Film

Yeni ABD’nin yeni oscarları

Oscar kendini iptal etsin bu geceden sonra, harakiri yapsın. Gitsin dağ başında yaşasın. Hatta kendini dağdan aşağı atsın.

89’uncu Oscar töreni, en sondaki rezaletle hatırlanacak daima.

Evet, Trump’ın ahı tuttu! Aynen öyle.

Şöyle söyleyeyim: “Dalga geçmeyi” çok çocukça (ya da, ergence) bir tepki biçimi olarak görüyorum.

Bizim ülkede de kendini solcu, ilerici, aşmış yutmuş görenlerin (ama tabii ki aslında öyle olmayanların) çok başvurduğu bir yöntemdir bu. Cehaletle sürekli alay et, işi gücü bırak sürekli pespayelikleri sergile, ince ince taşla, rakibinin ne kadar aptal saptal olduğunu vurgularken kendinin ne kadar da zeki/rafine/süzme olduğunu göster, vs vs.

89. Oscar töreni de aynen bu minvalde başladı, Jimmy Kimmel sayesinde.

Meryl Streep’in ne kadar da “vasat” bir oyuncu olduğunu vurguladı da vurguladı!

Bir ara “pieyyyhhhttt be kardeşim, yettin gari!” diye mırıldandığımı hatırlıyorum.

Orada toplanmış onca ulu büyük insan, onca iyi yönetmen, usta oyuncu, büyücü senarist, sinemaya gönlünü her şeyini verenler… Amaç sadece Trump’ı dövmek midir yani?

Anlayacağınız, notumu daha ilk dakikalarda verdim.

Ve sonunda da bu rezalet oldu işte, haklı çıktım.

Bu arada, belirtmeden geçemeyeceğim… Jimmy Kimmel, Meryl Streep’e “Seni vasat seni!” diye ısrarla takılırken, Meryl’ın kafasını genç bir leydi utangaçlığıyla kocasının omzuna gömüp saklamaya çalışma görüntüleri çok sinir bozucuydu.

Bazı oyuncuları sadece “rol keserken” yani “acting” halinde görmeyi bir tek ben mi tercih ediyorum acaba?

Jimmy Kimmel’in sunuculuğundan hiç mutlu olmadım.

Her sözünden, her hareketinden “ulan ne kadar da zekiyim ben!” havaları taşıyordu.

Matt Damon’a o takılmaları neydi mesela öyle?

Nedir yani, iki lafın birinde Meryl’a “vasat”, Matt Damon’a “şuursuz” diye takılınca, büyük sunucu mu olunuyor?

Valla Okan Bayülgen bile daha iyi kotarırdı işi diye düşünüyorum şu an.

Ayrıca Kimmel’in, sondaki rezaletten sonra Warren Beatty’ye ne kadar saygısızca davrandığı da kaçmadı gözümden.

Warren Beatty olayı açıklamaya çabalarken, Kimmel “Ne yaptın sen moruk!” havalarında daldı olaya. Adamcağızı (mecazi manada) itti kaktı falan.

Oysa Warren Beatty’nin hiçbir suçu yoktu (birazcık yaşlanmak dışında). 80 olmuş adamcağız. Gerçi ne 80’likler görüyoruz, hâlâ delikanlı gibiler, Clint Eastwood gibi, Martin Scorsese gibi…. Ama yapacak şey yok, genler nasıl emrediyorsa öyle yaşlanıyor insanlar. Üstelik Warren’cık çok da asaletle, nezaketle yaşlanmış.

Olay tam olarak şöyle gelişti: Warren Beaty’ye yanlış zarf vermişler. En iyi film yerine, en iyi kadın oyuncu zarfını vermişler yani.

Sonradan izleyince açıkça görüyorsunuz. Warren Beaty zarfı açıp okuyacakken epey bir tereddüt geçiriyor. Zarfa bakıyor, yanındaki Faye Dunaway’e bakıyor, seyirciye bakıyor, çaresizce sırıtıyor, falan filan. Yani işin içinde bir dıngıllık olduğunun farkında. Ama adamcağız ya kibarlığından ya da yaşlanmanın verdiği yavaşlıktan, harekete geçemiyor bir türlü. Bu işte bir tuhaflık var diyemiyor. Sonuçta o bir Amerikalı. Böyle devasa bir organizasyonda ölümcül bir hata yapılabileceği düşüncesi, aklının köşesinden bile geçmeye çekinmiştir.

Ve ne oluyor, cadılığıyla meşhur Faye Dunaway, “Hay senin sunuculuğuna!” diyen bir el hareketi yapıyor Warren’a.

Warren da son derece şık bir hareketle, “al o zaman sen oku!” şeklinde, zarfı Faye Dunaway’in eline lap diye bırakıyor. O da, tam sazan ne de olsa, bam güm okuyor: La La Land.

La La Land ekibi anında sahnede! Mikrofonu kapan ona buna teşekkür ediyor. Gözler dolu dolu, duygusallık maksimumda.

Ama o ne? Sahnede bir tuhaf hareketlenme olmakta.

Meğer en iyi film, Moonlight imiş!

Ben var ya, hayatımda böyle bir rezalet görmedim!

Oscar kendini iptal etsin bu geceden sonra, harakiri yapsın. Gitsin dağ başında yaşasın. Hatta kendini dağdan aşağı atsın.

O yanlış zarfı kim verdi? Zarfları birisi pisliğine mi değiştirdi? Leonardo Di Caprio mu mesela? Gecikmiş bir intikam mı planlamıştı? Yoksa zarfları Ryan Gosling mi değiştirdi? Olaydan sonra köşesinde pis pis sırıtırken yakaladı onu kameralar. Acayip eğleniyormuş gibi bir hâli vardı.

Bunlar şaka varsayımlar tabii.

Ama rezaletin bir gerçek sorumlusu/sorumluları var elbette.

Bu törenden sonra birçok kişi işini kaybedecektir eminim.

Ama yetmez. Sen Oscar’sın arkadaşım! Böyle kepazelikler yapıp, sonra da Trump neden başkan oldu diye hırçınlıklar sergileyemezsin!

Belki sen çaptan böyle düştüğün için Trump başkan olmuştur. Bunu hiç düşünmüş müydün?

Neyse. Ben La La Land ve Moonligt ekipleri olsaydım, olayı direkt hukuka havale eder, tazminat isterdim.

La La Land’ciler maymuna döndürüldükleri için…

Moonlight’çıların ise Oscar kazanma mutlulukları daha doğmadan öldürüldüğü için….

Sonuç olarak, hayatımın en sıkıcı, en dandik, en rezil Oscar’ıydı.

ABD bitmiş arkadaş.

Biz küçük Amerika olamadık ama onlar büyük Türkiye olmuşlar.

Hakkını yemeyelim tabii. Oscar töreninin güzel tarafları da vardı.

Mesela yabancı film Oscar’ını ikinci kez kazanan Asghar Farhadi’nin mektubu!

İnsanlık dışı göçmen vizesi yasağını protesto etmek uğruna, törene gelmedi Farhadi.

Tavır budur işte!

Jimmy Kimmel gibi dalgacı ve aşağılayan tavırlarla mücadele edilmez aptallıkla/kötülükle.

Farhadi’nin yaptığı gibi mücadele edilir. “Senin insanlık dışı vize yasaklarını da, duvarlarını da, Oscar heykelciklerini de kabul etmiyorum!” diyerek.

Neslihan Acu

İstanbul'da doğdu, 1995'ten bu yana İzmir'de yaşıyor. Boğaziçi Üni. Mühendislik Fak. mezunu. Gazeteciliğe İzmir Life dergisinde röportajlar yaparak başladı. Medyatava'da üç yıl medya yazıları, Yeni Asır'da dört yıl köşe yazıları yazdı. Yayımlanmış yedi romanı var: Meltem K'yı Kim Öldürdü, Kadından Donkişot Olmaz, Ne Güzel Bir Hiçlikti Aşk, Kuzgunun Şarkısı, Artık Ayrılsak Diyorum, İyi Tanrının Çocukları, Z Yalnızlığı.

Journo E-Bülten