Hallerimiz Kitap

10 gazetecinin “keşke daha önce okusaydım” dediği 10 kitap

“Keşke daha önce okusaydım” dedikleri kitapları 10 gazeteciye sorduk. Araştırmacı gazetecilik, tarih, dil, coğrafya, mizah, medya analizi ve roman türlerinde eserler içeren 10 kitaplık renkli bir liste ortaya çıktı.

Hemen hemen hepimizin karşılaştığı bir durumdur. Bir kitabı okuduktan sonra keşke daha önce okusaydım dediğimiz. Bu genelde pozitif bir hayıflanma olur. Kitap biter, ondan aldığımız haz ve edindiğimiz bilgiden dolayı bu kitabı daha önce okumadığımıza hayıflanırız.

Örneğin ben, Ahmed Arif‘in Leyla Erbil’e yazdığı mektuplardan oluşan 2013 basımı “Leylim Leylim” kitabını okuyup yazarın aşk karşısındaki acziyetini, aslında ne kadar küfürbaz olduğunu, o dönem şairlerinin aralarındaki çekişmeleri ve politik olarak onunla dünyaya aynı yerden bakmadığımızı öğrenince kendi kendime böyle demiştim.

Her biri kendi alanlarında isim yapmış 10 gazeteciye “keşke daha önce okusaydım” dedikleri bir kitabı sorduk. Sorunun muhatabı gazeteciler olunca gelen cevapların çoğu gazetecilik ve medya temalı oldu. Fakat bir o kadar da dikkat çekici ve farklı alanlardan kitap önerileri geldi. Türkçe, Kürtçe ve İngilizce eserlerle ortaya renkli ve faydalı bir liste çıktı. Haberdar olduğumuz kitaplar kadar, hiç duymadığımız eserleri de öğrenmiş olduk.

Yervant Odyan – Yoldaş Pançuni

50 yıllık gazeteci ve yazar Hüseyin Aykol, 7 baskı yapmasına rağmen okurların önemli bir bölümünün bilmediği “Yoldaş Pancuni” için “keşke” diyor:

  • Dünya klasiklerinden okuduğum pek çok eseri, “keşke daha önce okusaydım” diye size söyleyebilirdim ama şimdiye kadar 7 baskı yapsa da ülkemizdeki okurların önemli bir bölümünün pek bilmediği bir kitapla bu sorunuza cevap olmak istiyorum: Yoldaş Pançuni… Aras Yayıncılık, ünlü Ermeni yazar Şirvanzade’nin “mizah için doğmuş en büyük Ermeni mizah ustası” olarak kabul ettiği Yervant Odyan’ın artık bir kült haline gelmiş başyapıtı Yoldaş Pançuni’yi, 2000’deki ilk Türkçe baskısından sonra yeni bir tasarımla bir kez daha yayımladı. Bu eseri daha sonra Çolpan Yayınları da yayımladı. Yeni kitapta daha önce yayınlanmayan iki mektup ve konferansın da yer aldığı belirtiliyor.
  • Kitap, 20. yüzyılın başında yaşayan hayali bir devrimci kahramanın, Pançuni’nin başından geçen, daha doğrusu başının altından çıkan olayları, tarihsel bir temele oturtmayı ihmal etmeden aktarıyor. Pançuni’yi okurken, ‘doğru ilke ve tasarıların bile; demagog, hayalperest ve sorumsuz okumuş cahiller tarafından, mevcut şartlar dikkate alınmadan uygulandıklarında nasıl yıkıcı olabilecekleri’ni düşünüyor insan ister istemez.
  • Don Quijote, Pickwick ve Tartarin gibi, insanlığın büyük ailesine mensup bir kahraman olan Yoldaş Pançuni, gerçeğin mizahlaştığı noktada okurunu yakalıyor ve hiç bırakmıyor. Ünlü Ermeni çizer, Mısır karikatürünün kurucularından olan ve 1888’de Malatya’da doğan Aleksandr Saruhan’ın 1938’de yayımladığı ve o tarihten beri Yoldaş Pançuni baskılarında kullanılan yaklaşık 150 doyumsuz Pançuni karikatürü de esere eşsiz bir tat katıyor.

Alan Rusbridger – Breaking News

Hürriyet, Cumhuriyet, AFP ve BBC gibi yayınlarda uzun yıllar görev yapan gazeteci Ragıp Duran, henüz Türkçe’ ye çevrilmemiş bir kitabı “keşke daha önce okusaydım” diyor:

  • Sizin ‘’Keşke daha önce okusaydım’’ sorunuza yanıt bulmakta geciktim. Çünkü zorlandım. Kitaplığımın tümü yanımda değil. Mevcutların yayın tarihine ve benim okuma tarihine baktım. Bir şey çıkmadı. Herhalde en az 30-40 yıldır gazetecilik-medya konusunda önemli bulduğum Türkçe, Fransızca, İngilizce yayınları izlemeye çalşırım. Fakat yakın dönem için örnek olarak Alan Rusbridger’in Breaking News (Son Dakika) adlı kitabını gösterebilirim. Kitap henüz maalesef Türkçe’ye tercüme edilmedi. Kitabın altbaşlığı da çok şey anlatıyor: “Gazeteciliğin yeniden kurulması ve bu inşaatın bugünkü önemi.” Kitap 2018’de yayımlanmış. Ben de yaklaşık 3 yıl sonra okumuştum.

Tim Marshall – Coğrafya Mahkumları

Milliyet gazetesinin Ankara temsilcisi, deneyimli gazeteci Didem Özel Tümer, Tim Marshall‘ın Coğrafya Mahkumları kitabını seçiyor:

  • “Keşke daha önce okusaydım” dediğim kitap sayısı ne yazık ki birden fazladır. Yakın zaman örneğim ise Tim Marshall’ın “Coğrafya Mahkumları” olabilir. Kitap 10 harita üzerinden, ülkelerin dış politikasının şekillenişinde coğrafi koşulların etkisini anlatıyor. Ülkelerin çıkarlarının, ihtiyaçlarının ve zorunluluklarının arka planına coğrafya penceresinden ışık tutmaya çalışıyor demek de mümkün. Uluslararası ilişkiler ve tarih meraklılarının zevkle okuyacağını düşündüğüm bir kitap. Kitabı Rusya-Ukrayna Savaşı başladıktan sonra okumuştum. Daha önceden okumuş olmayı tercih ederdim.

İlter Kırmızı – Bir Sır Adam

Hürriyet Daily News’un eski yayın yönetmeni, Gazeteciler Cemiyeti’nin proje koordinatörü Kıbrıslı usta gazeteci Yusuf Kanlı‘nın ‘keşke’si, İlter Kırmızı‘nın ortak bir çalışmanın ürünü olan “1955-1974 Döneminin Saklı Tarihi, Bir Sır Adam” adlı eseri:

  • Değerli dostum Osman Kırmızı ile gazeteciler Güven Uludağ ve Koral Özkoraltay’ın ortak gayretleriyle kitaplaştırılan bu eser, bir Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) mücahidinin anılarını aktarıyor. Son dönemde elime aldığım en değerli kitap oldu. “Boz Petek Beyi Tufan” kod adlı TMT komutanının anıları ve birbirinden değerli belgelerden oluşan kitap basılalı neredeyse iki ayı geçmiş. Ankara’ya bana ulaşması da oldukça zaman aldı. Neyse ki ikinci baskısı yapılırken nihayet kitap elime geçti ve okumaya başlayabildim. Bu kitabı o kadar özlemle beklemişim ki, okuma listemdeki Murat Yetkin’in “İyi Günler Bay Başkan,” Ali Tartanoğlu’nun “Yalnız Adam Mustafa Kemal” ve İbrahim Gündüz’ün “O Soruyu Biz Sormayalım” kitapları ikinci plana düştüler.
  • Konu enteresan. Türünde bir ilk. TMT geleneği ve konuşmama yemini nedeniyle şimdiye kadar anılarını kitaplaştıran ya da bu kadar açık şekilde olayların gelişimini anlatan, dahası iddialarını belgelerle destekleyen bir Kıbrıs Türk direniş lideri olmadı desem yeridir. TMT’nin lideri Rauf Raif Denktaş, ya da kod adıyla “Toros” bile anılarında bu dönemle ilgili bu kadar derinlikli izahatta bulunmamıştı.
  • Gizlilik yemini nedeniyle Kıbrıs Türk toplumunda ve Kıbrıs ile ilgili çevrelerde, özellikle de 1963 olayları çeşitli efsanelerle, çoğunlukla da genellemelerle anlatılıyor. Mesela ilk kurşun ne zaman, nerede atıldı? Ya da Rum saldırılarında 21 Aralık 1963 gecesi verilen ilk şehit kimdi? 20 Aralık 1963’de İsmet İnönü hükûmetinin görevden ayrılmasıyla Kıbrıs olaylarının başlaması arasında ilişki var mı? İlk defa yayımlanan TMT belgeleriyle zenginleşen, birinci ağızdan anlatımla eşsiz bir derinlik kazanan, üç değerli yazarın kalemiyle güzelleşen ve 80 yaşını çoktan aşmış “Boz Petek Beyi Tufan” tarafından doğruluğu onanan kitap tam bir hazine. Tabii ki kitabın içeriğiyle ilgili bilgi vermek istemiyorum. Arzu edenlerin Türkiye’de henüz bulunmadığından Kıbrıs’tan kitabı tedarik etmeleri gerekiyor.

Eliezer Ben-Yehuda – Meseleyeke Girîng

Kürtçe yayın yapan Rûdaw TV’nin ana haber spikeri, gazeteci Hêvîdar Zana, Fahriye Adsay tarafından derlenip Kürtçe’ye çevrilen Eliezer Ben-Yehuda‘nın dil konusundaki açıklamalarını içeren kitabın kendisine anadil konusunda iyimserlik kazandırdığına dikkat çekiyor:

  • Kuşkusuz, insanın okuduktan sonra keşke daha önce okusaydım dediği birden çok kitap var. Fakat şunu da unutmamak gerek; bir kitabı okuduğumuz zamandaki olgunluk seviyemiz, hayat tecrübemiz ve hayata bakış açımız, kitaptan aldığımız tat ve çıkardığımız sonuçları etkileyebiliyor. Malum, her yıl biraz daha olgunlaşıyoruz ve ufkumuz okuduklarımızla daha da aydınlanıp genişliyor. Ufkumuzun genişlemesi beraberinde bir iyimserliği de getiriyor. Tıpkı çok yakın zamanda okuduğum bir kitabın hissettirdikleri gibi. 10 yıl önce okumuş olsaydım bugünkü tadı alır, aynı yorumlamayı yapmayabilirdim.
  • Bahsettiğim eser, ilk modern İbranice sözlüğün yazarı Eliezer Ben-Yehuda’ nın Fahriye Adsay tarafından derlenen ve Kürtçe’ye çevrilen Meseleyeke Girîng (Önemli Bir Mesele) adlı kitabıdır. Bu kitabı okuduktan sonra dedim ki, keşke 10 yıl evvel okusaydım da Kürtler’in anadillerini geliştirme ve yaşamda kullanılabilir hâle getirmesi konusundaki karamsarlığım olmasaydı. Kitapta Eliezer ve arkadaşlarının neredeyse ölü diyebileceğimiz bir dili diriltip bugün bütün Yahudiler’in bilim, endüstri, teknoloji ve kültür alanlarında konuştukları bir dil hâline getirmesine şahit oluyoruz. Yine bu kitapla anladım ki bizim bugünkü koşullarımız Yehuda’nın yaşadığı dönemden çok daha iyi. Zaten canlı olan anadilimizi geliştirmek için sıfırdan başlamamıza gerek yok. Bu kitap bana anadil konusunda her zamankinden daha çok bir iyimserlik kazandırdı.

Kemal Varol – Ucunda Ölüm Var

Emek haberciliğinin 27 yıllık bir geleneği olan Evrensel gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni, gazeteci-yazar Fatih Polat ilk olarak Kemal Varol’un “Ucunda Ölüm Var” zikrettikten sonra başka kitapları da anmadan geçemiyor:

  • Türkiye’de birçok klişe gibi, “Bu ülkede iyi edebiyat yapılmıyor artık” sözünün sıkça dillendirildiğini duymuşuzdur. Başka bir dizi etkenle birlikte, 12 Eylül darbesinin yarattığı yılgınlık ve yorgunluk ortamı da bu düşünceyi besleyen bir iklim oluşturdu. Diyarbakırlı yazar Kemal Varol’un “Ucunda Ölüm Var” adlı kitabını okuduğumda masalsı dilinin etkisiyle ve kesinlikle üzerine çok iyi çalışılmış bir kitap olduğu izlenimiyle çok etkilenmiştim. Geç okuduğumu düşündüm ve ardından diğer kitaplarını da okumaya başladım. “Babamın Bağlaması” da sırada.
  • Görüşlerine çok değer verdiğim ve okuma tutkusuna da güvendiğim bir dostumun önerisi üzerine kısa bir süre önce Şule Gürbüz okumaya başladım. Çok genç bir yaşta yazmış olduğu ilk kitabı ‘Kambur’dan başladım. Dilini sevdim ve ardından ‘Coşkuyla Ölmek’i okudum. Şimdi sırada diğerleri var. Derin bir bilgi birikiminin ve gözlem yeteneğinin kendini hissettirdiği Şule Gürbüz’ün kitaplarını okurken, “Kesinlikle yazarken çok eğleniyor” diye de düşünmeden edemedim. Çok keyifli bir dili var. Her ikisi de, hep koruduğum bu topraklarda iyi ve güçlü bir edebiyat yapıldığına dair düşüncemi beslerken aynı zamanda bu konuda umudumu da tazeledi. Geç keşfettiğimi düşündüğüm yazarlar oldular.
  • Öğrencilik yıllarımda romanlarını okuduğum Kemal Tahir’in, bulunduğu cezaevinden başka bir cezaevindeki Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal ile yazışmalarından oluşan mektuplarını ise pandemi döneminde okudum. Keşke daha önce okusaydım dediğim şeyler öğrendim.

Louis-Ferdinand Celine – Gecenin Sonuna Yolculuk

Medya Koridoru’nun imtiyaz sahibi ve genel yayın yönetmeni Canan Kaya‘nın “keşke” dediği kitap, Louis-Ferdinand Céline‘nin “Gecenin Sonuna Yolculuk” adlı romanı:

  • Paolo Sorrentino’nun yönetmen koltuğunda oturduğu “Muhteşem Güzellik” filmini izlediğimde tanışmıştım bu kitapla. Film, kitaptan alıntı olan şu cümleyle başlıyordu: “Seyahat etmek yararlıdır, hayal gücünü geliştirir. Geriye kalan her şey hüsran ve angaryadır.” Filmi bitirir bitirmez, kitabı da okudum.
  • Gecenin Sonuna Yolculuk, Fransız yazarın bir nevi otobiyografisi niteliğinde. Yani romanın kahramanı olan Ferdinand Bardamu, aslında yazarın kendisi. Bardamu, I. Dünya Savaşı’na katılmış ve savaştan sağ kurtulduktan sonra tıp eğitimi alarak doktor olmuştur. Doktor olduktan sonra da sağlık hizmetlerine ulaşamayan yoksul insanları iyileştirmeyi kendisine amaç edinir.
  • “Keşke bu kitabı daha önce okusaydım” cümlesini ilk olarak filmi izlediğimde kurmuştum. Kitabı okuduğumda ise bu düşüncem daha da güçlendi. Çünkü bu kitapla, savaştan sağ kurtulan ancak hayatta kalmak uğruna sömürgeciliğe boyun eğerek korkaklığı seçen, bunun sonucunda da pişman olup “iyiliği” tercih eden birinin yarı gerçek yaşam öyküsüyle tanıştım.

Yaşar Kemal – Bu Diyar Baştanbaşa

Bianet’in Kürtçe editörlerinden olan gazeteci Ferid Demirel, usta gazeteci ve yazar Yaşar Kemal‘den klasik bir eserle sorumuza yanıt verdi:

  • Gazetecilik açısından değerlendirdiğimde, Yaşar Kemal’in “Bu Diyar Baştanbaşa” serisini daha erken okumak isterdim diyebilirim. 4 ciltlik bu seride, usta romancı Kemal’in röportajları yer alıyor. Her şeyin giderek tekdüze bir hâl aldığı; haberin, 5N 1K’nın teknik yönüyle sınırlandırıldığı Türkiye medya dünyasının, robotlaşma derecesine getirdiği gazeteciler için Yaşar Kemal’in röportajlarını okumak çok ufuk açıcı.
  • Olayları “vizörden sunmakla” yetinmiyor Yaşar Kemal. Habere konu olan kişinin, mekânın “ruhunu” yansıtıyor. “Edebi gazetecilik” diye de tâbir edilen bu tarzın, dünya gazetecilik tarihinde çok fazla örneği var. Hemingway, bu tarzda eserler veren isimler arasında ilk akla gelenlerden. Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden usta gazeteci Aydın Engin’in bu gazetecilik türünü anlatan bir kitabı var. “Homeros’un Rüyası” adıyla yayınlanan bu kitapta, Yaşar Kemal’in Türkiye’de önemli temsilcilerinden biri olduğu bu gazetecilik türü anlatılıyor.
  • Kaba hatlarıyla bahsettiğim gazeteciliğinin monotonluğunu, Yaşar Kemal bu röportajlarda edebi dehasıyla birleştirerek yıkıyor. Bir süre önce “edebi gazetecilik” ya da “röportaj” yazımıyla ilgili okumalar yapmaya başladım ve hâlen yapıyorum. Tam da bu dönemde Yaşar Kemal’in röportajlarının yer aldığı bu seriyi okudum ve keşke gazeteciliğe başladığım ilk dönemlerde karşılaşsaydım dedim. Haberin ve haberciliğin rutine evrilme ihtimalini yıkmak için önemli bir kaynak çünkü.

Bekir Yıldız – Ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela

Posta gazetesi yazarı Oral Çalışlar, 80’li yılların sonuna doğru okuduğu bir kitap için “keşke daha önce okusaydım” diyor:

  • Keşke daha önce okusaydım dediğimde aklıma ilk gelen kitap Bekir Yıldız‘ ın 1987 yılında yayımlanan “Ve Zalim Ve İnanmış ve Kerbela” isimli romanıdır. Alevilik inancını anlatan bu kitabı cezaevinde okumuştum. Bu kitaptan sonra Alevilik tarihine ilişkin merakım arttı. Ondan sonra diziler şeklinde yığınla İslam tarihini ve İslam’ın kuruluş yıllarını içeren materyalleri incelemeye başladım.
  • O sıralarda Bursa Özel Tip Cezaevi’ndeydim. Cezaevinde kütüphaneye gitmek hemen hemen imkânsız gibiydi. Ama bir şekilde kütüphane memurunu ikna ederek o kütüphaneyi kullanmaya başladım. Kütüphanedeki kitaplar çoğunlukla Diyanet İşleri kitaplarıydı. Bu kitapları sonuna kadar, imkânlarımın elverdiği kadar okudum. İslam’ın kuruluş tarihi üzerine master yaptım diyebilirim. “Hz. Ali ve Muaviye Çatışması: İslam’ın Doğuşu ve İlk Ayrılıklar” ile “İslam’da Kadın ve Cinsellik ” isimli kitaplarım bu merak sonrası edinilen birikimin sonuçlarıdır.

Yaşar Kemal – Çocuklar İnsandır

TRT’de uzun yıllar görev yapan Basın Konseyi Yüksek Kurul Üyesi Misket Dikmen, yine Yaşar Kemal‘den, bu kez çocuk haklarına odaklanan bir edebi gazetecilik klasiğini seçiyor:

  • Henüz okumadığım, okuyamadığım ya da okumaya geç kaldığım her kitap bana hep “keşke daha önce…” dedirtmiştir. O nedenle bu çalışmaya konu olan başlığa yanıt vermeye çalışırken ölçütüm “mesleki etki” oldu. 2013 yılında İstanbul’da havaalanına giderken aldığım, kolisinden yeni çıkarılan, henüz raflara yerleştirilmemiş 330 sayfalık kitabı 8 saatte okuyup kapağını kapatırken bende bıraktığı o etkiyle uzun süre susup kalmıştım.
  • Sunum yazısında belirtildiğince… Kundura boyacılarının, hamalların, yankesicilerin, hırsızların, berduş çocukların, katillerin, kaçakçıların, surların dibinde çamur içinde yaşayanların, yazın bile üşüyenlerin, çöplüklerde eşinenlerin, kendi gölgesinden bile korkanların ve gözü peklerin, müthiş bir yoksulluğun, itilmişliğin, ötelenmişliğin ayna gibi parladığı, akıllardan silinmeyecek, hazin ve sarsıcı bir kitaptı bu. “Yerde sürünen karıncaya, gökte uçan kuşa bile yardım” edenlerin, onların hayallerinin olduğu kadar yalanlarının da hikayesiydi.
  • Çocuklar İnsandır. Türk Edebiyatının, Türkçenin büyük ustası Yaşar Kemal’in gazetecilik yaptığı 70’li yıllarda sokak çocuklarının arasına karışıp, onların dünyasını onlarla birlikte, aralarında yaşayarak kaleme aldığı, Cumhuriyet gazetesinde tefrika olarak yayınlanan röportajlarından oluşan kitap. Kitabın arka yüzünde, 1978’de “Allah’ın Askerleri” adıyla yayımlandığını gördüğümde kendime daha önce okumamış olduğum için çok kızmıştım. Çocuklar İnsandır ya da Allah’ın Askerleri, röportajın sadece basının değil daha çok edebiyatın son derece önemli bir türü olduğunu göstermesi açısından benim için bir başyapıt niteliğinde.

“Öncelikle genç iletişimcilerce okunup irdelenmesi gereken bir kitap”

Dikmen şöyle devam ediyor:

  • Çocuklar İnsandır, öncelikle genç iletişimcilerce okunup irdelenmesi gereken bir kitap. Burada benim keşke demem kitabın ilk baskısını değil, Cumhuriyet gazetesinde röportajların tefrika hâlinde yayımlandığı zamanlarda okumamış olmama dairdir.
  • 1983 yılında TRT’de spikerlik eğitimi alırken öğretmenlerimizden Turgut Özakman’ın yayıncılık konusunda bir sözünü hiç unutmadım. “Yayıncılık sadece masa ya da mikrofon başında yapılmaz. Alın mikrofonunuzu, kayıt cihazınızı sokağa çıkın. Köşeyi dönün. Haber de, hikâye de orada.” Yıllar içinde bu sözün ne kadar doğru olduğunu da deneyimledim.
  • Radyo-televizyon yayıncılığında röportaj tekniği, dili her ne kadar yazılı basından farklı gibi görünse de ortak amaca hizmet eder. Özellikle radyoda dinleyicinin imgelemine seslenilir. Röportaj konusu, hikâye tahayyül edebilme olanağı sağlayacak şekilde işlenmelidir. Bir anlamda yaşayarak anlatmak… Sıradan, basmakalıp soru-cevap biçimi röportaj değil, bilgilendirme amaçlı bir söyleşidir.
  • Bugün genel anlayış, soru-cevap yöntemidir. Oysa röportaj, edebi niteliğe sahip olmalıdır ki bu hâliyle bugün gazeteciliğin en önemli haber türlerinin başında gelir. Ama layıkıyla yapanların sayısı çok azdır. Gazetecilik ödüllerine gönderilen röportajların çoğunun röportajla ilgisi yoktur. Hatta çoğunluk, belirlenen soruların önceden gönderilip yazılı olarak gelen cevapların tashih dahi edilmeden olduğu gibi yayımlanması şeklindedir.
  • İşte Yaşar Kemal’in Çocuklar İnsandır kitabı bu anlamda ders niteliğinde muhteşem bir eserdir. Gazetede tefrika olarak yayımlandığı dönemde röportajlara Ara Güler’in fotoğrafları ve Turhan Selçuk’un çizimleri de eşlik etmiş. Allah’ın Askerleri’nden farklı olarak Çocuklar İnsandır adıyla yapılan baskıda fotoğraf ve çizimler de yer alıyor. Ve okuduklarınızın etkisini artırıyor.
  • Ayrıca bu baskıda 1975 yılında yayımlanan, Kemal Özer’in Yaşar Kemal ile yaptığı “Neden çocuklar insandır?” başlıklı röportaja da yer veriliyor.  Röportajda Kemal Özer’in ‘Tür olarak röportajın gazetecilik ve edebiyattaki yeri nedir?’ sorusuna verdiği yanıtın bir bölümünde Yaşar Kemal ders niteliğindeki şu sözleri söylüyor: “Bir insanın yaşaması kısıtlıysa, benim inancım o ki sanatı da kısıtlıdır. İlişkilerle, doğa-insan ilişkileriyle insan gittikçe zenginleşir, derinliğine varır insanın. Röportaj yapmak bu olanağı sağlıyor, yaşamayı sağlıyor. Niçin büyük röportajcıların hepsi büyük romancılardır? Kessel, Hemingway, Ehrenburg, Simonov, Şolohov… Bunların hepsi dünyamızın büyük romancılarıdır. Nedeni de şu: Röportaj bir fotoğraf sorunu değil, haberden ayrılan yanı da o. Röportaj, olayları büyütmek, şişirmek değil. Olayların gerçeğine inebilmek. Gerçeğe inebilmek de ancak o olayı, o dünyayı yaşamak, yaşadıktan sonra da yaratmakla mümkündür. Röportaj da, hikâye gibi, roman gibi, herhangi bir sanat yapıtı gibi bir yaratmadır.”

Not: Hevîdar Zana’nın sözleri, içerik hazırlayıcı tarafından Kürtçe’den Türkçe’ye çevrilmiştir.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Gazetecilerden kitap önerileri: “Okudum ve hayatım değişti” dediğimiz 20 eser

İhsan Birgül

Serbest gazeteci. Kürt dili ve edebiyatı başta olmak üzere kültür-sanat konularında çalışıyor. Yayımlanmış bir öykü ve bir şiir kitabı var. Ayrıca çeşitli antolojilerde yayımlanmış şiirleri de mevcut. Çeşitli internet sitelerinde ve e-dergilerde yazıyor.

Journo E-Bülten