Film

Öldürme Eylemi: Dünyanın en acayip filmi

2012 yapımı The Act of Killing / Öldürme Eylemi, seyretmesi çok zorlu bir deneyim olan ama mutlaka seyredilmesi gereken filmlerden.

“Ölmeden önce seyredilmesi gereken 1001 film”den biri seçilmiş.

Türü belgesel olarak geçiyor. Ama tam belgesel değil. Benzeri olmayan bir tür aslında.

Bu film, 1965-67 yılları arasında Endonezya’da 1 milyona yakın insanı öldüren katilleri anlatıyor.

Filmin acayipliği şurada: Katil rollerini katillerin kendileri oynuyor.

Bugün artık yaşlanmışlar, aile babası, torun torba sahibi olmuşlar. Ama filmde –makul bir günlük yevmiye karşılığı- rol üstlenmeyi memnuniyetle kabul etmişler.

Şimdi diyeceksiniz ki, yönetmen Joshua Oppenheimer neden böyle tuhaf bir işe kalkışmış…

Hemen açıklayalım.

Ama önce biraz tarih bilgisi:

Endonezya’yı bağımsızlığına kavuşturan ilk devlet başkanı sol tandanslı Sukarno, bir askeri darbe ile devrilince ve yerine sağcı Suharto gelince, ülkede karanlık bir faşizm dönemi başladı.

Hükümet destekli paramiliter bir çete olan Pancasila Youth (Pancasila Gençliği) 65-67 yılları arasında ülkede 1 milyon komünisti ve Çinliyi öldürdü.

Yıllar sonra bir grup filmci, 60’lı yıllardaki bu kıyımı film yapmak amacıyla Endonezya’ya gittiğinde çok acı bir gerçekle karşılaştı. Katil zihniyet ülkede hâlâ sürüyordu ve cinayetleri işleyen elemanlar hiçbir şekilde cezalandırılmamıştı. Tam tersine, ‘saygın’ insanlar olarak hayatlarını sürdürüyorlardı.

Yönetmen Joshua Oppenheimer’ın ilk planı, o kıyımdan sağ kurtulup hayatta kalabilmiş insanlarla ve yakınlarıyla konuşarak bir belgesel çekmekti. Ama bu plan yürümedi. Çünkü bu insanlar (50 yıl sonra bile) hâlâ korku içindeydi ve çoğu konuşmak istemiyordu. Konuşanlarsa hemen tutuklanmışlardı.

Bu durumda Oppenheimer filmi başka türlü çekmeye karar verdi. Olaylara katillerin gözünden bakacak ve filmi onların bakış açısından anlatacaktı!

Bugün hayatta olan ve saygın yaşamlar süren iki çete elebaşı Anwar Congo ve Herman Koto ile anlaşıldı.

Ama bu noktada ‘Pancasila Youth’ örgütü ile ilgili biraz daha bilgi vermek lazım.

Bu çetenin elemanları sinema heveslisiydi, hatta bunlara ‘film haydutları’ deniyordu ve işledikleri cinayetlerde B tipi Amerikan gangster filmlerinden esinlendiklerini söylüyorlardı.

Sinema meraklısı bu katiller, hevesle oyunculuğa başladılar.

Filmi cidden seyretmeniz lazım. Çünkü anlatılır gibi bir şey değil.

İnsan vahşiliği, sadizm, gaddarlık üstüne hemen her şey var filmde.

Sürekli gülen, karizmatik, şakacı Anwar Congo’nun ‘gerçek’ ve azılı bir katil olduğunu bilmek insanın kanını donduruyor.

Anwar ve Herman ikilisi, insanları nasıl kesip biçtiklerini, nasıl işkence ettiklerini, eski Hollywood gangster filmleri ya da müzikaller formatında canlandırıyor filmde. Cinayetlerin öyküsünü kameralara ‘gururla’ ve ‘neşeyle’ anlatıyorlar. Vicdanen de acayip rahatlar. İnsan öldürmeyi bir nevi ‘iş’ olarak görüyorlar.

Film cidden benzersiz bir yapım. Çünkü, tek derdi seyirciye bir katliamın perde arkasını anlatmak değil, bu iki katili de cinayetleriyle ‘yüzleştirmek’ istiyor.

Katillere kostümler giydirmek, en kanlı cinayet sahnelerini olabilecek en absurd şekillerde çekmek, bu yüzleştirme planın parçalarından.

Herman Koto’da hiçbir değişim olmuyor. Adam dünyaya sadist gelmiş, sadist gidecek olanlardan.

Ama Anwar Congo’ya filmin sonlarına doğru bir şeyler dank etmeye başlıyor.

Film boyunca elinde tabanca, bıçak, boğma teli vs, şöyle boğdum, böyle kafasını kopardım, şöyle ezdim falan diye anlatan adama, son sahnelerden birinde “Hadi şimdi bir de kurbanı oyna!” diyorlar.

Boğazına sarılmış boğma teli eşliğinde ‘kurban rolü yaparken’, neşesi ve canlılığı gözle görülür bir şekilde yok oluyor.

“Bu hiç hoşuma gitmedi” diyor yönetmene. “İşkence yaptığım insanlar da böyle mi hissettiler yani? Büyük bir korku duydum. Korku beni esir aldı. Çok kötü bir şey.”

Yönetmen şöyle cevap veriyor: İşkence yaptığın insanlar senden çok daha kötü şeyler hissettiler Anwar. Çünkü sen bunun bir film olduğunu biliyorsun. Onlar ise sonunda öleceklerini biliyorlardı.

Anwar bunun üstüne tam çöküyor. Kameraya dönüp gayet masumane soruyor: Günah mı işledim ben?

Filmle ilgili notlar

Filmde çalışanlardan 48 kişi cast kısmında isimlerinin görünmesini istememiş. Bunlar ‘Anonim’ olarak geçiyor. Çünkü başlarına bir iş gelmesinden korkmuşlar.

Pancasilla örgütü hâlâ aktif. 10 milyona yakın üyesi var.

Pancasilla çetesine hükümetten hâlâ tam destek var. Filmin bir yerinde, bir Pancasilla mitinginde şimdiki Başkan Yardımcısı halka şöyle sesleniyor: Gangster ‘özgür adam’ demektir. Bu ülkenin özgür adamlara ihtiyacı var. Gangsterler hükümet için çalışmazlar, dışarıdan çalışırlar. Herkes devlet adına çalışsaydı bürokrasiden geçilmezdi ortalık. Gansterler yapılması gereken işleri güzelce hallederler.” (Kalabalık alkışlıyor ve gülüyor)

Filmin Berlin’de gösteriminde bir seyirci fırlayıp bağırmış: Ne yapıyorsunuz siz? Bu tıpkı gerçek SS’lere soykırımı anlatan bir filmde rol vermek gibi!” Oppenheimer şöyle yanıtlamış: “Hayır, aynı şey değil. Çünkü SS’ler artık yok, silinip gittiler. Ama bu adamlar Endonezya hükümeti tarafından hâlâ korunuyorlar, hâlâ güçlüler.”


The Act of Killing / Öldürme Eylemi (2012) – IMDb sayfası

Neslihan Acu

İstanbul'da doğdu, 1995'ten bu yana İzmir'de yaşıyor. Boğaziçi Üni. Mühendislik Fak. mezunu. Gazeteciliğe İzmir Life dergisinde röportajlar yaparak başladı. Medyatava'da üç yıl medya yazıları, Yeni Asır'da dört yıl köşe yazıları yazdı. Yayımlanmış yedi romanı var: Meltem K'yı Kim Öldürdü, Kadından Donkişot Olmaz, Ne Güzel Bir Hiçlikti Aşk, Kuzgunun Şarkısı, Artık Ayrılsak Diyorum, İyi Tanrının Çocukları, Z Yalnızlığı.

Journo E-Bülten