“Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens”in yazarı Yuval Noah Harari yeni kitabıyla karşımızda: Homo Deus – Yarının Kısa Bir Tarihi.
Yarınlar insana neler getirecek, neler götürecek? Kitapta bu konulara çok ilginç yaklaşımlar var.
Harari “Homo Deus”ta insanlığın şu andaki çıkmazlarını, dinlerin çıkmaz sokaklarını, ekonomik büyümelerin sancılarını anlatıyor, insan denen kısıtlı canlı üzerine uydurulmuş yığınla miti alaşağı ediyor.
Özetle şunu söylüyor Harari: Teknolojideki müthiş gelişmeler sayesinde dünyayı bu yüzyıla kadar meşgul etmiş savaşlar, kıtlıklar, hastalıklar hatırı sayılır derecede azaldı. Ama fatura, dünyanın ekolojik dengesine çıktı.
Peki şimdi insan ne yapacak? Savaşları ve açlığı tümüyle kuruturken, diğer yandan ekolojik dengeyi yeniden kurmaya mı çalışacak?
Hayır diyor Harari. İnsanın önündeki yeni hedef, Tanrı olmak. Kitabın adını bu yüzden Homo Deus koymuş zaten.
Ama Tanrı olmaya giderken, evdeki bulgurdan nasıl olunabileceğini gayet güzel anlatıyor (Bakınız: Yazının sonundaki Dataizm dini bölümü)
Harari, yapay zekanın önünün açık olduğunu söylüyor. İnsanların yaptığı birçok iş gelecekte bilgisayarlar tarafından halledilecek.
Yapay zekanın yönetici olduğu, ev sahibimiz, işverenimiz olduğu bir dünyaya hazır mısınız?
Peki, teknolojik olarak bu denli ilerleyen bir dünyada “vasıfsız insan’ yığınları ne olacak?
Harari kitap boyunca çok iyi sorular soruyor.
Bazılarının yanıtı var, bazılarının henüz yok.
İnsan’ı ele alalım mesela. Yakın bir zamana dek, insan, hayvanlardan çok daha üstün, “özgür irade”si olan bir varlık sanıldı.
Oysa bilimsel gelişmeler tam tersini söylüyor.
İnsan, tıpkı diğer hayvanlar gibi, genetik kodlarına göre hareket eden bir organizma.
Ve tıpkı fareler gibi, insanların duygu ve tepkilerini kontrol etmek mümkün.
İnsan beynindeki doğru noktaların uyarılmasıyla, öfke / korku / depresyon gibi karmaşık duyguların bile yaratılabileceğini ya da ortadan kaldırılabileceğini biliyoruz.
Burada bir paragraf açıp hep beraber düşünelim: Teknolojik olarak bu kadar gelişmiş bir dünyada, Ortadoğu’daki terörün, yıkımın, nefretin nedeni nedir mesela?
Ülkemizi düşünelim. Yirmi otuz yıl öncesine dek iyi kötü ahlaki kurallara uyan (yani kadınlara ve çocuklara hunharca saldırmayan, ortalık yerde çalıp çırpmayan, kötülüğe tapmayan, şiddet bağımlısı olmayan) insanlara ne oldu da, böylesine değiştiler, sürekli nefret kusuyorlar? Kötülük neden 24 saat iş üstünde?
Bunun yanıtı şu cümlede gizli: İnsan beyni “işlenmeye” son derece müsaittir.
Bizde de olan bu.
İnsan beyni artık “işleniyor.”
Harari, bilimin liberal inancı çürüttüğünü söylüyor. Birey diye bir şey yok. Özgür ruh diye bir şey yok.
Genetik kodlarımız var sadece.
Bunun ışığında “hayatın anlamı” nedir, onu deşeliyor Harari.
Liberalizm, “dışsal bir varlıktan” medet ummadan, kendi anlamımızı kendimizin yaratmasını söyler.
Ama bilim, insan beynini iyice incelemiş olan bilim, çok farklı şeyler söylüyor.
İnsanları aslında “var olmayan” bir şeylere inandırmanın, manipule etmenin, kışkırtmanın çok kolay olduğunu söylüyor. İşte sırf bu nedenle, evlatlarını savaş gibi bir anlamsızlıkta yitiren aileler “şehitlik” kavramıyla susturulabiliyor. Her türlü saçmalık ve yıkıma bir kılıf uydurulabiliyor.
Harari, benlik de tıpkı uluslar, tanrılar ve para gibi “kurgu”dur sadece diyor.
İnsanlara hikayeler verirsin, onlara inanmalarını sağlarsın ve bu hikayeler uğruna gerekirse canlarını bile verirler.
Peki o kadar gözümüzde büyüttüğümüz insan, sonuçta kendi yarattığı yapay zekaya yenilecek mi?
Dünyadaki ekonomik büyümenin “yan etkisi” olarak ortaya çıkan milyonlarca eğitimsiz, cahil, vasıfsız insana ne olacak?
Bu soru, özellikle bizimki gibi ülkeleri çok yakından ilgilendiriyor.
Şurası bir gerçek ki, gelecek “algoritmaları kurup yöneten” insanların hakimiyetinde olacak. En azından yapay zeka onları alt edene ve hakimiyeti ele geçirene dek.
Peki ya bizdeki gibi, tümüyle vasıfsız / eğitimsiz insan yığınlarının gelecekteki “fonksiyonu” ne?
Kolayca tahmin edebilirsiniz. Hiçbir şey.
İnsan çöpü olmaya adaylar.
Öyle günlere doğru gidiyoruz ki, doktorların / avukatların / öğretmenlerin bile işlevselliği tehlikede olacak. Çünkü algoritmalar onların işlerini hem de kat kat daha verimli olarak yapabilecek.
Harari, şunu soruyor: Bu teknolojik gelişme ve bolluk içinde, işe yaramayan kitleleri beslemek ve desteklemek mümkün müdür?
Mümkündür diyor.
Ki, aslında bugün, bizimki gibi ülkelerde yapılan tam da budur: Yarının küçük bir provası.
Hiçbir şey üretemeyen tamamen vasıfsız insanlar, iyi kötü destekleniyorlar (sadakalar, devlet yardımları vs) ve iyi kötü besleniyorlar.
Ama insan denen yaratık, “meşgul edilmediğinde” deliren bir varlık.
Aslında Ortadoğu’daki delirmeyi bu gözle değerlendirebiliriz gibi geliyor bana.
Dünyadaki bilimsel gelişmeye hiçbir şekilde ayak uyduramayan, çağı kavrayamayan, üretemeyen kitlelerin delirmesi ve bir anlam peşinde koşması (Radikal İslam). Burada esas nokta, bilimsel gelişmeden tamamen kopuk olmalarına rağmen teknolojiyi kullanabiliyor olmaları (yani buna izin verilmiş olması-çünkü sonuçta bunlar tüketici).
Mesela, onca yoksulluğa rağmen Hindistan’da ya da Çin’de bu türden bir delirmenin olmamasının nedenini, teknolojik gelişmenin bir parçası olmalarına bağlayabilir miyiz? Nüfusun az bir kısmıyla da olsa, uzay programlarının ve yapay zeka araştırmalarının parçası durumundalar.
Harari, yarının dünyasında, bildiğimiz anlamdaki dinlerin tarihe karışacağını söylüyor.
Dünyanın gelecekteki dini: Dataizm.
“Veri”lere tapılacak yani. Bilgiye tapılacak.
Dataizm, evrenin “veri akışı”ndan oluştuğunu ve her varlığın değerinin veri işleme sürecine yaptığı “katkı” ile belirlendiği öne sürer, diyor Harari.
“Dataizm içi boş kehanetlerden ibaret bir din değildir. Bir Dataist her şeyden önce daha fazla kitle iletişim aracına bağlanarak veri akışını artırmalı, olabildiğinde çok bilgi üretmeli ve tüketmelidir. Dataizm sadece insanların değil her türlü varlığın, mutfaktaki aletlerin, ormandaki ağaçların bile bu “internet”e bağlanmasını ister. Dataizm’de günah, veri akışını engellemektir. Nitekim Dataizm, bilgi edinme özgürlüğünü her şeyin üstünde tutar.”
Lafın kısası, yarının dünyasında birey, minicik bir çip’e dönüşüyor.
Dataizm’de “insan deneyimi” ancak yazı, fotoğraf vs olarak “ağ”a yüklendiğinde bir anlam kazanıyor.
Artık hepimizin her an çılgınlar gibi internet ortamından bir şeyler paylaşmamızın, yüklememizin anlamı bu.
Harari, dataist devrimin hemen değilse de 70-80 yıl içersinde diğer tüm dinleri dışlayacağını söylüyor.
Peki diyor Harari, Dataizm dünyayı fethetmeyi başarırsa, insana ne olacak?
“Dataizm hümanist istekleri yerine getirmeyi vaat ederek yayılır. Ölümsüzlük, mutluluk, sağlık, güç… Ancak otorite insanlardan algoritmalara (yapay zekaya) geçtiğinde işin rengi değişecek. “Nesnelerin interneti” sorunsuz işlemeye başladığında, her birimiz veri selinde eriyip gidebiliriz.”
Dataizm insanı, insanın diğer hayvanlara yaptığını yapmakla tehdit ediyor: Yok etmekle!
Harari’nin kitabını okuyun.
Bakalım haklı çıkacak mı?
Çok ama çok ileri bir tarihte, geriye dönüp bakıldığında kozmik veri akışının içinde insanlık “minicik bir dalgalanma” olarak mı görülecek sadece?
Hiçbir zaman tam bilemeyeceğiz. Sadece tahmin edebiliriz.
Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi
Yazar: Yuval Noah Harari
Çevirmen: Poyzan Nur Taneli
Yayınevi : Kolektif Kitap
Sayfa Sayısı: 456
Baskı Yılı: 2016
ISBN: 9786055029630