Nuh Köklü son gününe kadar gazetecilerin sorunlarını çözmek için uğraştı. Kişilere kızdı ama örgütlü mücadeleye küsmedi. Arkadaşları anlatıyor…
SELİM SUNER:
Hiçbir zaman medyanın yalaka şarlatanlarından olmadı. Bununla da kalmadı, doğru bildiğini önüne gelene hem de hak ettikleri biçimde söyledi. Etrafındaki çadır tiyatrosunun en ufak müsameresine bile katılmadı. “Delidir ne yapsa yeridir” dediler, aldırmadı. Kovuldu, umurunda olmadı. Tekrar işe girdi, yine aynı ‘haltları yedi’, bir kez daha sepetlendi. Hiçbir zaman canına tak etmedi. Kendini normal sanan insanların hayatlarını dönüştürdükleri tımarhanenin kapısından içeri bakmak dahi istemedi.
ENDER ERGÜN:
Nuh, bir dolu arkadaşı için aynı zamanda ‘olmak istedikleri’ vicdandı. Çünkü medyada çalışıp vicdanı şaşanlara inat, vicdan pusulası hep doğruyu gösteriyordu.
Aklın ve vicdanın yok sayıldığı bir dönemde, karlı bir akşamda, kar gibi beyaz kalbi, muktedirin makbul vatandaşlarından biri tarafından bıçaklandı.
METE ÖZTÜRK:
Nuh… Güzel düşünürdü, güzel konuşurdu, güzel gülerdi, güzel içerdi… Kısacası çok güzel adamdı. Ne hissediyorsa, ne yapmak istiyorsa onu yapar, onu söylerdi.
Hayatta belki birçok kez yarı yolda kaldı ama kimseyi yarı yolda bırakmadı.
Küçük şeylerle de mutlu olmayı biliyordu. Beşiktaşlıydı ama sevinmesi için kazanmak şart değildi. İbrahim Üzülmez’in isabetli bir orta yapması bile Nuh’un yüzünün gülmesi için yeterliydi.
PERİHAN ÖZCAN:
Nuh, her direnişten birini tanıyan, her direnişten birilerinin tanıdığı insandı.
Grevden sonra yollarımız kesişmedi. 17 Şubat gecesi Meclis’ten düşecek haberleri beklerken grev gözcüsü önlüğüyle çıktı karşımıza. “Nuh Köklü ölmüş” dedi Alper. İnanamadık.
Arkasında harlı bir öfke bıraktı.
ALPER TUNGA ÇATAL:
Nuh’u hep gülerken ve güldürürken hatırlıyorum; en sert tartışmalarda bile. Hep umutlu, hep aklında yapmak istedikleri. Dolu bir hayat, umudun arkasından bıkmadan koşmak, hiç yılmadan. Dünyanın adaleti yok işte, sana kartopu oynadığın için bile kıyarlar.
CENGİZ ERDİNÇ:
Şimdi düşünüyorum da, sanki asla böyle biri yaşamamış da, bizzat Nuh Köklü, anlattığı hikâyelerle, yazdığı yazılarla, dinlediği şarkılarla bizleri hayali bir karakterin, Nuh Köklü’nün varlığına inandırmış gibi.
Keşke böyle olsaydı… Yoldaşların birbirlerinin sigaralarından otlandığı, hayallerini, biralarını ve gülüşmelerini paylaştığı gecelerde, yakalarını kaldırdığı montuyla ortaya çıkıp, kaldığı yerden konuşmaya devam etseydi. Buenos Aires’i, Güney’i, futbolu, Spinoza’yı döndürüp dursaydık.
UĞUR GÜÇ:
Nuh’la yollarımız 2009’da Sabah- ATV örgütlenmesinde kesişti. Bir toplantıda TGS çatısı altında buluşmuştuk. O Balmumcu İşyeri Temsicisi bense Dergi Grubu İşyeri Temsicisi’ydim. Nuh daha sonra işten atıldı. Yine de grev günü geldiğinde önlüğü ilk giyen O oldu. Temaşa bitip yalnız kaldığımızda “Şu yıkılmaz zannedilen plazanın kapısına pankartı astık ya, bu da yeter” diyerek alçakgönüllülüğünü ortaya koyan güzel bir insandı. Nuh, bir devrimciydi.