Dosya

Gazetecilerin teyitle imtihanı: TV’ler sınıfta kalıyor, yeni medya araştırıp çıkarıyor

Koronavirüs sürecinde Türkiye'de haber kanalları, Suriye savaşını yorumlattıkları aynı "uzmanları" tekrar tekrar ekrana çıkardıkları için eleştiriliyor. Bu arada bir ilahiyatçının salgını "zinaya" bağlaması tepki çekti. Ancak tıbbın farklı bilim dalları arasında da uzmanlık tartışması var. Son olarak Habertürk TV’de koronavirüs konuşulurken Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, fitoterapi gibi farklı alanlardan isimlerin de çağırıldığı bu "formata" tepki gösterip programı terk etmişti.
SARS-CoV-2 adı verilen yeni tip koronavirüsün neden olduğu COVID-19 küresel salgını, tüm dünyanın bir numaralı gündem maddesi olmayı sürdürüyor. Türkiye’de ilk kez bir kişinin virüs nedeniyle hayatını kaybettiği açıklandı. Şeffaflığı henüz özümsememiş resmi kurumlara ve sözde uzmanlara mikrofon uzatan onca medya kuruluşuna sahip ülkemizde gazetecilerin bu süreçte işi daha zor. Bir de buna medya okuryazarı olmayan milyonlar ekleniyor.
Editörler ve muhabirler, örneğin WhatsApp gruplarına “bir tanıdıktan gelen” iddiaları da bazı gazete ve televizyonlara yansımadan hızla teyit etmek zorunda. Kitlesel bir halk sağlığı krizi içinde habercilerin yaşadıklarını; gazete, televizyon ve teyit platformu editörleriyle konuştuk. Nevşin Mengü, “Televizyonlar tamamen sınıfta kalırken yeni medya araştırıyor, buluyor, çıkarıyor” dedi.

Yüz yüze sohbetlerden sosyal medya gönderilerine, kişisel mesaj uygulamalarından haber bültenlerine her yerde koronavirüs… Viroloji veya salgın uzmanı olmayıp bu konularda ahkâm kesen ‘uzmanlar’ın yanında komplo teorileri savunanlar televizyon ekranında boy gösteriyor. Yetkililerden gelmeyen açıklamaları, ortaya saçılmış binlerce asılsız iddia tamamlıyor. Salgınla birlikte artan güvensizlik, gazeteciliğin aslında ne olduğunu bir kez daha aklımıza getiriyor.

Peki, gazeteciler böylesi kriz anlarında ne yapıyor? Doğru bilgiye ulaşmanın yolları nelerdir? Haberler nasıl teyit ediliyor? Asılsız iddiaların ve panik yaratmayı amaçlayan kötü niyetli içeriklerin önünü nasıl kesebiliriz? Evrim Kepenek, Vural Nasuhbeyoğlu ve Nevşin Mengü’nün yanı sıra bir koronavirüs bülteni hazırlayan Teyit.org editörü Nilgün Yılmaz ve sosyal medyada bu konudaki haberleri aktaran Mehmet Şafak Sarı’ya bunları sorduk. Şu noktada herkes hemfikir: “Teyit etmeden paylaşmıyoruz!”

‘Haber yanlış olacağına, eksik olsun’

Şimdiye kadar koronavirüsle ilgili 20’den fazla haber yapan Bianet kadın ve LGBTİ+ muhabir editörü Evrim Kepenek, ortada doğruluğu kanıtlanmamış çok fazla bilginin olduğunu, buna karşın yeterince kaynak bulamadığını söylüyor. “İlk kez karşılaşılan bir virüsle ilgili doğru haber yapabilmek oldukça zordu” diyen Kepenek, Sağlık Bakanlığı’nın yanı sıra verilere ve uzmanlara ulaşmak için Türk Tabipleri Birliği’ni (TTB) de kaynak olarak kullanıyor. Kepenek şunları söylüyor:

“En başta teyitli bilgilere yer verilmeli mutlaka. Sosyal medyadan akan her bilgi haberleştirilmemeli. Bir haber eksik olsun, ama en azından doğru olsun, bu gözle bakıyorum. Yanlış ve/veya eksik bilgi ile haber yapmaktansa doğru bilgilerle, kesin bilgilerle haber yapmaya özen gösteriyorum. Başlıkları tıklansın diye değil, doğru bilgiye dayansın diye atıyorum. Sayıların ötesinde bu virüsün insanların hayatını nasıl etkilediğini anlatmaya çalışıyorum. Ayrıca risk gruplarına dair bilgilendirici haberler yapmaya çalışıyorum.”

Kepenek’e göre bir şeffaflık sorunu var: “Bir kere hastaneleri aradığımızda doktorların ve sağlık çalışanlarının bu konuda asla konuşmadığını, yasak olduğunu biliyoruz. Mesela test kiti kaç hastanede var? Almanya ve birçok ülkedeki gibi sokaklarda test istasyonları kurulacak mı? Bunlara dair bir bilgi istiyorsunuz, bu bilgiyi bile kimse paylaşmıyor. Sosyal medyayı da bu konuda kesinlikle baz almıyorum. Basına bakıyorum. Uzmanları, bakanlıkları, sivil toplum örgütlerini dikkate alıyorum. Bu, uzmanlık isteyen bir alan.”

Halka doğru bilgi, hükûmete ‘önlem alın’ uyarısı

Evrensel gazetesinin eğitim ve sağlık haberleri editörü Vural Nasuhbeyoğlu da tüm haberlerinde teyitli bilgiyi verdiklerini vurguluyor. Panik yaratmayan bir dille mevcut bilgi kirliliğini giderirken tık haberciliğinden uzak durduklarını söyleyen Nasuhbeyoğlu şöyle diyor: “Halka doğru bilgi vermeyi ve aynı zamanda yönetenlerin ihmal ettiklerini hatırlatmaya çalışıyoruz. Mesela bir vakanın Türkiye’de tespit edildiğinin açıklanmasının ardından ‘uyarı var, önlem yetersiz’ manşetiyle çıktık. Ve hükümetin sadece sözde uyarılarının yeterli olmadığını söyledik.”

Salgın nedeniyle üretimin durması merkez medyaya çoğu kez ekonomik etkileri üzerinden ve sık sık işveren perspektifinden yansıyor. “Kimsenin yazmadığı, fabrikalardaki işçilerin durumu ve orada yaşanan sıkıntılar” diyen Nasuhbeyoğlu bakış açılarını şöyle açıklıyor:

Yetkililerin tutumu ‘Bir şeyler mi gizleniyor’ dedirtiyor

“Virüsle mücadelede ‘bol bol su için, ellerinizi iyice yıkayın’ uyarısı yapılıyor ama fabrikalarda işçilerin bandı bırakıp tuvalete gitmelerine izin verilmiyor. Bu durumu bizden başka kimse gündeme getirmiyor. Ayrıca ‘kalabalık yerlere gitmeyin’ deniliyor ama fabrikalar kalabalık, önlemler patronun insafına kalmış durumda. Mesela düzenli uyku ve beslenmenin önemli olduğu söyleniyor. Ama çalışma koşulları (uzun çalışma saatleri, zorunlu mesai, vardiya düzeni vs.) işçilerin düzenli uykusu ve dinlenmesi önünde engel. Ayrıca gelir durumu nedeniyle hem kendisi, hem ailesi için beslenme de sıkıntılı.  Fabrikalardaki yemeklerin besin değeri ayrı bir problem.”

Nasuhbeyoğlu yetkililerin “yeterince şeffaf ve güvenilir” olmadığı görüşüne katılıyor. Ona göre örneğin ilk vakanın hangi ilde olduğunun bakanlıkça açıklanmaması bir sorun: “Bu, toplumda kaygı ve endişe yaratıyor.  Ayrıca bakanlık, TTB’nin işbirliği önerisini de reddederek ‘bir şeyler mi gizleniyor’ sorusunu büyütüyor… Gazeteci iki şey yapacak: 1. Yönetenlerin eksiklerini, yapmadıklarını dile getirip yapılmasını sağlayacak. 2. Tüm topluma doğru ve gerekli bilgiyi sağlayıp nasıl önlem alacağını anlatacak haberler verecek. Bunu yaparken de panik ve endişe yaratmayacak.”

‘Uzman olmayan konukların komplo teorilerinin faturasını hep beraber ödeyeceğiz’

Nevşin Mengü ise bilginin teyitli olması gerektiğini vurgularken “Yalnız bu, devletin verdiği her bilginin doğru olduğu anlamına gelmiyor. Meslek örgütleri ve sağlık çalışanları ile de temasta olmak, onlardan da bilgi almak gerekli” diye ekliyor. Koronavirüsle ilgili yeni bilgileri teyit etmeden paylaşmadığını ifade eden Mengü, televizyon programlarıyla ilgili olarak şunları söylüyor:

“Uzman olmayan konuklar sürekli komplo teorileri anlattılar ve bunun faturasını hep beraber ödeyeceğiz. İnsanların kafası hurafelerle doldu, o nedenle bu virüsün ciddiyetini anlamadılar. İnsanlar bireysel olarak da önlem almakta çok geç kaldı. Televizyonlar tamamen sınıfta kalırken yeni medya araştırıyor, buluyor, çıkarıyor.”

Yeni medyanın farklı mecralarda, sayısız türde temsilcisi var. Doğrulama platformları bu bağlamda ilk akla gelenlerden. Teyit.org’da bu konuda haberler yapan ve “Covid-19 Postası” adlı e-bültenin de editörlüğünü yürüten Nilgün Yılmaz sorularımızı şöyle yanıtlıyor:

Koronavirüs haberlerinde doğru bilgiye ulaşmak için kullandığınız yöntemler, diğer haberlerde kullandığınız yöntemlerden farkı var mı?
Sadık kaldığımız standart bir metodolojimiz ve ilkelerimiz var. Bu adımları salgın içeriklerini doğrularken de uyguladık. Ancak farklı olarak, daha anlaşılır olmaya ve daha fazla kanıt toplamaya çalıştık. Çok daha fazla uzmanla görüştük, fikir aldık. İlk günden itibaren kullandığımız terminolojiye azami dikkat gösterdik. Ve yine her zaman olduğu gibi doğrulama adımlarını ve kaynaklarımızı şeffafça paylaştık, okuyanlara doğrulamayı kendilerinin de yapabileceğini göstermeye çalıştık.

Bilgi kirliliğinin yine çokça olduğu bir gündem; WhatsApp mesajları, “hastanedeki tanıdık” vs… Nereden üretiliyor bu bilgiler ve neden üretiliyor?
Yanlış bilgilerin üretilme motivasyonları oldukça değişken olabiliyor; bu motivasyonu sorgulamamayı tercih ediyoruz. Kötü niyetle ya da dikkat çekmek için de yapılıyor olabilir, basitçe kaygı ve korku yüzünden de. Kriz zamanlarında yanlış bilginin volümü de büyüdüğüne göre demek ki ikinci ihtimali küçümsememek gerek. Biz hangi niyetle üretilmiş olursa olsun, tüm iddialara aynı ciddiyetle yaklaşıyor ve standart metodolojiyi uyguluyoruz.

‘Kurumsal kaynakları önceliklendirdik’

Koronavirüs haberleri ile ilgili kaynakları güvenilir buluyorsunuz?
Bu yeni bir virüs; insanlık ancak birkaç aydır tanıyor. Bu nedenle kurumsal kaynakları önceliklendirdik. Dünya Sağlık Örgütü, Çin Hastalık İzleme ve Kontrol Merkezi, ABD Hastalık İzleme ve Kontrol Merkezi, Sağlık Bakanlığı, Türk Tabipleri Birliği, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği başlıca kaynaklarımız oldular. Bunun dışında gerektiğinde birincil kaynaklara da başvurduk, tek tek bilimsel dergi ve makaleleri de taradık. Tüm bunların ötesinde, yine dijital araçlar ve açık kaynaklı verileri kullanmayı önceliklendirdik. Örneğin Johns Hopkins Üniversitesi haritasıyla ilgili iddiayı, yine sistemin meta verisine dayanarak çürüttük.

Yetkililerin bu konuda yeterince şeffaf olduğunu düşünüyor musunuz? Değilse neden?
Sağlık Bakanlığı, Dünya Sağlık Örgütü, hatta bizzat Çin devletinin salgının başından beri oldukça şeffaf davrandığını düşünüyoruz. Bizim arayıp da ulaşamadığımız pek bir bilgi olmadı. Türkiye’deki vakanın lokasyonunun açıklanmamasını da şeffaflık açısından bir sorun olarak algılamadık. Bir bilginin paylaşılmasıyla elde edilecek şeffaflık ile oluşabilecek kaos arasında denge kurulması lazım.

Bilgiyi sadeleştirerek, süzerek, teyit ederek aktarmalıyız

Salgın, afet ya da kriz anları, olağan karar mekanizmalarının çalışmadığı, belirsizliğin hüküm sürdüğü, panik ve kaygıya kapılmanın kolay olduğu zamanlar. Doğru bilgi bize en çok bilinmezlikle baş etmek, rasyonel kararlar alabilmemizi sağlamak için lazım. Bu ihtiyaç kriz zamanlarında çok daha yoğun oluyor. Hele de konu, tıp gibi yoğun ekspertiz gerektiren bir alan olunca. Ancak konunun karmaşık ya da teknik olması, öngörülemez ve bilinemez bir tehditle karşı karşıya olduğumuz anlamına gelmiyor. Bilgiyi sadeleştirerek, süzerek ve teyit ederek aktarmak bu dönemlerde belirsizlikle baş etmek için çok daha önemli.

Türkiye medyasının koronavirüs haberlerindeki eksikleri sizce neler?
Medyanın bu dönemde çok kötü bir sınav verdiğini söyleyemeyiz. Bilakis, salgın kurumsallaşmış, belli ilkeler ve doğrulama kuralları çerçevesinde yayın yapan gazeteciliğin önemini göstermiş bile olabilir. Elbette TV’lere çıkan bazı uzmanların söyledikleri hızlıca yanlışlandı; ama bütüne bakıldığında medya, sosyal medyaya nazaran daha güvenilirdi. Ancak medya kuruluşlarının panik yaratmayacak bir dil geliştirmek konusunda kendilerini eğitmesi gerekiyor. Aynı şekilde yerli yersiz kullanılan Çinli görüntülerinin ayrımcılığı pekiştirme ihtimalini düşünüyor olmaları şart. Her kriz bir deneyim, daha iyisini yapabilmek için hataları kabul edip, tekrarlamamak üzere çaba sarf etmeleri çok önemli.

Koronavirüs krizinin ayırt edici farkı, bilinmeyenlerin çokluğu

Medyanın işlevi çok ama çok önemli; çünkü bu krizi diğerlerinden ayıran en önemli niteliği hakkında çok fazla bilinmeyen olması. İnsanların doğru, dozunda ve anlaşılır bilgi edinmesi medyanın sorumluluğu. Aşırı karmaşık, muğlak ve yanlış bilgi aktarımı, toplu olarak yanlış kararlar almamıza ve hatalı davranmamıza yol açabilir ki bu durumda salgının maliyeti herkes için ağırlaşır.

  • Görüşlerden daha fazla, veriler aktarılmalı. Hangi mecrada olursa olsun, kendi hesabına değil, bir kurum adına konuşan uzmanlar önceliklendirilmeli.
  • Haberlerin başlığında tık tuzağından uzak durulmalı, kaygı ve korkudan gelecek tıka bel bağlanmamalı.
  • “Ölümcül salgın,” “kurban,” “can verdi” gibi duygusal olarak fazlaca yüklü ifadelerin kullanımından kaçınılmalı; soğukkanlı ve objektif haber diline sadık kalınmalı.
  • Aşırı bilgi yüklemesi iyi değil, kafa karıştırıcı ve teknik detaylara yer verilmemeli. Olabildiği kadar görsel ve grafik, sade bir anlatım kullanılmalı.
  • Belirsizlik ve bilinmezlik yaratacak ifadelerden uzak durulmalı. Salgının insanların iradesi ve akılcı davranması sayesinde kontrol altına alınabilir olduğu mesajının altı çizilmeli.
  • Haberlerin aktarımı sırasında öne çıkan görsel veya diğer görüntülerde karantina görüntüsü gibi maskeli doktorların mücadelesi ve benzeri fotoğraflar yer almamalı.
  • İyileşen vaka sayıları ve umut veren gelişmeler mutlaka duyurulmalı.
  • Salgın siyasi kutuplaşmanın sahasına sürülmemeli.
  • Salgın üzerinden belli bir ulus, ırk ya da kültürün düşmanlaştırılmasına izin verecek ifadeler kullanılmamalı.

‘İnternet kullanıcılarının dikkati manipüle ediliyor’

Yeni medyanın bir ayağı da sosyal medya. Koronavirüs haberlerindeki yanlış ve eksikliklerden şikâyet edip kendi sosyal medya hesapları üzerinden bilgi aktarımına başlayan birçok insan var. Bu sosyal medya kullanıcılarından biri olan gazeteci ve iletişim danışmanı Mehmet Şafak Sarı, koronavirüs haberlerini paylaşmak için Twitter’da @coronaupdatetr hesabını neden açtığını şöyle anlatıyor:

“Özellikle gündemi sarsan bir gelişme yaşandığında, bazı sosyal medya kullanıcıları ve sosyal medyaya yönelik içerik üreten kurumlar, internet kullanıcılarının dikkatini manipüle ederler, sansasyonel içerikler üretip kamuoyu algısını etkileşim ve takipçi olarak kazanmak isteyen çeşitli hesaplar açarlar. Maalesef COVID-19’un tüm dünyayı şoke eden bir şekilde salgına dönüşmesi sonrası, bir sürü yanlış bilgi ve yalan haberle internet kullanıcıları tahrik ediliyor. Salgından kendini korumaya çalışan ve bu sebeple bilgi ve habere ulaşmak isteyen kullanıcılar virüsten daha hızlı yayılan bu hesaplar ve yarattıkları dezerformasyon yüzünden panikliyor ya da yanlış davranışlara yöneliyor.”

“Açtığım bu hesapla bu karmaşayı ve yanlış bilgi yayılımını önlemeye katkı sunmaya çalışıyorum. Tüm dünyadaki güvenilir kaynaklardan bilgi geçiyorum. Uluslararası Olgu Kontrolü Ağı (International Fact-Check Network) rozetli kurumların olgu kontrollerini ve analizlerini paylaşıyor, devlet kaynaklı resmi açıklamalar dışında alanında uzmanlaşmış ve kamuoyu tarafından meşru kabul edilen meslek örgütleri, dernekler ve sendikaların açıklamalarını da paylaşıyorum. Böylece bu virüs salgınında da doğru, meşru ve çok sesli içeriklerin yaygınlaşmasını sağlayarak yanlış bilgi sorununa alternatif oluşturmaya çalışıyorum.”


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – YALAN HABER KONUSUNDA SON ARAŞTIRMALAR

Zülal Koçer

1990 yılında Dersim Ovacık'ta doğdu. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler okudu. Evrensel gazetesi ve Hayatın Sesi televizyonunda muhabirlik yaptı. Kanalın KHK ile kapatılmasının ardından işsiz kaldı.

Journo E-Bülten