir parçası. Dünyada her üç insandan ikisi sosyal medya kullanıyor, zamanının büyük çoğunluğunu buralarda geçiriyor. Araştırmalara göre, internet kullanım amaçları arasında, sosyal medya kullanımı ilk sırada yer alıyor. Hâl böyle olunca, öğrencisi olduğum üniversitede yeni medya derslerimden birinde İsmail Hakkı Polat hocam bir ödev verdi: Sosyal Medya Diyeti. Evet yanlış duymadınız! 48 saat boyunca hiçbir sosyal medya mecrasını kullanmadan, sadece sms, telefon ve mail yolu ile iletişim kurabilmem; internette sosyal ağlara uğramadan gezinebilmem. Ödevim buydu. Hocam ödev ile ilgili detay verirken, ben, “acaba yapabilir miyim, bu 48 saat nasıl geçer” diye düşünüyordum.

Dersten çıkar çıkmaz “hadi Buse” başlat şu 48 saati, iki günde neler yapılabilir, göster kendine dedim ve macera başladı. Okuldan çıkınca, Tünel’deki kitapçıma uğradım. Takip ettiğim edebiyat dergilerini okumaya uzun zamandır vaktim olmuyordu. Dergileri ve okumak istediğim bir kitabı alıp evin yolunu tuttum.

Milletçe alışık olduğumuz üzere, yolda elime telefonu alıp vakit öldürme bölümüne geçiyordum ki, sosyal medya diyetine girmiş olduğumu hatırladım ve kendime bu diyete başlamak için gerekli ortamı hazırladım. Telefonumdaki bütün sosyal medya uygulamalarının bildirimlerini birer birer kapattım ve hepsini bir klasöre attım. Klasörün üzerine, ‘DOKUNMA’ yazdım. Bu sayede artık diyet için altyapıyı oluşturmuş oldum.

13.30 (sosyal medyasız ilk dakikalar)

Eve varıp kendimi ev moduna alma merasiminden sonra, telefonumu alıp genellikle ilk işim olan Snapchat’te arkadaşları gözetleme çabasına girmiştim ki, telefonumda Snapchat ikonunun bulunduğu konumda “Dokunma!” adında bir klasör var. Telefon alışkanlığımın yarattığı ilk etkiyle işte tam burada karşılaştım. Telefonumu elime aldığım gibi odama gittim ve sevdiğim renkli kutularımdan birinin içine bırakıverdim. İnanın, telefonumu oraya gönül rahatlığıyla bıraktım. Kendimi çok daha özgür hissediyordum. İnsanların; nerede, nasıl, kiminle vakit geçirdiğini öğrenmeden hayat çok daha keyifliymiş. Biraz televizyon izledim, gönlüme göre bir şey bulamayınca aldım elime bilgisayarı Oscarlı film The Revenant’ı (Diriliş) izledim. Uzun zamandır izlemek istiyor fakat vakit bulamıyordum. O kadar meşgul bir insanım ki(!) Aslında tek meşguliyetim elimdeki telefon.

16.20

Yaklaşık 3 saattir telefonum odamda ve hiçbir şekilde onunla etkileşimim yok. Ayrıca, eklemek istiyorum ki; keyfim hâlâ yerinde. Kardeşim okuldan gelince birlikte vakit geçirdik ve ödevlerine yardımcı oldum. Normalde kardeşim okuldan geldiğinde elimde telefonum veya kucağımda bilgisayarım, “hoş geldin canıım” diyerek uzaktan seslenirdim. Bu diyetle beraber kardeşime de vakit ayırdım ve çok da iyi oldu!

19.00

Gökyüzü kendini karanlığa bırakmak üzere. Artık odama çekilme vaktim geldi. Tabii ki bununla beraber, telefonumu kontrol etmenin vakti de… Normal şartlar altında telefonuma baktığımda, Facebook’ta birçok etkinlik daveti, bugün bu arkadaşının doğum günü gibi iletiler; birçok Snapchat ve Whatsapp iletisi, Twitter üzerindense; “bu arkadaşın artık seni takip ediyor!” iletileri gibi birbirini takip eden sonsuz bildirimle karşı karşıya kalırdım ve gelen bu bildirimleri kontrol etmek vaktimin büyük bir kısmını ele geçirirdi. Fakat şimdi, telefonuma baktığımda, ekranında sadece 3 bildirim var. 2 tanesi en yakın arkadaşımın yollamış olduğu kısa mesaj, diğeri ise erkek arkadaşımdan gelen arama. İnanın kafam o kadar rahat ki! Kontrol edecek, yakalayacak veya takip edeceğim hiçbir şey yok. Bilgisayarımı elime aldım, birkaç blog sitesini ziyaret ettim. Takip ettiğim forum sitelerine göz attım. Bu sayede dünyada neler olup bittiğinden de haberdardım. E-postalarımı kontrol ettim. Okulumdan gelen birkaç mail vardı. Geri kalan mailler ise önem teşkil etmiyordu. Kendime en sevdiğim kahveyi yaptım, bilgisayarımı kenara bırakıp almış olduğum dergilere göz attım. Uzun zamandır böyle vakit geçiremiyordum. O kadar özlemişim ki o dergilerin kokularını!

00.30

Uyku bana yavaşça göz kırpmaya başladı. Uyumadan önce biraz arkadaşlarımla mesajlaştım. Onun tadı bile farklı. ‘Son görülme’ kısa mesajlarda olmadığı için tüm mesajlarımı özgürce, dilediğim zaman cevapladım. Sosyal medya diyetinde benim için en sıkıntılı zaman, akşamki telefon görüşmelerim. Her akşam, yatmadan önce arkadaşımla dakikalarca, hatta itiraf ediyorum saatlerce görüşmeler yaparım. Tabii bu görüşmeler uzun sürdüğü için genelde Facetime üzerinden olur. Fakat bu uzun görüşmeler, normal bir telefon görüşmesine çevrilince işler değişiyor tabii. Ay sonunda babamla telefon faturam konusunda minik çaplı bir tartışmanın kokusu şu an burnumda.

Değinmek istediğim diğer nokta ise; her genç gibi uyumadan önce saatlerce telefonumla vakit öldürdüğüm. Hak verirsiniz ki kullanıcısı olduğum tüm sosyal medya uygulamalarını tek tek kontrol etmek kolay iş değil… Sırf bu yüzden evdekilere 00.30’da iyi geceler desem de, sosyal medya sayesinde genellikle 03:00’e doğru uyurdum ve her sabah uykusuz uyanırdım. Bu sefer öyle olmadı. Yatağa girdiğim gibi ilgilenecek bir telefonum olmadığından hemen uyuyakaldım.

Ertesi sabah 10.00

Genelde, alarm çalmadan uyanmam nadirdir. İşte o nadide günlerden biri bugün! Gece erken yattığımdan olsa gerek. Uyandığımda her sabah yaptığım üzere telefonumu kontrol etmeye yeltenmiştim ki… Kendimi durdurmam gerektiğini fark ettim. Evdekiler için kahvaltı hazırladım. Telefonsuz bir hayatta yapılacak ne çok şey vardı. Normalde, annem kahvaltıyı hazırlarken ben odamda telefonumla ilgilenirdim.

Telefonsuz 24 saatim dolmak üzereydi ve benim keyfim oldukça yerindeydi.

13.00

Arkadaşlarımla buluşmak için onları aradım. Buluştuğumuzda karşılaştığım tek sorun onların sosyal medyada dönen konulardan konuşmalarıydı, fakat benim hiçbir şeyden haberim yoktu.

19.00

Eve döndüğümde tekrar bilgisayar başına geçtim. İnternette dolaşırken fark ettim ki; her site bir şekilde dönüp dolaşıp seni sosyal medyaya yönlendiriyor fakat yılmadım!

01.00

Uyku için güzel bir zaman dilimi. Telefonumu minik çaplı bir ‘ihtiyaç’ olarak aradığım zamanlarda, kitabımı elime aldım ve uyuyana kadar okumaya devam ettim.

II. gün 10.45

Bugün sosyal medya diyetim sona eriyor! Telefonumdan bir şekilde uzakta kalmayı başardım. Sosyal medya diyetimin bitme heyecanı sardı ruhumu. Sosyal medyada neler kaçırdığımı çok merak ediyordum.

13.30

Diyetime 2 gün önce bu saatte başlamıştım. İşte şimdi tüm bildirimlerimi açtım. Telefonum uyarılarla dolup taştı.

Bir düşündüm de… Hiçbir şey kaybetmediğimi bir kez daha anladım. Şu koskoca 2 günde, bu 48 saat benim için kesinlikle bir meditasyon oldu. Yapmaktan keyif aldığım birçok şeyi sadece telefonumdan ötürü yapmadığımı fark ettim. Sosyal medya diyetiyle beraber keyif aldığım uğraşlarıma döndüm. Uyku saatlerim düzene girdi. Ailem ve arkadaşlarımla olan iletişimim güçlendi. Beden olarak kendimi kesinlikle daha dinç ve huzurlu hissediyorum.

Bugünden itibaren sosyal medyanın hayatımın önüne geçmesine izin vermeyeceğim. Hayatı tüm keyfiyle, sevdiğim uğraşlarımla, ailem ve arkadaşlarımla sağlıklı bir şekilde geçirmeye karar verdim.

Buse Alkan

zamanmekan.com isimli, kültür sanat yayıncılığı yapan bir İnternet sitesi kurdu.

Kadir Has Üniversitesi'nde Yeni Medya bölümünden bu yıl mezun oldu. İçerik üretim alanında çalışıyor.

Journo.com.tr için içerikler üretiyor ve röportajlar yapıyor. Milliyet Gazetesi'nde stajyer muhabirlik yaptı. Ayrıca, okulda öğrenci film projeleri ve televizyon programlarında freelance editor olarak çalışıyor.

İlgi alanları ise; İstanbul, kültür sanat, insan odaklı habercilik, kadın odaklı habercilik, veri gazeteciliği, veri görselleştirme, SEO ve big data

Journo E-Bülten