Haber Sağlık

Türkiye’de kişi başına ilaç tüketimi yılda 25 kutu!

Euro’daki artışın ilaç fiyatlarına 1,5 ay yerine beş gün sonra yansıtılması yönündeki düzenleme sonrası ‘yok’ denilen ilaçlar birden bulunur oldu. İlaç piyasasıyla ilgili bir başka haber; Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK), ithal ilaçları ‘tasarruf’ gerekçesiyle PTT ile ulaştırma kararı. Eczacılar ve meslek örgütleri duruma tepkili.

İlaç mağduriyetlerinin sıkça yaşandığı kanser cephesinde ise, hastaneden verilen kemoterapi ilaçlarında jeneriği bulunmayan ilaçlara doğru bir kayma yaşandığı belirtiliyor. Diyabetli çocuklarda en önemli sorun, yeni nesil insülin pompa tedavisi ve sürekli kan şekeri izlem sistemlerinin SGK kapsamında olmaması. Psikiyatride ise hem pahalı olmayan hem etkin tedavi edebilen bazı ilaçların piyasadan kalkması hastaları mağdur ediyor.

‘İlaç sıkıntısının kaynağı eczaneler değil’

Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren, ‘ilaç fiyatlarının tespitinde kullanılan euro değerindeki artışın, 45 gün yerine beş gün sonra yürürlüğe girmesi’ kararı daha önce bulunamayan ilaçların depolara gelmeye başlamasını sağladı.

Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS) Genel Başkanı Ecz. Nurten Saydan, geçtiğimiz aylarda piyasada ilaç bulunmamasının en büyük nedeninin ilaç firmaları ve ecza depolarının fiyat artışının yürürlüğe gireceği tarihe endeksli olarak üretim ve sevkiyat planlaması yapmasından kaynaklandığını söylüyor.

Saydan, 29989 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, ‘Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Karar’la, fiyat değerlendirme komisyonunun her yılın ilk 45 günü içerisinde toplanarak beşeri tıbbi ürünlerin fiyatlandırmasında kullanılacak bir euro değerini ilan edeceğini, fiyat artışının da beş gün sonra yürürlüğe gireceğini, bundan dolayı artık ilaçların eczaneye kesintisiz olarak gelmesini beklediklerini ifade etti.

Bu durumun depo ve firmalarda ilaçların stoklarda bekletilmesinin önüne geçeceğini söyleyen Saydan “Özellikle 2016 yılının son ayından beri piyasada bulunmayan ilaçlar Şubat’ın 20’sinden sonra aniden depolarda bulunmaya başlandı. Bu hayret verici bir olay. Daha önce bu sorun yüzünden eczanelerimiz suçlandı. Ama sorunun kaynağının eczanelerimiz olmadığını defalarca söyledik. Şimdi aniden depolarda bulunmaya başlayan ilaçlar da bu durumu kanıtlar nitelikte” dedi.

‘İlaçların kargoyla teslimi kabul edilemez’

Geçen aylarda SGK ve PTT arasında ‘yurt dışından temin edilen ilaçların hastalara ulaştırılmasına dair’ işbirliği protokolü imzalandı. Bundan böyle, yurt dışından getirilen bazı ilaçlar PTT aracılığıyla hastalara gönderilecek. Yurt dışından gelen ilaçların dağıtımı SKG ile Türkiye Eczacılar Birliği (TEB) arasında imzalan protokol çerçevesinde TEB üzerinden getiriliyor ve bu iş için TEB belli oranda komisyon alıyordu. Bu ilaçların PTT ile dağıtımına hem TEİS hem TEB tepkili.

TEİS, önce SGK’ya noterden yazılı ihtar çekerek uygulamadan vazgeçilmesini istedi. Kurum tarafından uygulamadan vazgeçilmeyeceğine yönelik olarak gönderilen cevap sonrasında, SGK ve PTT arasında imzalanan ‘Kapsamında İlaç Bulunan Gönderilerin Taşınmasına İlişkin Protokol’ün iptali için Danıştay 15. Dairesi’nde 2017/273 E. sayı ile yürütmenin durdurulması ve iptali istemi ile dava açıldı.

TEİS adına Başkan Saydan’ın bu konudaki açıklaması şöyle:

“İlaç, eczanelerimizden ve eczacı eliyle temin edilecek bir üründür. Çünkü, ilaçların saklanma koşulları çok farklıdır, mevzuat gereği eczanelerimiz ve buzdolaplarımızın içi her gün kontrol edilmektedir. Bilimsellikten son derece uzak olan kargo ya da posta yoluyla hastaya ilaç teslimi uygulamasını TEİS olarak asla kabul etmiyoruz. İlaçların posta yolu ile hastalara ulaştırılması, hastaların ilaçların nasıl kullanılacağı, ne gibi riskler taşıdığı, optimum faydanın sağlanması için nelere dikkat etmesi gibi hususlarda, hastanın durumu dikkate alınarak eczacı tarafından bilgilendirilmesini engelleyecektir. Takviye edici gıdaların dahi sıradan bir ürün gibi posta yolu ile hastalara ulaştırılmasının, insan sağlığı üzerinde yarattığı tehdit, ülkemizdeki ve dünyadaki acı tecrübelerle sabittir.”

‘Kanser ilaçlarındaki sorun devam ediyor’

Kanser ilaçları ile ilgili de bilgi veren Saydan, 2015 yılında alınan kararın hastaları mağdur etmeye devam ettiğini belirterek şunları söyledi: “2015 yılının Temmuz ayında tasarruf amacıyla kanser ilaçları eczanelerden alınarak hastanelere verildi. Her yıl 159 bin kişiye kanser teşhisi konulan ülkemizde bu uygulama hastaları mağdur ediyor. Bazı hastanelerin kemoterapi ilaçları dahil aylık toplam ilaç giderleri yaklaşık 2 milyon liradır. Ancak saklama koşullarının uygun olmaması nedeniyle her ay yaklaşık 44 bin lira civarında ilaç zayi oluyor. Bu da toplam kemoterapi ilaçların içerisinde aylık yaklaşık %2,2 oranına denk geliyor. TEİS olarak bu uygulamadan tasarruf edilemeyeceğini hatta birçok soruna yol açacağını ilk günden beri kamuoyuyla paylaştık. Bu süreçte hastanelerden çalınan ilaçlardan tutun da, hastaların ilaçlarına ulaşamadıkları ve ‘bir hafta sonra gelin ilaç o zaman gelecek’ türü cevaplarla karşılaşması gibi birçok sorun yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. İlaç harcamalarında tasarruf etmek isterken hem harcama miktarının artmasına hem de hastaların ilaca ulaşmasında sorun yaşanmasına neden olan söz konusu yöntemden bir an önce vazgeçilmelidir.”

‘Kemoterapide jeneriği bulunmayan ilaçlara kayma var’

Türkiye Eczacılar Birliği ise, kemoterapi ilaçlarının hastanelerce temininin zorunlu hale getirilmesinden sonraki gelişmeleri şöyle yorumluyor: “Bu uygulamanın kamuya bir yarar sağlayıp sağlamadığı konusunda yaptığımız çalışmada; hastaneden verilen kemoterapi ilaçlarında jeneriği bulunmayan ilaçlara doğru bir kayma yaşandığını ve bu ilaçların fiyatlarının eczane fiyatlarından daha yüksek olduğunu gördük. Bu uygulama reçete göçüne yol açabilecek, fiyat etkisi bakımından kamunun toplam ilaç harcamalarını olumsuz etkileyebilecek, uzun vadede ilaçların eczanelere göre daha yüksek ortalama fiyatlarla hastalara sunulması sonucunu beraberinde getirecektir.”

‘Yeni nesil insülin pompası SGK kapsamında değil’

Ülkemizde 18 yaş altı, 2000 dolayında Tip 1 diyabetli çocuk olduğu tahmin ediliyor ve bunların tamamına yakını insülin kullanıyor. Diyabetli çocuk hastaların gerekli ilaç ve diğer tedavi ürünlerinin alımı konusunda sosyal güvenlik kurumu ya da ilaç firmaları ile ilgili yaşadığı sıkıntılar olup olmadığını sorduğumuz Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof Dr. Şükrü Hatun şu bilgileri veriyor:

“Ülkemizdeki çocuklar 18 yaş altı otomatik sağlık güvencesine sahip. Bu nedenle diyabetli çocuklar da bütün ilaçlarını bir sorun yaşamadan alabiliyor. İlaçlar dışında kan şekeri ölçümü için gerekli malzemeleri de SGK karşılıyor. Diyabetli çocuklar açısından günümüzdeki en önemli sorun yeni nesil insülin pompa tedavisi ve sürekli kan şekeri izlem sistemlerinin SGK kapsamında olmaması. Oysa özellikle sensörler ile sürekli kan şekeri ölçümü yapan sistemler parmak ucundan kan alınarak yapılan kan şekeri ölçümlerinden çok daha etkili bir tedavi imkânı sağlıyor. Benzer şekilde sensör ile güçlendirilmiş insülin pompaları diyabet tedavisinde önemli ilerlemeler sağladı. Ülkemizdeki çocukların da bu yeni tedavi imkânlarından yararlanmaları sağlanmalı.”

‘İlacı piyasadan kalktığı için hastaneye yatanlar oldu’

İlaç sıkıntılarıyla ilgili psikiyatri alanından görüşlerini aldığımız Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden Dr. Münevver Hacıoğlu Yıldırım ise şu bilgileri verdi:

“Bazı ilaçları piyasada bulmakta zorlanıyoruz. Geçmişte fiyat uygulamaları nedeni ile firmalar tarafından ‘maliyetini karşılamadığı’ gerekçesi ile üretilmeyen ya da ithal edilmesi durdurulan ilaçlar oldu. Bunlardan bazıları kimi hastalarımız için çok önemliydi. Hem pahalı olmayan hem de etkin tedavi edebilen ilaçların piyasadan kalkmış olması üzücü. İlaçları piyasadan kalktığı için hastaneye yatarak tedavi görmek zorunda kalan hastalarımız oldu. Örneğin ‘tiyoridazin’ etken maddesi olan Meleril isimli ilaç ağır psikiyatrik bozukluklarda kullandığımız bir ilaçtı. Piyasadan kalktığında sadece bu ilacı kullanan birkaç hasta ilacı bulamadıkları için tekrar hastalanarak hastaneye yatmak zorunda kaldı. Bu hastalar uzun yıllardır bu ilaçla tedavi olan ve hayatları iyi giden hastalardı.
Psikiyatri çok özel bir tıp alanı. Her hastamız da her hastamızın hastalığı da özel. Bazı hastalarımız ilaç firmalarının kâr etmediği ekonomik ilaçlardan çok fayda görebiliyor. Bu nedenle piyasadan kaldırılması olasılığı olan gerek antipsikotik gerekse antidepresan ilaçların, alan çalışanlarının ve kullanan hastaların fikri alınmadan böyle kararların verilmemesi gerekir.


Sayılarla ilaç sektörü

  • Sağlık harcamaları içerisinde ilaç harcamaları 2016’da 22,1 milyar olarak gerçekleşirken, 2017 bütçesinde ise 23,8 milyar olarak gerçekleşeceği öngörülüyor.
  • 2016 yılı itibariyle piyasada satılan her dört ilaçtan biri ithal. Ancak bu ilaçlar genellikle pahalı olduğu için TL bazında piyasanın yüzde 58’ini oluşturuyor.
  • 2016’da kişi başına ilaç tüketimi kutu bazında değişmedi ve 2015 yılında olduğu gibi 2016’da da 25 kutu olarak gerçekleşti. İlk üç sırada yine bir önceki yıl ile aynı olarak mide-sindirim sistemi ilaçları, astım/koah, grip-nezle gibi soğuk algınlığı tedavisinde kullanılan solunum sistemi ilaçları ve ağrı kesiciler yer aldı.
  • ‘Akılcı İlaç Kullanımı (AİK) Ulusal Eylem Planı 2014-2017’ hazırlanmış ve uygulamaya konulmuş olmasına rağmen OECD ülkeleri arasında Türkiye, günlük kullanım miktarına göre antibiyotik tüketiminde % 41,1 ile birinci sırada ve her 3 reçeteden birinde antibiyotik yer alıyor. OECD ortalaması % 20,5; Avrupa’da ise Türkiye’ye en yakın ülke %29,1 ile İtalya.
  • OECD ülkelerinde toplam sağlık harcamalarının GSYİH içindeki payına bakıldığında Türkiye % 5,4’lik oranla OECD ortalaması olan % 8,9’un altında. Sağlık Bakanlığı 2017 bütçe sunumuna göre; kişi başına düşen ilaç harcaması Türkiye’de 170 dolarken, OECD ortalaması ise 527 dolar.

Ayla Türksoy

İstanbul Üniversitesi Gazetecilik bölümü mezunu. Sabah gazetesinde üç yıl istihbarat-adliye muhabiri, Hürriyet Doğan Burda dergi grubunda 7 yıl sağlık editörü olarak çalıştı.

Journo E-Bülten