Analiz

Bilişsel önyargılar: Psikoloji biliminden öğreneceklerimiz var

İnsan beyninin dünyayı anlamdırırken öznel gerçeklik algısı nedeniyle yaptığı sistematik hatalara bilişsel önyargı (cognitive bias) adı veriliyor. Toplumu bilgilendirme sorumluluğu, gazetecilerin bilişsel önyargılar konusunda daha da dikkatli olmasını gerektiriyor.

Sinirbilimci ve medya psikolojisi profesörü Dr. Maren Urner, psikolog Rengim Lal ve akademisyen Özgün Özakay ile gazetecilerin daha tarafsız bir habercilik için psikolojiden neler öğrenebileceğini konuştuk.

Bugün odaklandığımız 10 bilişsel önyargı şunlar: Doğrulama önyargısı, elverişlilik kısayolu, olumsuzluk önyargısı, hayali bağıntı, ortak kaynak yanlılığı, önem önyargısı, temel oran yanılgısı, açıklayıcı derinlik yanılsaması, yanıltıcı hakikat etkisi ve öznel doğrulama

Kişinin düşüncelerinde veya kararlarında nesnel verileri göz ardı ederek yanlış sonuçlara ulaşmasına neden olan zihinsel eğilim olarak tanımlanan bilişsel önyargı (veya yanlılık/tarafgirlik) birçok etmenin bir araya gelmesiyle oluşan karmaşık bir fenomen.

Biyolojik olarak insan beyni, bilgiyi işleme ve yorumlama biçimlerini etkileyen bazı kalıtımsal özelliklere sahip. Bu nedenle kişinin doğal olarak dikkatini çeken veya daha fazla hatırladığı şeyler olabilir. Bunlar, o kişinin bilişsel önyargılarının gelişiminde rol oynayabiliyor.

Ancak bilişsel önyargıların çoğunun toplumsal olduğu kabul ediliyor. Kişinin yaşadığı çevre, kültür, eğitim, deneyimler ve diğer etmenler bu bilişsel önyargıları şekillendiriyor. Bu süreçte oluşan düşünce ve inançlar, bilişsel önyargılar yoluyla o kişinin akıl ve mantığını devreden çıkarıp yanlış yargılara varmasına, hatalı kararlar almasına neden olabiliyor.

Çok bilinen 3 bilişsel önyargı

Bilişsel önyargıların veya bir başka deyişle bilişsel yanlılıkların herkes farkında olmalı ama topluma güvenilir bilgi verme yükümlülüğünü taşıyan gazeteciler için bu daha da önemli. Çünkü gazeteciler haberleriyle kitlelerin dünya görüşünü şekillendirirken bireylerin kararlarını da etkiliyor.

Bilişsel önyargılar, haber konusu seçiminden sunumdaki bakış açısına ve kullanılan dile dek gazetecileri birçok yönden etkileyebiliyor. Üretilen haber, sorunlara ya da çözümlere odaklanmasına bağlı olarak demokratik katılımı teşvik edebiliyor ya da istemsizce kutuplaştırıcı bir etkiye ve izlerkitlede haberden kaçınma isteğine neden olabiliyor.

Bilimin saptadığı çok sayıda bilişsel önyargı var. Örneğin doğrulama önyargısı (confirmation bias), mevcut inançlarımızı doğrulayan bilgileri aramamıza ve bunlarla çelişen kanıtları görmezden gelmemize yol açabilir. Benzer şekilde elverişlilik kısayolu (availability heuristic) belleğimizde kolayca erişilebilen bilgilerin önemini abartmamıza ve dünyayı olduğundan daha yozlaşmış bir yer olarak görmemize neden olabilir. Olumsuzluk önyargısı (negativity bias) da habercilikte sıkça gördüğümüz bir yanlılığı doğuruyor: İyi haberler, kötü haberler kadar etki yaratmıyor.

Bilmeniz gereken 7 bilişsel önyargı daha

Bilişsel önyargılar (cognitive bias) arasında en bilinenlerden üçü bunlar. Daha az bilinen ama gazetecilik süreçlerinde sıkça karşımıza çıkabilecek 7 bilişsel öryargıya daha bakalım ve sonra uzman görüşlerine geçelim:

Hayali bağıntı (Illusory correlation)

İki değişken arasında hiçbir ilişki yokken bir ilişki görme eğilimine, hayali bağıntı (korelasyon) deniyor. Örneğin bir gazeteci, demografik özellikler ve suç davranışı arasında gerçek bir ilişki olmamasına rağmen, sınırlı verilere dayanarak belirli bir grubun suç işleme olasılığının daha yüksek olduğunu varsayma hatasını yapabilir.

Ortak kaynak yanlılığı (Common source bias)

Destekleyecek hiçbir kanıt olmasa bile iki şey arasındaki benzerlikleri ortak bir kaynağa veya nedene atfetme eğilimine, ortak kaynak yanlılığı adı veriliyor. Örneğin bir gazeteci aynı zamanda veya aynı yerde meydana gelen birbiriyle alakasız iki olayın birbiriyle bağlantılı olduğunu varsayma hatasını yapabilir.

Belirginlik önyargısı (Salience bias)

Aslında daha önemli veya alakalı olmasa bile, daha çok öne çıkan veya akılda kalıcı olan bilgilere ağırlık verme eğilimine belirginlik önyargısı deniyor. Örneğin bir gazeteci, haberin daha çok dikkat çeken dramatik ve hatta sansasyonel tarafına odaklanıp daha önemli bölümlerini göz ardı etme hatasını yapabilir.

Temel oran yanılgısı (Base rate fallacy)

Bir olayın veya fenomenin genel olasılığını göz ardı etme ve bunun yerine tekil örneklere veya anekdotlara odaklanma eğilimine temel oran yanılgısı adı veriliyor. Örneğin bir gazeteci, nadir görülen bir hastalıkla ilgili tek bir vakayı konu alan bir haber yapabilir. Bağlamından koparılarak sunulduğunda, bu tür tekil yaklaşımlar, hatalı genellemelere yol açabilir.

Açıklayıcı derinlik yanılsaması (The illusion of explanatory depth)

Kişinin karmaşık bir konuya ilişkin kendi anlayışını, oldukça yüzeysel bile olsa abartma eğilimine açıklayıcı derinlik yanılsaması deniyor. Örneğin bir gazeteci, haberinde ele aldığı konuyu derinlemesine anlamadan, bu konunun bilimsel ayrıntılarını tam olarak anladığını varsayabilir ve etraflıca kavramadığı bu konuyu haberinde hatalı biçimde aktarabilir.

Yanıltıcı hakikat etkisi (Illusory truth effect)

Gündemde olan ve çok konuşulan bir konu hakkında onu destekleyecek gerçek bir kanıt olmasa bile, sık sık tekrarlandığı veya tanıdık olduğu için bahsi geçen konuyla ilişkili bir şeyin doğru olduğuna inanma eğilimine yanıltıcı hakikat etkisi adı veriliyor. Örneğin bir gazeteci, yalnızca sosyal medyada ilgi gördüğü için yanlış bir söylenti veya komplo teorisini olduğu gibi haberleştirme hatasını yapabilir.

Öznel doğrulama (Subjective validation)

Kişinin önceden var olan inançlarını veya önyargılarını doğrulayacak şekilde bilgileri yorumlama ve çelişen bilgileri görmezden gelme eğilimine öznel doğrulama deniliyor. Örneğin bir gazeteci, kendi siyasi veya ideolojik görüşlerine meydan okuyan bilgileri reddedip bu görüşleri destekleyen bilgilere daha fazla ağırlık verme hatasını yapabilir.

Bilişsel önyargıların nasıl farkına varabiliriz

Peki, beynimizde oldukça hızlı ve hatta otomatik olarak işleyen bilişsel önyargıların nasıl farkına varabiliriz?

Öncelikle, bilişsel önyargıların varlığından haberdar olmanın, kişisel farkındalık için çok önemli olduğunu vurgulamalıyız. Geçmiş kararlarımız üzerinde düşünmek de kullandığımız farklı önyargı kalıplarını tanımamıza ve ileriye dönük değişiklikler yapmamamıza yardım edebilir.

Rengim Lal

Psikolog Rengim Lal’a göre bilişsel önyargılar; deneyimler, inançlar ve içinde yaşadığımız kültür gibi farklı etmenlere bağlı olarak şekilleniyor. Lal, bilişsel kısayolların (heuristics) da hızlı karar alma mekanizması olarak çalıştığını ve görece tehlikeli durumlarda bize zaman kazandırarak çabuk karar almamıza yardım ettiğini belirtiyor.

“Bilişsel önyargıları görmeye çalışmak bile cesaret ister”

Lal’a göre gazeteciler çalışma arkadaşlarından ve okurlarından haberleri konusunda geri bildirim isteyerek farklı perspektifler kazanabilir. Ayrıca kendi yazıları üzerinde değerlendirmede bulunarak daha bilinçli ve farkında üretim yapabilirler.

Bizden farklı fikirleri olduğuna inandığımız insanları açık bir zihinle ve merakla dinlemeye çalışmanın bilişsel önyargı ve kısayolları zorlamak için iyi bir pratik olabileceğini düşünen Lal, bunları keşfetme ve sorumluluk alma yolunda özşefkat pratiklerinin önemini de vurguluyor:

  • Kendimize bu süreçte şunu söyleyebiliriz: “Önyargılarımı görmeye çalışmak bile büyük bir cesaretti, ben bu cesareti gösterdim ve kendimi geliştirme yolculuğumda şu an buradayım. Bu konudaki farkındalığımı günlük hayatımda ve işimde devam ettirmek için çalışıyorum.”

“Bilişsel önyargılar, örüntülerle ve şemalarla düşünmenin sonucu”

Araştırma görevlisi Özgün Özakay ise beynimizin aynı anda birden çok işlemi yürütebilmesinin ve hepsini başarıyla yürütebilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle bilişsel önyargı ve kısayolları kullandığımızı belirtiyor:

  • Sınırlı bilişsel kapasitemizi etkin kullanmak için geçmişten günümüze örüntüler inşa etmişiz ve bu örüntülerle düşünüyoruz. Belirli kavramları birbiriyle eşleştirip şemalar oluşturuyoruz ve bu şemalar aktif olduğunda daha hızlı düşünebiliyoruz. Belki şu an bu kısayollar düşünme hataları yaratabiliyor ama bu bize geçmişten kalan bir miras.
Özgün Özakay

Zihnimizde çoğunlukla otomatik olarak devreye giren bilişsel önyargılar, alternatif bakış açılarını dikkate alma yeteneğimizi sınırlayabilir ve bizi kusurlu kararlar almaya yönlendirerek nihayetinde algıladığımız ve okurlara yansıttığımız gerçekliği etkileyebilir.

“Bilişsel önyargıları ancak eleştirel düşünme yeteneği yener”

Sinirbilimci ve medya psikolojisi profesörü Dr. Maren Urner da bilişsel önyargılardan tamamen kurtulamayacağımızı, zira bunların beynin işleme sürecinde kökleşmiş kısayollar olduklarını ifade ediyor:

Maren Urner
  • Herhangi bir gazeteci bütün ömrünü olumsuzluk önyargısından kurtulmak için harcasa bile o gazetecinin beyni yine de negatif bilgiyi işleme hızına öncelik verecektir. Gazeteciler olarak yapabileceğimiz tek şey, kişisel önyargılarımızın farkına varabilmektir. Bana göre bu farkındalığı eleştirel düşünme (critical thinking) yeteneği ile kazanabiliriz.

Urner, değişimin her zaman ilk olarak bizle başladığını belirtiyor. Gazeteciler “bu sürece ben nasıl bir katkıda bulunabilirim” sorusunu kendilerine sorabilirler. Bu soruyu cevaplamak için öncelikle kendi yaptıkları işi, duygularını ve etkilerini düşünmeliler.

Urner tüm bu soruların ve düşüncelerin bizi yine ilk olarak kendi önyargılarımızın farkına varmaya ve eleştirel düşünme yeteneğimizi geliştirmeye getirdiğini söylüyor. Urner, eleştirel düşünmeyi öğrenmenin ve bunun üzerine konuşmanın değişim için ilk adım olduğunun altını çiziyor.

Bilişsel önyargılara karşı 5 tavsiye

Haber yazımında gözden geçirmemiz gereken kişisel kontrol listeleri ya da üretimimizde bize yardım edebilecek konseptleri keşfetmek, bilişsel önyargıların farkında haberler üretebilmek için bize yardımcı olabilir.

Resmin tamamını görmeye çalışın

Gazeteciler, hikâyenin tam ve dengeli bir resmini sunarak, okuyucuların ve izleyicilerin haber yaptıkları konular hakkında daha incelikli bir anlayış kazanmalarına yardımcı olabilir. Bu, daha bilinçli tartışmalara yol açabilir ve haberde ele aldığımız bir olaydan etkilenen insanlarla topluluklar için daha fazla anlayış ve empati geliştirmeye yardımcı olabilir.

Kendimize şu soruları sorabiliriz: “Bu haberde verdiğim bilgiler ve görüştüğüm kişiler konuyu anlamada bütünsel bir resim çiziyor mu? Yoksa bu konuyu ele alırken paylaşmadığım bir bilgi, istatistik ya da görüşmemin önemli olduğu bir kişi var mı?”

Zıtlıkları bir arada tutmaya uğraşın

Genellikle bir olaya bakarken hızlı ve anlaşılır çıkarımlar yapmaya çalışırız. Böylece haberimizin net ve anlaşılır olmasını umarız. Ancak gerçek, çoğu zaman daha karmaşık ve çok katmanlıdır. Haberlerimizde zıtlıklara ve farklı bakış açılarına yer verip önemli ayrıntılara ve çelişkilere dikkat çekerek bu gerçeği daha isabetli biçimde yansıtabiliriz.

Gazeteciler olarak belirli bir gündem veya bakış açısını desteklemek yerine, ele aldığımız hikâyenin adil ve dengeli bir resmini sunmaya bağlılık göstererek okuyucular arasında habere güven oluşturmaya yardımcı olabiliriz.

Kendi düşüncelerinizin gözlemcisi olun

Kendi düşüncelerimizin gözlemcisi hâline gelerek önyargılarımızı ve önkabullerimizi tanıyabilir, kendimizi onlardan sakınabiliriz. Böylece haber yazımında farklı bakış açılarını dikkate alma isteğimiz artabilir. Haberimizi daha açık bir zihinle yazabilir, görüşmelerimize daha meraklı bir bakış açısıyla yaklaşabiliriz.

Temel psikolojik görüşleri hesaba katın

Bu noktada Urner, “yapıcı gazeteciliğin” önemini vurguluyor ve gazeteciler olarak farklı konularda haberler yaparken tüm süreci değerlendirmemiz gerektiğini belirtiyor:

  • En temelde gazeteciliğin rolünü ve sorumluluğunu anlayarak başlayalım. Dünya çapında gazeteciler, yapıcı gazetecilik çatısı altında bizi insan ve “rasyonel bilgi işlemcileri” yapan bilişsel önyargılar gibi temel psikolojik görüşleri hesaba katan yeni yaklaşımlar paylaşıyorlar.

Milyonları etkileyebileceğinizi unutmayın

Urner’a göre yapıcı gazeteciliğin önemli bir yönü de örneğin travmatik olayları ele alırken gelecekte bu gibi olayların yaşanmasının nasıl önlenebileceği sorusunun politikacılara ve şirketlere yöneltilmesi. Şöyle diyor Urner:

  • Gazeteciler ayrıca travmatik olaylar sonrası hayatta kalanlara, onlara kimin yardım ettiğini ve yaşadıkları olay sırasında neye ihtiyaç duyulduğunu sorabilirler. Yapıcı gazetecilik temelinde oldukça önemli bir soru olan “peki şimdi ne olacak” sorusunu merkeze alabiliriz. Gazetecilik pek çok kişiyi etkileme gücüne sahip, bu nedenle çok büyük bir sorumluluk ve değişim potansiyeli barındırıyor. Sinirbilim terminolojisiyle konuşacak olursam gazeteciliğin milyonlarca beyni değiştirdiğini söyleyebilirim. Bu nedenle her gazetecinin kendisine sorması gereken soru, “İzleyicimi değiştirmek mi yoksa etkilemek mi istiyorum” değildir. Bu soru şudur: “İzleyicilerimin beyinlerini ve dünya görüşlerini ne yönde değiştirmek istiyorum?”

İLGİLİ:

Safsata nedir? Türleri ve örnekleriyle safsatalar listesi

Psikoloji dizileri: ‘Büyük olaylar’dan sıkıldık, kendi hikâyelerimizle şifa arıyoruz

Gazetecilerin hızlı yaşamı: Bizi öldürüyor mu, güçlendiriyor mu?

Sevilay Nur Saraçlar

Inside Turkey, Transitions, DW Türkçe ve Bianet gibi çeşitli haber medya kuruluşlarına katkıda bulunan, Antalya merkezli serbest gazeteci. Lisansını Akdeniz Üniversitesi gazetecilik bölümünde tamamladı. Lisans eğitimi sırasında Toplum Gönüllüleri Vakfı'nın düzenlediği insan hakları eğitimlerinde gönüllü kolaylaştırıcı olarak çalıştı. Johannes Rau bursunu kazanarak 2022 yılı Uluslararası Gazetecilik Programı'na katıldı. Haberlerinde yapıcı ve çözüme dayalı elementlere ağırlık vermeye çalışıyor.

Journo E-Bülten