Yorum

Ağaoğlu’nun sözleri ve ‘ortanca’ hanımın hisleri

Ülkenin en zengin ve en magazinel müteahhiti Ali Ağaoğlu, yeni bir projesinin basın toplantısında söylediği sözlerle manşetlerde:

“Gittim ortanca hanımla İstiklal Caddesine, olayın olduğu yere… Millet fakir, karanfil bırakıyor, ben gül bıraktım.”

Karanfil ve gül ayrı, ‘ortanca’ ise ayrı tartışmalara yol açtı haliyle. Görgüsüzlük, kültürsüzlük tepkileri yağdı en hafif tabiriyle ve “Acaba ortanca hanım neler hissediyor?” diye soruldu kamuoyunda ve sosyal medyada.

Ağaoğlu’nun ‘ortanca’ hanımını ilk takdimi değil bu esasen. Mart 2012’de bir gazetenin ekonomi sayfasında yer alan geniş bir röportaj vesilesiyle tanışmıştı Türkiye ‘ortanca’ ile.  Ben de şöyle değinmiştim ertesi gün köşemde:

İbretlik bir röportaj vardı dün Milliyet’in ekonomi sayfasında. Forbes Türkiye’nin En Zengin 100 Türk listesinin 10’uncu sırasında yer alan ‘çapkın’ inşaatçı Ali Ağaoğlu’nun ‘kadınlarından’ biriydi o röportajın konuğu; Ayten Alpar. Ali Bey’in ‘ikinci’ eşiymiş. Müthiş bir rol model(!)

Ağaoğlu’nda işkolik bir satışçı olarak çalışırken Ali Bey ile kafaca o kadar uyuşmuşlar ki aşk başlamış sonunda aralarında.

Fakat Ali Beyin nikâhlı pozisyonundan ötürü (evli yani adam) çok da aman aman tadını çıkaramamışlar ilişkinin. Derken “Çocuk yap” demiş/yapılmış ve Ali Bey özgür hayatına (yirmilik sevgililerine) geri dönmüş. Ki zaten de bütün ‘kadınları’ bilirmiş ona asla sahip olunamayacağını. Öyle de çocuk ruhlu bir adammış! (Çocuğu yaşında insanlarla aşk yaşamadan duramayanlara ‘çocuk ruhlu’ dendiğini de ilk kez bu röportajdan öğrenmiş olduk.)

Sonracığıma, çocuk büyütürken çalışmayıp dünyayı gezmiş Ayten Hanım. Yeme-içme, eğlenme hobileri edinmiş. Şimdi de işte Ataşehir’de 30 milyon dolarlık müthiş bir eğlence kompleksi yapacakmış. Eğer proje tutmazsa geri alacakmış yalnız Ali Bey parasını. 

Kadın-erkek eşitliğinin, hak ve özgürlüklerin bir ileri-iki geri işlediği, kadına şiddetin, kadın cinayetlerinin iyice azıp kudurduğu şu ‘belalı’ ülkede… En büyük gazetelerden biri, ülkenin en zenginlerinden biriyle röportaja gidiyor. Bakalım ‘Emlak kralı nasıl bir evde yaşıyor?’ vs. gibilerden… Davet üzere gidilen ev, adamın ikinci evi çıkıyor. Dahası,
adamın servis ettiği haber de, ikinci eşinin ekonomiye yapacağı müstakbel katkıları çıkıyor.

Gazeteci ise skandalı pas geçip Ali Bey’in ‘ihtişamlı’ yaşamını anlatıyor: “Ali Ağaoğlu’nun üç evi var: Ataşehir’de nikahlı eşi Semra Hanımın oturduğu evi, Ayten Alpar’ın oturduğu Altunizade’deki ev ve “Bekarlık evim” dediği Vaniköy’deki ev. Hep aşklarıyla gündemde olan Ali Ağaoğlu’nun ikinci evliliği pek bilinmiyor. “Eşim” dediği Ayten Alpar da ilk kez konuşuyor. Ama bundan sonra kendisine özellikle de ekonomi sayfalarında sık sık rastlayabilirsiniz. Çünkü Ataşehir’de çok büyük bir yatırıma hazırlanıyor”(!)

Koskoca reklamveren tabii. İster imam nikâhlı eşinin çılgın girişimlerine çevirir kameraları, ister yeni sevgilisiyle üflediği pastaya. Keyif onda, para onda, kime ne?

Adamın sahip olduğu evlerden farkı yok bu röportajın farkında mısınız? Aynen aktaralım: “Ev benim keyfime hizmet vermeli, ben eve hizmetçi olmamalıyım”.

Bu röportajın özeti bu maalesef; Ağaoğlu’nun keyfine hizmet. Üstelik resmi bir nikâh veremediği için ezik hissettirdiği o ikinci eşe de beş yıldızlı bir hediye; ‘ekonominin parlayan yıldızı’. Alın buyurun, bol bol yaldızlayıp kullanın ekonomi sayfalarınızda…

* * *

Manzara özetle böyle. Tek eşli medeni kanunumuzda ve resmi kültürümüzde kadınları aşağılayan ‘ortanca hanım’ tanımının perde arkası Nasreddin Hocanın “Ye kürküm ye” meselinden pek farklı görünmüyor.

Sormak ve düşünmek gereken bir açı da şu ki, bir kadın “ortanca beyim” söylemiyle veya esprisiyle basının karşısına çıksa ne olur(du)? Fonda kah kah gülüp alkışlar mıydı o salon yine?

Kişileri yargılarken onay aldıkları toplumun/topluluğun rızasını neye göre nasıl aldıklarına da bakmamız gerek. Basının tavrı ve sunumu toplumsal tartışmalar, mücadeleler ve meşruiyetler hakkında hayati olabiliyor. İster ekonomi sayfası olsun, ister spor, ister magazin, ister baş sayfa. Bir eşik bir kere geçilince, bir kere daha geçilebiliyor pekâlâ.

‘Ortanca’ yeni söylem değil yani, 2012 çıkışlı. Gündem yoğun olduğundan unutulmuştur diye hatırlatmak istedim.

Sevim Gözay

1993 yılında girdiği medyada birçok yapımda kamera arkasında çalıştı. 2000’de kamera önüne geçti ve kendi programlarına imza attı. Ödüllü programları Stüdyo: Sinematik Portakal ve Cosmopolis. Kitapları: Kasetten Canlı (2013), Sinemaskop Randevular (2015). İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede 14 Ocak 2021'de hayata gözlerini yumdu.

Journo E-Bülten