Haber

Öğrencilerin en iyi haberleri: İletişim fakültelerinin uygulama gazeteleri Journo için seçti

32 iletişim fakültesinin temsilcilerinden, öğrencilerin hazırladığı uygulama gazetelerinde bugüne dek yayımlanan en iyi haber ve röportajları seçmelerini istedik. 23’ünden olumlu yanıt geldi. En iyi öğrenci haberleri seçkisini paylaşmaya başlıyoruz.

Üniversitelerdeki uygulama gazeteleri, iletişim fakültesi öğrencilerinin eğitimleri sürerken habercilik mesleğini deneyimleyerek öğrenmesini sağlıyor. Bugün kamuoyunun tanıdığı birçok gazetecinin ilk imzalı haberleri de kendi üniversitelerinin gazetesinde yayımlanmıştı.

Türkiye’de bazı üniversitelerin düzenli olarak basılı ya da dijital gazete/dergi çıkaran iletişim fakülteleri var. Bazı iletişim fakültelerinin ise ya bir haber mecrası yok veya aktif değil.

Öğrenci gazetelerinin içerikleri de çok çeşitli. Kimisi yalnızca üniversitenin kendi öğrencilerine yönelik bir haber ajansı gibi çalışıyor ve bu yüzden rutini pek aşamıyor. Kimisi ise zaman zaman ayrıntılı dosyalar ve özgün röportajlarla nitelikli haberler ortaya koyuyor.

Özellikle ABD ve Avrupa’da öğrenci gazetelerinden, ulusal kamuoyunda gündem olan haberler bile çıkabilirken Türkiye’deki uygulama gazetelerinde ne tür haberler üretiliyor?

Bu soruyu yanıtlamak için faal olduğunu saptadığımız 32 uygulama gazetesinin çıktığı iletişim fakültelerinin sorumlularına ulaştık. “Sizce gazetenizin bugüne kadar çıkardığı en iyi haber hangisi” diye sorduk.

Sorumlulardan 9’u ya cevap vermedi veya çeşitli gerekçelerle (“Böyle bir seçim yapamayız,” “kişisel olarak seçmem objektif olmaz,” “gazete rutin haber takip ediyordu, ‘iyi’ haber bulamadım” vb.) olumsuz dönüş yaptı.

Gelen olumlu yanıtlara göre, seçilen haberlerden 10’u, hâlihazırda fakültelerin web sitelerinde yayında. Bu haberler şunlar:

İletişim öğrencilerinin hazırladığı ve uygulama gazetelerinin sorumlularının Journo için seçtiği diğer 13 haberden 2’si, çevrim içi ortamda PDF biçimde mevcut. Bunlar şöyle:

Geriye kalan haberler ise ya dijital ortama hiç aktarılmamış veya yüklendikleri web sayfalarına artık erişilemiyor.

Journo olarak bu haberlerin tamamını, iletişim fakültelerinin verdiği izinle, dijital ortama taşımaya başladık. “Öğrenci Haberleri” sayfamızdan bu içerikleri takip edebilirsiniz.

İlk olarak, Çukurova Üniversitesi‘ndeki Okuyorum gazetesinin 2021 haziran sayısında yayımlanan ve önemli bir soruna değinen, Melek Eliş imzalı haberiyle başlıyoruz:

Üstü örtülen devasa bir mesele: Ensest

Ensest, toplumların temel sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Özellikle çocukları hedef alarak onları derinden etkileyen ensest ilişkiye karşı hukuksal boşluklar bulunuyor. Avukat Sevil Aracı ve İnterpol Genel Sekreterliği Çocuklara Karşı İşlenen Suçlarla Mücadele Alt Direktörlüğü Önleyici Faaliyetler Proje Sorumlusu Psikolojik Danışman Dr. Bülent Tansel, çocukların maruz kaldığı ensest ilişki kapsamındaki eylemlerin psikolojik ve hukuki boyutları hakkında bilgi verdiler.

“Ortaya çıkan veriler sadece buzdağının görünen kısmıdır”

Avukat Sevil Aracı, ülkemizde ensestin yaygın bir suç olmasına rağmen, buna ilişkin araştırmaların ve sayısal verilerin fazla yaygın olmadığını belirterek şunları kaydetti: “Bildiğim kadarıyla devlet tarafından bu yönde düzenli olarak istatistik bir bilgi derlemesi de yapılmamaktadır. Çocuk Seks İşçiliği, Çocuk Pornografisi ve Seks Amacıyla Çocuk Ticaretine Son Ağı (ECPAT ) 2015 yılı Türkiye Raporuna göre Türkiye’de cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işleniyor, her ay en az 650 çocuk cinsel istismara uğruyor ve Türkiye’de 50 bin seks kölesi çocuk bulunuyor. Adalet Bakanlığı’nın 2014 verilerine göre ise her ay Adli Tıp Kurumu’na sevk edilen cinsel istismara uğramış çocuk vaka sayısı 650. Toplam mahkumiyetlerin yüzde 61’ini ise çocukların cinsel bütünlüğüne karşı işlenen suçlar oluşturuyor. Öte yandan ortaya çıkan veriler sadece buzdağının görünen kısmıdır. Ne yazık ki gerçek veriler tahminlerin çok üstünde. Ensest kapsamındaki eylemler gizli kaldığı için tespit edilen rakamlar bütünüyle gerçeği yansıtmıyor. Yani tam anlamıyla sorunun yaygınlığı tespit edilemiyor.”

“Cezasızlık sorunu çok fazla”

Aracı, cezaların oldukça yüksek ve aslında caydırıcı olabileceğini söylerken suçluların ceza almasını sağlamanın ve suçu ispatlamanın çok zor olduğunu dile getirdi. Aile içerisinde kalan ve uzun süre kimse sezmeden devam eden saldırı ve istismarın çok yaygın olduğunu belirten Aracı, konu yargıya taşındığında ise delil yetersizliğinden beraatin çok sık karşılaşılan bir durum olduğunu vurguladı. Suç ispatlanabildiği oranda verilen cezaların yüksek ve caydırıcı olabildiğini, çoğu kez indirimlerin uygulanmadığını belirten Avukat Aracı, kurbanlar açısından saldırganların yakınları olmasının büyük bir dezavantaj yarattığının altını çizdi. Aracı, “Hemen acil önlem alınması, saldırganın mağdura baskı yapması ya da saldırıyı tekrarlaması önlenmeli, yargı hızlı işleyerek sonuca hızlı ulaşılmalı ve saldırganların hızlı biçimde ağır cezalarla cezalandırılması gerekiyor. Ancak maalesef ülkemizde yargı ağır işlemekte ve süreç uzadıkça mağduriyetler artmaktadır” dedi.

“Aile kurumu kutsallık atfedilmeye çalışılan bir kurum”

Ülkemizde aile kurumunun kutsallık atfedilmeye çalışılan bir kurum olduğuna dikkat çeken Aracı, “Kadına ve çocuğa yönelik şiddeti engellemeye çalışmak yerine boşanmalar engellenmeye çalışılıyor. Böyle olunca da aile içerisindeki suçların açığa çıkması ve cezalandırılması daha zor oluyor” diye konuştu.

Ebeveynlerin, çocuklarını bakım ve gözetim yükümlülüğünün olduğunu vurgulayan Aracı, sözlerine şöyle devam etti: “TCK’nın 233. maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali suçu bu durumda uygulama alanı bulabilir. Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi, şikâyet üzerine, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Velayet hakları kaldırılmış olsa da, itiyadı sarhoşluk, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılması ya da onur kırıcı tavır ve hareketlerin sonucu maddi ve manevi özen noksanlığı nedeniyle çocuklarının ahlak, güvenlik ve sağlığını ağır şekilde tehlikeye sokan ana veya baba, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Türk Ceza Kanunu’na göre; işlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu görevlisi veya sağlık mensubu bildirimde bulunmazsa, bu ceza iki yıla kadar çıkabilir.”

Sevil Arıcı ve Bülent Tansel

“Mağdurlar henüz 5 ve 6 yaşlarındaki iki küçük çocuk, zanlı ise baba”

Hala devam eden bir cinsel istismar dosyası üzerinde çalıştığını dile getiren Avukat Sevil Aracı dava süreçlerini şu sözlerle anlattı: “İstismara uğrayan çocukların annesi, 6 yıldır evli olduğu ve sürekli şiddet gördüğü eşinden boşanmak üzere dava açmıştı. Boşanma davası sürerken Aile Mahkemesi çocukların velayetinin kime verileceği hususunda Sosyal İnceleme Raporu düzenlenmesini istedi. Sosyal hizmet uzmanının yaptığı görüşmede çocukların babaları tarafından istismar edildiği ortaya çıktı. Sosyal inceleme sırasında babanın çocuklara pornografik filmler izlettiği anlaşılmıştı. Daha sonra çocuklların sadece pornografik filmler seyrettirilerek değil, fiziki olarak da istismar edildikleri ortaya çıktı. Bunu öğrenen anne, savcılığa suç duyurusunda bulundu. Savcının isteği üzerine ÇİM’de ifadesi alınan çocuklar babalarının kendilerine nitelikli cinsel istismarda bulunduğunu, yaptıklarını anlatırlarsa onları pencereden atacağını, başka bir zamanda kendilerini ormana götürerek “yaramazlık yaparsanız sizi burada bırakırım, kötü hayvanlar sizi yer” diye korkutup tehdit ettiğini söylediler.”

Tüm bunlar yaşanırken sanığın, bir çocuk hastanesinde çalışmaya devam ettiğini vurgulayan Aracı, “hakkında idari soruşturma dahi açılmamıştı. Çocuk istismarcısı olduğu kuvvetle muhtemel birinin bir çocuk hastanesinde çalıştırılmaya devam edilmesi de, en az takipsizlik kararı verilmesi kadar şaşırtıcıydı ve bu konuda da tepkilerimizi sıklıkla dile getirdik. Soruşturma ancak ısrarlı tepkilerimiz ve gündemde tutma çabalarımız sonucunda açıldı ve sanığın sadece görev yeri değiştirildi” diye konuştu.

“Dava süreçleri çok uzun sürüyor”

Dava süreçlerinin çok uzun olduğunu söyleyen Avukat Sevil Aracı sözlerini şöyle noktaladı: “Dava dosyam daha devam ediyor. Zanlı ceza alsa da bu cezalar yine bir şekilde bozuldu. Görüldüğü üzere bu davalar çok uzun sürüyor. Bu davalarda esas sorun ispat konusu. Bu konuda da ayrı bir düzenleme ve uygulama geliştirilmesine ihtiyaç var. Özellikle uzman görüşleri ve psikolog değerlendirmelerinin dikkate alınacağı bir yargı süreci olması, ispat için tanık aranmaması gerekiyor. Ensest ve esasen tüm cinsel saldırı suçlarının en ağır şekilde cezalandırılması gerekir.”

“Faillerin 10’da 9’u erkek”

İnterpol Genel Sekreterliği Çocuklara Karşı İşlenen Suçlarla Mücadele Alt Direktörlüğü Önleyici Faaliyetler Proje Sorumlusu Psikolojik Danışman Dr. Bülent Tansel de, ensest faillerinin 10’da 9’unun erkek olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: “18 yaşın altındaki ensest vakalar çocuk cinsel istismarı kapsamında ele alınmaktadır. Ensestin yaşandığı aile yapılarına baktığımızda genellikle bu ailelerde kaotik bir baba hakimdir. Bu baba baskıcı bir babadır. Bu baba aynı zamanda günahlarla sevaplarla büyütülmüş bir babadır. Çünkü dini baskının olduğu ailelerde ensest vakalara daha sık rastlanmaktadır. Eşleri ile bitmiş bir cinsel ilişkisinin olduğunu öne süren baba dışarıda yabancı bir kadınla ilişki kurmayı günah olarak görür ve bu cinselliğini ailedeki çocuğa yansıtır. Cinsel istismara maruz kalan çocuklarda derin travmatik izler kalmaktadır.”

“Ailede ensest örtbas ediliyor”

Ensest davranışın ortaya çıkışının, genellikle babanın kızlarını kıskanması ile başladığını ve aile içerisinde örtbas etme ve görmezlikle yıllarca devam ettiğinin altını çizen Tansel, sözlerine şöyle devam etti: “Ailede genelde işlevsiz bir anne, kocasının kızına olan istismarını görmezlikten gelmektedir. Analizlerini yaptığım ensest vakalarının çoğunda aile içindeki diğer bireylerin bunu öğrenmesine rağmen sustuğunu gördüm. Tarsus’da incelediğim vakalardan bir tanesinde anne hastalanıyor. Sürekli hastanede tedavisi devam ettiği için çocuklara baba bakıyordu. Bu süreçte baba iki kızını ve erkek çocuğunu istismar ediyor. Bu istismar olayına çocukların halası şahit olduğu halde herhangi bir şikâyette bulunmuyor. Sadece aile içinde bir uyarma ile kalıyor. Bu şekilde çocuklar yıllarca babaların cinsel istismarına maruz kalıyor. Daha sonra çocuklardan bir tanesinin arkadaşına anlatması ile durum ortaya çıkıyor. Çocuk bunu anlatamıyor. Çünkü bir çocuğun bütün dünyası ailedir. Ve çocuk kendini suçlar. İstismarcı tehdit ederek korkutur. Çocuklar korktuğu için de bunu söyleyemezler. Genelde aile içinde olan istismarın ispatlanması çok zordur. Bununla birlikte çocuk cinsel istismarı davalarında zaman aşımı yoktur. Birçok vaka maruz kaldığı istismarı büyüdükten sonra anlatmakta ve istismarcıya dava açmaktadır.”

“Çocuklara yönelik cinsel istismarın hiçbir kültürel etmeni veya dini açıklaması olamaz.”

Toplum olarak her zaman bu tür olayların kapalı kapılar arkasında kalmasının istendiğini belirten Tansel, “Bu durum, ayıp günah kavramları ile örtbas ediliyor. Cehalet ensestle yüzleşmemizin önündeki en büyük engellerden bir tanesi. Bunu kültürel etmenlere de bağlıyoruz. Oysa çocuklara yönelik cinsel istismarın hiçbir kültürel etmeni veya dini bir açıklaması olamaz. Hiçbir din çocuklara cinsel istismarın önünü açmaz. Din yanlış ve baskıcı bir şekilde öğretilmektedir. Uydurular ve hurafelerle yüzleşmemiz gerekiyor. Genelde sistematik olarak bir eğitim verilmesi engellenmektedir. Bu engellemelerin temel nedeni ise bu olayın, anlatıldığında daha çok artabileceği tezidir. Okul öncesi, ilkokul çocukları ve ortaokul çocukları olmak üzere bu üç gruba göre düzenlenmiş sistematik bir cinsellik eğitiminin verilmesi gerekiyor. Çocukların bu konuda bilinçlendirilmesi ile kurban olmalarının önüne geçilir. Böylelikle kadına yönelik şiddetin de önüne geçilmiş olur. Çünkü çocuk eğitimde cinsiyet rollerini öğrenecektir. Kadın ve erkek arasındaki temel farkın sadece cinsiyet farkı olduğunu öğrenecektir. Cinsiyet farklılığı ile cinselliği birbirine karıştırmayacaktır” diye konuştu.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

KYK yükü: Gazetecilik öğrencileri 28.894 lira borçla mezun oluyor

Gazetecilik öğrencilerinin çoğu haber uygulaması kullanmıyor, podcast dinlemiyor ve e-bülten abonesi değil

Avrupa’da Erasmus yapan gazetecilik öğrencileri: Burada hiyerarşi ve ezber yok

Gazetecilik öğrencileri en az A Haber’e, en çok BBC’ye güveniyor

Betül Gökce

Serbest gazeteci.

Journo E-Bülten