Dosya

Gazeteciler anlatıyor: Deprem bölgesinde habercilere yararlı olan mesleki eğitimler

Gazeteci Umut Kurnaz deprem bölgesinde bir görevliyle görüşürken

Türkiye’yi sarsan iki büyük depremin ardından afet bölgesindeki  gazetecilerin izlenimlerini ve deneyimlerini aktardığımız “Deprem Haberciliği” yazı dizisinin 8. bölümü için Hatay, Adıyaman, Malatya, Gaziantep ve Adana’da görev yapan 4 gazeteciyle görüştük: Artı TV’den Osman Çaklı, Evrensel’den Berfin Güler, Yarınlar’dan Umut Kurnaz ve serbest gazeteci Hayri Tunç.

“Aldığınız hangi mesleki eğitim depremi haberleştirirken yararlı oldu? ‘Keşke şu konuda eğitim alsaydım’ dediğiniz oldu mu?” diye onlara sorduk. Gazetecilerin verdiği yanıtlara göre savaş muhabirliği, kriz iletişimi ve psikolojik travma yönetimi gibi eğitimler, afet bölgesinde de habercilere fayda sağlayabilir.

Kahramanmaraş’ta 6 Şubat’ta meydana gelen ve en az 32’si gazeteci olmak üzere onbinlerce vatandaşın ölümüne neden olan iki depremin ardından, yıkım yaşanan 11 ilden biri olan Hatay’a giden Osman Çaklı‘ya göre afet bölgelerinde habercilerin hem kendilerinin hem de diğer insanların psikolojisine hâkim olması gerekiyor.

Artı TV muhabiri Çaklı şöyle diyor:

  • Daha önce de farklı afet bölgelerinde bulunmamın pozitif etkisi oldu. Deprem bölgesine giderken yapmamam gerekenlere dair düşünüyordum. Önden bir kurgum vardı. İzinsiz fotoğraf çekmemeye olabildiğince gayret gösterdim. Bunun yanında travmatik olaylar karşısında insan olmaya yaraşan duyguların, profesyonel davranma sorumluluğunun önüne geçmemesi gerektiğini artık daha iyi biliyordum. Yani bir enkazda çalışmayı, hayat kurtarmayı herkes isteyebilir. Fakat işin uzmanı değilseniz hem depremzedeyi hem kendinizi hem de çevrenizi tehlikeye atabilirsiniz. Böylesi bir anda duyguları kontrol etmek gazetecilik pratiğinde de herkesin faydasına diye düşünüyorum.
  • Fakat her zaman bu kadar öğrenilmiş hareket edemiyorsunuz. Her ne kadar ne yapmam ya da ne yapmamam gerektiğini bilsem de kendi içsel dünyamda tanık olduklarım karşısında mental sağlığımın etkilendiğini hissediyorum. Travma sahalarında haber yapan kişinin de insan olduğunu atlamamak gerekir. O kameranın arkasında nihayetinde bir canlı var. Buradan doğru travma sahalarında gazetecilerin travmatik hikâyelerle nasıl başa çıkabileceğine dair yoğunlaşmak gerektiğine dünden daha çok inanıyor ve gerekli buluyorum. Özellikle Türkiye gibi ülkelerde böylesi durumlar neredeyse gün aşırı oluyorsa yoğunlaşmayı sağlamak gerekiyor.

“Daha önce sokak muhabirliği yapmanın faydasını gördüm”

Felaketin 2. gününden itibaren sırasıyla Adana, Hatay, Gaziantep ve Adıyaman’da görev yapan Yarınlar Haber Müdürü Umut Kurnaz ise savaş muhabirliği ve iletişim eğitiminin de afet bölgesinde yararlı olabileceğini belirtiyor:

  • Deprem bölgesindeyken enkazları, yardım ulaşmayan yerleri, iletişim problemlerini, yaralı ve yardım isteyen insanları gördükçe bir afet alanında değil de savaş alanında gibi hissettiğim çokça vakit oldu. O anlarda savaş muhabirliği eğitimi almamın ne denli gerekli olduğu kendime defalarca söylediğimi hatırlıyorum. Buna karşın daha öncesinde sokak muhabirliği de yapmış olmamın avantajını, bölge halkı ile yaptığım görüşmelerde hissettiğimi söyleyebilirim.
  • Haber faaliyeti yürüttüğüm anlarda, bölge halkından gelen herhangi bir tepki veya zorluk ile karşılaşmamamın da büyük oranda bu pratik sayesinde olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bölge halkıyla iletişim sorunu yaşayan meslektaşlarımın büyük çoğunluğunun, daha öncesinde sıradan durumlarda dahi yurttaşlarla mülakat gerçekleştirmemiş ya da çok az gerçekleştirmiş olduğunu gözlemlediğimi belirtebilirim.
Berfin Güler

Deprem olduğunda Malatya’da bulunan ve dolayısıyla kendisi de bir depremzede olan Evrensel gazetesinden Berfin Güler, geçmişte Elazığ gibi afet alanlarında görev yaptığını ve son depremlerden sonra “keşke alsaydım” dediği bir mesleki eğitimin olmadığını söylüyor.

Serbest gazeteci Hayri Tunç ise şu ifadeleri kullanıyor:

  • Ne kadar eğitimli olursan ol, böyle büyük bir felaket karşısında aldığın eğitim ve deneyimlerin yetersiz kalacaktır. Ancak şunu da diyeyim: gazetecilerin bu tip büyük afet ve yıkımları haberleştirme konusunda az da olsa bilgisi olması gerekirdi. Yani bilgi dediğim şey, meslek örgütleri gazetecileri bu tip büyük afetleri sahada takip eden gazetecilere, dünyadaki örnekleri üzerinden anlatmalıydı. Bir işe yarar mı derseniz, karşılaşınca çok zor ama en azından öncesinden bu tip büyük afetlerde nasıl davranmalı konusunda az da olsa bilgim olsaydı daha iyi olabilirdi.

Türkiye Gazeteciler Sendikası‘na (TGS) bağlı TGS Akademi, “afet haberciliği” de dâhil birçok uzmanlaşma alanında yıllardır habercilere ücretsiz eğitimler sunuyor. Bu eğitimlerde depremlerin yanı sıra yangın ve diğer afetlerde de gazetecilerin neler yapması gerektiği uluslararası örneklerle birlikte uzmanlar tarafından aktarılıyor. Kahramanmaraş depremlerinin ardından TGS Akademi’nin oluşturduğu özel eğitim programı bugünlerde başvurulara açık.

TGS’nin deprem bölgesinde çalışırken travmaya maruz kalan gazetecilere yönelik ücretsiz psikolojik desteği de sürüyor.

4 gazetecinin deprem sonrasında sahada yaptığı gözlemlerin birçoğu, daha önce bu yazı dizisinde görüşlerini aktardığımız çok sayıda habercinin yorumlarıyla örtüşüyor.

Depremden sonra Antakya’dan haber yapan Osman Çaklı, “Gazeteciler açısından zor olan doğru noktalara ulaşmak, görünmeye ve sesi duyulmayan yerlere gidebilmekti. Biz de bunu yapmaya çalıştık” diyor. Bu yüzden merkezden uzak bölgelerde, ara sokaklarda dolaşan gazeteciler için güvenlik riski daha yüksekti. Gece bu sokaklarda dolaşırken kendisinin de korktuğunu ve bazen fotoğraf makinesini gizlediğini vurgulayan Çaklı, yağma ve hırsızlık iddialarının yaygın olduğu bir ortamda yerel halkın “yabancı herkesi şüpheli gördüğünü” ifade ediyor.

Osman Çaklı

Çaklı’ya göre sahadaki bir başka sorun, özellikle iktidarın güdümündeki medyanın deprem haberlerine kızan yerel halkın tüm gazetecilere tepki göstermesi. Şöyle diyor Çaklı:

  • Enkazın altındaki iki kişiyle konuşmaya çalışan gazeteciler… Bu tarz yayın yapanlar aslında bizlerin de işlerini biraz zorlaştırdı. Çünkü bize de “fırsatçı” gözüyle, onların duygularından yararlanıyormuşuz gibi bakıyorlar. İnsanları anlamak gerekiyor ama sonuçta biz işimizi yapmaya çalışıyoruz.

Berfin Güler ise hem bir depremzede hem de muhabir olarak Malatya’da. Bir çadırkentte vatandaşlardan görüş almaya çalışırken güvenlik güçlerinin engellemesiyle karşılaşmış. Hava şartları gibi fiziksel zorlukların da bunun üstüne eklendiğini belirten Güler, “Çok zorlandık. Hâlâ da zorlanmaya devam ediyoruz” diyor.

“Propaganda” peşindeki yetkililerin “Aman kimse bir şey demesin, aman hani her şey dört dörtlük yapılıyormuş gibi bir görüntü yaratmaya” çalıştığını, oysa Malatya’da da koordinasyon eksikliğinin sürüp tuvalet, çadır, ısınma ve barınma gibi sorunların hâlâ çözülemediğini vurgulayan Güler, gazetecilere yönelik baskı ve engellemelerin bu durumdan kaynaklandığı görüşünde.

“Deprem bir sınavdı, gazetecilik bu sınavdan geçemedi”

“Ana akım medyaya izin veren devlet, ana akım dışında haber yapmak isteyen gazetecilerin çalışmalarına engel olmayı kendine görev edinmişti” ifadesini kullanan Hayri Tunç da, güvenlik güçlerinin 4. günden itibaren gazetecileri sorgulamaya başladığını belirtiyor.

“Mahallelerde gezerken defalarca polis veya özel harekât tarafından durduruldum, gazeteci olup olmadığım kontrol edildi. Ya da daha da kötüsü, gazeteci olduğumu bildikleri hâlde ‘Yağmacıları arıyoruz’ diyerek kimlik kontrolüne tâbi tutuldum” diyen Tunç, habercilere yönelik vatandaş tepkilerinin ise iktidar medyasının verdiği yanlış, eksik ve taraflı bilgilerden kaynaklandığı görüşünde. “Maraş merkezli olan ve 11 ili vuran deprem gazetecilik için de bir sınavdı ve gazetecilik bu sınavdan geçemedi maalesef” ifadesini kullanan Tunç, meslek örgütlerinin de zor koşullarda görev yapan gazetecilerin ihtiyaçlarını karşılayamadığını düşünüyor.

Hayri Tunç

“Mesela böyle büyük bir afet sonrası afet alanlarında gazeteciler için çalışma alanları oluşturulmalıydı, gazeteciler o alanlarda haberlerini yazmalı, işlerini yapmalıydılar” diyen Tunç sözlerini şöyle tamamlıyor:

  • Gazetecilerin dili ve bakışı da değişmeli artık. Deprem bölgesinde konuyu acının pornografisini yapmaya indirmek yerine, yaşanan hak ihlallerine, depremzedelerin sorunlarına, yetkili kurumların eksikliklerine yönelmek zorundalar. Bu tip büyük afetlerde gazeteci eksiklikler neredeyse onları ajitasyona kaçmadan, acının pornografisini yapmadan anlatmalı.

Bilgi kirliliği, ancak basın özgürlüğünü güçlendirerek önlenebilir

Depremden sonra ilk olarak Adıyaman’dan Adana’ya giden, sonra Antakya ve Samandağ’da görev yapan Umut Kurnaz, özellikle bu son iki bölgede meslektaşlarıyla birlikte şahit oldukları manzaranın, onlara, “insanlığın asli görevlerini hatırlattığını” ifade ediyor. Bu nedenle, “belli siyasi merkezlerin yörüngesinde çalışan iktidar medyasının” aksi yönde bir seçim yaptıklarını belirten Yarınlar Haber Müdürü, “Tüm kısıtlı imkânlarımıza rağmen şiarımıza uygun olarak tercihimiz, kuşkusuz halka karşı sorumluluk bilinci ile hareket etmek oldu. Bu durumun bizi haberciliğin doğası gereği hızlı hareket etmemizi engelleyeceğinin farkında olarak bu tavrı aldık. Halk hangi sorunu yaşıyorsa onu yaşamaya talip olduk. Derdimizi ortak hâle getirdik” ifadesini kullanıyor.

Kurnaz sözlerini şöyle tamamlıyor:

  • Bulunduğumuz Adıyaman’a dair söyleyebileceğim en temel şey şehrin ve halkın tamamen unutulduğu. Unutulan halkın, yokluğu paylaşır durumda olduğu… Ne yazık ki Hatay’da devletin eksikliğini kapatmaya çalışan [toplumsal] destek, Adıyaman’da yok denilecek vaziyette; STK’ların örgütlenmesinde ciddi eksiklikler var.
  • Dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da özellikle böylesi infial durumlarında hem bilgi kirliliğini önlemek hem de ileriye dönük doğabilecek toplumsal sorunlara, provokasyona karşı uyarıcı olabilmek için basın faaliyetlerinin önündeki engellerin kaldırılması gerektiğidir. Bugünlerde özellikle sahada görev yapan basın mensuplarının öneminin oradaki diğer ekiplerden hiçbir farkı olmadığının anlaşılması gerek. Nasıl ki bir doktor hastaya müdahale sırasında işinin önemini anlatmaya gerek duymuyorsa ya da hastaya müdahale ederken güvenlik güçlerinin engellemesiyle karşılaşmıyorsa, aynı koşullar basın mensupları için de sağlanmalı.

6 Şubat 2023 sabahı, saat 4.17’de merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde bulunan 7,7 büyüklüğündeki depremden 9 saat 7 dakika sonra, bu kez Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Depremler 11 ilde onbinlerce can kaybına ve yaralanmaya, milyarlarca liralık maddî hasara neden oldu.

Çok sayıda gazeteci afet bölgesinde zor şartlarda, fedakârca görev yaptı. Journo, gazetecilerin deneyimlerini “Deprem Haberciliği” yazı dizisinde aktardı.

ÖNCEKİ BÖLÜM:

Gazeteciler anlatıyor: Deprem bölgesine giderken bunları yanınıza almayı unutmayın

Ozan Mercan

Lisans eğitimini Uşak Üniversitesi Yeni Medya bölümünde tamamladı. Serbest gazetecilik yapıyor.

Journo E-Bülten