Görüş

Cevap ve düzeltme: 7 soruda tekzip hakkı

Cevap ve düzeltme hakkı, Anayasa ve Basın Kanunu’nda koruma altına alınmış durumda. Yalan haberin yaygınlaştığı günümüzde daha da önemli bir işleve sahip olan bu garanti ile “kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici” veya “kişilerle ilgili gerçeğe aykırı” yayınların yapılması durumunda, basın yoluyla zarar gören kişinin uğradığı hak ihlâlinin, yine basın yoluyla telafi edilmesi amaçlanıyor. Ancak mevcut uygulamalar, cevap ve düzeltme talep edenin nüfuzuna göre farklılık gösterebiliyor. Birçok medya kuruluşu sıradan bir vatandaşın talebini dikkate almıyor, alsa bile cevap, usûlüne göre yayımlanmıyor. Vatandaş da mahkemeye gitme yolunu genelde seçmediğinden, haberi tekzip edememiş oluyor. Sorunun çözümü, yasalar ve yasaklarda değil, gazeteciliğin meslek içi denetim mekanizmalarının yeniden güçlendirilmesinde. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı’nda bu yıl bu konuda bir yüksek lisans tezi yazan Ülker Caba kaleme aldı.

Anayasa’da bulunan ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesinde geniş bir şekilde yer alan Cevap ve Düzeltme Hakkı, iki temel ilkenin ihlâli durumunda kişilere ya da kurumlara basına karşı kendini savunma hakkı sağlıyor. “Kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici” veya “kişilerle ilgili gerçeğe aykırı” yayınların yapılması durumunda, basın yoluyla zarar gören kişinin uğradığı hak ihlâlinin, kanuna göre yine basın yoluyla telafi edilmesi amaçlanıyor. Uzman gazeteciler, okur temsilcileri ve hukukçular; özellikle Basın Kanunu’nda yer alan cevap hakkı ve kullanımıyla ilgili oldukça düşündürücü sorunların olduğunu vurguluyor. Öncelikle cevap hakkının önemini artıran yalan haberin artış süreciyle başlıyoruz…

1. Yalan haber neden çoğalıyor?

Hürriyet gazetesinin eski Okur Temsilcisi Faruk Bildirici: “Yerinde bir soru. Zira artık yanlış haberden çok, yalan habere rastlıyoruz. Yalan haberler, doğru olmadığı bilinmesine rağmen tasarlanarak yazılıyor, yayımlanıyor. Bu haberlerin çoğunun da hedefi muhalefet partileri, muhalif siyasiler ya da iktidara yakın durmayan aydınlar, gazeteciler vb. Belki tek bir nedenden söz edilemez ama görünen en önemli neden, iktidara yakın medya kuruluşlarının gazetecilik görevini ve etiğini bir yana bırakarak sadece ve sadece iktidarı mutlu etmeye çalışmayı misyon edinmesi. İktidarın propaganda aygıtı olarak işlev görüyorlar. Propaganda için de gerçekler yetersiz kalınca yalana başvurmak kaçınılmaz oluyor galiba.”

“Tabii bunun dışında bir de muhabir ya da editörlerin bireysel olarak yalan haber yapabiliyorlar. Bu tip vakalar geçmişte de vardı, şimdi de oluyor. Bunlar gazetecilik birikiminin yeni kuşaklara yeterince aktarılamaması, meslek etiğine önem verilmemesi ve medya yönetimlerinin gazetecilik etiğine gereken önemi vermemeleri gibi nedenlerden kaynaklanıyor. Maalesef bu tip bireysel yalanlar ortaya çıktığında bile yaptırım uygulanmıyor; dolayısıyla da engellenemiyor. Kısacası, ülkemizde gazetecilik misyonumuz ağır darbe alınca yalan ve yanlış haberlerin zirve yapması gibi bir sonuçla karşılaşıyoruz.”

‘Siyasetteki bölünme ve kamplaşmanın sonucu’

Basın Konseyi Yüksek Kurulu üyesi, eski Okur Temsilcisi Doğan Satmış: “Öncelikle, siyasi ortam keskinleştikçe, toplumda karşılıklı güvensizlik oluştukça, bölünmeler arttıkça yalan haberler artıyor. Türkiye’de hem siyasî durum giderek bölündü, hem de kamplaşmalar arttı. Bu yüzden herkes, karşı taraftakini karalama çabasına girdi. Böyle olunca yalan haberlerde de artış oldu. Özellikle çatışma ortamlarının artması da yalan haberlerin artmasına neden oluyor. Bir örnek daha vermek gerekirse, Makedonya Basın Konseyi Başkanı’nın bir açıklamasını aktarayım. Kendisi, ülkelerinde çok kültür, çok milliyet ve çok dinlilik olduğu için nefret suçlarının ve yalan haberlerin patladığını söyledi. Herkes farkı dinden olanı, farkı ırktan olanı karalama telaşıyla yalan yazıp duruyormuş.”

Yalan haber hep vardı ama bugün daha çok teşvik ediliyor

Yeni Şafak ve Star gazetelerinin eski yöneticisi, eski okur temsilcisi, Karar gazetesi yazarı Yusuf Ziya Cömert: “Yalan haber, günlük hayatta da, medyada da her zaman vardı. Bugün haberi üretme, yayma vasıtaları hem çoğaldı, hem çeşitlendi. Yalan ve doğru habere erişim imkanları da aynı şekilde çoğalıyor, çoğalmaya devam ediyor. Bu mecra çokluğu doğal olarak yalan haberin görünürlüğünü de çoğaltıyor. Buraya kadarı mazur görülmese de anlaşılabilir. Ancak, yalan haberin çoğalmasında, yaygınlaşmasında etkili olan teknoloji dışı faktörler var. Yalan haber teşvik ediliyor. Yalan haber üretimi finanse ediliyor. Bu iş için korsan haber portalları, web siteleri kuruluyor, troller besleniyor. İlkelerin, hakikatin, değerlerin, değerler adına çiğnendiği bir ahlâkî çöküşün içindeyiz. Bu çöküş de toplumu çok etkiledi. Kimi zeminlerde yalan haber üretmek fazilet sayılıyor. Eğer yalan benim işime yarıyorsa güzel. Eğer doğru bana, benim içinde bulunduğum takıma faydalı değilse kötü. Böyle bir anlayış gelişti ve zemin buldu.”

2. Yalan haberle mücadele için medya kuruluşlarının kendi içerisinde geliştirdiği bir mekanizma var mı?

Faruk Bildirici: “Yalan ve tabii yanlış haberle ilgili denetim, geleneksel olarak editoryal zincir içerisinde gerçekleşir. Muhabirden yazı işlerine kadar yükselen editoryal halkalar haberi denetler, yalanı yanlışı eler. Ama son dönemde burada aksamalar var; gazetecilik refleksleri zayıfladı çünkü. Bir de ombudsman (okur temsilcisi) görevlendirmek ve yayın ilkeleri ilan etmek gibi medyanın kendini denetleme mekanizmaları vardır. Ama maalesef Türkiye’de yeni başlayan ombudsmanlık müessesesi artık hemen hiçbir gazetede kalmadı. Meslek örgütlerinin denetimi de ne yazık ki, etkili değil. Çünkü gazetecilik örgütleri ile çalışanlar arasındaki bağ çok zayıfladı.”

Doğan Satmış: “Medya kuruluşlarının kendi içlerinde ombudsmanları vardı. Ancak bunun son zamanlarda kalktığını gördük. Hürriyet, Sabah ve Milliyet gazeteleri, ombudsmanların köşelerini kaldırdılar. Bu ombudsmanlar kısmen bu konuda etkili olabiliyordu. Ancak o kadar gerçek olmayan haber yayılmaya başladı ki, gazeteler ombudsman bulundurup, kendi hatalarıyla yüzleşmemek için bu yola saptılar. Ayrıca Basın Konseyi var. Ancak yalan haber sayısındaki patlama, Basın Konseyi’ne başvuruyu da azalttı. İnsanlar kamplaştığı için Basın Konseyi veya ombudsman gibi yerlere başvurmaya gerek görmüyor. Karşı tarafın bu tür mekanizmalara aldırmayacağını düşünüyor.”

Kimi ombudsmanlar işten atıldı

Yusuf Ziya Cömert: “Yalan haberle mücadele için mekanizmalar var. Bir kere siyasî veya ticarî taraflar kendilerini hedef alan yalanlara karşı mücadele ediyorlar. Bunu bir mekanizma olarak kabul etmek mümkün. Tabii aynı çevreler kendilerine zarar vereceğini düşündükleri doğrularla da mücadele ediyorlar. Bir ara Basın Konseyi bir misyon üstlenmişti. Etkisi sınırlı kaldı ve taraflı olduğuna dair ciddi eleştirilere maruz kaldı. Bazı gazeteler kendi bünyelerinde okur temsilciliği geliştirdiler. Yer yer faydalı oldu. Maalesef okur temsilciliği ya da ombudsmanlığın etkisi de sınırlı kaldı. Kimi ombudsmanlar işten atıldı, kimisi siyasetle ya da ombudsmanlığını yaptığı yayın organıyla aralarını düzgün tutmak için mesleklerini zülf-i yare dokunmayacak şekilde icra ettiler.”

3. Cevap ve düzeltme hakkının kullanımı sağlıklı bir şekilde sağlanıyor mu?

Faruk Bildirici: “Maalesef, cevap ve düzeltme hakkı etkili biçimde kullanılamıyor. Aslına bakarsanız zaten bir haber yazılırken karşı tarafa da görüşünü sormak, haberde de yer vermek gerekir. Ama son zamanlarda gerçekten kurallara göre hazırlanmış ve iki tarafın görüşlerine başvurulmuş habere nadiren rastlanıyor. Medya kuruluşları da tarafların noter aracılığıyla gönderdiği cevap ve düzeltme metinlerine çoğu kez yer vermiyor. Ancak mahkemelerden karar çıkarsa o zaman mecburen yayımlanıyor bu metinler.”

Yusuf Ziya Cömert: “Cevap ve düzeltme hakkı tabii ki çok önemli ve etkili. Fakat bu etki adı, sanı, sorumlusu belli olan kurumsal yapılarla, basılı gazetelerle, RTÜK’e karşı sorumlu olan televizyon kanallarıyla sınırlı. Sanal medyadaki haksızlıkların takibi hâlâ çok zor.”

Avukat tutabilenler cevap hakkını kullanabiliyor

Doğan Satmış: “Cevap ve düzeltme hakkı yasal olarak var ve işliyor. Ancak kamplaşma nedeniyle vatandaşın yargıya güveni de azaldı. Ayrıca genel olarak yargının çok yavaş çalışması nedeniyle kimse yargıya başvurmaya da kalkışmıyor. Yargıya az güven ve sonuç alamayacağım düşüncesiyle mahkemelere başvuru çok az. Daha çok avukat tutabilen, etkili çevreler bu yola başvuruyor. Mesela Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık gibi resmi kurumlar bu hakkı çok iyi kullanıyorlar.”

4. Bu hakkın ihlâli durumunda cezai işlemlerin uygulanması yeterli bir tedbir mi?

Faruk Bildirici: “Gazetecilik ceza yasalarının konusu olmamalı. Gazetecilikle ilgili yanlışlara cezai hükümler getirilmesinin doğru olduğuna da inanmıyorum, etkili olacağına da. Nitekim günümüzde basın kanunundaki birçok hüküm alenen ihlâl ediliyor ve siyasî iktidar ya da kimi güç sahilleriyle ilgili değilse, kimse üzerinde durmuyor bile. Cevap ve düzeltme hakkının evrensel gazetecilik standartlarına uygun olarak hayata geçmesi, ancak ve ancak gazetecilik etiğinin benimsenmesi ile olur. Ama sadece gazeteciler değil, medya kuruluşlarını yöneticileri ve sahipleri de benimsemeli. Aksi halde yine uygulanamaz. Bir de gazetecilikte meslek içi denetim mekanizmalarının güçlenmesi gerekir. Ombudsmanlar, standart editörleri ve gazetecilik meslek örgütleri gibi.”

Doğan Satmış: “Basın Kanunu’ndaki Cevap ve Düzeltme hakkı, ağır cezalar getiriyor. Bu yüzden yayın organları yasayı çok dikkate alıyorlar ve korkuyorlar. Aslında vatandaş bu ağır cezaların yalan haber yazanlara uygulanmasını isteyebilir. Tabii ki yargıya başvurmanın pahalı olması, avukat tutma yükü ve daha önemlisi, insanlardaki ‘Bir şey çıkmaz’ önyargısı bu yasayı işlevsiz kıldı. Ayrıca dediğim gibi, yargıya olan güven kaybı da bu mekanizmaya bakışı olumsuz etkiliyor.”

Doğru haber de tekzip edilebiliyor

Yusuf Ziya Cömert: “Tekzip müessesesi bazı sorunlar içermekle birlikte çalışıyor. Tekzip, haberin yaptığı maddi ve manevi tahribatı çoğu zaman karşılamıyor. Bazı hallerde de tekzip maksadı aşıyor. Yargının haberin doğruluğunu yeterince incelemediği vakalarda doğru haber dahi tekzip edilebiliyor. Kimi durumlarda yalan haber, iftira, yapıldığı gün sonuç üretiyor. Seçim günü yayımlanmış sansasyonel bir haberi düşünün. Haberi yapan veya yaptıran kişi, kurum, cezai yaptırımı göze alıyor. Çünkü yalan haberle elde edeceği siyasi veya ticari menfaat, kanuni müeyyideden kat kat fazla oluyor. Bunların telafisi de yok. Haberleşme özgürlüğünün korunduğu, bireysel ve toplumsal haklara azami derecede riayet edilen bir medya düzeni elbette mümkün. Neden uygulamaya konulmuyor sorusu sorulabilir. Belki yasal boşluklar düzeni sağlamakla yükümlü tarafların işine yarıyor. Kendilerini kısıtlamamak için boşluğun kalıcı olmasını tercih ettikleri düşünülebilir.”

Cevap ve düzeltme hakkının hukuki boyutu

Cevap ve düzeltme hakkı, basın ve hukuk alanında çalışmaları bulunan uzmanlara da sorduk.

5. Basın yoluyla işlenen suçlarda bu kanunun caydırıcı bir etkisi var mı?

Yeni Asya gazetesi avukatı Mustafa Özbek: “Basın Kanunu’nun 14. Maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının kullanılması öncelikle gerçeklikle bağdaşmayan sürelere tâbi olması sebebiyle pratik olarak uygulanması sıkı bir takibe bağlıdır. Her şeyden önce iki aylık süre içerisinde başvuru yapılması normal olabilir, ancak asıl süreç bundan sonra başlayacaktır. İki aylık sürede başvuru yapılmalı, bu süreden sonra üç günlük süre içerisinde cevap ve düzeltme yazısı yayımlanmalı, yayımlanmadığı takdirde 3. günün sonundan başlayarak 15 günlük süre içerisinde Sulh Ceza Mahkemesine dava açılmalıdır. Günümüzde tekzip yazısı noter vasıtasıyla gönderilmekte, ayrıca gönderilen ihtarnamenin ne zaman ulaştığına dair ‘tebliğ şerhi’nin alınması, yani ne zaman muhataba ulaştığına dair bilginin alınması için süreyi kaçırmamak oldukça büyük önem arz etmektedir. Bu arada mahkemeye verilmek üzere süreli yayında cevap ve düzeltme hakkının takibi için süreli yayının aslı da temin edilmelidir.”

Mağdura ek bir maliyet yüklüyor, takibi zor

“Cevap ve düzeltme yazısı mağdura ek bir maliyet yüklüyor, takibi zor ve süreler kesin. Karşı tarafa ne zaman tebliğ edileceğini bilmiyor ve noterden alacağı tebliğ şerhinden sonra öğreniyor. Ayrıca söz konusu yayının aslını temin etmesi gerekiyor. Günümüzde aynı haber, birçok internet sitesinde yayımlandığından takibi ayrıca zor. Bu yüzden, kişilik hakkını korumaya çalışan birisi profesyonel yardım almak zorunda kalıyor. Sürecin maliyeti de yüksek oluyor. Ülkemizdeki tazminat davalarında uygulanan “her iki tarafın maddi durumuna göre” ve “zenginleşme yasağı” ilkeleriyle karar verildiğinden; neticenin kişilik hakları ihlâl edilen kişiyi tatmin etmeyeceği açık.”

Emekli basın savcısı Mustafa Gökay: “Basın kendi etik kuralları çerçevesinde hür olmalıdır.  Ancak hiçbir hürriyet sınırsız değildir. Cezai müeyyideden önce kendi otokontrolünü yapmalıdır. Cevap ve düzeltme hakkı demokrasinin tam uygulandığı ülkelerde yeterli olabilir.  Fakat ülkemiz için  bunu söylemek maalesef zordur. Caydırıcı bir etkisi olduğu söylenemez.”

Cumhuriyet gazetesinin eski sorumlu yazı işleri müdürü ve hukuk danışmanı, avukat Fikret İlkiz: “İfade ve basın özgürlüğü ile kişilik haklarının korunması arasında hassas bir denge vardır. Demokratik ülkelerde gerek ifade ve basın özgürlüğü ve gerekse kişilik hakları yasalarla güvence altına alınmıştır. Basın özgürlüğü hakkı ile kişilik hakları arasındaki hassas dengeyi kurmak ve her iki hakkı da korumak bakımından yargının özel bir görevi ve işlevi vardır. Yargı, bu görevinde bir yandan özel hayatın gizliliği, şeref ve haysiyet gibi kişinin haklarını korurken, öte yandan, kamuoyunu bilgilendirme, etkileme, oluşturma gibi görevleri içeren ifade ve basın özgürlüğünü güvence altına almakla yükümlüdür.”

6. Türkiye’de cevap ve düzeltme hakkını, diğer demokrasilerde olduğu gibi herkes, her zaman kullanabiliyor mu?

Mustafa Özbek: “Ülkemizde cevap ve düzeltme hakkı Fransa’da olduğu gibi mutlak bir hak olmayıp; sınırlı bir haktır ve belirli prosedür ve şartlara bağlanmıştır. Yargının bağımsızlığının neredeyse ortadan kalktığı bir ortamda cevap ve düzeltme hakkının kullanımının tarafsız hareket edemeyen ve baskı altında olan bir yargıcın yorumuna bırakılması elbette sağlıklı bir şekilde kullanılmasına engeldir.”

Mustafa Gökay: “Süreli yayınlarda cevap ve düzeltme talep edenin nüfuzuna göre farklılık gösterebilir.  Sıradan bir vatandaşın talebi pek nazara alınmıyor.  Alınsa bile cevap usulüne göre yayımlanmıyor. Mahkeme yolunu kullanmak vatandaşa zor geliyor. Özetle bu hakkın kullanımı pek sağlıklı işlemiyor.”

Fikret İlkiz: “Ülkemizde tekzip / cevap ve düzeltme hakkı yazılı basında yıllarca korunamadı. Daha çok medya organları tekzip metinlerini yayımlamak yerine para cezalarını ödemeyi yeğlediler. 26.6.2004 tarihinde yürürlüğe giren yeni 5187 sayılı Basın Yasasının 14’üncü maddesinde bu hak yeniden düzenlendi. Müeyyideleri değiştirildi. Yeni düzenleme yürürlükten kaldırılmış olan 5680 sayılı Basın Kanunu’ndaki eski düzenlemeye karşın yaptırım yönünden çok daha etkilidir. Tekzip metninin yayımlanmaması halinde getirilen cezalar yüksek para cezalarına dönüştürülmüştür. Eğer tekzip metni yayımlanmazsa yeniden ve başka gazetelerde ilan suretiyle yayımlanması sağlanmıştır. Bir bakıma bu düzenleme tekzip hakkını mutlaka kullanmak isteyenler bakımından uygun ve elverişli bir yasal düzenlemedir. Basın suçlarından dolayı, Basın Kanunu’na aykırılıktan dolayı hürriyeti bağlayıcı hapis cezası verilemez. Ancak iki suç için Basın Kanunu istisna getirmiştir. Bu istisnalardan birisi cevap ve düzeltme hakkıyla ilgilidir. Tekzip metninin yayımlanmaması hâlinde verilen para cezasının ödenmemesi durumunda bu ceza hapse çevrilebilir.”

7. Cevap ve düzeltme hakkının kullanımında kanuni boşluklar var mı?

Mustafa Özbek: “5187 Sayılı Basın Kanunu, 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun birlikte değerlendirildiğinde; başta Anayasa Mahkemesi ve devamında yerel mahkemeler konuya doğrudan kullanılan cevap ve düzeltme hakkının dışında veya erişimin engellenmesi dışında olan hukuki yolların varlığının kullanılması gerektiği şeklinde kararlar vermektedir. Örneğin Anayasa Mahkemesi 2014/19685 başvuru numaralı kararında böyle bir karara imza atarak; başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Keza kesinleşen Sulh Ceza Mahkemesi kararlarında cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin çoğu talepler reddedilmekte, diğer erişimin engellenmesi yollarına başvurulması gerektiği yönünde kararlar verilmektedir. Özel ve ihtisas sahibi yargıçlardan oluşan mahkemeler kurulmalı, yargı bağımsızlığı temin edilmeli, kişilik hakları zedelenen kişilerin haklarını aramalarının maddi yönden külfet getirmeyen ve prosedür olarak daha basit yollarla çözüm getirilmelidir.”

Mustafa Gökay: “En güzel kanunlar ruhuna uygun uygulanmazsa süs olmaktan öteye gitmez. İyi uygulayıcı kötü kanundan iyi bir adalet çıkarabilir;  kötü uygulayıcı ise iyi kanunda bile yanlış kararlar verebilir. Temel hak ve özgürlükler kâmil manada uygulanıyor, demokrasi işliyor ise basında da sorunlar en aza iner. Kanunlarda boşluk varsa giderilir.”

Fikret İlkiz: “Kanunda boşluklar var mıdır? Önceki yasal düzenlemeleri düşünürseniz 2004 yılından itibaren çok daha uygun ve işlevsel hale dönüşmüştür cevap ve düzeltme hakkı. Ancak bu hakkın kullanılması ve hakkın medya tarafından sağlanması, bu hakka saygı gösterilmesi kanun yolundan ziyade gazetecilik meslek etiği ilkeleriyle sağlanmalıdır. Sorunlarımızı haklarımızı kullanmak bakımından kanunlara göre değil; ayrıca hukuka uygun davranmak ve yurttaş olma bilincinin sorumluluğu ile hareket etmek temel hakları koruyan bir toplum olmamızı sağlar. Aksi takdirde kanun devleti olursunuz, hukuk devleti olamazsınız.”

Ülker Yılmaz Caba

Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü ve Atatürk Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Radyo Televizyon Yayıncılığı Programı'nı bitirdi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Genel Gazetecilik Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisansını tamamladı. Medya- Etik ve Hukuk konularında çalışmalar yaparak çeşitli içerikler hazırladı. Yeni Asya gazetesinde yaklaşık dört yıl editörlük ve muhabirlik yaptı. Serbest gazeteci olarak mesleki çalışmalarına devam ediyor.

Journo E-Bülten