Haber

‘Akademisyen Traş’ın intiharı duyarsızlara bir tepkiydi’

Ölümünün hemen öncesinde, kendisi gibi ihraç edilen öğretmen arkadaşı Hasan Durkal'a attığı son mesajda "Kimse mesul değildir!" demişti Mehmet Fatih Traş. Peki gerçekten kimse mesul değil miydi? Mehmet Fatih Traş'ın acı bir şekilde noktalanan hikâyesini yakın dostu Hasan Durkal ile konuştuk.

Mehmet Fatih Traş, Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari İlimler Fakültesi Ekonometri Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak çalışan genç bir akademisyendi. Doktorasını tamamlamasına kısa bir süre kala ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı Barış için Akademisyenler bildirisine imza attı. O andan sonra, sözleşmesi yenilenmeyen ve 15 Aralık 2016’da üniversite ile ilişiği resmi olarak kesilen Mehmet Fatih Traş için zorlu bir süreç başladı.

Çalışmak üzere başvurduğu üniversitelerce önce olumlu karşılandı. Fakat Çukurova Üniversitesi’ndeki çalışma arkadaşlarınca kendisine yönelik olarak ortaya atılan ‘terörist’ iddiası her defasında karşısına çıktı ve başvurularının veto edilmesine sebep oldu.

Mehmet Fatih Traş, yaşadıklarının etkisiyle girdiği bunalım sonucu Mersin’deki bir tatil sitesinin yedinci katındaki evin balkonundan kendisini boşluğa bırakarak yaşamına son verdi.

Ölümünün hemen öncesinde, kendisi gibi ihraç edilen öğretmen arkadaşı Hasan Durkal’a attığı son mesajda “Kimse mesul değildir!” demişti Mehmet Fatih Traş. Peki gerçekten kimse mesul değil miydi? Mehmet Fatih Traş’ın acı bir şekilde noktalanan hikâyesini yakın dostu Hasan Durkal ile konuştuk.

‘Geleceği ile ilgili kaygılara kapılıyordu’

Mehmet Fatih Traş için Çukurova Üniversitesi’nde yapılan anmada konuşma yaparken gördük sizi. Kendisi ile oldukça yakındınız sanıyorum.
Ortak bir arkadaşımız vasıtasıyla tanıştık. Kısa sürede yakın bir dostluğumuz oldu. Hemen her gün yüz yüze ya da telefonda görüştük. Ben Adana’ya yeni yerleşmiştim ve çok az kişiyi tanıyordum. Fatih’le bu süreçte sürekli görüşme fırsatımız oldu.

Maalesef kamuoyu kendisini ancak ölümünün ardından tanıyabildi. Hem de sadece ‘intihar eden akademisyen’ olarak. Kendisini biraz daha yakından tanıtmak için neler söyleyebilirsiniz?
En belirgin özelliği aşırı ince ve kibar davranışlarıydı. İnsanlarla konuşurken aşırı hassasiyet ve nezaket gösterirdi. Kimseye karşı kaba bir davranışına tanık olmadım. Çok belirgin bir diğer özelliği yüksek kavrayış gücüydü. Felsefe ve politika ile ilgileniyordu. İçerisinde bulunduğumuz toplumsal düzeni sürekli eleştiriye tutuyordu. Kitaplardan edindiği fikirleri çok net bir şekilde ifade ederdi. Bunu yaparken yaşamında bir şeyleri değiştirmeyi amaçladığını hissettirirdi. Mehmet’in bir de sıkı sıkıya kapalı bir iç dünyası vardı. Bu dünyayı hemen hemen hiç kimseye açmıyordu. Başından geçen bir dizi olay sonucunda geleceği ile ilgili kaygılara da kapılıyordu. Ama bunları konuşmaktan mümkün olduğunca kaçınırdı. Konu açıldığında “Boş ver ya, konuşmayalım” derdi.

‘İş arkadaşlarının sessizliği onu iyice yıprattı’

Görevden alınma sürecinin Mehmet Fatih hocayı kötü etkilediğini tahmin etmek zor değil. Ancak siz kendisini yakından tanıyan biri olarak bu etkinin boyutları ve özel yanları hakkında daha fazla gözleme sahip olmalısınız. Bunları bizimle paylaşmak ister misiniz?
Mehmet Fatih oldukça parlak yüksek lisans ve doktora süreçleri geçirmişti. Akademik çalışmalarda başarılıydı. Zekâsı ve çalışkanlığıyla kendisine bir yer edinmişti. Çok iyi seviyede dil biliyordu. Bunların yanında toplumsal duyarlılığı yüksekti. Doktora tezi ‘çocuk işçiler’ üzerineydi. İşini toplumsal sorunlara değinen bir zeminde yapmak istiyordu. Bunu her zaman başaramıyordu çünkü bölümü oldukça özel bir alandı. (Ekonometri) Doktorası bitince kadro bekledi. Bu esnada kendisine geçici dersler verme teklifi geldi. Üç tane ders açtı. Bu derslerin içeriğini kendisi belirledi. Bölümde daha önce olmayan derslerdi. Bu derslerin geliştirilmesi için büyük çaba gösterdi. Bunları asla geçici işler olarak görmedi ve çok önemsedi. Ama fakülte yönetimi bütün bu emekleri son derece iğrenç bir yöntemle, karalama ve yıpratma yöntemleriyle bir anda silip attı. Mehmet Fatih kendisini bu bölüme ve fakülteye ait hissediyordu. Ama fakülte bu aidiyete ve emeğe karşı aynı düşünce ve duygulara sahip değildi. Mehmet Fatih herhalde en çok bundan etkilendi. Kendisini aptal yerine konmuş hissediyordu. Ve arkasında dönen birçok dedikodu ve karalama kampanyasına karşı iş arkadaşlarının sessizliği onu iyice yıprattı. Bunalımlar böyle başladı. Çok iyi niyet gösterdiği ve emek harcadığı bir yerde bu muameleyi görmek onu derinden üzdü.

Size Mehmet Fatih Traş’ın böylesine trajik bir sona doğru sürüklendiğini fark ettirecek ya da düşündürtecek anlar olmuş muydu?
Açıkçası olmuşsa da farkına varamamışız. Bu da en büyük üzüntümüz. Genel anlamda hep geleceğe yönelik planlar yaptık birlikte. Yeni yeni iş başvuruları, yeni yeni planlar. Bunun yanında birlikte gezi planları ve okuma-tartışma planları bile yaptık. Bütün bunları büyük bir keyifle ve istekle yapıyordu. Birlikte geçirdiğimiz zamandan keyif aldığını sürekli dile getirdi. Bu beş aylık zaman zarfında bende yarattığı intiba biraz zamana ihtiyacı olduğu yönündeydi. Ama ölümü imâ edecek bir umutsuzluk ya da derin bunalım belirtilerine hiç rastlamadım. Şu anda birlikte geçirdiğimiz zamanı kafamda yeniden yaşıyorum ve bunu anlamaya çalışıyorum.

‘Örgütlü karanlık öldürdü’

Medyaya yansıyan haliyle bu intiharı getiren etmenler oldukça açık gibi duruyor. Siz aynı zamanda bir psikolojik danışmansınız ve yakın zamanda tıpkı Traş gibi mesleğinizden ihraç edildiniz. Kendi bulunduğunuz noktadan baktığınızda bu intiharı nasıl gerekçelendiriyorsunuz?
İntihara götüren sebepleri anlamak oldukça zor. İntihar birbirlerini etkileyen bir dizi sosyo-ekonomik, sosyolojik, psikolojik süreçlerin kombinasyonundan oluşur. “İşten atıldı ve intihar etti” demek meselenin kolayına kaçmaktır. Ve ne yazık ki kamuoyuna böyle basit bir şekilde duyuruldu bu… Toplumsal olarak karanlık bir dönemden geçiyoruz ve büyük bir karmaşaya doğru gidiyoruz. Bu karmaşa birey psikolojisi üzerinde oldukça baskın. Bu karanlık ortam Mehmet Fatih’in intiharındaki en büyük etkendir. Mehmet Fatih bence en çok bu zehirli ortamdan etkilendi.
‘Barış için Akademisyenler’ bildirisine attığı imza, bana anlattığı geçmiş yaşantılarını baz alarak söylüyorum, Mehmet Fatih için çok cesurca bir işti. Bu imza ile ilgili iş ve aile çevresinde desteğini alabileceği bir kişi bile yoktu. Sürekli baskı altında tutuldu. Bu durum onu hem üzüyor hem öfkelendiriyordu. Bu da bir diğer etkendir. Ama iş ve aile çevresinde karşılaştığı bu muamele toplum olarak içerisinde bulunduğumuz karmaşadan bağımsız değil.

‘Bu intihar politik ve akademik bir cinayet’

Ülkede sizin de bahsettiğiniz gibi anormal durumları yaşıyoruz ve gündem çok çabuk değişiyor. Sizce bu acı olayın ardından gereken tepki verilebildi mi?
Ne miktarda bir tepkinin yeterli olacağını kestiremiyorum. Ben Mehmet’in ölümünün bir yanıyla cinayet olduğunu düşünüyorum. İntihara sürükleyen bir dizi bireysel sebepler olabilir. Ama bu politik yanı ağır basan toplumsal, politik, akademik bir cinayet. Her yerden yalıtılmak, baskı görmek, ithamlarla karşılaşmak ve sizlere karşı örgütlenmiş bir toplumsal kesim, üniversite yönetimi, yargı sistemi, medya vs. ittifakıyla her gün karşı karşıya kalmak zorunda olmak. Üstelik bütün bu örgütlü karanlık sizlere karşı saldırılarını deyim yerindeyse sürekli bel altından yapıyor. Her türlü iğrençliği her gün sizin üzerinizde deniyor. Böyle bir ortamda yeterli tepki elbette verilemedi. Bir kere Mehmet Fatih’i bir kazada yitirmiş gibi anmaya çalışan ve bir an önce küçük mutlu dünyasına dönmeyi isteyen önemli bir kesim var burada. “Aman siyasal bir tepki vermeyelim! Aman kimseyi kızdırmayalım! Aman kimse kırılmasın!” Bence Mehmet Fatih’in ölümü seçmesi bu duyarsız çevrelere karşı bir tepkiydi bir yanıyla. “Sizlere sesimizi duyurmak için illa ölmemiz mi gerek?” diyordu bu ölüm. Bu ölüm bu kesimlerin ikiyüzlülüğüne, duyarsızlıklarına, küçük haz dünyalarına bir tepkiydi. Mehmet Fatih’in en çok tiksindiği şeyler bunlardı. Şimdi o kesimler Mehmet Fatih’i bir ‘aziz’ ilan edip o tiksinç dünyalarına dönmek istiyor. Bir kere buna izin vermemek gerek. Her yerde, her platformda Mehmet Fatih’in bir cinayete kurban gittiğini vurgulamak gerekir. Bu karanlık ortamı darmadağın etmedikçe yeterli tepki verilmiş olamaz.

‘Hukuk mücadelesi verilecek’

Sizce Mehmet Fatih Traş’ın adının yaşatılması için nasıl bir yol ve yöntem izlenmeli?
Kendisi öldü. Ve artık hiç olmayacak. Bu gerçeklik bizleri sürekli acı içerisinde bırakacak. Ama onun adı yaşatılabilir mi? Dostları olarak simgesel olarak yapılacak her türlü çalışmanın karşısına dikileceğiz. Çünkü bu çalışmalar onun duruşunun ve mücadelesinin içini boşaltmaktan öteye gitmiyor. Onun adını yaşatmak, onun davasını sürekli gündemde tutmaktan geçer. O bildiriye imza atmasını sağlayan bir siyasal bilince sahipti. O yitip giden bir nesne olmadı. Mehmet siyasal bir özne idi. Öldürülmüş bir özne idi. Cinayetin üzerine gitmek, bu cinayeti yaratan tüm toplumsal koşulları yok etmek, Mehmet Fatih’in düşlediği toplumsal düzenin gerçekleşmesi için çabalamak… Bunların acımızı hafifleteceğini düşünüyorum. Şimdi bu böyle diye ileride de böyle olacak diye bir şey yok. Gün gelir bu kıyımın arkasındaki tüm kişiler sanık sandalyesinde buluverir kendilerini. Belli mi olur? Bu yüzden bir hukuk mücadelesi de verilecek.

Ronay Gültekçe

Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü'nde öğrenimine devam ediyor. Aylık çıkan Toplumsal Özgürlük gazetesinde iç politika ve medya üzerine yazılar yazıyor.

Journo E-Bülten