Kriz gazeteciliğini diğerlerinden ayıran en önemli nokta, kurgulanabilecek en hassas noktada bulunmasıdır. Bu hassasiyet ise hem gazetecinin birçok farklı tehditle karşı karşıya kalması, hem de böyle zamanlarda topluma yanlış ya da eksik bir haber vermenin normal zamanlardan çok daha büyük sıkıntılarla sonuçlanabilecek olmasından kaynaklanır. Günümüz dünyasında krizlerle her geçen gün daha sık karşı karşıya kaldığımızı da düşünecek olursak, bu konuyu tartışmaya açmak hem gazeteciler için, hem de toplum için çok önemli bir hâle gelmiştir.
Krizi nasıl haber vermeli?
İlk olarak masaya yatırmamız gereken konulardan birisi kriz zamanlarında gazeteciliğin neden daha hassas ve özenli bir şekilde yapılması gerektiği. Belki normal zamanlarda yapacağınız kasıtlı ya da kasıtsız bir yanlış bilgilendirmenin sonuçlarını kontrol etmek daha kolay olabilir. Ancak kriz zamanlarında toplumun ne kadar hassas olduğunu ve bu hassasiyetin onları yönlendirmelere ne kadar açık hâle getirebileceğini de düşünecek olursak, bu hatanın kontrolden çok çabuk çıkabileceğini tahmin etmek pek de zor değil. Ancak bunu göz önünde bulundururken Hipodermik İğne Teorisinin ağına düşmemeli.
Gazetecilere kriz zamanlarında daha dikkatli olması konusunda tavsiyelerde bulunanların önemli bir kesimi, gazetecilerin böyle koşullarda objektifliklerine daha fazla dikkat etmesi gerektiğini de ekler. Ancak hâlihazırda sıkıntılı bir konu olan gazetecinin objektifliği, böyle zamanlarda daha da tartışmalı bir hâl alır. Gazeteci elbette en doğru bilgiyi, en dikkatli şekilde sunmakla yükümlüdür ama bunu yaparken önceliği herkese söz hakkı vermektense mantığa ve gerçeğe uygun olana yer vermek olmalıdır.
Mesela 11 Eylül saldırıları sonrasında gazetecilerin sırf objektif olmak adına akla mantığa sığmayan komplo teorilerine yer verdiğini görmedik. Ancak toplumu bilgilendirmek adına bunların neden gerçek olmadığını anlattılar. Objektiflik önemlidir, ancak kriz zamanlarında gazetecinin akıl ve mantık süzgeçini kullanması da şart.
Barış gazeteciliği
Bu tartışmaya bir alternatif çözüm olarak ‘barış gazeteciliği’ gibi bir yöntem de önerilmekte. Bu, kriz gazeteciliğinin daha çok savaş, terör saldırıları gibi durumları ele alan kısmına yönelik. Barış gazeteciliğinin temelinde, gazetecinin haberlerini yazarken önceliğini toplumsal huzuru, barış koşullarının korunmasını ve toplumu galeyana getirebilecek konuları yazarken daha özenli davranmasını tavsiye eder. Şiddeti değil, ona karşı yapılabilecekleri ve yapılanları öne çıkarmayı önerir. (http://bit.ly/journo-baris)
Bu elbette önemli ve dikkate alınması gereken bir fikir. Toplumun her kesiminin birbirini dinleyip anlayabileceği imkanları sağlamak ve şiddetin büyümesini istemeyenlere söz vermek gazetecinin böyle bir zamanda görevleri arasındadır elbette. Ancak bunu yaparken gerçeğin üstünü kapatmamaya da dikkat etmesi gerekir. Gazeteci sadece bu noktaya odaklanıp toplumun bir kesiminin hafızasında ciddi yaralara sebep olan olayları ‘huzur’ bahanesiyle kapatmaya çalışmamalı.
Krizin gazeteciye getirdiği riskler
Tüm bunların yanında kriz zamanlarının gazeteciler için oluşturduğu büyük riskleri de göz ardı etmemek ve gazetecilerin böyle zamanlarda daha büyük baskılar altında çalışmak zorunda kaldığını da unutmamak gerekiyor. Kriz zamanlarında hem toplum, hem de resmi kurumlar fazlasıyla hassas ve kimi zaman düşünmeden tepki verebilecek hâle gelirler. Bu koşullarda gazetecilerin gerçeği topluma ulaştırma çabası onları büyük bir riske sokabilir. Çünkü herkesin böyle hassas olduğu bir durumda gerçeklerden memnun olmayan veya bunun üstünün örtülmesini isteyen kesimlerde olacaktır.
Her ne kadar ülkelerin yasaları ve uluslararası anlaşmalar kriz koşullarında gazetecilerin öncelikle korunması gereken gruplardan birisi olduğunu dile getirse de, gerçekte bunların işlediğini çok az görmekteyiz. Tüm bu riskleri alarak gerçekleri ulaştırmaya çalışan bir gazetecinin işini en iyi şekilde yapabilmesini sağlayacak koşulları oluşturma görevi de devletlere ve onlara bu konuda baskı yapabilecek sivil toplum kuruluşlarına düşmekte.
* * *
Krizler gazetecilere ve onların vereceği doğru haberlere herkesin en çok ihtiyaç duyduğu zamanlardır. Böyle zamanlarda hem gazeteciler bu sorumluluklarını iyi bir şekilde anlayıp ona göre hareket etmeli, hem de devlet ve toplum onlara işlerini en iyi şekilde yapabilecekleri alanı sağlamalı. Eğer bu iki koşul da sağlanırsa gerçeklere ulaşmak ve kriz zamanlarını atlatmak herkes için çok daha kolay olur.