Son üç dört yüz yılda, insanlık tarihi boyunca benzeri görülmemiş bir dönüşüm yaşandı ve insanlar, yakın çevreleri dışındaki dünyadan haberler almaya başladılar. Bugün geldiğimiz nokta ise malumunuz. Basılı gazetenin miadını doldurduğu şu günlerde, bu işin nerede, en zaman ve nasıl başladığına bakmakta fayda var.
Batı’da haber ağlarının doğuşu ve gazetenin yükselişi
Matbaa öncesinde Batı Avrupa’da dört haber ağı mevcut:
– Katolik Kilisesi’nin lokal rahip, papaz, keşişlerden topladığı bilgi ağı.
– Devletler arası resmi ulak ağları ve devletin kendi sınırları dahilinde kurduğu istihbarat ağları.
– Büyük tüccar ve bankerler ile müşterileri arasındaki ticari iletişim ağı.
– Kasaba ve pazarlardaki satıcı, seyyah, hikâye anlatıcılarının oluşturduğu söylenti ağı.
Bu dört ağ, kendi çapında oldukça etkili olsa da, yavaş işleyen ve verimliliği düşük sistemlere dayanıyor. 15. ve 17. yüzyıl arasında iki önemli gelişme oluyor bu ağları doğrudan etkileyen:
– Posta ağı kuruluyor. Öncelikle İngiltere, Fransa ve Almanya’da öncelikle krallığın diğer ülke tahtlarıyla ve kendi iç yazışmaları için kullanılan bu sistem zamanla parasını ödeyen ve izin sahibi özel kişilerin de kullanımına açılıyor. Yavaş da olsa, düzenli bir kişi ve kurumlar arası iletişim sağlıyor ki bugün de hâlâ Royal Post Office ve benzerleri saygın kurumlar olarak kabul edilir. Benzer şekilde ABD’deki en güçlü federal kurum Posta Ofisi’dir. Hatta FBI’ın ilk zamanlarında bir eyalette operasyon yapacağı zaman kullanabileceği tek federal bina Posta Ofis binası olmuştur.
– Diğeri ise matbaa ile gelen, haber içerikli, süreli yayınlar.
Bildiğimiz anlamda gazetelerin kökleri ise matbaa devrimi sonrası Batı Avrupa’da basılan pampletlere kadar uzanıyor. Bu ilanlarda genelde hükümet kararları, savaşlarla ilgili haberler, devler vs. gibi fantastik olaylar oluyor. Bin gibi basılıp, seyyar satılıcılarca dağıtılıyorlar.
- 16. yy. sonrasında bu ilanlar süreli yayınlara dönüşüyor ve dışarıda olan havadisleri taşıyorlar. Bunu yaparken posta müdürleri haberlerin toplanmasında çok etkili oluyor.
Sonrasında, 17. yüzyıl ile birlikte, öncelikle ticaret ağlarının kesişim noktaları olan Amsterdam ve Almanya’nın belli başlı kentlerinde haftalık korantolar ortaya çıkıyor. Korantoların da başta temel odağı dış haberler, zira iç siyaset hakkında bir şeyler basmak oldukça riskli.
1620’den sonra, 30 yıl savaşlarına halkın gösterdiği ilgiden faydalanmak isteyen ilk ‘gazeteciler’ ortaya çıkıyor. İlk İngilizce gazete, Amsterdamlı bir yayıncı tarafından basılıp, Londra’ya gönderiliyor. İlk İngiliz gazetesi ise resmi gazete niteliğindeki The London Gazette oluyor.
- Bu aşamadan itibaren gazeteler, daha doğrusu haftalık korantolarla ilgili en önemli nokta şu:
Ekseriyetle (Avrupa’nın diğer şehir ve ülkeleri hakkında) dış haberler içeren bu süreli yayınlar insanlarda, kendi etraflarında olmayan, göremedikleri, deneyimleyemedikleri ama hayatlarını bir şekilde etkilediklerini düşündükleri bir dünyanın varlığına dair yeni bir algı oluşturuyor. O zamana kadar, tamamen yerele sıkışıklık hakim. Hayat bu insanlar için bulundukları köy, biraz kasaba veya şehirde geçen, içinde bulundukları krallık tarafından denetlenen, bitince de öbür dünyaya gidilecek bir şeyken; bir anda başka başka köy, kasaba, şehir, krallık ve hatta ahiretlerden bahsedilir oluyor.
17. yüzyıl ile birlikte, özellikle İngiltere’de önce haftalık, sonra da günlük gazeteler yayılmaya başlıyor. Bunun sebebi de, krallık ile parlamento arasındaki çekişmenin bir yandan halk nezdinde ilgi çekmesi, diğer yandan da krallığın etki alan ve kapasitesini azaltarak basın üzerindeki baskının azalması.
Böylece 1640’tan itibaren, iç siyasetle de ilgilenen gazeteler basılmaya başlanıyor. 1645’e geldiğimizde Londra’da 14 haftalık gazete mevcut. Bu yayınlar sadece okunmuyor, dinleniyor da. Okur yazarlık hala yaygın değil ve dolayısıyla, çoğu insan, sesli bir şekilde okuyan başka birini dinleyerek haberdar oluyor haberlerden ki bunun bir nevi haber bülteni izlemek gibi olduğunu düşünebiliriz.
Krallık eski gücüne kavuştukça baskı artıyor, 1662’de katı kurallar getiriliyor, 1712’de meşhur damga pulu vergisi ile sayfa sayısına vergi uygulanıyor ve bildiğiniz hikâye, gazete sayfaları bugün bildiğimiz devasa boyutlara ulaşıyor ki, daha az vergi ödensin. Zamanla bu baskı etkisini yitiriyor, 1800’lerde vergiler de sansür de görece oldukça azalıyor.
Arada günlük gazeteler ortaya çıkıyor. İlki 1702’de basıma giren Daily Courant, reklam alan ve sadece dış haberler veren bir gazete. Daily Courant’tan sonraki günlük sadece dış haber değil, iç siyaset, eğlence ve finans haberleri de sunmaya başlıyor.
- Aynı dönemde günlük gazete basan bildik isimler de var: Daniel Defoe’nun Review’u ve Johnatan Swift’in Examiner’ı. 1750’lerde gazeteler artık o kadar yaygın ki, çok büyük tirajlara ulaşıyorlar. 1750 Londra’sında günlük ve haftalık gazetelerin tirajı yüz bine ulaşıyor ki kahvehanelerdeki okuma oranları hesaba katılınca, bir milyon okurdan bahsediliyor. Bu sadece Londra’daki sayı, gazeteler aynı gün kasaba ve diğer şehirlere de posta arabası ile ulaştırılıyor. Yani posta sistemi kuruluşunda önemli rol oynadığı gazeteciliğin yayılmasında da çok önemli bir etkisi var.
Aynı dönemde Kuzey Amerika’da da Benjamin Franklin’in başını çektiği gazetecilik yaygınlaşıyor. Daha da özgür olan siyaset ortamı buna müsaade ediyor. Özellikle İngilizlere karşı yürütülen bağımsızlık mücadelesinde önemli rol alıyorlar. Basın özgürlüğü fikri de buradan doğuyor. Modern basının serüvenine, bir sonraki bölümde Kuzey Amerika ve gazetelerin altın çağı ile devam edelim…