Görüş

20 yıl sonra Batman: Kadınlar hâlâ ölüyor, gazetecilik de

Twitter'daki tepkilerin ardından yakalanan Musa Orhan kısa süre sonra serbest bırakılmıştı.
Uzman Çavuş Musa Orhan’ın cinsel şiddeti sonrası canına kıyan İpek Er’in hikâyesini artık hepimiz biliyoruz. 20 yıl önce Batman’daki kadın intiharlarını kitaplaştıran Müjgân Halis, 20 yıl sonra bu kentteki durumu ve medyadaki dönüşümü anlatıyor.
Geçmişin aksine bu kez gazeteciler Batman’a doluşmadı. Kamuoyu tepkisi ise eski günlerin güçlü yerel medyası yerine artık sosyal medyadan yayılıyor. Yeni gerçeklerden biri de bu konulara yer veren haber sitelerinin engellenmesi.

Batman ne kadın intiharlarına, ne de kadına yönelik her türlü şiddete yabancı bir kent. 2000’li yılların başında kadın intiharlarının dünya ortalamasının üstüne çıkmasıyla gündeme gelen Batman, İluh adıyla ovaya hâkim bir tepe üzerine kurulu küçük bir köy iken, 1948 yılında Raman Dağı’nda petrolün bulunmasıyla hızla büyüyerek Alman, Amerikalı şirketlerin uğrak yeri haline geldi. 1955 yılında belediye, 1957 yılında ilçe, 1990 yılında da Türkiye’nin 72’inci ili oldu.

1990’larda önce PKK kurucularından Mahsum Korkmaz ve Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu gibi isimlerin geçtiği haberlerle anılan Batman, bir dönem de silahları “sır eden” valisi Salih Şarman’la gündemde kaldı. Batman çatışmalı sürecin başlamasıyla “faili meçhul” cinayetlerin en fazla yaşandığı yer olma unvanının ardından, Hizbullah’ın doğup palazlandığı “ölüm evlerinin” ve “domuz bağının” lügatlarımıza girmesine de vesile oldu.

Batman’ın 16 yerel gazetesi, bugünkü sosyal medya gibiydi

Batman’ın kadın intiharlarıyla anılması 2000’lerin başına denk geldi. Önceleri kimsenin haberi olmadı yiten yaşamlardan. Rakamlar dünya ortalamasının üstüne çıkınca, Türkiye gündemine de mecburen girdi. Ancak tıpkı şimdilerde İpek Er’in ölümüne sebep olan Uzman Çavuş Musa Orhan’ın (sonradan salıverilse de) tutuklanmasına yol açan sosyal medya baskısı gibi, intiharların Batman özelinde gündemleşmesinde yerel medyanın çok önemli bir payı vardı.

Batman gibi küçücük bir kent, o yıllarda üçü günlük, 11’i haftalık, ikisi aylık olmak üzere 16 yerel gazeteye sahipti. Ve bu gazetelerin ya sahipleri ya muhabirleri, çeşitli ulusal basın kuruluşlarının Batman muhabirliği görevini de üstlenmişti.

Haber ajanslarının ve internet yayıncılığının şimdiki kadar yaygın olmadığı o yıllarda, yerel medya aynı zamanda ulusal basının bulundukları yerlerdeki gözü kulağı gibiydi. Batman’da nüfusa göre hayli yüksek sayıda olan bu gazeteler ve gazeteciler, intiharları hem ulusal hem de uluslararası basına taşıma görevini başarılı bir şekilde yerine getirdiler.

Aynı dönemde Diyarbakır’da 119, Muş’ta 60, Van’da 38, Adıyaman’da 25 kadın intiharı yaşanırken; Batmanlı gazeteciler mesleki reflekslerle kentlerinde yaşanan bu olağanüstü durumu Türkiye gündemine taşımayı becerdiler. Mesela Batman’ın komşusu olan Siirt’te bir gün içerinde yaşanan üç intihar olayı basında yer bile bulmazken, Batman’daki en küçük olay bile ulusal basına taşındı.

Devlet göz ardı edemedi

O günlerde faili meçhuller, Hizbullah cinayetleri, kayıp silahlar, canlı bomba saldırıları, PKK eylemleri gibi birçok konuyla defalarca İstanbul basınına konu olan Batman’ın bu yeni kimliği, İstanbul basınına “popüler” göründü. İlgi iyiydi iyi olmasına ama işin en kötü tarafı haberlerin işlenme şekliydi. Batman intiharları haber malzemesi olmaya devam ettikçe intihar olaylarında artış oldu.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – GAZETECİLERİN İNTİHAR HABERLERİNDE DİKKAT ETMESİ GEREKENLER

Türkiye medyasında bir yandan da intiharların sebeplerinden çok, olayı araştırmak üzere bölgeye gelen yabancı gazeteciler haber oldu. Olayın kendisi ve ardında yatan sebepler göz ardı edildi.

Ama yine de sorunun yabancı medya üzerinden Türk basınına yansımasının işe yarayan bir tarafı vardı. Bir salgın hastalık gibi kadınlar arasında yayılan intihar vakalarını “sıradan olaylarmış” gibi geçiştiren, araştırma yapmak isteyen sivil toplum kuruluşlarına yasak koyan dönemin Batman Valiliği, hiç değilse meselenin ciddiyetinin farkına vardı ve Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’na başvurdu.

Hem Aile Araştırma Kurumu hem de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlendirdiği bir ekip, kentte intihar vakalarını araştırarak aslında bugüne de ışık tutan iki ayrı rapor hazırladılar. Araştırmaların sonucunda; çatışmalı dönemin sonucu olarak diğer bölgelere göre ölümün çok daha fazla içselleştiği tespitinin yanı sıra, bölgenin geri kalmışlığı, feodal yapısı, TV’lerdeki “televole kültürü” gibi tanılar da yer alıyordu. Bunların hepsi bir yanıyla doğruydu, ama çok eksikti. Bölgede hâlâ “olağanüstü hal” yasalarının hüküm sürdüğü göz ardı ediliyordu. Aradan geçen 20 yılda bu realite hâlâ değişmiş değil.

Medya geldi, gördü, gitti

Ancak medya mensuplarının, özellikle kadınların özne olduğu haberleri araştırma biçimleri aradan geçen yıllarda epey değişti. Bunda elbet devlette yaşanan yapısal değişimin de büyük etkileri var. O yıllarda bu türden haberlerin önemi, her ne kadar bakış eksik de olsa ihmal edilen bir durum değildi. Yukarıda da belirttiğim gibi yerel gazetecilerin habercilik refleksleriyle sık sık Türkiye gündemine taşıdıkları kadın hayatları, neredeyse bütün gazetelerde uzun zaman konu oldu. Hatta bu kadar uzun sürdü ve sık ve kontrolsüz yaşandı ki, intiharların “bulaşıcılığına” bir katkı sağladı. Medya mensupları turist kafileleri gibi doluştukları kenti çok geçmeden unuttular. Batmanlı kadınların intiharları önce birinci sayfalardan üçüncü, dördüncü sayfalara ardından da kısa haber sütunlarına düştü.

Onlardan biri Batman Lisesi’nin en başarılı öğrencilerinden biri olan L. idi. Ölürken yüzü bozulmasın diye kafasına poşet geçirerek kendisini apartman boşluğuna atmıştı. N.Ç, vücuduna bir bidon benzin dökerek ölüme gitmişti. F.A, uğradığı tecavüz sonrası zorla evlendirilmemek için kendini asmıştı. Z.Ş, abdest alıp namaz kıldıktan sonra canına kıymıştı, ölümünden sonra köyündeki gözetleme kulesinde bulunan astsubayın adının geçtiği iddialar ortaya atılmıştı. G.Ş, ölüme saçına taktığı sarı-kırmızı-yeşil saç bandıyla gitmişti.

Gazetecilik 20 yıl öncesinin gerisinde

Şimdi de önce İ.E olarak tanıdığımız İpek Er. O, az önce isimlerinin ilk harflerini verdiğim hemcinslerinden belli ki daha cesurdu. Ailesine başından geçenleri anlattı, şikâyetçi oldu, ancak gücü bu kadarına yetti.

Onun hikâyesinin peşine ısrarla düşen gazetecilerin sayısı ise 20 yıl öncesini “Ne günlerdi be” diye anacak kadar az. Ne Batman’a doluşan gazeteciler var, ne de Türkiye’de yaşanan bu türden vakaları “inanılmaz bir olay” olarak niteleyen dünya medyası. Üstelik mesleklerini yaptıkları için polis tarafından sorgulanan, bir kadının yaşadıklarını duyurdukları için erişim engelleriyle karşılaşan haber ajansları diye bir gerçekle yaşamaya mecburuz.

20 yıl önce Batmanlı genç kadınların intihara bu kadar meyletmesinde, okul kapılarında, mahalle aralarında, internet kafe önlerinde bekleyen asker ve polis araçlarının rolü hep ihmal edildi, araştırmalarda bu veri hiç deşilmedi, hiç kurcalanmadı. Şimdi ise yerel medyanın yerini alan bir sosyal medyamız ve üç beş inatçı meslektaşımız var. Buna da şükür.

(*) Batman intiharlarıyla ilgili yazdığım “Batman’da Kadınlar Ölüyor” adlı kitap, 2001 yılında Metis Yayınları tarafından yayımlandı.

Müjgân Halis

Gazeteciliğe 1995 yılında Evrensel gazetesinde başladı. Daha sonra sırasıyla Radikal gazetesi, Aktüel dergisi, Kanal D, ixir, e-kolay ve Sabah'ta muhabir ve editör olarak çalıştı. Batman'da Kadınlar Ölüyor ve Bu Toprağın Ötekileri adlı iki kitabı var. Hâlen serbest gazeteci olarak çalışıyor.

Journo E-Bülten