Hallerimiz

Kriz haberi yapan gazeteciler: “Maaşım, geçim derdini yazdığım yurttaştan daha düşük”

Ekonomik kriz konulu haberleri yapan gazetecilerin maaşları, yoksulluk hikâyesini dinledikleri vatandaşlardan kimi zaman daha düşük kalıyor.

Gazeteci Mehmet Kızmaz, “Haberin kaynağı aslında benim. Kendimi yazıyorum” diyor. Bir başka gazeteci ise görüş aldığı yoksul bir vatandaşın durumunun kendisinden iyi olduğunu işverenine söyleyince onunla gerilim yaşamış.

Peki, yaşayan mı bilir? Yani yoksulluk haberlerini en iyi bunu deneyimleyen gazeteciler mi yansıtır? Yoksa tam aksine, haberin fazla içinde olmak nesnelliğe zarar mı verir? Bu soruyu da iletişim akademisyenlerine sorduk.

Gazeteciler, ekonomik kriz koşullarında yurttaşların yaşadığı zorlukları bize aktarıyor, gerçeğe ayna tutuyorlar. Peki, hemen her gün bir yoksulluk hikâyesini haberleştirmekle görevli gazeteciler de yoksulsa? Hatta bazı haberlerde konuştukları yoksul yurttaşlardan da kötüyse koşulları?

Bu kez, yoksulluk haberlerine yoğunlaşan gazetecilerin kendi hayatlarına yakından baktık.

“Gazetecilik vicdana ve empatiye taraf olmaktır”

Cumhuriyet gazetesi muhabiri Mehmet Kızmaz, ekonomik kriz sürecinde temel gereksinimlerden başlayarak birçok kısıtlamaya gittiğini söyleyerek başlıyor anlatmaya:

  • Örneğin daha önce evde haftada bir kez et yerken şimdi belki ayda bir… Evden metro durağına giderken minibüse biniyordum. Şimdi yağmur da yağsa, fırtına da kopsa yürüyerek gidiyorum. Yağmuru çok sevdiğimden değil, minibüs parası vermek istemiyorum. Sinemaya gitmeyi severdim örneğin, bu süreçte bilet fiyatlarına da zam geldiği için gitmiyorum. Santur eğitimine başlayacaktım ama bu kriz ortamında beslenmeden bile kısarken enstrüman kursuna gitmek zaten mümkün olmadı.

Bu tablonun gazetecilik pratiği açısından olumsuz etkilerinden bahseden Kızmaz şöyle devam ediyor:

  • Bunun çok fazla ayağı var aslında; kitabından sergisine, konserine kadar. Bunların hepsi parayla oluyor. Bu konularla ilgili haber yapmak istediğinde sohbetini dahi edemezsin. Çünkü o konsere gitmemişsin ya da o filmi izlememişsin. Ya da kendini mesleki olarak geliştirmek isteyebilirsin. Diksiyon kursu, İngilizce dersi gibi. Bunlar olmayınca gazetecilikte geri kalabiliyorsun.

Kızmaz geçen ay, 70’li yaşlardaki insanların hâlâ çalışıyor olmasıyla ilgili bir habere imza attı.

Bu haberi yaparken o vatandaşlarla özdeşlik kurduğunu belirten gazeteci, “Haber kaynağım olan yurttaş konuşurken ben kendimi düşünüyordum. Çünkü aynı şeyleri yaşıyorum. Geçinememe durumu… Paranın yetmemesi… Genel itibarıyla yoksulluk haberlerini yaparken kendimi görüyorum” diyor ve ekliyor: “Gazetecilik bana göre vicdana ve empatiye taraf olmaktır. Toplumun çoğunluğu yoksulken bu haberlerden uzak kalmak mümkün değil.”

Mevcut koşullar iş stresiyle baş etme imkânlarını da azaltıyor

Artı TV’de “Yurttaşın Geçim Günlüğü” başlıklı haber dosyasına katkı sunan gazeteci Meral Danyıldız da ekonomik koşullar nedeniyle temel ihtiyaçlarını dahi gideremediğinden bahsediyor: “Tamamen kendi ihtiyaçlarımı gidermeye yönelik bir ekonomi yönetimi yapmaya ve düşünmeye başladım. Eskiden daha çok sosyalleşebiliyor; konserlere, kültür sanat etkinliklerine daha sık gidebiliyordum. Bugün temel ihtiyaçlarımı dahi tamamlamakta zorlanıyorum.”

Ekonomik zorlukların sosyal hayatını etkilediğini ve bunun psikolojik sonuçlarının olduğunu anlatan Danyıldız, “Gazetecilik çok stresli ve zor koşullarda sürdürmeye çalıştığımız bir meslek hâline geldi. Ben yapısal olarak bu stresle sosyalleşerek başa çıkan bir insanım. Dolayısıyla ekonomik kriz koşullarında bunları yapamıyor olmak iş stresiyle daha da yakından muhatap olmama sebep oldu. Bu da gerek motivasyon, gerekse disiplin konusunda beni daha da geriye itiyor” ifadelerini kullanıyor.

“Profesyonel yaklaşmak zorundayım”

Danyıldız, haber görüşmelerinde kendinden bir şeylere rastladığını ifade ederken daha zorlu koşullarda yaşayan insanlarla kendi yaşantısını karşılaştırdığını belirtiyor:

  • Ekonomik olarak benden daha olumsuz şartlarda yaşayanları görünce çok daha fazla karşılaştırma yapıyorum. Kimi zaman utandığım, çok kötü hissettiğim bile oluyor. “X kişisi şunu yapamazken ben yapabiliyorum” gibi. Bu da çok korkunç hissettiriyor. Bir gerçekliği olmadığını, benim veya herhangi bir yurttaşın suçu olmadığını biliyorum ancak engel de olamıyorum.

Ekonomik açıdan hiçbir zorluk yaşamıyor olsaydı da yine bu haberleri yapıyor olacağını söyleyen Danyıldız sözlerini şöyle tamamlıyor: “İşim gereği profesyonel yaklaşmak zorundayım ve ülkenin en temel, can alıcı meselesi bu. Bana göre gazetecinin en temel görevi halk, kamuoyu lehine haber yapmaktır. Halkın çıkarlarını göz önünde tutmaktır.”

“Aldığın maaş bazen haber kaynağından daha düşük”

Yoksulluk yaşayanlarla ilgili yaptığı haberlerde, kendi maaşının çoğu zaman haberdeki yurttaşlardan daha düşük olduğunu fark eden ve bu durum işvereniyle gerilmesine neden olan bir başka gazeteci (kendi isteği doğrultusunda ismi saklı tutuldu), “Haber kaynağı faturalardan bahsedince, kendi faturanızı düşünüyorsunuz. Aldığın maaş bazen haber kaynağı ile aynı. Belki daha düşük” diyerek durumunu özetliyor.

“Gazetecilik en başta sosyallik istiyor” diyen gazeteci, kriz koşullarının mesleğine yansımasına ilişkin şöyle konuşuyor:

  • Haber kaynaklarını ziyaret etmek, kahve ısmarlamak, beraber uzun bir sohbet etmenin de bir maliyeti oluyor… Teknik aletler çok pahalı. Eskiden flaş disk, hafıza kartı gibi şeyler fazla maliyetli olmazken  şu an da hepsi yüksek bir maliyet oldu. Kamera ve bilgisayardan bahsetmeme gerek yok. Şu anda ortalama video kurgu yapabileceğiniz bir bilgisayar 20 binin üstünde. Telefon ile çekim yapayım deseniz, fiyatları her geçen gün artıyor. Cihazlara bozulmaması için çok daha özenli bakıyoruz. Almak çok zorlaştı.   Çalıştığınız kurum ekipman açısından çok desteklemiyorsa işiniz zor.

“Haberden sonra faturalarımı kontrol ediyorum”

Durumu benzer olsa da haber sırasında kaynağıyla profesyonel bir ilişki kurmaya çabaladığını ve yönlendirmelerden kaçındığını ifade eden gazeteci şunları ekliyor:

  • Haber kaynağı söylediklerine seni ikna etmeye çalışıyor ya da “Sen biliyorsun” gibi cümleler kuruyor. Buralarda biraz müdahale etmek gerekiyor. “Konuyu açar mısınız” gibi…. Haber olarak ele alıp o gözle bakmaya çalışıyorum. Ama sonuç olarak “anlatılan senin hikâyendir.” Haber sonrası markete gidince, haber kaynağının bahsettiği ürünler öncelikle ilgimi çekiyor ve faturaları cep telefonundan kontrol ediyorum.

Telefon, bilgisayar ve fotoğraf makinesi fiyatları 4 yılda 2 kattan fazla arttı

Bu konu aslında akademik bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. En iyi yaşayan mı bilir? Yoksulluk haberlerini en iyi bunu deneyimleyen gazeteciler mi yansıtır? Yoksa tam aksine, haberin fazla içinde olmak nesnelliğe zarar mı verir?  Bu sorunun da peşine düştük.

Kriz zamanı ilk gözden çıkarılan çalışanlar hep basın emekçileri olmuştur

İstanbul Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak görev yapan Çisil Kaban’a göre, yoksulluğu konu edinen gazeteciliğin “nesnel” olması ön kabulü, başlı başına sorunlu bir unsur. Çünkü ona göre gazeteciler gündelik yaşamın sorunlarından, ekonomi politikaları etkilerinden azade bir yaşam sürmüyorlar. Kaban bunu şöyle açıklıyor:

  • Hatta tam aksine, Türkiye gazeteciliğinin geçmişine baktığımızda, basın emekçilerinin ekonomik dalgalanmaların olumsuz etkilerine karşı oldukça kırılgan bir zeminde mesleklerini yapmaya çalıştıklarını görüyoruz. Geçmişteki ekonomik krizlerden biliyoruz, kriz anında patronların küçülmeye gittiği ilk alan medya şirketleriydi, ilk gözden çıkardıkları ve işsizliğin, güvencesizliğin ve dolayısıyla yoksulluğun ortasına bırakılanlar her zaman basın emekçileri olmuştu. Bugün de aynı düzen, aynı uygulamalarla devam ediyor. Türkiye’de —çok küçük bir azınlık haricinde— gazeteciler, çalışıyor olsalar dahi ekonomik zorluklar çekiyorlar.

Kaban, iletişim fakültelerindeki gazeteci adaylarına dair gözlemlerini de aktarıyor:

  • Aslında gazetecilerin ekonomik koşulları henüz mesleğe başlamadan, eğitim alırlarken dahi çok farklı olmuyor. Akademide olmam nedeniyle iki devlet üniversitesinde iletişim fakültesi öğrencilerini gözlemleme şansım oldu. İleride bu mesleği yapmak isteyen ve şansları yaver giderse yapacak olan öğrencilerin çoğu alt-orta sınıf ailelerden geliyor, daha yüksek gelir grubuna dâhil öğrenciler ise çoğunlukla gazetecilik mesleğini yapmayacaklarını söylüyor. Zaten öyle bir meslekten bahsediyoruz ki gazetecilik bölümü mezunlarının sadece %5’i mesleklerini yapabiliyor. Dolayısıyla henüz daha mesleğe adımını atmadan dahi gazeteciler ekonomik şartları yüksek olmayan hayatların öznesi.
1980’lerde gazete manşetlerinden vatandaşın alıştığı “enflasyon canavarı” bugünlerde haber sitelerinin kapaklarında…

“Yoksulluk konusunda nesnel olma şansları yok”

Gazetecilik mesleğine girişte yaygın koşullara da dikkat çeken Kaban şöyle devam ediyor:

  • Mesleğe ilk adım attıklarında aylarca, bazen yıllarca güvencesiz çalışmak zorunda kalan, ilerleyen yıllarda mesleki deneyimlerinin ekonomik karşılığını alamayan, çoğunluğu asgari ücretin biraz üstünde ücret alan gazeteciler için yoksulluk yabancı bir kavram değil. Örneğin 35 yıllık bir emekçinin sektörde çalışırken aldığı maaşın, emekli olduğunda aldığı maaştan daha düşük olduğu bir meslek grubu var mıdır gazetecilikten başka?
  • Geçtiğimiz günlerde gazetecilik meslek örgütlerinin ve sendikaların maaş güncellemesi çağrısıyla, hâlâ birçok basın emekçisinin asgari ücretin altında kalan maaşlarla yoksulluk sınırında yaşadığını görüyoruz. Son ekonomik krizle birlikte binlerce gazetecinin işsiz kaldığını biliyoruz. Tüm bunlar nedeniyle gazetecilerin yoksulluk konusunda nesnel olabilme şansı yok, çünkü düzenin tam anlamıyla ortasındalar.

Seyir nesnesi ve ajitasyon malzemesi olarak yoksulluk

Kaban’a göre, gazetecinin yoksulluk haberlerinde nesnel olmasından daha önemli olan bir konu var: Yoksulluğun medyada nasıl temsil edildiği. Medyada yoksulluk temsillerinde “fobik bir tavrın” olduğunu belirten Kaban şu ifadeleri kullanıyor:

  • Yoksulluk ve yoksullar tüm ideolojik, ekonomik, tarihsel bağlamdan kopararak, kendiliğinden ortaya çıkmış ve çoğunlukla suç haberlerinin öznesi olarak temsil ediliyor. Benzer bir durum aslında sözde-nesnel haberleri incelediğimizde de karşımıza çıkıyor. Gazeteci, nesnel olma amacıyla yoksulluğu bağlamsızlaştırıyor, nedenleri üzerine bir söz söylemeye girişmeden sadece yoksulluğu ve yoksulları bir seyir nesnesi hâline getiriyor.
  • Yoksulluğu ajite eden anlatımlar da yine aynı haberlerde karşımıza çıkıyor. Bu nedenle yoksulluk haberlerinde gazetecinin yoksulluğu bütüncül bir yaklaşımla ele alması, belki sonuçlarından çok nedenlerine odaklanması, ötekileştirmemesi, nesneleştirmemesi gerekiyor. Yoksulların “kendi yazgılarının sorumlusu” olarak gösterildiği haberlerden vazgeçmek gerekiyor.

Kaban’ın bu konuda bir çözüm önerisi de var. Yoksulluk haberciliğinde yoksullarla hesaplaşmak yerine, yoksullar adına hesap sorarak gazetecilik yapmak, medyada dezavantajlı grupları hak odaklı bir çerçevede temsil etmek.

Kaban’a göre bunlar, basın emekçisinin kendisinin de içinde bulunduğu yoksulluk ortamını ortadan kaldırmak için iyi bir adım olabilir.

Gazeteciler ne kadar kazanıyor, ne maaş alıyor?

“Nesnelliğin tek başına habercilik ilkeleri açısından net bir anlamı yok”

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) Genel Yayın Yönetmeni Doç. Dr. Tezcan Durna ise nesnellik kavramını tartışmaya açarak sözlerine başlıyor:

  • Nesnellik, Türkçe’ye objectivity kavramının karşılığı olarak geçmiştir. Ancak tek başına habercilik ilkeleri açısından net bir anlam ifade etmez. Bunun yanı sıra tarafsızlık (neutrality) ve dengelilik (balancing) gibi kavramlar da habercinin haber kaynağına, olaya, olguya mesafeli şekilde yaklaşmasının garantisini sağlamak için geliştirilmiş normlardır. Bu üçü aslında bir yanıyla da, ticari gazeteciliğin yaygınlaşmasıyla, haberin satılabilir bir meta haline gelmesiyle, gazete okurlarının ilgilerinin reklamlar yoluyla satın alınabilir hâle gelmesiyle gündeme gelmiş normlardır. Gazete okuyucusunun, gazetedeki herhangi bir içeriğin haber mi, yorum mu, reklam mı olduğunu anlayabilmesi için bu farklı içeriklerin ayırt edilebilir hâle gelmesi gerekiyordu. Bunun için gazetecilik mesleğini icra edenler, bu ilkeleri geliştirdiler. Aslında bu ilkeler de gazeteciliğin ticarileşme süreciyle birlikte girdiği güvenilirlik krizini aşmak için geliştirildi.

“Gazeteci prekarya olduğunu hatırladı”

1980’li yıllarda dünyadaki başka örnekleriyle birlikte Türkiye’de de uygulanmaya başlanan neoliberal politikaların, gazetecilik alanında örgütsüzleştirmenin yaygınlaşması şeklinde tezahür ettiğine ve gazeteciler arasındaki sınıfsal statüleri derinleştirdiğine vurgu yapan Durna devam ediyor:

  • Sendikalar medya alanından uzaklaştırıldı. Gazetecilikle doğrudan ilgili olmayan holdinglerin medya alanına yatırım yapması ve ardından bu sendikasızlaştırma sürecine hız vermesi, meslek içinde ciddi bir ayrışmayı, hatta yarılmayı da beraberinde getirdi. Star ve ünlü gazeteci ve sıradan muhabir şeklinde ayrışan meslek erbaplarının haliyle sınıfsal statüsü de ayrıştı.
  • Ancak gazetecilik tuhaf bir meslek. Mesleğin açtığı kapılar, sağladığı olanaklar düşük ücretli de olsa gazetecide tuhaf bir üst sınıfa ait olduğu yanılsaması yaratabiliyor. Bu nedenle yıllarca sıradan haberciler de kendilerini star gazetecilerle aynı sınıfsal konumda olma zannıyla yaşadılar.

Durna’ya göre, bu yanılsamayı ya da büyüyü, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde ortaya çıkan baskıcı konjonktürle, dijital teknolojilerin medyada yarattığı gelir kaybının yol açtığı sektörel küçülme ortadan kaldırdı: “Son beş altı yıl içinde, daha önceleri iyi maaşlar alabilen pek çok gazeteci birdenbire kendini kapının önünde buldu. Bu gelişme kendini nispeten güvende hisseden, üst sınıfta olduğu duygusuyla yaşayan gazeteciye prekarya olduğunu hatırlattı.”

“Nesnellik ilkesine aykırı değil”

Bu nedenle içinden geçtiğimiz son ekonomik buhranın geniş kitleler kadar, gazetecileri de etkilediğini ifade eden Durna, “Gazeteciler artık bu mevzunun hem öznesi hem de nesnesi hâline geldi. Bu açıdan, gazetecilerin ekonomik buhrandan etkilenen geniş kitlelerle ilgili olarak yaptığı haberlere kendi yaşadıkları sorunları da dâhil etmelerini gazetecilik mesleğinin nesnellik ilkesine aykırı bir tavır olarak görmüyorum” diyerek sözlerini noktalıyor.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – “GAZETECİLER VALİNİN 3 KATI MAAŞ ALIRDI, ŞİMDİ MESLEĞİ BIRAKIP BEKÇİ OLUYORLAR”

Tuğba Özer

Anka Haber Ajansı, İleri Haber ve Cumhuriyet’te çalıştı. Johannes Rau gazetecilik programı 2020 bursiyeri. 2022 yılının başından itibaren mesleğe serbest gazeteci olarak devam ediyor.

Journo E-Bülten