Film

İdeolojik bir çöküş: Black Panther

* Bu yazıda sürpriz kaçıran bulunmaktadır.

DC kadar olmasa da bazı konularda eleştirilerin hedefi haline gelen Marvel, sonunda kendisini sevmeyenleri dahi sinema salonuna götürecek ve üzerine geniş tartışmalar yapılabilecek bir filme imza atmışa benziyor. Marvel Sinematik Evreni ile çok arası olmayan bir arkadaşımı ilk defa sinemada bu filmi izlemeye iten Black Panther, yine aynı arkadaşımla da tartıştığım üzere yerel ve saklı bir uygarlığı konu alıp yeni bir kültür yaratma projesi bakımından bir ilke imza atmış gibi duruyor. Film dünya çapında yarım milyar dolar kazandı ve ilk kez Afro-Amerikalı bir yönetmen bu kadar başarılı olmuş oldu. İlk defa dâhi ihtiyar Stan Lee ve Jack Kirby önderliğinde 1966 yılında Fantastic Four ile, vizyonda ise Captain America: Civil War ile birlikte görülen Black Panther, içerdiği politik metinlerle de izleyiciyi kendine çekmeyi başarıyor. Bu arada Marvel’ın Black Panther’i ile ABD’de yine 1966 yılında kurulan ve siyah haklarını savunan devrimci bir parti olan Black Panther Party ile aynı yıl ortaya çıkması tesadüf değil.

Film parçalanmaya yüz tutmuş bir krallığın hikayesini ve iki ideolojinin iktidar mücadelesini konu alıyor. Bugüne kadar Marvel filmlerini teknik olarak incelesem de, Black Panther’ı ideolojik bir incelemeye tabi tutmak istiyorum. Çünkü Marvel, hatta Hollywood filmlerinde dahi kolay kolay sömürgeciliğin ekonomi politiğinden bahsedilmiyor. Ayrıca bu film bunu yaparken, izleyiciye sömürgeciliğin Afrika Diasporasının nasıl şekillendirdiği ile ilgili de ışık tutmuş.

Filmin merkezinde Afrika’da kendilerine uyguladıkları tecrit politikalarıyla dünyadan gizlenmiş bir ülke olan Wakanda var. Wakanda dünyada güneşin batışının en iyi izlendiği, ileri teknolojilerle bezeli ve bitmek bilmeyen mineral rezervleri sayesinde de halen gelişmeye devam eden bir ülke. Dolayısıyla da batı kapitalizminden bile çok ama çok daha üstün bir profil çiziyorlar. Black Panther da gücünü Vibranium’dan alıyor. Vibranium’a Marvel’ın diğer filmlerinden dolayı yabancı değiliz. Bu madde bildiğiniz üzere aynı zamanda Kaptan Amerika’nın kalkanının da ham maddesi. Ülkenin, kendisini dünyadan izole etmesinin sebebi tam da bu gelişmeler olarak lanse ediliyor. Filmde ülkenin teknolojilerinin ve güçlerinin paylaşılmaması, başka ülkelerin kendilerini bilmelerini istemiyorlar gibi masum bir sebebe dayandırılıyor. Ancak burada Wakanda’nın muhafazakarlığa varan milliyetçiliğinden söz etmek gerekir diye düşünüyorum. Wakanda’da önde gelen hiçbir kanaat önderinin aklına, ellerindeki kaynakları Afrika kıtasındaki ve dünyadaki diğer siyahi ezilenleri güçlendirmek için kullanmak nedense gelmiyor. Hatta klasik bir Trump’cı yaklaşımla mültecileri ülkeye kabul etmenin, Wakanda’nın yaşam tarzını tehdit edeceğinden bahsediliyor. Bir ulus, kaynaklarını ve teknolojik yeniliklerini kendilerine ihtiyaç duyan insanlarla paylaşmazsa ona gerçekten güçlü bir ülke denilebilir mi? Teknolojilerini dünyadan gizlemek amacıyla kendilerine uyguladıkları tecrit politikaları film boyunca ısrarla devam ettirilerek uluslararası yardımlaşma organizasyonlarından da bilerek uzak duruluyor. Wakanda ayrıca filmde anti-militarist ve demokratik bir monarşi olarak tasvir edilmesine karşın, bu kadar gelişmiş ve zengin bir yapıya sahip olan bir ülkenin neden hala Monarşi’yi tercih ettiği anlaşılabilir değil.

Bu incelemeyi daha çok Wakanda üzerine kurmak istediğim için, ülkeyi irdelemeye devam etmek istiyorum. Ülke, bir yağmur ormanının ardına gizli bir geçit ile gizlenmiş ve dünyanın geri kalanı Wakanda’yı çobanlardan ve yırtık giysilerden ibaret bir topluluk sanıyor. Hatta Black Panther’ın son sahnede BM’de yaptığı konuşmanın ardından bir delege “Çobanlardan ibaret olan bir ülke bize ne sunabilir?” diye bir çıkış yapıyor. Wakanda Batı Avrupa ülkelerinden çok uzakta kendi kültürel, mitolojik ve felsefi geleneklerinin üzerine inşa edilmiş bir ülke olsa da, resmedilişinde bir sorun görüyorum. Filmde ütopik bir mekandan oldukça uzak olan Wakanda, gökdelenlerle dolu zengin ülkelerin yeniden tasvir edilişi gibi kurgulanmış. Savaş, sömürge ve kapitalist düzenden tamamen özerk olarak gelişmiş gibi gösterilen Wakanda, izleyiciye mevcut dünya düzenine sorunlu bir alternatif olarak sunuluyor. Wakanda’nın gelenekleri oldukça güzel tasvir edilmesine rağmen, kendini sömürgeci dünyadan soyutlayan ve demokratik bir ülke olarak tasvir edilen bir uygarlığın, tüm umutlarını bir taşa ve teknolojik gelişmelere bağlıyor olması pek kabul edilebilir değil.

Yazının başında da belirttiğim gibi, zamanında kendisini ABD’nin Black Panther Party’siyle özdeşleştiren bir ülke, adil ve eşitlikçi yapısını daha gerçekçi yollarla pekala anlatabilirdi. Mesela Wakanda’nın girişinde ormanda arkaikvari bir yaşam tarzı sürdürdüklerini tahmin ettiğimiz, çadırlarda kalan ve dünyanın geri kalanının Wakanda halkı diye bildiği insanlar ile ilgili pek bilgimiz yok. Zira şehir dışındaki yerleşime baktığımızda, insanların uzun mesafeleri teknolojik araçlar olmadan katettiğini görüyoruz. Bu görüntü muhtemelen dünyaya karşı henüz gelişmekte olan bir ülke havası verilmek için kullanılıyor. Acaba onlara atfedilen görev, sadece Wakanda’nın modern seçkinlerinin yerini gizlemek mi? Bunu pekala evet diye cevaplandırabiliriz. BM’de Black Panther’ın yaptığı konuşmayı dinleyince de aslında bunun temel sebebinin emperyalist güçleri korumak ve işçileri daha çok boyunduruk altına almak olarak okumak gerekiyor.

Karakter deryasına çok dalmadan, yine üzerine gitmek istediğim bir karakteri incelemek istiyorum. Babası yıllar önce amcası (T’challa’nın babası) tarafından öldürülen bir Afro-Amerikalının oğlu olan Killmonger’ın filmde sosyopat bir karakter olarak lanse edilmesi, ABD film endüstrisi açısından gayet anlaşılabilir bir durum. Killmonger, Afrika kökenli insanlara dünyada uygulanan baskılara karşı haklı bir öfke ile dolu bir insan. Motivasyonu ise tek bir soruya bağlı: Wakanda köleliğe ve Afrika’nın sömürgeleştirilmesine nasıl izin verdi? Wakanda’nın kendini izole politikalarına karşı sağlıyor. Ben kendisini devrimci bir ruh olarak tanımlıyorum. Hatta filmin Afrofütürist tanımını bence çok karşılayamadığı nokta tam olarak burası. Çünkü içten içe Malcolm X’vari bir ruha sahip olan Killmonger, aslında bir yandan da içinde Afrofütürizmi yaratan temelleri de taşıyor. Bu yüzden karakterin kadın düşmanı bir manyak olarak şekillendirilmesi filmin kendine atfettiği tanımlamayla da oldukça uyumsuz diye düşünüyorum. Tabi sadece filmi izlersek, burada Killmonger karakteri hakkında da elimizde çok bilgimiz olmadığını göreceğiz. Belki de kendisi siyahi aşırı bir milliyetçidir. Ancak şu da bir gerçek ki, Wakanda’lılar gelişmek için kendilerini izolasyon ederken, sömürgeciliği asıl yaşayan ve tecrübe eden sadece Killmonger’dır. Zaten kendisini kendi eliyle öldürürken de, Wakanda’da iyileşmenin bir ömür boyu hapis anlamına geldiğini söyleyerek asimile olmayı reddediyor. Teknolojinin bizi kurtaracağına dair ütopik fantezinin ideolojikleştirildiği filmde, asıl süper kahramanın kim olduğu sorusu önemli. Otorite, gelenenekleri ve teknolojiyi koruyan kral mı yoksa evrensel bir amaç uğruna her şeyi göze alan kızgın bir genç mi?

Killmonger Wakanda’ya geri dönerek iktidarı ele geçirdikten sonra, Wakanda yönetiminin yapmayı hiçbir zaman kabul etmediğini yapmaya başlıyor. Yani Wakanda’nın dünyada rakibi olmayan silahlarını dünyadaki diğer ezilen siyahlara dağıtmak istiyor. Wakanda kralı T’Challa ve Killmonger’in fikri ve fiziki kavgası, klasik iyi-kötü kavgasının çok ötesinde ve çok derinlerde. Tabi yine burada devreye endüstri giriyor ve Wakanda’nın kurtuluşunun önemli bir parçası olarak beyaz Amerikalı bir CIA görevlisi oyuna dahil oluyor. Tıbbi yardım için Wakanda’ya getirilen CIA görevlisi, beyaz bir insan olarak hemen silahları dağıtmak üzere yola çıkmış olan uçakları bir bir yere indiriyor. Peki reel dünyada Güney’deki ülkeleri istikrarsızlaştıran ve itibarsızlaştıran bir güç olan CIA’nın ajanı, neden kahraman olarak tasvir ediliyor? Geçmişinde beyaz egemen ülkeleri tarafından herhangi bir zulme maruz kalmayan Wakanda kralının bir CIA ajanı tarafından zayıf gösterilmesi ise çelişkiyi büyütüyor. Batı ile flört sadece burada devreye girmiyor elbet. Filmde kamyonlarla kadınları kaçıran terörist Müslümanların resmedilmesini ve Wakanda’nın dış ülkeler ile neden ortak bir düşman paylaşma gereği duyduğunu da sorgulamadan edemiyorum.

Wonder Woman’ın başarısından sonra ABD’de anaakım filmlerde oluşan beyaz kadın kahramanlığı bu filmde değişiyor. DC’ye nazire yaparcasına karakterlerin çoğu, hatta Wakanda’yı koruyan en yetenekli dövüşçülerin dahi kadınlardan oluşması gözden kaçmamış. Ayrıca erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkiler diğer süper kahraman filmlerine kıyasla çok daha eşitlikçi bir halde. T’Challa nam-ı diğer Black Panther, astral bir seyahati sırasında ölen babasıyla konuşuyor ve babası kendisine “Çevreni güvendiğin insanlarla donat” öğüdü veriyor. Bu andan itibaren görüyoruz ki Black Panther’ın çevresi daima annesi, kızkardeşi, eski sevgilisi ve kendisini korumakla görevli biri olmak üzere komple kadınlarla çevrili bir hale geliyor. Hatta Nakia, kendisini babasının tecrit politikalarından uzaklaşması için ikna etmeye çalışıyor. Wakanda’da toplumsal cinsiyete dayalı hiyerarşik bir düzen yok. Önemli kararlar alınırken her yaş aralığından kadın fikrini belirtebiliyor. Wonder Woman’da tek bir kadın kahraman olarak Diana öne çıkarken, Black Panther’da ise tüm kadınlar kahraman görevi görüyor.

Black Panther, karakterleri derinleştirmek için reel dünya sorunlarını irdeleyen ilk Marvel filmi değil. Ancak ben yine de -bu filmi hem Marvel hem de Disney açısından bir kilometre taşı olarak görmeme rağmen- sorunlu yaklaşımıyla bir yönden de hayal kırıklığına uğrattığını söylemek istiyorum. Özet olarak güzel müzikleri, CGI üstünlüğü ve değindikleriyle kendisini diğer Marvel filmlerinden ayıran bu filmin sorunlu politikasının, Afrika toplumlarından Afro-Amerikan siyahi tartışmalara kadar güzel temalar geçmesine rağmen aslında siyahilerin temsili açısından herhangi bir değeri savunmadığını düşünüyorum.


Black Panther

Vizyon tarihi: 16 Şubat 2018
Süre: 2 saat 15 dk.
Yönetmen: Ryan Coogler
Oyuncular: Chadwick Boseman, Michael B. Jordan, Lupita Nyong’o
Tür: Aksiyon, Macera, Bilimkurgu, Fantastik
Ülke: ABD
IMDB: 7.8

İlkan Akgül

Uzun yıllardır içerisinde bulunduğu reklam sektöründe birçok parti ve STK ile çalıştı, çeşitli platformlarda editörlük görevi üstlendi. Türkiye'nin ilk podcast ajansı olan Podfresh'in kurucularından. Hala birçok platform ve mecraya içerik üretmeye devam ederken Uçak Modu ve ShortCAST isimli podcast programlarını hazırlıyor.

Journo E-Bülten