Aralık 2015’de Türkiye’ye yapılan nic.tr saldırısı, Fatih projesindeki skandallar, BSA–Microsoft telif hakları meselesi, TC vatandaşlarının kimlik bilgilerinin nasıl sızdırıldığı gibi gerçek anlamda habercilik gerektiren konulara teknoloji yayınlarında nadiren rastlıyoruz.
Teknoloji gazeteciliğinden anladığımız ürün incelemelerinden ve bilişim şirketlerinin basın bültenlerinden öteye gidemiyor.
Peki niye böyle ve buradan nasıl çıkacağız? Sektörün duayen ismi Füsun Nebil‘e sorduk.
2000’den bu yana yayında olan Türk İnternet Endüstrisi Portalı’nı (turk-internet.com) yönetiyorsunuz. 16 yıl, teknoloji alanında yayın yapan çok az sayıdaki sitenin erişebildiği bir süre ve tecrübe. Öncelikle sizi ve bilmeyenler için turk-internet.com’u tanıyabilir miyiz?
Ben aslında gazetecilikten önce mühendisim. Bilişim teknolojileri ve telekom tarafından geliyorum. Son olarak Alemdar Holding Koordinatör yardımcısıydım ama ondan önce 6 yıl bilgi işlem direktörüydüm. Türkiye’nin ilk internet servis sağlayıcılarından biri olan Alnet’in de eş-kurucusuyum. 1998 yılında, Alnet’e 256 Kbps internet erişim hattı için Türk Telekom’dan gelen inanılmaz yükseklikteki (130 bin $ eşdeğeri) fatura nedeniyle yaşadığımız ve şirketi kapatmaya kadar giden sıkıntılı olayda, teknoloji gazetecilerinin sığlıklarına kızdığımız için 2000 itibariyle turk-internet.com’u açtık. O günden bu yana da yayındayız. Turk-internet.com bir uzman yayındır. Bilişim, telekom ve internet konularında haber yapar. Haberlerinde günceli takip etme, sorgulama ve kaynak vardır. Bu nedenle haberler derinlemesine yani nedeni, gelmişi, geçmişi ve gelecek öngörüleri eşliğinde verilir. Devamı da takip edilir. Ama asıl ünümüzü, “Teknolojik olayları, anlaşılabilir halde anlatmakla” sağladık. Bu nedenle de, sadece düz okuyucuların değil, haber yapmak isteyen gazetecilerin de referans sitesiyiz.
turk-internet.com’u kurduğunuz günlerde ülkemizde teknoloji gazeteciliğinin durumu hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?
Teknoloji gazeteciliği o gün kötüydü, bugün de internetin bütün olanaklarına karşın daha iyi değil. Gazetecilikten çok ürün ya da şirket tanıtımı yani halkla ilişkiler formatında. Firmalar ve halkla ilişkilerciler ile iyi ilişkiler üzerine kurulu bir habercilik formatı var. Örneğin turk-internet.com 7-8 yıldır ARM işlemcilerinin yükselişini, Intel’in mobil pazarı yakalayamadığını yazar. Intel neredeyse bilişim pazarının temel taşlarından birisiydi. Pazarı yönlendirdi. Sektörü anlamak isteyen için önemli bir konudur. Ama diğer yayınlara bakın, ARM ancak son 1-2 senedir filan yer almaya başladı (o da bu mimariyi kullanan Qualcomm nedeniyle) ve Intel’in gerilemesini ya da işlemci pazarının analizini yazan göremezsiniz. Çünkü Türkiye’de ARM’ın PR temsilcisi yok, Intel ise senelerdir PR yapıyor. Bu yaklaşım doğal olarak okuyucunun kaybolmasına neden oluyor. Gerçek okuyucu dişine göre bir şey bulamıyor. Onun yerine ‘forum’larla idare etmeye ve okuyucu çekmeye uğraşıyorlar. Ama onlar gerçek teknoloji okuyucusu değil. “Şu makinam bozuldu”, “bu oyunun cheat’i nerede” diyen kişiler. Habercilik ve güncel bir olayı kendi başına yakalamak yok. Daha önemlisi, yayınlanan haberin geçmişi ve bundan sonrasında neye yol açacağı ile ilgili bilgi ve analiz de yok. Yine bir örnek verelim: BSA dediğimiz güya kopya yazılıma karşı kurulmuş ama aslında 3-4 firmanın menfaatini takip eden bir kuruluş, bu ülkede yıllarca “kopya yazılım %66-64-62” ya da “kopya yazılım ülkemize bilmem kaç milyon TL zarar veriyor” basın bültenleri yaptı. Bahsettiğim tür gazeteciler de bunu hep yayınladılar. Sorgulamadılar bile. Bu yüzdeler daha sonra AB üyelik görüşmelerinde engelleyici bir kriter olarak karşımıza çıktı. Oysa, bu %66 vs rakamı masa başında uydurulmuştu. Gazetecilik bu olmamalı. Hele ‘teknoloji’ dediğimizde akla ‘akıllı insanlar’ geliyor. Akıllı insanlar bunu yapmamalı.
Peki neden böyle? Teknoloji gazeteciliğinin ‘sığ’ olmasının arkasındaki nedenler ne?
Bunun arkasında birkaç faktör var. Bir tanesi, dünya genelinde gazetecilikteki gelir gerilemesi, diğeri halkla ilişkiler bölüm ya da firmalarının teknolojiden anlamayan elemanlar çalıştırması, bir diğeri reklam alanındaki saçmalık. Ama Türkiye açısından çok temel bir neden de yerel teknoloji sektörünün para gücü yüksek çok uluslu firmalar tarafından kaplanmış olmasıdır. Zaten ülkemizde, 1950’lerden gelen genel bir ‘bayi-acenta olma’ kolaycılığı var. 1990’lardaki hükümetlerin, teknoloji konusunda farkındalıklarının olmaması, pazarı yabancı firmalarına ‘kayıtsız-şartsız’ teslim etti. Türk teknoloji sitelerinde reklam yapmalarına bile gerek kalmadı. Bunlar kendi ülkelerinde yazılmış bülteni veriyorlar, PR firması tercüme ediyor, teknoloji site ya da bölümleri ‘takla attırıp’ yayınlıyor. Yanında bir gezi, 2 hediye. Al sana teknoloji haberciliği.
Yerel teknoloji firmaları olabilseydi, teknoloji gazeteciliği daha farklı olur muydu?
Olurdu. Hatta olsaydı, teknoloji alanındaki halkla ilişkiler de farklı olurdu. Çünkü çok uluslu firmalar asıl halkla ilişkiler, reklam yatırımını kendi ülkelerinde yapıyorlar. Bize de kırıntısı kalıyor. Burada yumurta-tavuk hikayesi var. Yerel firmalar palazlanamayınca, yerli halkla ilişkiler ve yerli teknoloji basını da palazlanamıyor. PR-Gazetecilik palazlanamayınca, pazarda gerçekten ne olup bittiği, yerli firmaların ne yaptığı anlaşılamıyor. Yabancı firmaların adı daha çok geçiyor. Üstelik bazen başarısızlıklarını bile haber haline soktuklarını görüyoruz. Nasılsa analiz eden yok. Teknoloji basınının yokluğunda, çok uluslu firmalara ülke olarak öylesine teslim olmuşuz ki, adam 1 kuruş yatırım yapmadan, 3 tane eleman çalıştırarak -ama sorduğunuzda istihdam yaratıyorum ya yeter diyerek- vergileri kendi istediği ülkede ödeyerek, kâr transferi yaparak, reklam vermeden, borsa çeyreğinde avukatlarını kullanıp, internet cafe’cilere ya da düz firmalara baskı ile satış yaparak ama sadece halkla ilişkiler firması ile anlaşarak 10 yıldır kendisi hakkında hep iyi hep iyi haberler yaptırıyor. Oysa öbür tarafta projeler batmış ya da kendi elimizle önemli kişisel verilerimizi teslim etmişiz, vergi ödemediği için ülkemizde telif hakkı olmayan firmaya telif hakkı ödemişiz, yıllık milyonlarca dolar lisans parasını boşuna ödemişiz, hâlâ ödüyoruz vs. Konuya yakın 3-5 kişi dışında kimsenin haberi bile olmuyor.
Halkla ilişkiler konusundaki sorun nedir?
Bu konuda da bir komedidir gidiyor. Şirketlerden birisinin CEO’su bana “ben halkla ilişkilerden anlamam, o nedenle bölüm ne diyorsa onu yapıyorum” demişti. Komik olan şu; o nasıl PR’dan anlamıyorsa, kendi halkla ilişkiler bölümleri de teknolojiden anlayamıyor. Genellikle üniversitelerin reklam ve halkla ilişkiler bölümlerinden mezun kişiler, konuya yabancılar ama oturup bu nedir diye de sormaya çekiniyorlar. Sonuçta firmanın ürününü, ne işe yaradığını, neresinin daha önemli olduğunu ya da bunun hangi yayın organında yer alması gerektiğinin farkında değiller. Ayrıca PR firmalarının dosdoğru ‘iletişim planı’ oluşturduklarını çok görmüyoruz. Müşteri de bilinçli olmayınca, durum böyle oluyor. Halkla ilişkiler alanındaki komiklikleri küçük küçük not aldım. Günün birinde kitap olacak bu PR hikayeleri.
Teknoloji gazeteciliğinin gelir kaynakları ne durumda?
Yayın tarafından bakarsanız kötü. Siz sürekli basın bültenleri basarak ve firmalarla yakınlaşarak habercilik yaparsanız, bunun ucu reklam vermeden PR firmasına para ödeyerek haber yayınlatmaya doğru gider. Burada gazetecilerin kabahati şu; hediye ya da seyahatlerle haber yazar hale geliyorlar. Kendilerini geliştirmiyorlar. Ama bunun sonu, gittikçe düşen maaşlar ve iş kaybetmek oluyor. Çünkü bir cep telefonu ya da seyahat ile yazılan haberler, yayının reklamını giderek yok ediyor. Zaten tüm dünyada yayıncılığın gelirleri düşüyor. Parayı Google, Facebook vs. emiyor. Dolayısıyla şimdilerde strateji kurmak eskisinden daha önemli. Alman, Fransız yayınlarının bir araya gelerek OTT (over-the-top) dediğimiz bu internet devleri ile masaya oturduklarını okuyoruz. Türkiye’de genel habercilik anlamında da bu yok.
Siz teknoloji haberciliğini nasıl tanımlıyorsunuz?
Bugün dünyayı değiştiren şey teknoloji. Bu nedenle iyi yaşamak ve gelişmek istiyorsak, teknolojiyi hem bireysel ya da kurumsal kullanım, hem de üretmek anlamında, daha iyi anlamak zorundayız. Pazardaki teknolojilerin neler olduğunu, bu teknolojilerin yarın nerelere gidebileceğini, sektördeki sorunları ve gelişmeleri ‘nötr’ bir çerçeveden anlatmalılar. Teknoloji haberciliğinin anlamı da budur. Orwell’e atfedilen sözlere benzetelim “gerisi halkla ilişkilerdir.” Bütün pazara baktığımızda, her şeye rağmen ‘iyi teknoloji gazetecisi’ olan kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Teknoloji yayını da okuyucularına analiz veren, konunun sadece teknik tarafını değil, hukuk-regülasyon, insan kaynakları, girişimcilik, devletteki gelişmeler ve benzeri taraflarını da aktaran bir bütün olmalıdır.
Okuyucuların gazete ve haber sitelerindeki teknoloji bölümlerine artık eskisi gibi ilgi göstermemelerinin sebebi teknoloji gazetecilerinin şu anki durumu mu peki?
Sektörün etkinlikleri için görünen bir gerçek, ‘satıcılar-satıcılara sunum yaptı’ idi. Yayınların okuyucuları gözle görünmediği için bu anlaşılmıyor ama orada da ‘satıcılar-satıcılara yayın yapıyor’ aslında. Okuyucu bunları okumuyor. Bize bazı gazeteciler yıllardır “çok uzun yazıyorsunuz, okunmaz” diyor. Bunun nedeni basılı gazete mantığı, yani 3 paragraf mantığı. Ama biz internet çağındayız. Meraklı olan okuyor.
Bir haber sitesini teknik olarak kurmak günümüzde oldukça kolaylaştı. Görüntü aktarımı için de profesyonel kameraların yerini akıllı telefonlar alıyor. Son zamanlarda sayısı giderek artan ürün incelemeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Teknolojik ürün inceleme bir imkan ve uzmanlık işidir. Yer yer hız karşılaştırma vs. gibi konularda, analiz cihazları, yazılımları ve hatta laboratuar gerekebilir. Ama bizdeki ürün incelemelere bakın “rengi sarı, tadı güzel, hiç böylesini denememiştim” formatında oluyor. Varsa ürünün kötü ya da zayıf yönlerinden hiç bahsedilmeden, teknik bir karşılaştırma yapılmadan. Derinliği olmayan değerlendirmeler genellikle. Zaten bunların çoğu da, ürünün firması tarafından gönderilen bilgilerle yazılıyor. Bu incelemeleri ancak uzman 1-2 sitenin yapması gerekir. Gerisi lafügüzaftır, yani boş laf.
turk-internet.com’un size göre en başarılı haberi hangisi?
Bugün 5809 diye kanunlaşan Elektronik Haberleşme Yasası’nın 2007’deki taslağı içine, değerinin 200 milyar TL’ler düzeyinde olduğu tahmin edilen, telekom altyapısını Türk Telekom’a kanunla hediye etmenin yolunu açan gelişmeyi yazmamızdır. Bu sonraki taslak içinde yer almadı. İptal ettirdiğimiz DMO ihalesi, Evrensel Hizmet fonu ile Ulaştırma Bakanlığına PC alımı hikayesi, IBM’in Vakıfbank ve İşbankasındaki projelerindeki başarısızlık, Microsoft’un İnternet cafe baskınları, Fatih Projesi haberleri, BSA’nın rakamlarının saçmalığı ilk aklıma gelenler.
Hepimizin bildiği gibi teknolojiyi geliştirmeyen, yalnızca tüketen bir ülkeyiz. Bu şartlar altında ülkemizdeki teknoloji gazeteciliğinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? İyileştirme için neler yapılmalı?
Zamanla daha düzgün yayınların geleceğine inanıyorum. Çünkü arkadan gelen yeni nesil, doğrusunu biliyor. Okuyucularımız arasında, turk-internet.com’da ne yaptığımızı anlayan, takdir eden gençler çoğunlukta. İlaveten, girişimcilik alanında ülkemiz daha yeni atağa geçti. Yerli teknoloji üretiminin artacağına ve bunun da zaman içinde teknoloji gazeteciliğine katkısı olacağına inanıyorum. Teknolojinin asıl önemi ilham vermesi. İnovasyon dediğimiz şey, bir kişi tarafından oluşturulmuyor. Siz bir şey üretirsiniz, ürettiğiniz şey bir başkasına ilham verir. Teknoloji haberciliği de böyle. Zaman zaman gelip “turk-internet.com’dan yararlanıp, şunu yazdım” diyen genç arkadaşlarıma da bunu söylüyorum, “Ne kadar güzel. Zaten olay bu olmalı.”