28 yıl önce İstanbul’da haber yaparken gözaltına alınıp işkenceyle öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin adına düzenlenen ödülleri bu yıl kazanan 5 gazeteciyle konuştuk. İşçi hakları ve yolsuzluklar gibi önemli konuları cesaretle araştıran gazeteciler, ödüllü haberleri neden ve nasıl yaptıklarını Göktepe’nin 56. doğumgününde Journo okurları için anlatıyor.
Bu yıl 27.’si düzenlenen Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri’ni kazananlar geçen ay açıklandı. “Yazılı Haber” dalında ödül, 15 Ocak 2023 tarihinde BirGün’de yayımlanan “İşçiyi Bile Bile Zehirlemişler” başlıklı haberiyle Havva Gümüşkaya’nın oldu. Haber; Tokat’taki Kılıç Ayakkabı Fabrikası’nda çalışan işçilerin, işyerinde solvent adlı tehlikeli kimyasala maruz kalarak hareket etme yeteneklerini kaybettiklerini duyuruyordu.
Havva Gümüşkaya: “Esrarengiz zehirlenme” olarak gösterilip üzeri örtüldü
Bu haberi yapmaya nasıl karar verdiğini sorduğumuz Gümüşkaya şunları söylüyor:
- Tokat Kılıç Ayakkabı’da denetimsizliğin, örgütsüzlüğün ve kâr hırsının işçilerin hayatlarını yok ettiğinin en somut örneklerinden biri yaşandı. Üstelik olay “esrarengiz zehirlenme” olarak gösterilip üzeri örtüldü. Olayın başlangıcında 71 kişinin çalıştığı fabrikada işçiler peş peşe aynı belirtilerle hastaneye başvuruyor. Uzun süre tedavileri devam ediyor ancak bir türlü iyileşemiyorlar. Bir kısmı tedavi için Ankara’ya gönderiliyor. Fabrikada kullanılan yapıştırıcı maddeden şüpheleniliyor ancak süreçle ilgili detaylar gizleniyor.
- Yaşananları duyduktan sonra öncelikle işçilere ulaşıp fabrikadaki çalışma koşullarını sordum. Anlatılanlar, iş güvenliğinin ve işçi sağlığının hiçe sayıldığını gösterdi. Havalandırmanın çalışmadığını, ağır kimyasallara maruz kalınmasına rağmen koruyucu maskenin temin edilmediğini öğrendim. İşçiler, bir süre önce yapıştırıcı olarak kullanılan maddenin kokusunda ve renginde değişiklik olduğunu söylediler.
- İşçilerin açıklamalarının ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yapmış olduğu denetimlere ilişkin raporlara ulaştım. Bakanlık müfettişleri, işçilerin söylediklerini teyit ediyordu. Müfettişlerin tutanağında olay öncesi son 6 ayda yapıştırıcının fiziksel özelliklerinin, malzeme güvenlik bilgi formunda belirtilenden farklı olduğunun bilinmesine rağmen kullanımına devam edildiği tespiti yer alıyordu. Ayrıca, Şubat 2023 itibarıyla üretimde kapasite artırımına gidilerek çalışanların fazla süre ve fazla miktarda kimyasala maruz kaldıkları yazıldı.
“İşveren haberin yapılmasını engellemeye çalıştı”
Gümüşkaya, haberde belirtilen “solvent polinöropatisi” vakalarının işçiler üzerindeki etkilerini daha derinlemesine inceleme ihtiyacı hissettiğini şu sözlerle anlatıyor:
- Bu haber üzerine çalışmaya başladığım zaman olayın üzerinden yaklaşık 8-9 ay geçmişti. Solvent polinöropatisi teşhisine ilk kez işçilerin sağlık raporlarına baktığımda karşılaştım. Tüm işçilerde tek başına ayakta duramama, yardımsız uzun süre yürüyememe, kendi başına yemek yiyememe gibi ortak şikâyetler bulunuyordu. Daha önce duymadığım bu hastalığı önce meslek hastalıkları üzerine çalışan doktorların yanı sıra İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ne sordum. Yaptığım görüşmeler sonucu işçilerin, hayat kalitelerinin bir daha eskisi gibi olmayacağını öğrendim.
- Hayatlarında ilk kez bir işte çalışan, çoğunluğu genç olan bu insanların hayatlarının artık eskisi gibi olmayacağını görmek bu meselenin üzerine gitmeme neden oldu. Elimdeki bilgileri ve iddiaları, işverene sordum. Ancak sorularıma yanıt vermek yerine, korkutmaya çalışarak haberi yapmamın önüne geçilmek istendi. İşverenden de böyle bir tepki alınca üzeri örtülmeye çalışılan bu olayın gün yüzüne çıkarılması gerektiği düşüncem daha da pekişti.
Haberin yayımlanmasının ardından kamuoyunda geniş yankı uyandırdığını belirten Gümüşkaya, olayın sadece Tokat’ın 3 bin nüfuslu ilçesi Çamlıbey’de yaşanan bir iş kazası olmaktan öteye geçtiğini ve işverenin, işçilerin canı pahasına daha fazla kâr elde etme hırsının açığa çıktığını ifade etti.
İktidardan güç alan kesimler, gerçeğin duyulmasını istemiyor
“İşçilerin hukuksal mücadelesi dikkati çekti. Hastalığa yakalanan işçiler dahi aslında yaşadıklarının bu kadar büyük bir etki yaratacağını düşünmemişti” diyen Gümüşkaya sözlerini şöyle tamamladı:
- Basın tarihinde her zaman anılacak biri olan Metin Göktepe adına verilen bu ödülü almak onur verici. Gerçeğin duyurulmasının önünde sadece iktidar değil ondan güç alan kesimler var. Haberde geçen Halis Kılıç da onlardan biri. İşverenin avukatlığını yapan kişinin iktidarla yakınlığı, zaten gücünü nereden aldığını gösteriyor. Gazetecilik, her geçen gün zorlaşıyor. Ama her şeye rağmen hakikatin ortaya çıkarılması için mücadeleden vazgeçmeyenler var. Ödülü, bu işçi haberi ile almak ayrıca gurur verici. Tüm baskılara rağmen susmayan, gerçeğin ortaya çıkarılması için hukuk savaşı başlatan, haklarını arayan işçilerin mücadelesine güç vermesini diliyorum.
Hikmet Adal: Bir isimden bahsediliyordu, merak edip araştırmaya başladım
Hikmet Adal, 26 Eylül 2023’te Bianet’te yayımlanan “600’den Fazla Kişinin Dosyasında Tanık Olan Bir İsim: Ümit Akbıyık” başlıklı haberiyle aynı dalda ödül alan bir diğer gazeteci oldu. Adal, bu haberin hikâyesini şöyle aktarıyor:
- 25 Nisan’dı. Sabah Diyarbakır merkezli operasyon haberiyle uyandık. Belediye başkanları, siyasetçiler, avukatlar, sanatçılar, gazeteciler ve medya çalışanları gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan bazı isimleri tanıyorum. Haber kaynaklarım, arkadaşlarım, dirsek temasında olduğum ya da dayanıştığım kişiler. Ama dosyada gizlilik kararı vardı. Birkaç gün içinde konuştuğum tüm kişiler ve okuduğum tüm haberler tek bir isimden bahsediyordu: Ümit Akbıyık. Açık tanıktı. Kim olduğunu merak edip araştırmaya başladım.
- Mezopotamya Ajansı başta olmak üzere Kürt medyasında birçok haberi vardı ama haberler operasyonla ilgili değildi. X’te (Twitter) ve Facebook’ta da hakkında paylaşımlar vardı. Ben de bu haber ve paylaşımların peşinden gittim. HDP’nin Gençlik Meclisi’nde olduğunu, HDP adına panellere, eylemlere katıldığını öğrendim. Birçok kez gözaltına alınmış, polisten şiddet görmüştü. Ancak bu kişi daha sonra karşımıza “tanık” olarak çıktı. İşin garibi Akbıyık, Diyarbakır Emniyeti’nde 32 saatte 669 kişi hakkında 112 sayfa ifade vermişti. Bu da üç dakikada bir kişi hakkında ifade verip teşhis yaptığı anlamına geliyordu ki yemek yeme, tuvalet ihtiyacı, uyuma ya da molayı işin içine katmıyorum. Kime sorsanız hayatın olağan akışına ters bir durum. Geriye sadece haberi yazması kaldı.
Seçimlerden önce medyaya operasyon yapıldı
Adal, Akbıyık’ın ifadelerinin gazetecilik, ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi temel konularda ne etki yarattığını ve bu durumun, Türkiye’deki medya ortamı açısından nasıl bir görünüm sunduğunu şöyle değerlendiriyor:
- Gözaltına alınanlar arasında Mezopotamya Ajansı, JİNNEWS, Xwebûn ve Yeni Yaşam’dan gazeteciler vardı. Abdurrahman Gök, Beritan Canözer, Mehmet Şah Oruç ve Remzi Akkaya tutuklandı. Yine aynı tarihlerde başka bir operasyonla gözaltına alınan Dicle Müftüoğlu ve Sedat Yılmaz da tutuklandı. Haberde geçmiyor ama Akbıyık vakasında tek seçenek kolluğun ya da savcılığın vermesini istediği ifadeyi ve teşhisi önüne koyması.
- Bu isimler yerelden ulusala haber akışının önemli bir parçası. Zaten Kürt medyası devlet baskısı altında. Gözaltı ve tutuklamaya ek, ekipmanlarına el konuluyor, sansür yiyorlar, kapatılıyorlar. Mayıs seçimlerinin hemen öncesinde gelen bu operasyon da açık bir şekilde, Kürtleri kontrol altında tutmak içindi. Siyasetçiler halkı yönlendirmesin, gazeteciler haber yapmasın, avukatlar gözaltında olanları ya da tutukları savunmasın, sanatçılar Kürtçe şarkı söylemesin, tiyatro oynamasın…
“Bu ödül daha büyük bir sorumluluk yüklüyor omuzlarıma”
Bu haberi yaparken yaşadığı en büyük zorluğun soruşturmalardaki gizlilik kararı olduğunu ve Akbıyık hakkındaki bilginin oldukça kısıtlı kaldığını ifade eden Adal, aldığı ödülü “büyük bir onur” diye niteliyor:
- Ödül kazandığım haberini aldığımda 2021’de Metin Göktepe’nin ablası Meryem Göktepe’yle yaptığım konuşma aklıma geldi. Aradan 4 yıl geçti ama hâlen arada sırada açar bakarım. Abdi İpekçi, Musa Anter, Uğur Mumcu, Ferhat Tepe, Namık Tarancı, Hrant Dink gibi öldürülen gazetecilerin sadece bir isimden ibaret olmadığını hatırlatır bana. O nedenle şimdi bu ödül, bedel ödeyenler karşısında daha büyük bir sorumluluk yüklüyor omuzlarıma.
Kazım Kızıl: İnanılmaz bir kontrast
Fotoğraf dalında ödülü bu yıl Kazım Kızıl kazandı. Kızıl’ın 6 Şubat depremlerinden bir yıl sonra Samandağ’da çektiği fotoğrafta, moloz alanının yanındaki halı sahada futbol oynayan çocuklar görünüyor.
Kızıl, bu fotoğrafın ardındaki hikâyeyi anlatırken, bölgedeki çocukların yaşadığı zorluklara ve hava kirliliğinin etkilerine değiniyor:
- Moloz yığınlarının arasından çıkıp yeşillikler içindeki halı sahayı görmek, benim için inanılmaz bir kontrast oluşturdu. Karşısında çocukların futbol oynadığı bir manzara vardı. Hem renklerin hem de atmosferin zıtlığı beni etkiledi. Çocuklarla tanıştım, sohbet ettim ve onları fotoğrafladım. Sonrasında, halı sahayı üstten gören bir nokta aradım ancak bulamadım. Molozların kaldırılması ve hafriyatların taşınması gibi konular hakkında araştırma yaparken karşıma çıkan bu manzara, benim için çok anlamlıydı.
“Metin Göktepe ödülleri gazeteciliğin Oscar’ı”
Molozların altında spor yapmak zorunda kalan çocukların yaşadığı zorlukları düşündükçe içinin sıkıldığını belirten Kızıl, birkaç günü Samandağ’da geçirdiğini ve bu süreçte boğazında bir yanma hissiyle baş etmek zorunda kaldığını anlatıyor:
- Doktorlar bu yanmanın sürekli maruz kalma sonucu oluşabileceğini söylüyorlardı. Hatay Tabip Odası ve diğer kuruluşların yaptığı araştırmalar, bölgedeki hava kirliliğinin Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınırların dört katı fazla olduğunu gösteriyordu. Özellikle asbest gibi maddelerin tehlikeli olduğu ancak etkilerinin zamanla ortaya çıkacağı düşünülüyor. Fotoğrafçı olarak bu tür hikâyeleri belgelemek ve farkındalık yaratmak benim için önemli. Ancak, veriye dayalı çalışmaların ve bağımsız raporlamaların olmaması, durumu daha da vahim hâle getiriyor.
- Ödüle giden yol çok kısa oldu çünkü başvuru yapmamıştım. Genel olarak fotoğraflarımı, videolarımı ve haberlerimi hiçbir yarışmaya göndermiyorum. Bu yüzden oldukça sürpriz oldu. Haberi bir telefonla aldım. İlk hissettiğim şey şaşkınlık oldu. Tabii ki sonra çok duygulandım. Gazeteciliğin önemli sembollerinden biri olan Göktepe’nin adının verildiği bir ödülü almak, benim için gerçekten büyük bir onur. Benim için gazeteciliğin Oscar’ı. Metin Göktepe çok sembol bir isimdir, çok önemlidir.
Murat Uysal: Mesleğe başladığım günden beri en büyük hayalimdi
Görüntülü haber dalında ödülü, Evrensel gazetesinde 6 Mart 2024’te yayımlanan “Hikâyemiz Üzerimizdeki Önlüklerimiz: Özak Tekstil İşçilerinin Direniş Öyküsü” başlıklı video haberiyle Murat Uysal kazandı. Çalışma koşullarına isyan eden tekstil işçilerinin Urfa’dan İstanbul’a uzanan mücadelesini anlatan Uysal bu haberi şöyle anlatıyor:
- Yapmamız gerekeni yaptık diyebilirim. Bunu öyle mütevazı bir yerden söylemiyorum. Özak Tekstil işçilerinin direnişlerine en geniş pencereden baktığımızda aslında herkesin yapması gerekeni yaptığını görüyoruz. Özak Tekstil işçileri yapması gerekeni yaparak kölece koşullara direndi, Özak Tekstil patronu insanca yaşamak isteyen işçileri kapı önüne koydu, Öz İplik-İş Özak Tekstil patronunun safında durdu, işçilerin örgütlendikleri BİRTEK-SEN işçilerle yan yana omuz omuza mücadele etti, polis işçileri gözaltına aldı, jandarma patronun fabrikasını korudu, il müftüsü işçileri sığındıkları camiden kovdu. Hikâyedeki herkes hangi sınıfın çıkarına hizmet ediyorsa o sınıf için yapması gerekeni yaptı. Evrensel’e de bu hikâyede işçilerin sesi olmak, onların direniş öyküsünü anlatmak düştü.
- En başında Özak Tekstil işçilerinin talepleri çok basitti. Kötü çalışma koşullarına ses etmeyen, türlü baskı ve mobbinge karşı işçilerin yanında olmayan sendikadan istifa edip BİRTEK-SEN’e üye olmuş bu koşulların düzelmesini istemişlerdi. Daha sonra Özak Tekstil sendikada örgütlenen işçileri işten attı ve işten atılan işçilere destek veren işçileri de kapı önüne koydu. Özak Tekstil işçilerinin öznel durumlarını bir kenara koyduğumuzda, yukarıda anlatılan hikayenin Türkiye işçi sınıfının hikâyesi olduğunu görmemiz mümkün. Şehirler, firmalar ya da sarı sendikanın adı değişse de işçilerin koşulları ve karşılaştıkları baskı değişmiyor. Bu nedenle Özak Tekstil işçilerinin mücadelesi aynı koşullara mahkum edilmek istenen tüm işçilerin mücadelesiydi.
Ödül kazanmasını da değerlendiren Uysal; “Mesleği, bu mesleği nasıl yapmam gerektiğini Metin’in hikâyesinden ve onun arkadaşlarından öğrendim. Bugün kafamın içinde nerede durmam gerektiği bu kadar net ve berraksa Metin Göktepe ve onun yoldaşları sayesindedir” diyor.
Sinan Aygül: Yolsuzluk haberleri benim için rutin haberciliğe döndü
“Yerel Gazetecilik” dalında ödülü ise Tatvan Belediyesi’ndeki taşınmazlarla ilgili yolsuzluk iddialarını Bitlis News için haberleştiren gazeteci Sinan Aygül kazandı. Aygül, haberinin ardından 17 Haziran 2023 tarihinde Tatvan Belediye Başkanı Mehmet Emin Geylani’nin resmî koruması olan polis memuru ve belediye görevlileri tarafından saldırıya uğrayıp darp edilmişti.
Gazeteciliğe başladığı ilk yıllardan beri yolsuzluk ve hak ihlalleriyle ilgili haberler yaptığını söyleyen Aygül, bunun hep zor bir iş olduğunu belirtiyor:
- Başta devlet güçleri olmak üzere birçok farklı güç odağının hedefinde olursunuz. Tehdit, yargı tacizi, fiziksel saldırı kaçınılmazdır. Bunların hepsi bu süreçte yaşandı ne yazık ki. Herhangi bir haber için özel olarak bir hazırlık süreci olmaz aslında. Zaten devam eden bir meslek hayatımız, mesaimiz var: Yolsuzluk haberleri açıkçası benim için özel bir alan değil, artık rutin haberciliğe dönmüş durumda ne yazık ki.
Aygül, belediye yetkililerinin ve ilgili tarafların bu haberler karşısında verdikleri ilk tepkinin her zaman “inkâr” olduğunu da vurguluyor:
- Suç üstü yakalasanız bile bu her zaman böyledir. Açıktan inkâr edilemeyen durumlarda da manipüle etmek için farklı ithamlarda bulunulur. Şahsen genel olarak karşılaştığım ilk tepki, “Bu zaten terörist, bizi karalamaya çalışıyor” şeklinde olur. Sonrasında yayımlanan içeriği mahkeme kararı ya da tehditle kaldırtmaya çalışmakla, ardından dava için şikâyet etmekle devam eder.
- Belediyeyle ilgili yolsuzluk haberlerimden sonra ne yazık ki bu sefer silahlı saldırıya da uğradım. Belediye başkanın korumaları sokak ortasında alenen öldürme kastıyla saldırdılar. Ağır yaralandım.
“Bu mesleği seçen genç arkadaşlarım kesinlikle doğru yolda olduklarını bilsinler”
Yerel gazeteciliğin, toplumda şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlamada ne kadar önemli bir rolü olduğuna dikkat çeken Aygül, gazeteciliğin bunu sağlayabilecek tek otorite olduğunu, bu kazanımların ancak haber alma-verme hakkının doğru ve etkin kullanımı sonucu mümkün kılınabileceğini dile getirdi. Aygül ödül için de şunları söyledi:
- Benim için çok anlamlı ve önemli bir ödül. Hele ki Metin Göktepe gibi sembol bir isim adına verilen ödülü almak ve yolsuzluk haberleri sonucunda almak kesinlikle çok anlamlı. Her şeyden önce bu ödüle layık görülmek, bu çok zor olan şartlar altında meslekî motivasyonumuzu korumayı sağlıyor.
Aygül’ün yerel gazetecilik alanında çalışan meslektaşlarına ve genç gazetecilere tavsiyesi de var:
- Gazetecilik önemli bir mevzi. Onu terk etmemek, işgal edilince de hakkını vermek lazım. Bu mesleği seçen genç arkadaşlarım kesinlikle doğru yolda olduklarını bilsinler. Dünyaya tekrar gelsem, bunca soruna ve zorluğa rağmen yine gazeteci olmayı tercih ederdim.
Bugün düzenlenecek törenle sahiplerini bulacak 27. Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri’nin tüm kazananlarını ve jüri üyelerini şu haberde bulabilirsiniz.
Metin Göktepe kimdir?
Metin Göktepe, 10 Nisan 1968’de, Sivas ilinin Gürün ilçesine bağlı Çipil köyünde dünyaya geldi. Yaşamının ilk 11 yılını burada geçiren Metin Göktepe, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan, 8 çocuklu emekçi bir ailenin 7. çocuğuydu.
İlkokulu köyün tek okulunda, birleştirilmiş sınıfta okuyan Metin Göktepe, 1979’da kardeşi Aziz ile birlikte İstanbul’a geldi. Esenler’deki Harp Dinçsoy İlköğretim Okulu’na kaydoldu ve 5. sınıfı burada okudu. Ortaokula o zamanki adıyla Esenler Lisesi’nde başladı ve liseyi de burada okuyarak şimdiki adıyla Bakırköy İbrahim Turhan Lisesi’nden 1986’da mezun oldu. 1989 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’ne girdi. Metin Göktepe üniversitede öğrenci gençlik mücadelesinin aktif bir üyesi oldu. Öğrenci ve işçi hareketinin oldukça coşkulu olduğu bu dönemlerde, birçok kez gözaltına alındı.
1992 yılının mart ayında işçi ve emekçi hareketinin gelişimine objektif tutacak bir derginin, “Haberde ve Yorumda Gerçek” dergisinin çıkacağını öğrenince orada çalışmaya başladı. Yayın hayatı boyunca bu derginin muhabiri olarak çalışan Metin Göktepe, 7 Haziran 1995’te kurulan Evrensel gazetesinde yer aldı.
Gözaltında öldürülüp katilleri yargılanmış ilk gazeteci
Metin Göktepe, 8 Ocak 1996’da, “Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar” diyerek Ümraniye Cezaevi’nde öldürülen tutukluların cenazesini haberleştirmek üzere Alibeyköy’e gitmişti. “Sarı Basın Kartı” olmadığı gerekçesiyle ilçeye sokulmadı. Haberi izlemekte “ısrarcı” davranınca gözaltına alındı ve yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu’na götürüldü. Burada polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek öldürüldü.
Devlet yetkilileri çelişkili açıklamalar yaparak Metin Göktepe cinayetini gizlemeye çalıştı. Evrensel’in ısrarlı çabaları ve kamuoyu baskısıyla İçişleri Bakanlığı sonunda soruşturma açtı. Yargılanan 6 polis memuru 2000 yılında hapis cezaları aldı. Ancak mahkum olan polisler sadece 1 yıl 8 ay hapis yattıktan sonra, kamuoyunda “Rahşan Affı” diye bilinen yasal düzenleme kapsamında şartlı tahliyeden yararlanarak serbest kaldı.
Metin Göktepe gözaltında öldürülmüş gazeteciler içinde katilleri yargılanmış ilk gazetecidir. Davanın seyriyle ilgili ayrıntıları, Evrensel gazetesinin yayımladığı Metin Göktepe biyografisinin devamında bulabilirsiniz.
İLGİLİ:
Musa Anter Ödülleri’ni kazanan gazeteciler anlatıyor: “Öznesi olduğum bir haber, ödül getirdi”
Gazetecilik ödülleri veritabanı: Ödüllü haberleri arşivlerde aradık
Gazetecilik ödülleri veritabanı: 2003-2013 döneminde ödül alan gazeteciler ve haberleri