Türkiye’de basın sektöründeki sıkıntılar, hiç şüphesiz genç gazeteciler ile gazeteci adaylarını doğrudan etkiliyor. Peki iletişim fakültesi mezunu gençler okuldan sonra ne yapıyor? Akademisyenler medya sektöründeki sorunlar hakkında ne düşünüyor? Fakülte dersleri pratikte mezunlara nasıl yardımcı oluyor? Staj ve kadro konusunda yaşanan problemlerde gelinen nokta nedir? Bu soruları, muhataplarına sorarak yanıt almaya çalıştık.
‘Bugün olsa gazetecilik okumazdım’
Dilek Şen (24), değişiklik yaratabilmek için yazının gücüne inananlardan… İki sene önce İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun olan Şen, üniversite sınavı sonrası bu tercihi yapma nedenini, gazeteci olmak için gazetecilik okunması gerektiğini düşünmesi olarak açıklıyor. Ancak fikri zaman içinde değişmiş:
“Üniversite tercihlerimi bugün yapsaydım, gazetecilik okumazdım herhalde. Başka bir bölüm bitirseydim de gazetecilik yapmanın türlü yollarını arardım.”
Son sınıfta okurken bir gazetede staj yaptığını söyleyen Şen, staj bulmanın çok zor olmadığını, bunun kişinin azmine ve kararlığına bağlı olduğunu düşünüyor. “Torpilin yoksa bu işi yapamazsın” diyenlere ise katılmıyor. “Bence gazetecilik yeteneğine, alt yapısına, kalemine ve bilhassa okurluğuna güvenen birinin her koşulda yapabileceği bir meslek… Medya sektöründe yer açmanın ve yer etmenin oldukça zor olduğunu bilmek, yeterli güç için birinci koşulu sağlıyor zaten” diyor.
Dilek Şen şu an Cumhuriyet gazetesinde telifli çalışıyor. Mesai koşullarının, gündem nedeniyle oluşan iş yoğunluğu dışında “zor ve kötü” olduğu kanaatinde değil. Şen’e göre, medya alanında güvence ve kadro konularına hakim olmak o kadar da önemli olmayabiliyor çünkü gazetecilik mesleğinde tutunmak biraz da yönetici kadrosunda bulunan kişilerin inisiyatifine bağlı. Bir başka deyişle, kitaplarda yazanların pratikte çoğu zaman karşılığı olmadığı görüşünde…
‘Ah nerede, bizi almazlar ki!’
Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü son sınıf öğrencisi olan Sara Dilvin, 22 yaşında. Çocukluğunun “32. Gün” ve “Siyaset Meydanı” izlemekle geçtiğini söyleyen Dilvin’in hayali, küçük yaşlardan itibaren gazeteci olmakmış. Gazetecilik sevdasıyla yanıp tutuşan Dilvin, staj konusunda Dilek Şen ile aynı fikirde değil:
“Ana akım medyada staj yapmak için torpil ya da referans şart! Bu kuruluşlarda staj yapmak öğrenciler için hayal diyebilirim. Üniversite yılları, ‘Ah nerede, bizi almazlar ki’, ‘Kendimi oralara atayım, devamı gelir’ hayalleri ile geçiyor.”
Kanal D’ye düzenlenen bir ziyaret sırasında, burada çalışan muhabirlerden birinin kendisine, “Emin misin bu mesleği yapmaya? Çok zor, iş bulamazsın” dediğini aktarıyor. Habertürk gazetesinde çalışan bir arkadaşı ise 1,5 yıllık emeğine karşılık kadro alamamış.
Dilvin, Şanlıurfa’da yerel bir kanalda staj yapma imkanı bulabildiğini, haber yazmayı burada daha iyi kavradığını anlatıyor: “İMC TV’de de staj yapmak istedim. Kanala gidip yüz yüze konuşacaktım ama güvenlik engeline takıldım. Sonrasında bir e-posta gönderdim, randevu almaya çalıştım. Cevap gelmeyince kanalı aradım. Konuştuğum kişi, ‘Stajyer almıyoruz, ihtiyacımız yok’ dedi. Sonuç olarak staj yapma imkânı bulamadım.”
‘Örgütlü bir güç yok’
Recep Berber (25), Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Lise yıllarından itibaren gazeteci olmak isteyen Berber, fakültenin ilk yılında zorunlu staj kaldırılınca öğrencilik yıllarında staj yapma imkânı bulamamış. Okul bittikten sonra ise yeni medyanın yükselmesiyle bu alanda donanım sahibi olmak istemiş. Şu anda Medyascope’te çalışıyor:
“Benim için büyük bir deneyim oluyor. Henüz ülkemizde yeni filizlenmeye başlamış olmasına rağmen yeni medyanın, klasik medyadaki o dar kadro anlayışını yıkacağından eminim. Türkiye’de gazetecilik mesleği son yıllarda itibarı muazzam derecede zarar gören mesleklerden birisi. Öyle ki, gazeteciler güvencesiz koşullarda çalıştırılabilir ve sudan sebeplerle işlerinden atılabilir hale geldi. Örgütlü bir gücünün olmamasından kaynaklı, mesleğimiz hak gasplarına karşı savunmasız bir halde. Yeni gazeteciler kuşağı, hak gasplarına karşı sesini duyurmaya çalışan bir kuşak. Benim de içinde bulunduğum yeni medya, alışılagelmiş medya araçlarından farklı. Muktedirin baskısından bir gazete kadar etkilenmediğini söylemek yanlış olmaz. Meslektaşlarıma göre daha iyi çalışma koşullarına sahibim.”
‘Sektörle üniversite bir araya daha sık getirilebilir’
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, iletişim öğrencilerinin mezun olduktan sonra iş bulamama umutsuzluğuna dair sorumuza, “Bizim fakülte açısından böyle bir sorun yaşamıyoruz” diyerek cevap veriyor. Galatasaray Üniversitesi mezunlarının sektöre adaptasyonun rahat gerçekleştiğini ifade eden Prof. İnceoğlu, öğrencilerinin çoğunun mezun olmadan staj yapmış ve çalışma koşullarını görmüş olduğunu dile getiriyor:
“Böylece mezun olduklarında hangi departmanda görev almak istediklerini bilerek çalışmaya başlıyorlar. Sektörde tutunmak ve var olmak da bir o kadar zor. Ama bunun yanı sıra iletişim fakültesi mezunları için seçenekler bir reklam ajansında, gazetede veya televizyon kanalında çalışmakla sınırlı değil. Dijital dünya, sektörde farklı alanlarda uzmanlaşmayı ve ayrışmayı, dolayısıyla yeni iş olanaklarını da beraberinde getiriyor. Sektör daha ziyade işin uygulamasına bakıyor ve sektörün dinamiklerini kavrayabilecek, uyum sağlayabilecek öğrenciler istiyor. Bu pratiği en çok sağlayan, sektör profesyonellerinin de ders verdiği üniversitelerin öğrencileri sektör tarafından tercih edilir oluyor.”
İnceoğlu, sektör tarafından talep edilen kalite sunulduğunda sigortalamama veya kadro vermeme şansının bırakılmadığını düşünüyor. İş hayatına atılan yeni mezunların en çok düzensiz ve uzun çalışma saatleri ile düşük maaştan şikayetçi olduğunu fikrinde. Medya sektörü ile akademi arasındaki işbirliğine vurgu yapan Yasemin İnceoğlu, bu alanda dirsek temasının artması ve sorunlara ortaklaşa çözümler bulunması gerektiğini belirterek, “Sektörle üniversite farklı platformlarda bir araya daha sık getirilebilir. Ayrıca staj olanaklarına ulaşmanın kolaylaştırılması öğrencilerin sektörü daha iyi tanımasını sağlar” diyor.
‘İstihdam dağ gibi bir sorun’
Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Çalışmaları öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Nevin Yıldız ise çoğu iletişim fakültesi öğrencisinin mezuniyet sonrası ne yapacağını bilemez durumda olduğunu, 1. sınıftan itibaren okudukları bölümü ve aldıkları dersleri sorguladıklarını gözlemlemiş. Çoğu öğrencinin motivasyon sorunu yaşadığını belirten Yıldız, bu durumun aldıkları kuram ve teori derslerine şüpheyle yaklaşmalarına neden olduğunu, etik derslerini ‘“Ne işimize yarayacak” diye eleştirdiklerini ifade ediyor:
“İş bulma kaygısı nedeniyle fakülteye, bölüme gerekli itibarı göstermiyorlar. Meslek dersleri dışında kalan derslerde ilgi ve başarı trajik bir biçimde düşüyor. İletişim fakültelerindeki derslere baktığımızda öğrenciyi piyasa koşullarına hazırlayan içeriklerin de son derece az olduğunu görüyoruz. İletişim fakültesi hocaları olarak bizim de bir dizi kafa karışıklığımız var. Mesela biz bir meslek yüksek okulu olarak mı işlev görmeliyiz yoksa bir fakülte gibi mi eğitim vermeliyiz sorusunun yanıtı teoride çok açık ve net. Ancak söz konusu pratik ve pratikte öğrencilerin yaşadığı sorunlar olduğunda işin rengi değişiyor.”
Mesleğin içindeki gazetecilerin iletişim fakültesi öğrencilerinin niteliksiz bir biçimde mezun olduğunu söylediğini belirten Yıldız, örneğin ekonomi muhabirine ihtiyaç olduğunda işletme ya da iktisat bölümü mezunlarını tercih edildiğini anlatıyor. Yıldız’a göre, bu tercih sığ bir yaklaşım çünkü iletişim eğitimi yalnızca haber yazmak gibi teknik bir mesele değil:
“İletişim fakülteleri, sosyal ve siyasal meselelere bakışı ve bunları ele alış biçimlerini öğretiyor. Gerek devlet gerekse özel üniversitelerin neredeyse tamamına yakınında iletişim fakültesi var. Bu öğrencilerin istihdamı dağ gibi bir sorun olarak karşımızda duruyor. Gazeteciliğin veya medyada icra edilen diğer mesleklerin iletişim fakültesi mezunlarının tekelinde olmadığı düşünülürse sorun daha iyi anlaşılacaktır.”
Yıldız, sektöre atılan gençlerin kadro konusunda yaşadıkları umutsuzluklara da dikkati çekiyor. Bir stajyerin kadro almasının en az bir yıl sürdüğünü, bu sürenin kimi zaman üç yıla çıkabildiğini ifade ediyor. Prof. İnceoğlu gibi Yıldız da düşük maaş sıkıntısına vurgu yapıyor ama bir farkla:
“Öğrencilerimiz genelde kadro durumundan şikayet etmemeye çalışıyorlar. Çünkü çalışabilecekleri yerler çok sınırlı ve onlardan birine böyle de olsa bir giriş yapmış oldukları için kendilerini şanslı sayıyorlar. Kadro yapıldıktan sonra aldıkları maaşlar da çok ama çok düşük oluyor. Böylesine yıpratıcı bir işe bu kadar maaşa ve böylesine kötü çalışma koşullarına rağmen razı olmak için mesleği sevmek gerekiyor. Oyunun dışında kaldığınızda ayağınızın bir daha topa değmesi çok ama çok uzak bir ihtimal oluyor. Öğrenciler özellikle de ucundan bucağından mesleğe bulaşmış olanları bunların farkında, bu yüzden de çok umutsuz, mutsuz ve korkaklar…”
Fotoğraf: Doğan Medya Center