Dosya Hallerimiz

Ne yaşam tarzı ne bağımlılık: Tükenmeden gazetecilik mümkün

Eşinizle, dostunuzla sohbet etmek yerine gündemi takip ediyorsanız, takip etmediğinizde huzursuz hissediyorsanız geçmiş olsun, bağımlısınız. ‘Ama mesleğin doğası’ diyerek bunun bir yaşam tarzı olduğunu savunanlar çıkacaktır. Doğru. Neye inanırsanız öyle yaşarsınız…

Ekranda bir son dakika gelişmesi, muhabirler sıcak bölgeden bildiriyor, Internet sitelerinde manşetler yanıp sönüyor. İşte bu ve buna benzer anlarda hemen detayları öğrenmek istiyorsun. Okuyorsun, izliyorsun, sosyal medyayı kurcalıyorsun. Orada olan arkadaşlarına ulaşmaya çalışıp, detay öğreniyorsun. Ekranda gördüğünü beğenmeyip, ‘Ben olsam bunu başka şekilde anlatırdım’ diye düşünüyorsun. Arada ‘keşke’ diyorsun, ‘Keşke orada ben de olsaydım.’

İşine herhangi bir nedenle ara vermek durumunda olan  gazetecilerin büyük çoğunluğunda buna benzer tepkiler gelişiyor. Zira gazetecilik ‘Hadi eyvallah’ diyip ofisten çıktıktan sonra olduğu yerde kalan bir meslek değil.

Yolda yürürken mesela, bir hareketlilik gördüğünde hemen pür dikkat kesiliyorsun. Bindiğin tramvay durağında bir çanta gördüğünde hemen kafanda kurmaya başlıyorsun. ‘Bu bomba mı acaba?’, ‘Ya patlarsa’ diyorsun. Oracıkta ölebileceğini düşünmeyip ‘hemen kanalı arayıp, patlatırım son dakikayı’ diye aklından geçiriyorsun. Eve geldiğinde rahatlama anlayışın, koltuğuna uzanıp Twitter’ı baştan aşağı ince ince okumak oluyor. Eşinle ya da sevgilinle kahve içerken, hele ki o da senin gibi gazeteciyse, bir anda kendini gündemi tartışırken buluyorsun. Seçimler yakınsa, seni gören herkes kendi ‘derin’ siyasi tecrübelerinden konu açıp, o kuyunun içine seni çekmeye çalışıyor. Tatilini seçim dönemlerine göre ayarlıyorsun. Öncesinde bir yere kımıldaman imkânsız. Sokakta işsizlik üzerine yapacağın bir röportaj var örneğin, kimseyi bulamayınca, ilk karşına çıkan ve ‘ben işsizim’ diyen kişiye ‘oh çok şükür’ diyebiliyorsun. Haberi aktaramadığında ise içinde derin bir hüzünle karşı karşıya kalıyorsun. Çünkü, senin işsizliğin sıradan bir kimsenin yaşadığıyla aynı şey değil. Yani konu sadece para ya da hayatını sürdürebilme değil. Tutkuyla bağlandığın bir şeyden uzak kalma.

‘Gazetecilik yaşam tarzı’

Bu dosya için gece gündüz haber peşinde koşturan, muhabir, editör, kameraman ve foto muhabiri arkadaşların katılımcı olduğu bir anket hazırladım. Yüzün üzerinde katılım oldu ve sonuçlar tam da tahmin ettiğim gibi: İlk soru ‘Sizce gazetecilik yalnızca bir meslek mi yoksa bağımlılık mı?’ idi. Ankete katılanların yüzde 67’si gazeteciliğin bir yaşam tarzı olduğunu düşündüklerini belirtti. Yüzde 18’ine göre ‘gazetecilik bir bağımlılık’, yüzde 15 ise gazeteciliği yalnızca bir meslek olarak görüyor.

Yüzde 60’lık bir dilim gazetecilik dışında da bir iş yapabileceğini düşünürken, katılımcıların yüzde 26’sı ‘Bir daha dünyaya gelsem yine gazeteci olurdum’, yüzde 14’ü ise ‘Gazetecilik dışında başka bir iş yapamazdım’ diyor.

Canla başla her gün haber peşinde koşturan gazetecilerin acaba mesleklerinden sıkılmış olma ihtimalleri ne kadar diye sorduğumda, yüzde 38 ‘Hayır, sıkılmadım’, yüzde 27 ‘Evet, sıkıldım’, yüzde 35 ise ‘Zaman zaman sıkılıyorum’ yanıtını veriyor.

Ankete katılan gazetecilerin yüzde 97’si işlerini bitirdikten sonra haberleri takip ediyor. Yüzde 3’ü ise bu soruya ‘hayır’ yanıtını veriyor.

Bu iş zengin etmiyor

Gazetecilik çok para kazanılacak bir meslek değil. Acı ama, ‘az para, çok iş’ mantığıyla yürütülen, hatta yaz dönemlerinde gelen stajyerlerle birlikte ‘bedava çalışma’ prensibiyle sürdürülen müesseselere sahip bir meslek. Bu noktada anket katılımcılarına ‘Mesleğinizi yaparken sizi ne tatmin ediyor?’ diye sorduğumda, yüzde 55 ‘Haberi ortaya çıkarma fikri’, yüzde 38 ‘İnsanlara ulaşma fikri’ ve yalnızca yüzde 5’lik bir kesim de ‘Para’ yanıtını veriyor. Yani düşünün ki 100 kişiden sadece 5’i bu işi parası için yapıyor.

İşte bu noktada işini hiç bir zorluğa aldırış etmeden yapan iki isime soruyorum. Bu isimlerden biri Suriye’nin kaynadığı dönemlerde Şam’da görev yapmış ve yaptığı gözlemleri haberleştirmesi sonucunda çalıştığı kurumdan çıkartılmış bir gazeteci olan Hediye Levent.

‘Vazgeçebileceğimi sanmıyorum’

Gazeteci Hediye Levent.

Gazetecilerin kaybolduğu, öldürüldüğü, hapsedildiği bir bölgede 10 yılı aşkın süredir görev yapıyorsunuz. Bu süreçte hiç kendinizi ‘neden buradayım, neden bu işi yapıyorum?’ diye sorguladığınız oldu mu?
Elbette sıkça, “artık gitmek lâzım” diye düşündüm. Böyle düşünmemin tek sebebi çatışmaların artması, riskin yükselmesi değildi. Sıcak savaş toplumu da doğrudan etkiler. İnsanların hayata bakışı, idealler veya değerler olarak tanımlayabileceğimiz fikirler, yargılar değişir. İnsanların güvenli şartlarda içlerinde sakladıkları ne varsa ortaya dökmelerine yol açar. Normalde iyi ve ahlâklı olarak bilinen birinin bir canavara dönüşmesi mümkün. Her ne kadar Suriye’deki savaşta yabancı gazeteci olarak gözlemci gibi bulunsam da insan olarak süreç beni de etkiledi.

Çatışma bölgelerinde farklı ülkelerden gazetecilerin çalışma şartlarına da gözlemleme şansınız olmuştur…
Evet onların da epey şikâyetçi olduklarını gördüm. Az çok bütün ülkelerde gazeteciler için şartlar giderek ağırlaşıyor. Suriye’deyken yukarıda belirttiğim sebeplerle artık ayrılmam gerektiğine karar verip iki yıl önce Lübnan’a taşındım ancak hâlâ sürekli krizlerin olduğu bu coğrafyadan ayrılmaya niyetim yok. Yaşayan ve sürekli hareket hâlindeki bir sürecin içinde yaşayarak çok kıymetli tecrübeler edindim. Sanırım en önemli motivasyonum bu. Hâlâ zaman zaman gitsem mi artık veya çok yoruldum meslek mi değiştirsem diye kendi kendime söylendiğim zamanlar oluyor ancak vazgeçebileceğimi sanmıyorum. Zaten bir savaş tecrübesinden sonra normale dönmek gazeteciler için de kolay değil.

Çalıştığınız kurum gözlemlerinizi haberleştirdiğiniz için sizi işten çıkardı. Sizi orada haber yapmaya motive eden neydi?
Her gazetecinin yaşanan olumsuzluklara rağmen işine devam etmek için farklı motivasyonları var. Benim devam etmemi sağlayanlar daha çok devam eden bir sürecin nereye evrileceğini merak etmekti diyebilirim.

‘Gazetecilik bağımlılık mı?’ başlığıyla bir anket hazırladık. Sizin bu soruya yanıtınız nedir?
Gazetecilik bağımlılık olamayacak kadar riskli bence. Daha çok yaşam biçimi olduğunu düşünüyorum. Güvenlik, ekonomi, dış politika vs. hangi alan olursa olsun gazetecinin yoğunlaştığı alan yıllar içinde edindiği bilgi ve tecrübeyle birlikte hayata bakışını, değerlendirme kriterlerini hatta sosyal hayatını ve ilişkilerini değiştiriyor. Bir de işin adrenalin, aksiyon tarafı var. Sakin, rutin ve yıllar içinde edindiğiniz bilgiyi kullanamayacağınız bir hayata geçmek çok zor.

‘Hem bağımlılık hem yaşam tarzı’

Gazeteci Tunca Öğreten.

Yaptığın bir haberden dolayı 323 gün cezaevinde kaldın. Sevdiklerinden uzaktaydın, özgürlüğün elinden alınmıştı, mesleğini yapamıyordun. Bu süre içinde ‘Neden bu işi yapıyorum?’ diye hiç kendini sorguladın mı?
Hiçbir dönemde bu mesleği neden yaptığımı sorgulamadım. Gazeteciliğin olmazsa olmazı gözlem yapmaktır… Bir gazeteci olarak cezaevinde kalmak da tutsakların hangi koşullarda yaşadığını tecrübe etmem açısından eşsiz bir çalışma sahası oldu benim için.

Tahliye olduktan sonra mesleğine aynı hızla devam ettin. Seni motive eden unsur ne?
Gazetecilik, demokrasinin düzenli işlediği ülkelerde icra edilmesi en sıkıcı meslektir. Sorunlu coğrafyalar, insan hakkı ihlâlleri, otoriter rejimler, yolsuzluk, gizli ajandalar… İşte gazetecilik tam da böyle bir ortamda ve zamanda lâzım. Beni de, cezaevinden çıktıktan sonra çalışmaya devam eden ya da cezaevine girmesine ramak kalan diğer meslektaşlarımı da motive eden en temel unsur bu.

Gazetecilik bir bağımlılık mı sence? Ya da bir yaşam tarzı mı?
Sanırım her ikisi de. Bağımlı insan yaşam tarzını bağımlılığına göre dizayn eder ya da bir insanın neye bağımlı olacağını yaşam tarzı belirler… Meraklı, ayna tutarak insanlara hakikatı göstermeye niyetli, her daim gücü elinde bulunduranı sorgulayan bir insanın bu mesleğe kendini kaptırması dışından bir seçenek zaten olamaz.


Bağımlılık nasıl anlaşılır?

Gazeteciliğin bir bağımlılık olup olmadığını araştırırken elbette ki bu işin psikolojisini tartabilecek bir uzmana danışmamak olmazdı. Bu noktada Türkiye Psikiyatri Derneği Eğitim Sekreteri Psikiyatr Serap Erdoğan Taycan sorularıma yanıt buldu.

Taycan, bir durumun bağımlılık olarak görülebilmesi için kişilerin yaşamının diğer alanlarını olumsuz etkilemesi gerektiğini belirtiyor ve ekliyor:

“Örneğin bir aile toplantısında eşinizle dostunuzla sohbet etmek yerine sürekli gündemi takip ediyorsanız, karışındaki insan size özel bir sorununu anlatmaya çalışıyorken siz konuşmayı dönüp dolaşıp haberlerle ilgili bir konuya getiriyor yani o anda kalamıyorsanız, başka herhangi bir faaliyetle geçirdiğiniz zaman süresince (arkadaş toplantısı, turistik seyahat, hatta uyku) haberleri takip etmediğiniz için kendinizi huzursuz hissediyorsanız, mesleki gerekliliklerin ötesine geçip bağımlılık yaşamaya başladığınız söylenebilir.”

‘Neye inanırsanız öyle yaşarsınız’

Psikiyatr Serap Erdoğan Taycan, gazeteciliğin ‘yaşam tarzı’ olarak görülmesindeki risklere de dikkat çekiyor:

“Kişilerin mesleklerini yaşam tarzı olarak görmeleri sık rastlanılan hatta beklenilen, bu sebeple biraz öğrenilebilen de bir durum. Ama bir mesleğe uygun bir yaşam tarzını benimsemekle (örneğin uyku saatlerinin düzensiz olması, sık seyahat etmek, çok sık toplantılara katılmak vs.), o mesleği icra edebilmek için kendi yaşamını, gerekli koşullara uydurmak için zorlamak farklı şeyler. İkinci durumda sürdürülebilirlik zor ve kişiyi tükenmişliğe daha çabuk götürür. Bence çoğunluğun anketinizi ‘yaşam tarzı olarak görüyorum’ şeklinde cevaplaması, uyum sağladıkları ve kabullendikleri şeklinde yorumlanabilir. Neye inanırsanız, öyle yaşarsınız. Uyum sağlamak iyi bir aşama olsa da, kabullenme kişiye çaresiz hissettirebilen bir durum. Yani ‘bu mesleğin doğası bu, o yüzden ben sürekli bu şekilde çalışmalıyım’ gibi bir kabul ya da kıdemlilerinden görerek öğrendikleri tutum, yorulduklarında ya da yapamayacaklarını hissettiklerinde kendilerini yetersiz, yeteneksiz, başarısız vs. hissetmelerine sebep olabilir. Yani ‘iyi gazetecilerin hepsi bu şekilde yaşıyor, ben yaşayamıyorsam ben iyi gazeteci değilim’ gibi bir sonuca ve mutsuzluğa götürebilir.”

‘Olması gereken bu’ mu?

“İlginç olanı, eğer bu anketi gazetecilik mesleği içinden birileri hazırladıysa, aynı tuzağa kendilerinin de düştüğünü söyleyebilirim. ‘Bağımlılık mı?’ diye sorup, ‘yaşam tarzı’ diye cevap seçeneği sunuyorsanız, siz de bağımlılığınızı, aslında olması gereken buymuş gibi, bu bir yaşam tarzıymış gibi açıklıyorsunuz demektir. Bu bakış da, nesilden nesile aktarılıyor demek ki. O zaman kendi camianız içinde, ‘böyle olmak zorunda değil; kendimizi tüketmeden, ‘yaşam tarzı’ dayatmasına çok kaptırmadan da iyi gazetecilik yapılabilir’ konusunu çalışmanızı öneririm. Elbette yapılan her işte başarıya ulaşabilmek için bazı fedakârlıklarda bulunmamız gerekiyor ama bunların bizi ne kadar ele geçirip hırpalayacağına biz karar verebiliriz.”

Özel hayata zaman ayrılmıyor

Ankete katılan gazetecilerin yüzde 76’sı ‘Özel hayatınıza yeterince zaman ayırabiliyor musunuz?’ sorusuna ‘Hayır, ayıramıyorum’, yüzde 24’ü ‘Evet, ayırabiliyorum.’ yanıtını verdi. Psikiyatr Serap Erdoğan Taycan bu durumu şöyle yorumluyor:

“Biraz önce bahsettiğim gibi; neye inanırsanız öyle yaşarsınız. ‘Çünkü böyle olması gerekiyor, gazetecilik böyle bir meslek’ gibi bir kabul var. Aynı şey pek çok meslek ve uğraş için de geçerli. Belirli dönemlerde başarıya ulaşmak için özel hayat feda edilebilir ama bu sürekli hâle geldiğinde mutsuz olmak kaçınılmaz. Önceliğiniz mesleki başarılar elde etmek olabilir. Hayatta size en çok haz yaşatan durum bu olabilir. Ama bir gün fiziksel koşullarınız yetersiz hâle geldiğinde elinizde sadece geçmişte elde ettiğiniz başarılar kalmış olacaksa, ne kadar doyum veren bir hayat yaşamış olduğunuz tartışılır. Mutluluk kavramı üzerine hepimizin düşünmesi gerekiyor.”

Gazeteciler baskı altında hissediyor

Türkiye’de çalışan ve ankete katılan gazetecilerin yüzde 64’ü ise işini yaparken kendini baskı altında hissediyor. Yanıt verenlerin yüzde 33’ü kendini zaman zaman baskı altında hissediyor. Yüzde 1’i ise kendini baskı altında hissetmiyor.

Psikiyatr Serap Edoğan Taycan bu durumu “Hayatımızın en temel işlevsel alanlarından biri olan meslek hayatında kişinin kendisini baskı altında hissetmesi, hayatın diğer tüm alanlarına yayılacak bir mutsuzluğa da sebep olacaktır. İnanmayarak yaptığımız işler, inanmayarak yaşadığımız hayatlar giderek kendimize olan saygımızı yitirdiğimiz, gerçeğin gölgeleri hâline geldiğimiz yitik zamanlara dönüşmekte” diye yorumluyor.

İş-özel hayat dengesi için öneriler

Taycan’ın gazetecilerin iş yaşamı-özel hayat dengesini kurabilmesi için önerileri şöyle:

“Ne olursa olsun özel hayata zaman ayırmak, gerekirse bunun için kişinin kendisine işle ilgili yasaklar koyması (belirli gün ve saatlerde telefonu sessize almak, haberleri takip etmemek vs.) ve mümkün olduğunca yaşadığı anların içinde kalabilmesi (bir çocuğun başını okşarken, sevdiğiniz bir insanla sohbet ederken, güzel bir yemek yerken sadece o anın tadını çıkarmaya çalışmak) önemli. Bunları yapabilmek sadece ruh sağlığımızı korumakla kalmayıp, işimiz için gereken umudu ve coşkuyu da diri tutacaktır. Gerçek insanların, gerçek deneyimlerin yerini sanal ilişkilere bırakmamasına dikkat etmek bir başka önerim. Ve tabi ne pahasına olursa olsun kendimize olan saygımızı yitirmemize sebep olacak hiçbir adımı atmamaya gayret etmek, her zaman bize en iyi gelecek şeylerin başında.”


Ne olmuştu?

Avrupa Gazetecilik Merkezi için yapılan bir araştırmaya göre gazetecilerin yüzde 40’ının tükenmişlik sendromu yaşadığı açıklanmıştı. Haberi yorumlayan Gazeteciler Sendikası Yöneticisi Mustafa Kuleli, Türkiye’deki gazetecilerin de iş yoğunluğu nedeniyle özel hayatlarında sıkıntılar yaşadığını belirterek Sendika’nın gazetecilere ücretsiz psikolojik danışmanlık sağlayacağını duyurmuştu.

Zeynepgül Alp

Lise ve üniversite eğitimini radyo-televizyon yayıncılığı alanında tamamladı. 2004 yılından itibaren çeşitli TV kanallarında prodüktör-editör-muhabir olarak çalıştı. Çeşitli haber programları hazırlayıp, sundu. Madencilerin çalışma koşullarını anlattığı haber serisiyle Çağdaş Gazeteciler Derneği 2011 Yılı Başarı Ödülleri'nde Televizyon Programı dalında ödül aldı. Şu an Medyapod'da Pod 360 isimli podcast yayınını hazırlayıp sunuyor.

Journo E-Bülten