Görüş

Altın kural ‘temas ve mesafe’: İpek Özbey yazdı

The Post filminden bir sahne.
Gazetecilik bir temas ve mesafe mesleğidir! Fransız Le Monde’un kurucusu Hubert Beuve-Méry böyle diyordu. Peki temasın olduğu yerde mesafeyi korumak kolay bir iş midir? Hem temas olmadan haber nasıl olacak ki?.. Bu; batı tipi gazetecilikte başarılı bir biçimde hayat buldu aslında. Bizdeyse işin ayarı bir türlü tutturulamadı…  

Polis muhabirinin polis, sağlık muhabirinin doktor, adliye muhabirinin savcı, politika gazetecisinin partili gibi davrandığı söylenir.

Sık dile getirilen bir gazetecilik eleştirisidir ve bu saptamanın kısmen doğru olduğu da görülmüştür.

Böyle olmaması için ne yapılmalı; mesele bu!

Baştan söyleyelim; dengelemek epey zor bir iştir.

Ya mesafeyi koruyamayanın koruyana karşı habere erişimi daha kolay olursa?

Ya mesafe derken haber atlanırsa?

Örneklerine, özellikle de FETÖ’nün kurumlara sızdığı süreçte çok sık rastladık. Adını daha önce hiç duymadığımız kimi “atanmış gazeteciler” güvenlik güçleriyle adeta bir “kanka” muhabbetinde her türlü bilgiye ulaşabiliyor, yılların deneyimli muhabirleri dış kapıda bekletiliyordu. İstihbaratın nemenem “doğru bilgi” olduğu da zamanla anlaşıldı: çünkü gazeteciler gazeteci değil, tek kullanımlık mendil gibiydi; kullanıldılar ve atıldılar! Ezcümle sabır şart, er ya da geç kıymetiniz anlaşılacaktır. Yolunuzdan şaşmayın. İşte size naçizane birkaç öneri…

1. Kaynağınızla aranıza kırmızı çizgi koyunuz…

Kaynaklarınız sizi kullanmak isteyecektir, haberin şehvetine kapılıp, yalan-dolanın kurbanı olmayın… Haber kaynağınızla görüştüğünüzde ona fırsat tanımayın, sadece siz sorun. Kimsenin propagandasına alet olmayın… Övdüğünüz doktor, dürüst dediğiniz siyasetçi, masum ilan ettiğiniz biri farklı çıkabilir günün birinde, altında ezilirsiniz… Mesafenin olmadığı yer, manipülasyona açıktır.

2. ‘The Post’ filmini izleyin, anlayacaksınız!

1971’de geçen bir olay: ABD Savunma Bakanı’nın Vietnam Savaşı hakkında hazırlattığı gözlemci raporları New York Times’a sızar. Belgelere göre o zamana kadarki dört başkan da gerçekleri halktan saklamıştır. Aslında Amerikan ordusu Vietnam Savaşı’nda dökülüyordur. Kaybedileceği baştan belli bir savaştı sürdürülen. Başkan Nixon gazeteyi mahkemeye verir. Aynı belgeler Washington Post’a da ulaşmıştır. Yazı işleri müdürü belgeleri bir günde tasnif eder ve basmaya karar verir. Ancak önceki başkanlar, hükûmet yöneticileri ve bürokratlarıyla arkadaş olan patron ikilem karşısındadır: Kendisinin ve gazetesinin geleceğini mi düşünecektir, habercilik mi yapacaktır? Sonunda doğru kararı verir ama bu hiç de kolay olmaz. Basın etiği galebe çalmış, sonuçta hem gazetecilik, hem kamu kazanmıştır. Film pek çok önemli mesajın yanı sıra siyasetçilerle ‘mesafe’nin neden önemli olduğunu da ortaya koyuyor. The Post’u hâlâ izlemediyseniz, kaçırmayın derim.

3. Milletvekilim, bakanım, cumhurbaşkanım demeyin!

Gazetecinin  her “bakanım” deyişinde irkilmişimdir. Mesafeyi baştan yitirdiğiniz andır o an… Kurumun emrinde olduğunuz izlenimini uyandırırsınız… En iyisi “Sayın Bakan” deyin, “Sayın Başkan” diye hitap edin, muhatabınızı da etkileyecek bir duruştur bu ve size saygıyı artıracaktır.

4. Davetin büyüsüne kapılmayın 

Bir gazeteci mesleği gereği her yere girer, çıkar. Özel çağrılar da bunlardan biridir. Davet sahibi gazeteciye özel ilgi gösterir ki bu da çok doğaldır. Sonuçta önemli olan haberin sözüm ona “hakkının” verilmesi, iyi gösterilmesidir. Lakin şaşaalı bir yerde bulunmanız gücün ortağı olduğunuz anlamına gelmiyor. Alçakgönüllü olun. Hırsınız zekânızın önüne geçmesin. Hangi sıfatla, görevle bulunduğunuzu unutmayın. Haberin gözü, kulağısınız. İşiniz gerçeği aktarmaktır sadece.

5. Verdiğiniz fotoğrafa dikkat! 

Haber kaynağınızla konuştunuz, haberinizi yazdınız, sayfaya bir de birlikte çekilmiş fotoğraf gerekti. Peki o fotoğraf nasıl olmalı? Dümdüz bir imza fotoğrafı yeterlidir. Ölçüyü kaçırmak iş açabilir size. O günün kahramanı günün birinde başı derttekiler listesinde olabilir ve birlikte kartopu oynarken samimi fotoğrafınızla hatırlanırsınız ki bu da az sıkıntı yaratmaz.

6. Asla hediye kabul etmeyin

Özellikle PR şirketleri gazetelere ilan yerine gazeteciye hediye vermeyi tercih eder. Mesela cep telefonu, bilgisayar, hatta elektrik süpürgesi! Ayakkabı gönderip de ertesi gün “ayağınıza oldu mu” bahanesiyle haber desteği isteyenlerle bile karşılaşabilirsiniz. İtibar etmeyin. Tavrınızı daha baştan koyun, hiçbir koşulda ödün vermeyin. Gün olur, bir haberle ilgili bilgi almak gerektiğinde yazarken eliniz titrer ki, haberin titreği de hoş değildir doğrusu!


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – 10 MADDEDE RÖPORTAJ SANATI

İpek Özbey

Gazeteci

Journo E-Bülten