Görüş

Gazetecilik ve tekelleşme: Türkiye’de holding medyasının kısa tarihi

Medyada tekelleşme deyince “plaza medyası” kavramı da akla gelir. Bu süreç, 1990’ların başında birçok büyük gazetenin Cağaloğlu’ndaki görece küçük ofislerden şehir dışına, özellikle İkitelli bölgesindeki büyük komplekslere taşınmasıyla başladı. Hürriyet de merkezini 1993’te ‘Medya Towers’a taşımış ve 2012’ye kadar burada kalmıştı.

Türk basınının, çıkış noktası olan 1831’den itibaren devamlı bir tekelleşme eğiliminde olduğundan söz edebiliriz. Basın cumhuriyetle birlikte, yaklaşık 200 yıllık tarihinin büyük kısmını devlet denetimi altında geçirmiştir. Basında çok partili yaşama geçişle birlikte nispeten çoğulculuk başladı. Medyada asıl gelişme, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ekonomik-kapitalist gelişmenin başlaması ve yeni teknolojilerin ülkeye girmesiyle birlikte gerçekleşti. O günlerde İstanbul’da Hürriyet ve Milliyet gibi yeni gazetecilik anlayışıyla çıkan gazetelerin yayına girdiğini ve Türk basınına damga vurduğunu görürüz.

1950-1970 arasında basın yeni bir anlayışla kabuk değiştirdi. O dönemde bu değişimi gazeteci aileler yönetti. 1970’li yıllarla birlikte yazılı basında yeni, renkli gazetecilik teknolojisine yatırım yapılmaya başlandı. Ancak teknolojiye yönelik yoğun yatırımların, insan faktöründen esirgenmesi basında tekelleşmeye zemin hazırladı.

Basın teknolojisinin gelişmesiyle birlikte tirajlar arttı, gazetelerin içeriği ve kalitesi iyileştirildi. Buna paralel olarak reklam pastası da büyüdü. Haberleşme, ulaştırma altyapıları gelişirken, gazetecilikten para kazanma yolları da açıldı. Yeni teknolojinin aynı zamanda gazetelerin yanında farklı yayınları basma kapasitesinden ne şekilde yararlanabileceği de gündeme oturdu. Bu durumdan ilk kez yararlananlar Erol ve Haldun Simavi kardeşler oldu. Hürriyet ve Günaydın olarak iki ayrı gazetecilik grubu oluşturdular.

Sedat Simavi: Çalışandan yana, korkusuz bir medya lideri

Güneş dengeleri alt üst etti, Sabah kuralları yıktı

Simavi kardeşlerden sonra, Milliyet gazetesinin sahibi Ercüment Karacan, Tercüman’ın sahibi Kemal Ilıcak, Cumhuriyet’in kurucusu ve sahibi Nadir Nadi gibi meslekten gelen patronlar, gazetelerini bu akıma uydurmaktan geri kalmadılar. Cumhuriyet gazetesi dışta kalmak üzere, pek çok gazetecilik kuruluşu yatay ve dikey tekelleşmeye giderek holdingleşti.

Güneş gazetesi 1980’li yılların başında, Bâbıâli’de dengeleri alt üst eden bir ücret ve tanıtım kampanyasıyla yayına başladı. Tercüman’ın patronu Kemal Ilıcak’ın, kayınbiraderi Ömer Çavuşoğlu’nun sahibi olduğu Güneş için “Doğuşunu gördüğümüz gibi batışını da göreceğiz” açıklaması dikkatlerden kaçmıyordu.

Kozanoğlu-Çavuşoğlu Grubu’nun, Libya’daki işlerinin bozulması sonrası Güneş’i işadamı Mehmet Ali Yılmaz’a devretmekten başka çaresi yoktu.

Bu arada, Bâbıâli’de geleneksel dengeleri bozan diğer bir olay, İzmir’in köklü Yeni Asır gazetesinin sahibi babadan gazeteci Dinç Bilgin’in, 1985’te İstanbul’a gelerek ileri teknoloji yatırımıyla Sabah gazetesini diğer büyüklerle rekabete sokması oldu. Çeşitli engellemelere karşın Sabah sektördeki payını hızla büyüttü; Bâbıâli’de yıllar içinde yerleşmiş pek çok kuralı ezip geçti.

‘İki Buçuk Gazete Kalmalı’

1980’li yılların, Türkiye’de basında tekelleşme için dönüm noktası olduğu söylenebilir. Bir yandan birikimlerini yapan medya kuruluşları, diğer yandan medyayı ekonomik rekabette ve siyaset dünyasında silah olarak kullanma gücüne göz diken holdingler, sektöre girerek pazar savaşının ivmesini yükseltti.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından siyasi partilerin kapatılması, siyasetin askıya alınmasıyla, medyanın konumunda önemli değişiklikler oldu. Bütün bunlara 1983’te Başbakan, 1989’da Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın medyayı olabildiğince kullanma çabası eklenince, medya kurtlar savaşına sahne oldu. Özal gazete sahipleriyle, başyazarlarla bire bir ilişki kurdu ve ayrıca TRT’yi fütursuzca kullandı.

Bu politikalarına karşın, Özal basına devlet desteği sundu. Özal’ın yolunu açtığı basını denetim altında tutma, her seçim döneminde dozu artarak sürdü. Bu durum , medya patronları bakımından işin tek başına denetim altında tutulmasıyla ranttan yararlanma fırsatını beraberinde getirdi ve medyanın giderek daha az sayıda grubun elinde toplanmasına neden olan koşulları hazırladı.

Anadolu basını da bu gelişmelerden nasibini aldı. Bu arada yerel basının milletvekili seçilmede avantajlar sağladığı da gözlemlendi.

Asil Nadir ve büyük sermayenin medyayı fethi

1980’li yılların sonuna doğru medyada tekelleşme yoğunlaşmaya başladı. Yabancı sermayenin rolü ve öneminden söz edilmesi de aynı yıllara rastlar. Uluslararası arenada iş yapan Kıbrıslı iş adamı Asil Nadir, İstanbul’a gelerek Mehmet Ali Yılmaz’dan Güneş’i, Haldun Simavi’den Günaydın’ı, Ercan Arıklı’dan da Gelişim Yayın Grubu’nu satın aldı.

Asil Nadir bir anda sektörün en büyüğü olmuştu. İddialara göre Nadir, medyanın gücünden uluslararası ekonomik faaliyetlerinde olduğu kadar, Kıbrıs sorununun çözümünde de yararlanmayı planlıyordu.

Asil Nadir elinde tuttuğu yayın organlarıyla ucuz gazetecilik yaptığı için yerleşik medya patronlarının direnciyle karşılaştı. Her nedense kısa süre içinde Nadir’in, Polly Peck şirketinin içine girdiği krizle İngiltere’de adli soruşturmaya uğraması, elindeki yayın kuruluşlarının satışa çıkarılmasını beraberinde getirdi. Bâbıâli’de dengeler yine alt üst olmuştu.

Gerçekten de 1980’li yıllar Türkiye’sinde büyük sermayenin medyaya girişiyle “dördüncü gücü paylaşma” yönünde adımlar atılmış oldu. Diğer sektörlerden ihale alma, kredi olanaklarından yararlanma, devlet teşviklerinden olduğu kadar diğer rantlardan da öncelik kapma, banka ve diğer şirketlerin reklamlarında kullanma, pazarlama faaliyetlerini genişletme gibi nedenlerle, medyanın merkezi İstanbul ile Ankara arasındaki ilişkiler karmaşık hâle gelmişti. Etkileme/etkilenme mücadelesi şiddetlenmeye başlamıştı.

Türkiye’nin ilk gazeteleri: Takvim-i Vekayi, Ceride-i Havadis ve Tercüman-ı Ahval

1990’lı yıllardan 2021 krizine

1990’lı yıllarda ise, medya patronlarının artık işletmelerini endüstri kompleksi hâline dönüştürdüklerini görmekteyiz. Gazete, dergi, kitap, radyo, televizyon gibi farklı medya işletmeleri, bankalarıyla birlikte farklı endüstri ve hizmet şirketlerini çalıştıran holdinglere dönüştü. Medya sektörüne inanılmaz yeni teknoloji girişi olurken ölçekler büyüdü. Yatay, dikey birleşmelerle ürün çeşitlenmesine gidildi. Pazarlama ve dağıtım örgütleri yeniden yapılandırıldı. Reklam pastasından en büyük dilimi kapma yarışı kızıştı. Asıl önemli olan, medya sektörü “tebdil-i mekânda ferahlık vardır” diyerek Turgut Özal’ın sağladığı tahsislerle Bâbıâli’den İkitelli ve Güneşli’de yaptırdıkları “medya plaza” veya ‘medya center’lara taşındılar.

1997’den 2000’e kadar yazılı basının yüzde 70’ini, görüntülü medyanın ise yüzde 33’ünü elinde bulunduran Aydın Doğan ve Dinç Bilgin gruplarının ürün, fiyat ve piyasa farklılaşması yaparak oligopolcü bir yapı sergilediklerini söylersek yanılmış olmayız. Kasım 2000 ile Şubat 2001’de ülkede yaşanan iki ekonomik krizin ardından, genelde küçülen ekonomi içinde  medya sektörü  nasibini aldı. Bu durumun oluşmasında hiç kuşkusuz “bankaların içinin boşaltılması, hortumlanması” şeklinde tanımlanan bankacılık sektörü krizinin etkisi vardı.

Dinç Bilgin, Kasım 2000 sonu itibarıyla Sabah gazetesini Çukurova Grubu patronu Mehmet Emin Karamehmet, Park Holding patronu Turgay Ciner ve MV Holding’den Murat Vargı’ya bırakarak, Sabah gazetesinden kendi ifadesiyle “ceketini alıp çıktı.” Ocak 2001’de ise çalışanlarının ve Aydın Doğan’ın desteğiyle Sabah’a geri döndü.

Medya sektöründe işler durulmadı. Şubat 2001’de gelen ikinci ekonomik krizin ardından gazetelerin bölge sayfaları ve bazı ekleri kapatılırken, çok sayıda gazeteci işinden oldu. Mart 2001 itibarıyla üç bin gazeteci kapının önüne konulmuştu.

2002-2006 dönemi

2002 -2006 arasında medya alanında önemli değişikliklere tanık oluyoruz. Dinç Bilgin ve grubu sahadan tümüyle çekilirken, medya dışı yeni bir patron olan Turgay Ciner, 10 yıl vadeli ödeme anlaşmasıyla Bilgin’in elindeki medya kuruluşlarının patronu oldu. Ciner başında “Merkez” adı bulunan ve yeni kurulan şirketleriyle, Bilgin’den devraldığı gazeteler, dergiler, televizyon, haber ajansı, dağıtım ve pazarlama şirketini yeniden yapılandırdı.

Bu şekilde Sabah, Takvim, Pas, Fotomaç, Yeni Aktüel Haber, Yeni Para, Şamdan Plus, Home Artı, ATV, Sabah Haber Ajansı yeniden şekillendi. Merkez Dağıtım ve Pazarlama Sanayi ve Ticaret A.Ş kuruldu. İzmir’de Bilgin Grubu’na ait Yeni Asır gazetesi ise Merkez İzmir Gazete Dergi A.Ş şeklinde düzenlendi.

Sabah yeniden el değiştiriyor 

2007 yılı içinde Dinç Bilgin ile Turgay Ciner arasında yapılan gizli anlaşmanın ortaya çıkması, Ciner Grubu’nun ödeme güçlüğü içine düşmesiyle, Dinç Bilgin’in sahip olduğu medya kuruluşları TMSF’ye geri döndü. TMSF özellikle Sabah ve ATV’yi satmak için birkaç girişimde bulunmakla birlikte hemen satamadı. Aralık 2007’de Sabah ve ATV’nin satışı için açılan ihaleye tek başına giren Çalık Grubu’nun Turkuvaz adlı şirketi, Sabah ve ATV’yi 1.1 milyar dolar muhammen bedelle satın aldı.

2012-2013 yılları içinde medyada önemli değişiklikler olduğunu görüyoruz. Aralık 2012’de Doğan Yayın Holding 1999’da yenilediği yayıncılık anlayışına göre oluşturduğu yeni meslek ilkelerini yürürlüğe koydu. 2013 yılı içinde önemli değişiklik, Çukurova Yayın Holding’de görüldü. TMSF’ye borçlarını ödeyemeyince Mayıs 2013’te TMSF tarafından Yayın Holding’e el konuldu. Bünyesinde yer alan Show TV Ciner Grubu’na satılırken, Alem FM, SKY360 TV ile Akşam gazetesini Cengiz-Limak Konsorsiyumu almak istedi, sonra vazgeçti. Aynı yıl Sabah ve ATV de Kalyon Grubu’na satıldı.

Çukurova Holding’in içine düştüğü krizde çok sayıda gazeteci işini kaybetti. Star, Kanal 24, Akşam, SKY Türk, Alem Dergisi, Alem FM, Lig Radyo gibi Çukurova Holding’in TMSF’ye düşen yayın organlarının yeni sahibi Ethem Sancak oldu. Bütün yayın organları ES Medya çatısı altında toplanırken, Fettah Tamince medya alanından çekildi.

Dünyadaki ilk gazete ve sonrakilerin kuruluş tarihleri

2018: Bir devrin sonu

Hürriyet, Kanal D, CNN Türk gibi çok etkili yayın organları dâhil olmak üzere çok sayıda basın yayın kuruluşunun sahibi olan, Türkiye’nin en yaygın medya grubu Doğan Grubu’nun, Demirören Grubu’na satışı 9 Nisan 2018’de tamamlandı. Demirören Holding, bu satış için 890 milyon dolarlık hisse değeri üzerinden ödeme yaparken, Doğan Grubu’na ait tüm medya kuruluşlarını, dağıtım şirketi Yay-Sat’ı ve Doğan Haber Ajansı’nı satın alarak açık ara medyanın en güçlü grubu hâline geldi. Demirören Medya’nın elinde bu alımlardan önce Milliyet ve Vatan gazeteleri vardı. Holding Kasım 2018’de Vatan gazetesiyle Yay-Sat’ı kapattı. Vatan kapatılsa da gazetevatan.com üzerinden dijital ortamda yayınını sürdürüyor.

Medya tekelleşmesinde Adalet ve Kalkınma Partisi dönemindeki siyasi etkiler bir başka yazının konusu olsa da, iktidara yakın haber kuruluşlarının bu dönemde birden çok markayla holding medyası görünümünü en azından kâğıt üstünde sürdürdüğü söylenebilir. Buna karşın 2021 itibarıyla bağımsız medyadaki kuruluşların neredeyse tamamı tek bir haber markasına sahip.

Medya grupları arasında en büyükleri şunlar:

  • Demirören Grubu: Hürriyet, Milliyet, Posta, Gazetevatan.com, Kanal D, CNN Türk…
  • Ciner Grubu: Habertürk, Bloomberg TV, Show TV…
  • Turkuaz Medya Grubu: Sabah, Takvim, Fotomaç, Yeniasır, ATV,  aHaber…
  • Doğuş Grubu: NTV, ntv.com.tr
  • Albayrak Grubu: Yeni Şafak, TV Net…
  • İhlas Grubu: İhlas Haber Ajansı, TGRT, Türkiye gazetesi…
  • TürkMedya Grubu: Akşam, Güneş, Star, 24 TV, 360 TV…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – KAYBOLAN BABIALİ’NİN ARDINDAN

Ahmet Külsoy

1955 Trabzon doğumlu. İlk ve orta öğretimi Zonguldak'ta tamamladı. İki yıl Özgür Üniversite'de siyasi tarih üzerine dersler aldı. Zonguldak’ta yazın aylık, kışın ise haftalık yayımlanan İşçi Davası gazetesinde gazeteciliğe adım attı. Ardından İnanış, Uyanış ve Haber gazetelerinde görev yaptı. Güneş gazetesinin Zonguldak Temsilciliğini yürüttü. Son olarak Özgür Gündem, E.P, Karadeniz Gazetesi, Radyo Cumhuriyet, Sabah, Gazete Duvar ve Ahval News'da çalıştı.

Journo E-Bülten