Görüş

Nokta’nın kapağındaki sorun ve zamanın ruhsuzluğu

Fotoğraf: Bülent Kılıç / AFP

Tartışmalı bir kapakla gündemde yine Nokta Dergisi. Daha önce de ‘kurgu’ kapaklarla çıktı ve hatta toplatıldı bazı sayıları. Ancak ne o tartışmalar, ne de hukuki ve/veya siyasi boyutlar bu yazının konusu. Burada konu tamamıyla, kapağın okuyucuya verdiği mesaj ve bu mesajı iletirken kullandığı yollar, yani tercihler. Biçim ve içerik eleştirisi, diğer deyişle.

Dergi yönetimi önceki savunmalarında, rahmetli Ercan Arıklı’nın yönetimindeki provokatif foto-montaj kapak mirasını gösterdi argüman olarak.

Gerçekten de 80 darbesi sonrası çıkan ilk Nokta’nın o efsane kapakları gerek yaratıcılık, gerek cesaret, gerek söylem olarak koşulları çok zorlayan örneklerdi.

Tirajlarının yüksekliği, rekor satışlar görmüş olması da ispat ediyor ki, ne kadar ileri giderlerse gitsinler ‘sağlam’ işler vardı ortada. Vardı ki, toplumda karşılığını bulmuş, büyük ses getirmişti.

Ve bugün hala ‘vay canına, o zamanlar neler neler yapmışlar’ diye hayretle anılıyor, anlatılıyor, yazılıyor, çiziliyor.

nokta_kapak_45Bugünün Nokta’sı ise eski Nokta’nın zorlu foto-montaj tekniğini değil, daha basit manipülasyonları kullanıyor. Manipülasyon deyince, Photoshop’la genel olarak büyük bir sorunu var medyamızın, belirli günlük gazetelerde rutinleşen yalan haber üretimi için kullanılan merdiven altı ‘fotoşop’ başka bir yazıda ele alınması gereken bir konu.

Nokta’nın kapak sorunu ise daha başka. Argüman olarak gösterdiği geleneksel mirası tamamıyla yanlış anlamış bir efor görülüyor öncelikle derginin ortaya koyduğu kimi kapaklarda. Neden, nasıl, neyi yanlış anlamış? Anlatmaya çalışayım, son kapak üzerinden…

Hep birlikte dikkatlice bakalım kapağa. Hemen hepimiz hatırlıyoruz herhalde bu ‘sıcak’ karenin orijinalini. Unutmaya imkan var mı? Dün kadar yakın bir zamanda, 19 Mart’ta yaşanan İstiklal Caddesindeki canlı bomba dehşetinin ikon karelerinden biri. Dumanı üstünde bir acı.

O kepengin altına sığınan insanlar gerçek ve terör saldırısının kanlı canlı tanıkları. Yüzlerinden, vücut dillerinden okunuyor o an orada yaşananlar. Dahası, hepimiz olabilirdik onların yerinde. Nitekim, bu karenin ardından eve kapandı koskoca İstanbul. Görülmemiş bir şok yaşadı Türkiye’nin 20 milyonluk megakenti ve hala da kendine gelebilmiş değil.

Hala sokaklara, meydanlara çıkmaya, kalabalığa karışmaya, kapalı yerlere girmeye, metrolara, otobüslere, vapurlara binmeye korkuyor insanlar. Can güvenliği endişesi bu, şakası yok.

Yok ama Nokta ne yapmış? Zihnimizde bu kadar dehşetli, bu kadar hassas, bu kadar ‘canlı’ olan bir fotoğrafı almış, içini bir güzel boşaltmış ve bambaşka bir dramatik kurguya malzeme etmiş.

Ki kurguladığı sahnede görülen kişiler de ülkenin bir başka büyük şokunun baş aktörleri. Fakat bu talihsiz photoshop karesi, iki kritik olayı öylesine çorbaya çevirmiş, öylesine ruhsuzca harcamış ki, ne hissedeceğimizi bilemez haldeyiz bu kapak karşısında.

Yayıncılık etiğine sığmıyor her şeyden önce. Taze bir acının ikon fotoğraflarından birini deforme ederek yeni bir etki yaratma gayesinde hiçbir erdem yok çünkü.

Mukayeseli düşünme biçimi çok revaçta malum, o yüzden bir de şöyle anlatmaya çalışayım: “İnsanlık kıyıya vurdu” kederiyle özdeşleşen ‘Aylan bebek’ fotoğrafını deforme etmekten farkı yok bu kapağın etik olarak. Hissettirdiği duygusal tahribat bu yönde.

Tek sorun bu değil ayrıca. Kapakta afişe etmeye çalıştığı habere de büyük zarar veriyor. Mesajını bu kadar riskli (cesur değil riskli) bir yolla iletmeyi tercih ederek kapak haberine olan güveni de yerle bir ediyor.

Sosyal medyada çok ‘zekice’ bulunduğu yorumları ve bol emojili paylaşımları ilişti gözüme. Gerçek –henüz yaşanmış- bir patlamanın fotoğrafı “Reza patladı”ya çevriliyor ve emojiler coşuyor(?) Anlık erişimli dünyanın anlık hislerine ve troll kültürüne uygun bir caps olmuş demek ki(!) Ancak emin olabiliriz ki ‘zeka’ değil bu kapağın ilham ettiği şey, olsa olsa ‘zamanın ruhsuzluğu’ bu.

En büyük zararı da kapakta ortaya koyduğu habere. Bindiği dalı kesiyor netice itibarıyla bu kapak.

Unutulmamalı ki, tıpkı kelime oyunları gibi ‘görsel oyunlar’ da arkasında sağlam bir bakış, sağlam bir felsefe varsa işe yarıyor ancak. Yoksa çöp.

Sevim Gözay

1993 yılında girdiği medyada birçok yapımda kamera arkasında çalıştı. 2000’de kamera önüne geçti ve kendi programlarına imza attı. Ödüllü programları Stüdyo: Sinematik Portakal ve Cosmopolis. Kitapları: Kasetten Canlı (2013), Sinemaskop Randevular (2015). İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede 14 Ocak 2021'de hayata gözlerini yumdu.

Journo E-Bülten