Tam 130 yıl önce bugünlerde İstanbul’da yeni bir gazete kuruluyordu. “Osmanlı vatanının kalıcılığı ve ilerlemesi, erkeklerden ziyade kadınlar sayesinde olacak” diyen eşi Mehmet Tâhir ile 1895’te kurdukları Hanımlara Mahsus Gazete’nin başına, Fatma Şâdiye geçti. Türkiye’nin ilk kadın yazı işleri müdürü Fatma Şâdiye, Osmanlı kadın hakları hareketinin en önemli temsilcilerindendi.
İlk sayısı 31 Ağustos 1895’te yayımlanan Hanımlara Mahsus Gazete, Osmanlı İmparatorluğu’nda kadınlara yönelik ilk süreli yayınlardan biriydi. İlk döneminde haftada iki sayı çıkan, isminde gazete geçse de dergi boyutunda olan bu Hanımlara Mahsus Gazete, 1895-1908 yılları arasında kesintisiz 624 sayı çıkarak Osmanlı basınının en istikrarlı yayınlarından oldu.
13 yıl boyunca Hanımlara Mahsus Gazete’den kimler gelip geçmedi ki… Fatma Âliye’den Halide Edip Adıvar’a onca kadın gazeteci ve yazarın yanı sıra Ahmet Mithat Efendiler, Ahmet Râsimler… Bu yayının ilk baş yöneticisi, “müdîre” unvanıyla Fatma Şâdiye Hanım’dı. İlk döneminde gazetenin “başyazar” unvanı ise ünlü şair Nigâr Hanım’a aitti.
1895 yılı, erkek egemen Osmanlı basınında bir dönüm noktasıydı. Fatma Şâdiye, kadınların toplumsal statüsünü sorgulayan cesur bir figür olarak öne çıkıyordu. Gazetecilik onun için bir amaç değil, araçtı. Hanımlara Mahsus Gazete’nin desteğiyle Osmanlı kadınının sosyal yaşamda daha güçlü bir yer edinmesini, eğitim hakkını ve özgürlüğünü savunan bir öncü oldu.
Lise öğretmenliğinden gazete yönetimine
Fatma Şâdiye’nin özel yaşamına dair kayıtlar sınırlı. Üstte ismi geçen diğer gazeteci ve yazarların aksine elimizde bir fotoğrafı bile yok. Yine de, ilk kadın yazı işleri müdürü olmasının yanı sıra, meslekî ve entelektüel portresi Fatma Şâdiye’yi bir simge kılmaya yetiyor.
Fatma Şâdiye’nin, 1886 yılında Darülmuallimat’tan (Kız Öğretmen Okulu) mezun olduktan sonra Selanik ve Aydın gibi vilâyetlerde öğretmenlik yaptığını biliyoruz. İnâs Rüştiyeleri diye bilinen Türkiye’nin ilk kız liselerinde de görev yaptı. Bu deneyimler ona Anadolu’daki kadınların sorunlarını yakından tanıma fırsatı verdi.
Fatma Şâdiye’nin kariyerindeki bir dönüm noktası, Tarik gazetesinin başyazarı olan İbnü’l Hakkı Mehmet Tâhir Efendi ile evlenmesiydi. Eşi, Osmanlı’da kadınlar tarafından çıkarılacak bir gazete fikrini ilk gündeme getiren kişiydi.
Mehmet Tâhir Bey’in gazete çıkarmak üzere Dâhiliye Nezâreti’ne verdiği dilekçe, padişah II. Abdülhamid tarafından kabul gördü. Hanımlara Mahsus Gazete ağırlıklı olarak kadın ve çocuk eğitimi, evlilik, sağlık, güzellik, fen bilimleri, sanat, moda, dikiş nakış gibi konulara yer veriyordu. Bol resimli ekler, hikâyeler, çocuklar için bilmeceler yayımlardı.
Hanımlara Mahsus Gazete: Bir gazeteden fazlası
19. yüzyılın sonlarında hız kazanan modernleşme hareketleri, kadınların eğitim ve kamusal alanda daha fazla rol alma taleplerini de beraberinde getirmişti. Hanımlara Mahsus Gazete, tam da bu tarihsel kesişimde doğdu. Osmanlı kadınlarının sesini duyurduğu, kendilerini ifade edebildiği ilk ve en uzun soluklu platformlardan biri bu gazete oldu.
Gazetenin misyonu, kurucusu İbnü-l Hakkı Mehmet Tâhir tarafından “okuyup yazmayı seven, eğitimli, dindar, iyi ahlâk sahibi, iyi eş ve iyi anne özelliklerine sahip Osmanlı Müslüman hanımı yetiştirmek” olarak belirlenmişti. Gazete, gelirinin %5’ini kimsesiz kızlara gelinlik ve çeyiz parası olarak ayıracağını ilan ederek bir sosyal sorumluluk kampanyası da başlattı. Ayrıca öksüz ve yetimlere, yaralı askerlere ve asker ailelerine, şehit yetimlerine yardım için faaliyetler düzenlendi.
Hanımlara Mahsus Gazete aynı zamanda modern bir işletmeydi. Hem Osmanlı hem de yabancı girişimcilerin reklamlarına yer veriyor, Avrupa dergilerinden aldığı görsellerle, dünyada ve Türkiye’de değişen tüketim kalıplarına bir pencere açıyordu. Hatta reklamcılığın da ötesine geçerek taşradaki abonelerin sipariş verebilmesi için kendi posta sipariş servisini kurmuştu.

Gazetesini erkek egemen toplumda bir sığınak yaptı
Dönemin erkek egemen yapısı, kadın yazarların önüne kamusal alanda görünür olmama, kısıtlı eğitim olanakları ve toplumsal baskı gibi engeller çıkarıyordu. Bu nedenle pek çok kadın yazar, yazılarını anonim veya erkek takma adlarıyla yayımlamak zorunda kalıyordu.
Fatma Şâdiye, yönettiği gazeteyi bu engelleri aşan bir sığınağa dönüştürdü. Yazar kadrosu oldukça çeşitliydi. Bu sayede gazete, kadınların kendilerini özgürce ifade ettiği ve erkeklerle toplumsal eşitlik üzerine düşündüğü bir platform hâline geldi. Kadınlar burada yalnızca içerik üreticisi değil, aynı zamanda kendi kimliklerini ve geleceğe dair hayallerini kaleme alan birer özne oldular.
Hanımlara Mahsus Gazete’ye gelen okur mektuplarını da bizzat yanıtlayan yazı işleri müdürü, bu dönemde gazetede “Taşkasaplı Fatma Şâdiye” imzasıyla iki de şiirini yayımladı. Bu mahlasa bakılırsa Fatma Şâdiye, bugünkü Fındıkzade ve Haseki’nin bulunduğu eski İstanbul semtinde doğmuş olsa gerek. Bu semt 1918’deki Fatih Yangını’nda büyük ölçüde yok olmuş, 1950’lerde ortasından Millet Caddesi geçirilince tarihe karışmıştı.
Fatma Şâdiye, Osmanlı kadınlarının ilim ve eğitimine yaptığı katkılar gerekçe gösterilerek devlet tarafından da takdir gördü ve 4 Kasım 1897’de üçüncü rütbeden Şefkât Nişanı ile ödüllendirildi. Gazete, İkinci Meşrutiyet’ten sonra eski canlılığını kaybetse de 1910 yılında İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin Selanik şubesine bağlı Teâlî-i Vatan Osmanlı Hanımlar Cemiyeti’nin yayın organı olarak yeniden kuruldu.
Fatma Şâdiye’nin eserleri ve gazetecilik misyonu
Hakkındaki tarihî kayıtlar sınırlı olsa da, Fatma Şâdiye’nin 20. yüzyıl başında Hanımlara Mahsus Gazete’nin yazı işleri müdürlüğünü bıraktığı, 1903-1906 arasında kitap çalışmalarına yoğunlaştığı anlaşılıyor.
Bu dönemde İslam tarihinin meşhur kadınlarına dair biyografik eserler de kaleme aldı. Emine Semiye ile bir dizi makalede öncü Müslüman kadınları anlattı. “Hikâyât-ı Nûşin” adlı kitabında, toplumsal yapıyı şekillendiren bir kurum olarak evliliği sorguladı. Diğer iki yapıtında ise Hz. Hatice ve Hz. Fatma’nın hayatlarını yazdı.
Fatma Şâdiye, Türkiye tarihinde kadın hakları mücadelesinin temellerini atan isimlerden biriydi. Gazetenin yalnızca haber verme amacına sahip olmadığını, aynı zamanda toplumu bilinçlendirme ve dönüştürme sorumluluğu taşıdığını savunuyordu. Bazı tezleri bugün bakıldığında muhafazakâr gelse bile, yaşadığı günün şartlarında, kadının toplumsal hayata katılması ve eşitlik mücadelesi bağlamında o aslında bir devrimciydi.
Fatma Şâdiye’nin, 1910’da tekrar kurulup yaklaşık 50 sayı yayımlanan Hanımlara Mahsus Gazete’de eşiyle birlikte yine görev aldığı bir makalede belirtilse bile, sonraki hayatına dair herhangi bir bilgiye ulaşamadık.
Bitirirken şunu da not düşelim: 19. yüzyılda doğmuş iki ünlü Fatma Şâdiye var. Biri bu makalenin konusu olan gazeteci-yazar Fatma Şâdiye, diğeri ise Fatma Şâdiye Toptanî. Bu ikinci isim, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde görev yapmış ve ardından Arnavutluk’un bağımsızlık mücadelesine katılmış Esad Toptanî Paşa’nın eşiydi. 1949 yılında Kadıköy’deki köşkünü bağışlayan Fatma Şâdiye Toptanî’nin bir başka eve taşındığı bu tarihten sonraki akıbetine dair bir bilgi yok.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
Rewşen Bedirxan: Kadın hakları mücadelesini dünyaya taşıyan Kürt gazeteci
Suat Derviş: Kadınların yıldızları gönüllerince seyretme haklarını savunan gazeteci
Sabiha Sertel: Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk profesyonel kadın gazetecisi
Fatma Aliye: Türkiye’nin dünyaca ünlü ilk gazetecisi, dilde tarafsızlığı savunmuştu
Nilüfer Yalçın 100 yaşında: Diplomasi muhabirliğinin kutup yıldızı
Nezihe Muhiddin: Kadın haklarının ve gazeteciliğin “unutturulan” öncüsü
Tomris Uyar: “İyi bir köşe yazısı nasıl olmalıdır” sorusunu yanıtlayan gazeteci
Duygu Asena 78 yaşında: “Kendine yaslanarak dimdik duran güçlü kadını” çalışma arkadaşları anlatıyor
Nimet Arzık: İçinden geldiği gibi yazan; tek at, tek mızrak gazeteci
İBB’ye çağrımız: İstanbul sokaklarında, kadın gazetecinin adı olsun