Cumhuriyet’le yaşıt duayen bir gazeteci. 95 yaşında bir devrimci… TGS Kurucusu Hıfzı Topuz ‘Bu dönem geçici’ diyor, hepimize umut aşılıyor.
Sol korkusundan adına ‘sendika’ demekten çekinilen, kuruluşuna dönemin bütün gazetelerinin temsilci verdiği, kuruluş konferansına gazete sahipleri eksiksiz katılırken çok değil beş yıl içinde kapatılan, sonra yeniden açılan, 90’larda ise patronlar tarafından sonu yazılmak istenen ama bitmeyen bir hikâye bu.
65 yaşındaki Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) fitilini ateşleyen; görüşmeye saatler öncesinden hazırlanmış, masasına çıkardığı sararmış gazete kupürleri, siyah-beyaz fotoğraflar, elle yazılmış kurucu listeleri, onlara bakarken zaman zaman yüzü gölgelenen zaman zaman muzip bir gülümsemeyle aydınlanan duayen gazeteci, yazar, eğitimci Hıfzı Topuz’dan öğrenmeye başlıyoruz…
Sakin sakin anlatıyor Topuz; ‘umutlu bir hava’da başlıyor sendika çalışmaları. Üç kişiler, hepsi Gazeteciler Cemiyeti üyesi. Cemiyet de sıcak bakıyor, ne de olsa onların işi değil sendikacılık. Hem sıcak bakıyorlar hem de destekliyorlar. Ayrı bir şey kurmak gerek düşüncesi ile yola çıkılıyor, tam o sıralar basın mesleğinde çalışanlara dair kanun çıkıyor. Haziran 1952’de. Bu kanun sendika kurma hakkı da tanıyor. Böylece İhsan Ada, Burhan Arpat ve Hıfzı Topuz toplantılara başlıyor. Sendika kurulacak ama nasıl? Bu üç kişilik ekip, kuruluş aşaması için dönemin tüm gazetelerinden üye almak gerektiğine karar veriyor. Kapı kapı dolaşılıyor. Gazeteciler çekiniyor bir miktar.
‘Sendikaya alışacağız’
Bazı arkadaşlar, “Sendika sol kokuyor, solculuk kokuyor ona sendika demeyelim de Teâvün Cemiyeti diyelim” diye öneriyor. Ama cevap net: “Alışacağız sendikaya…” Evvela bu üç kişi hazırlıkları yapıyor. Kurucular heyeti toplanıyor. Tüm gazeteleri temsilen 20 kişi… Cumhuriyet’ten Cevat Fehmi Başkurt ile Nazım Ulusoy, Vatan’dan Melih Yener ve Ecvet Güresin… Hürriyet’ten Ahmet İsham, Milliyet’ten Faruk Demirtaş, Anadolu Ajansı’ndan Cevat Rıza, Akşam’dan Mustafa Ali Hezlatı, Hıfzı Topuz ve diğerleri… Bu kurucu heyet çalışmalara başlıyor ve gayet olumlu karşılanıyor. Bâb-ı Âli’de sendika girmeyen gazete kalmıyor. Bir ara liste çıkarıyor Topuz, tam 253 gazeteci sendikaya üye olmuş. Bu sayı neredeyse o dönem fiilî olarak gazetecilik yapan herkes demek. Eğilim diye bir şey yok. Sağcısı da solcusu da yer alıyor sendikada. Üye olunan sendika şimdi bildiğiniz Türkiye Gazeteciler Sendikası değil. İstanbul Gazeteciler Sendikası…
Gayet iyi gidiyor çalışmalar. Temmuzda bir ilk toplantı yapılıyor. Sendika kuruluyor. Sonra Topuz ayrılıyor, Paris’e gidiyor bir yıl kalıyor ama ilgiyi kesmiyor. Oradaki sendikaları izliyor, yurda sürekli sendika haberleri gönderiyor. Bir yıl sonra geldiğinde de yeniden yönetim kuruluna giriyor. Genel Sekreter oluyor. Sendika kapanana kadar kalıyor. Sendika kurulduğunda Cemiyet, bir oda veriyor sendikaya. Hep dostane ilişkiler oluyor, hem sendikada hem sendika-cemiyet arasında.
Menderes başlangıçta tebrik ediyor
1955’te Türkiye çapında bir Gazeteciler Konferansı toplayalım deniyor. Çünkü İstanbul Gazeteciler Sendikası’ndan sonra Ankara Sendikası, Bursa Sendikası kuruluyor. Ondan sonra zaten DP’nin basın üzerindeki baskıları başlıyor. Başbakan Adnan Menderes gittikçe sert davranıyor ve sendika üyeleri, yöneticileri güç durumda kalıyor. Gazetecilerden çekinenler oluyor. Ancak yine de konferans toplanıyor. Her ilden sendikacılar çağrılıyor. Mesleğin tüm sorunlarını dile getirmek üzere büyük bir toplantı tertip ediliyor. O konferansın da bütün kararları var Topuz’da, diğer bütün belgeler gibi…
O konferansın açılışı gayet şâşaalı oluyor. Menderes’ten tebrik telgrafları geliyor. Fahrettin Kerim geliyor, dönemin Valisi. Ve bütün gazete patronları. Konuşmalar ilk gün gazetelerin manşetlerinden veriliyor. Ankara’dan Bekir Sait bile katılıyor. Üç komisyon kuruluyor; Sosyal İşler, Gazetecilerin Siyasal Sorunları ve Mesleki Sorunlar. Siyasal İşleri İhsan Ada ile Hıfzı Topuz yönetiyor. Mehmet Kemal Kurşunluoğlu da geliyor o toplantıya. İzmir’den gelenler arasında sonradan milletvekili olanlar yer alıyor.
‘Beyefendi sinirlendi’
“Başladık biz siyasal haklarımızı kaleme almaya. Biz kaleme aldıkça gerilimler, korku başladı. Birinci gün Vali büyük bir yemek verdi bize. Bütün bu patronlar geldi, herkes vardı. Ertesi gün bu raporlar görüşülmeye başlayınca bir panik havası oldu. Üçüncü gün panik artık azaldı. Herkes korkmaya başladı. Aman bunları yazmayalım, bunları istemeyelim” yollu konuşmalar çoğalıyor. Oysa diyor Hıfzı Topuz, “Biz gazetecilerin özgürlüğünü, tutuklanmamalarını, yönetime katılmalarını ve basın özgürlüğünün esaslarını istiyorduk.” Onlar bunları istedikçe, “Aman çocuklar biraz daha dikkatli olun, sendika kapatılabilir” telkinleri artıyor. Belki 100 kişinin katılımıyla açılan konferans 20 kişiye kadar düşüyor. Herkes kaçıyor adeta konferanstan. Bu dönemi “Hedef haline geldik benle İhsan” sözleriyle aktarıyor Topuz. Buna rağmen bildiri hazırlanıyor. Yayınlanınca da İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay çağırıyor, “Arkadaşlar sendika kapatılacak Beyefendi sinirlendi. Ben kurtaramam sizi” diyor. Sendika kapanmasın diye bir mektup yazılıyor Başbakan’a, o sıralar sendikanın genel sekreteri olarak muhalif kalıyor mektup yazılmasına. Ama mektup yazılıp gönderiliyor. Sendika önce kurtuluyor ama bildiriyi yazanlar istifaya zorlanıyor.
Çok tanıdık gelen anıları var Topuz’un, mesela bildiriyi imzalayan gazetecilere sorulduğunda ‘biz okumadan imzaladık’ ifadesi en çok kullanılan gerekçe oluyor. Kısa bir süreliğine kurtulan sendikaya iktidarın bakışı çok değişiyor, birkaç ay sonra yayınlanan bildiriyle, ‘siyaset yapılıyor’ gerekçesiyle sendika kapatılıyor.
Aydın Doğan – Ertuğrul Özkök operasyonu
Aradan yıllar geçiyor, 1963’te Türkiye Gazeteciler Sendikası adı alınarak ulusal bir örgütlenmeye gidiliyor. 90’lara kadar inişli çıkışlı bir seyri var sendikanın. Ama Topuz’un en çok ağrına giden 90’ların başında Sendika’nın gereksiz olduğuna dair söylemleri ile Aydın Doğan’a destek olan Ertuğrul Özkök ve ardından binaya noter çağrılarak çalışanların Sendika’dan istifa ettirilmesi oluyor. Bir Anadolu Ajansı’nda (AA) bir ANKA, bir de Cumhuriyet’te kalıyor sendika. “Muazzam bir baskı kurdular. Sendika gereksizdir diye demeçler var. Ben çalışırken patronların hiçbir baskısı yoktu.” Oralardan buralara geldi ama sendika yine toparlandı tabii ki… “Toparlanması da lazım zaten” diyor Topuz: “Sendika lazım.”
‘Üye olmayanlar da desteklemeli’
-Bütün bu olanlara karşı neler yapılması gerekir, bu durumdan nasıl çıkılabilir?
“Her şeye rağmen direnmek lazım. Üye olmayanların bile sendikayı desteklemesi lazım. Korkudan üye olmasalar bile desteklemeleri lazım. Çünkü o sendika gazeteci hakları için çalışıyor. Üye olmayanların bile toplantılara katılması lazım.”
-Gazeteciler niye birlikte hareket etmekte zorlanıyor?
“Birleşilememesini iktidarın baskısına bağlıyorum. Meslekte dayanmak, çalışmak kolay değil, herkes dayanamıyor. İşsiz kalmak kolay, iş bulmak ise her geçen gün zorlaşıyor. Üstelik baskıyı bütün dünya biliyor. Yüz kızartıcı bir durum aslında.”
-Örgütlenmeyi arttırmak için neler önerirsiniz?
“Sosyal medyada çok faal olmak lazım. Üye olmayanları kazanmak için somut çıkarlarının nerede olduğunu göstermek lazım; havadan laflarla değil ama. Yılmamak lazım. Bu dönemin geçici olduğunu bilmek lazım. Burada ayakta duranlar, yarın kahraman olacak.”
Hıfzı Topuz kimdir?
1923 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni (1942), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni (1948) bitirdi. Strasbourg Üniversitesi’nde devletler hukuku ve gazetecilik alanlarında yüksek lisans (1957-59) ve yine Strasbourg Hukuk Fakültesi’nde gazetecilik alanında doktorasını yaptı (1960). 1947-58 yılları arasında Akşam gazetesinde önce istihbarat şefi, sonra yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Gazeteciler Sendikası’nın kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yaptı. Paris’te UNESCO Genel Merkezi’nde Özgür Haber Dolaşımı Şefi olarak çalıştı (1959-1983). Uluslararası gazetecilik örgütleri arasında mesleksel işbirliği, basın ahlâkı, gazetecilik eğitimi ve gazetecilerin korunması projelerini yönetti. Afrika ülkelerinde, Hindistan’da, Filipinler’de gazetecilik eğitimi seminerleri düzenledi. Kara Afrika’da kırsal basın projesini oluşturdu. 1962 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin, o zamanki adıyla Basın-Yayın Yüksek Okulu’nun kuruluşu için, Paris’te UNESCO’nun merkezinde ilk projeleri hazırladı. 1974-75 yılları arasında TRT’de Radyolardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. 1986’da halen başkanlığını sürdürdüğü İletişim Araştırmaları Derneği’ni (İLAD) kurdu. Vatan, Milliyet ve Cumhuriyet gazeteleriyle çeşitli dergilerde diziler ve inceleme yazıları yazdı. Anadolu Üniversitesi, Galatasaray ve İstanbul Üniversiteleri iletişim fakültelerinde basın, radyo-televizyon tarihi, uluslararası iletişim ve siyasal iletişim dersleri verdi.