Görüş

Türkiye’de okur temsilciliği yapan ilk kadın gazeteci yazdı: “Teşhir ederek kolay yolu seçtik”

Faruk Bildirici ve Nevşin Mengü'nün geçen hafta başlattığı reklam ve gazetecilik etiği tartışması sürüyor.

Gazetecilik etiği tartışmasının bir boyutu da, “ombudsmanlık” kurumu. Türkiye’de büyük bir gazetenin okur temsilcisi olarak atanan ilk kadın gazeteci olan Belma Akçura, Journo için yazdı. Akçura’ya göre gazetecilik mesleği ve ilkeleri temelde aynı kalsa da ombudsmanlık tüm dünyada hızla değişiyor. Türkiye’deki ombudsmanlar adına bir özeleştiri de yapıyor Akçura: “Eleştirileri genellikle haberi yapan gazetecinin kimliği üzerinden yaptık, isim vererek, o gazeteciyi teşhir ederek… Yani kolay yolu seçtik.”

Dünya, savaş gibi sarsıcı bir gündemle meşgulken, Türkiye’de gazetecilik mesleğinin etik kurallarını sürekli hatırlatmak ya da tartışmak zorunda kalmak son derece rahatsız edici. Üstelik bu konuda “bir ileri bir geri” şeklinde yol almak, birbirine saygısını yitirmiş tartışmaların içerisinde sıkışıp kalmak, eleştiriyi hakarete, aşağılamayı linç kültürüne dönüştürmek… Belli ki; sadece etik normlar konusunda değil, işimizin ne olduğu ve nasıl yapacağımız konusunda da kafamız hayli karışık.

Tam da bu nedenle bir süredir; “medya ombudsmanlığı” üzerinden sürdürülen çivisi çıkmış mesleki tartışmaların uzağında dursam da bu meslekte uzun yıllar ombudsman olarak görev yapan bir kişi olarak genç meslektaşlarıma küçük bir katkı sunmak amacıyla yazıyorum:

Bilinen şu: Türkiye medyası uzun yıllar ombudsmanlık kurumunu benimseyemedi. Hâlâ da benimsemiyor. Bu sadece bizde mi böyle? Hayır; New York Times, The Guardian, Washington Post gibi dünya medyasının büyük bir bölümünde ombudsmanlık kurumunun işleyişi ya değişti ya da kaldırıldı.

Hedefe koyarak gazetecinin güvenilirliğini zedeleyen bir algı oluşturduk

Neden?” sorusuna yığınla açıklama getirilebilir elbette: Medya kuruluşları yayın politikalarının aleni bir biçimde eleştirilmesinden hoşlanmıyor, egosu yüksek gazeteciler hata kabul etmiyor, bu işi yapacak seviyede ombudsman olmadığına inanılıyor, yeni teknoloji okurun zaten kendi düşüncelerini yazmasına imkân tanıyor, gibi…

Daha da önemlisi medya etiği ihlallerinde eleştirinin kamuoyu önünde gerçekleşmesi, o kurum ya da gazetecilerin itibarını zedeliyor. Hâliyle bu ve benzeri tartışmalar, bizim gibi ülkelerde ombudsmanlara yönelen öfkeyi “Sen kimsin?!..” noktasında kilitliyor.

Türkiye medyasında çoğu kez “birbirinin kuyusunu kazan” mesleki tartışmalara neden olan şey, ombudsmanlığın işleyişinden ya da ombudsmanların soruna yaklaşım biçiminden kaynaklanıyor olabilir mi?  Muhtemelen.  Çünkü Türkiye’de medya ombudsmanları işe evrensel meslek etik kurallarını “kurumsal” düzeyde hatırlatmak, yayın politikaları üzerinde etki yaratmak ya da kurum içi denetime katkı sunmakla başlamadı. Aksine “öğretilmiş” bir tecrübeyi okur şikâyeti üzerinden bazen “kurumu,” ama çoğu kez “gazeteci ve haberi” hedefe koyarak sayfasına taşıdı.

Çalıştığımız kurumlarda meslek etik ilkelerine uygun olmayan hatalı, yanlış, çarpıtılmış ya da amacından saptırılmış bir haberi, bir makaleyi, bir fotoğrafı gazete adına çoğu kez özür mahiyetinde okurlarla paylaşırken, eleştirileri genellikle haberi yapan gazetecinin kimliği üzerinden yaptık, isim vererek, o gazeteciyi teşhir ederek. “Bakın kurumumuz eleştiriye ne kadar açık” demek, okurun kuruma güvenini tesis etmek için… Yani kolay yolu seçtik.

Bu da aslında alanında uzmanlaşmış, haberciliğiyle var olan iyi bir gazetecinin, kamuoyunda güvenilirliğini zedeleyen bir algıya neden oldu. İster istemez… Ombudsmanların bazen muhabirlerin öfkesine, bazen editörlerin hışmına, bazen de kurumların baskısına maruz kalmasının nedeni de bu: Medyanın geneline sirayet etmiş olan meslek ilkelerine aykırılığın, uygunsuzluğun, eksik – yanlış haberciliğin, etik olmayan gazeteci davranışlarının ya da habere yönelik eleştirel dilin kişiselleştirilmesine…

Ombudsmanlık, gerçekte bir hak savunuculuğudur

Oysa ombudsmanlık gerçekte bir hak savunuculuğundan başka bir şey değil. Milliyet, ırk, etnisite, yaş, engellilik cinsiyet, cinsel kimlik, dil, din mezhep, sınıf, inanç ve inançsızlık ayrımcılığı mı yapıyor? Ya da ulusların, halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını zedeleyen, nefreti, düşmanlığı körükleyen, her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtıcı yayınlar… Ombudsman olarak bunu hatırlatırsınız. Medyada insana yönelik ayrımcılığın önlenmesi ve onurlarının korunması konusunda gerekli duyarlılığın gösterilmesi için çaba harcarsınız. Bunu da çalıştığınız kurumda, kurum içi denetimle yaparsınız… Gazetecilerin görevi de bellidir; objektif, dürüst, adil ve doğru habercilik yap.  Reklam, haber ve yorum ayrımına dikkat et yeter!

Dolayısıyla ombudsmana konu olacak gazeteci profili ile haberin ilkesel sunumu arasında da ayrımı iyi çizmek gerekiyor. Haberlerin meslek etiği ilkelerine uygunluğunu kurum içerisinde yaparsınız ama yalan haber yapan ya da bir reklamın objesi olan ya da işini kendi menfaat ve çıkar ilişkileri üzerinden kuran kişiler de “gazeteci” kimliğini taşıyorlarsa bu sadece çalıştıkları kurumları değil, meslek örgütlerini de devreye sokan yaptırıma yönelik bir süreci başlatır. Bu konuda bağımsız olarak, internet üzerinden bu işi tek başınıza yapmanızın da bir değeri yoktur. Gazeteci kimliğini taşıdığınız sürece bu kurallar sizi de bağlar.

Batı medyasında ombudsman köşeleri kaldırıldı

Evet, dünya değişiyor, medya değişiyor ama medyanın evrensel kuralları değişmiyor. Gelişen dünya yeni kavramlar, yeni oluşumlar, farklılıklar üzerinden yeni ilkesel kurallar belirleyebilir ama bunu da evrensel meslek ilkeleri üzerinden yapar. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Başkan Yardımcısı Emre Kızılkaya’nın Journo’daki son yazısında geçen, “Gazeteciliğin geçmişinde yaşanan birçok zorluk ve bunlarla mücadele yöntemleri, bugünkü sorunları da çözebilecek dersler içeriyor. Geçmişin medyasının (mutlaka bir şekilde meşrulaştırmaya çalıştığı) yanlışlarını yeni medya ortamına taşımamak gerekliliği de bugünün dersi olsun” sözlerini bu nedenle çok önemsiyorum.

Çünkü medya ombudsmanlığının da işleyiş biçimi birçok gazetede değişti. Bu dünya medyasında da böyle… Örnek çok. Bazı ödüllü muhabirlerinin yalan haberleriyle sarsılan New York Times’da ya da Washington Post, Los Angeles Times gibi gazetelerde de artık haber ombudsmanı köşeleri yok. Bunun yerine medya etiğini konu alan medya köşeleri var.  The Guardian da tüm şikâyetlerin iyi niyetle yapıldığı ve hiçbir gazetecinin de okuru yanlış yönlendirmek amacında olmadığı düşüncesini “okur editörü” köşesiyle taçlandırıyor. Okur editörü kurum içi denetimini haberde sorun varsa ilgili birimlere bildiriyor, düzeltilmesini sağlıyor ama bu eleştirileri köşesine taşımıyor.

Ombudsman olmanın ölçütü: Sadece dürüstlük

Türkiye medyası da ombudsmanlık kurumuyla hâlen görev yaptığım Milliyet sayesinde tanıştı.  Gazete genel yayın politikası doğrultusunda ombudsmanlığı değişen medya ortamına uyum sağlayarak yeniden şekillendirdi. Milliyet uzun süredir kurumsal eleştiri ya da medya etik kurallarına uygunluğu, gazete çıkmadan hemen önce kurum içerisinde yapıyor.

2013’tü sanırım, Los Angeles’ta düzenlenen Haber Ombudsmanları Örgütü’nün (ONO) toplantısında üzerinde “düşün, sorgula, konuş” yazılı bileklikler dağıtıldı. Bunlar ahlâki açıdan zaten hepimizin öğrenmesi gereken kurallardı. ONO Başkanı Stephen Pritchard “Peki ombudsman olmanın kriteri nedir? sorusuna da tek bir kelimeyle yanıt verdi: “Dürüstlük.” Sadece dürüstlük. Bilgi kirliliği, hak ihlallerine karşı dürüst, adil ol yeter. Çünkü ombudsmanlık; insan hakları hukuku, insanlık onuru, eşitlik üzerinden şekillenen ırkçılık ve nefret söylemlerine karşı bir duruş sergileyen çok geniş bir alana sahip.

Dolayısıyla neyin haber olmadığını ya da kurallara uygun olmayan haberi ya da etik davranmayan gazetecileri ya da medyayı teşhir ederek yazmak yerine ombudsman sayfasını yeni medya kurallarına ayırmak, medyanın ideolojilerle var olan o köhneleşmiş haber zihniyetinin, dilinin, habere bakış biçiminin iyileşmesine katkı sağlamak, gelişen ve değişen koşullarda yeni ilkeleri belirlemek, sanırım bu can sıkıcı mesleği aşağı çeken restleşmeler ve çemkirmelerle dolu tartışmalarla da başa çıkmamızı sağlayacaktır.

Ek bilgi: Hangi ülkede, okur temsilciliği neye dönüştü?

ONO’nun üyeler sayfasına bakılırsa Belçika, Hollanda, Çek Cumhuriyeti, Güney Afrika ve Meksika gibi bazı ülkelerde hâlâ “ombudsman” olarak görev yapan medya çalışanları olduğu görülüyor. Ancak ABD ve İngiltere başta olmak üzere çoğu ülkede, dünyanın en yüksek erişime sahip ve en saygın yayınlarında eskiden olduğu gibi bir ombudsmanlık artık kalmadı.

New York Times “public editor” (kamu editörü) adıyla 2003’te Türkiye’dekine benzer bir okur temsilciliği sistemi kurmuştu ama gazete 2017’de buna son verdi.

ABD’nin bir diğer saygın gazetesi olan Washington Post’ta 2013’e kadar (43 yıl boyunca) gazetenin haberlerini yeri geldiğinde eleştiren bir ombudsman vardı. 2013’te bu unvan değiştirildi. “Okur temsilcisi” artık sadece gazetenin blogunda kullanıcı görüşlerini yanıtlar oldu. Son dönemde bu bölüm de kaldırıldı ve artık okur temsilcisi yok.

Şu anda okurlar Washington Post sitesindeki özel bir bölüme görüşlerini yazabiliyor. Muhabirler ve editörler ara sıra bu bölüme konuk olup soruları ve eleştirileri yanıtlıyor.

Özetle ABD’de böyle bir trend var. NPR gibi birkaç istisna dışında ombudsmanlık kalmadı. Bunun yerine ilgili yazarın bazen kendi gazetesini de eleştirebildiği “medya köşeleri” yaygınlaştı. Örneğin New York Times’da 2 yıldır çok okunan medya yazılarını Ben Smith kaleme alıyordu, ancak o da yeni bir girişim için ayrılacağını açıkladı.

İngiltere’de ise tarihte ilk kez okur temsilcisi atayan yayın olan The Guardian (1997’de) bugün de bir okur temsilcisine sahip. Elisabeth Ribbans bu göreve gelen 5. isim. Ribbans okurlardan gelen şikâyetleri değerlendiriyor, belirli bir haberde sorun varsa ilgili birimlerin bu haberi düzeltmesini sağlıyor. Yani bunları kendi köşesinde eleştirmiyor.

BBC‘nin sitesinde eskiden “The Editors” diye blog vardı ve burada ilgili editörler özeleştiri de yapardı. Kurum bunu 2012’de budadı ve birkaç yıl önce de tamamen kaldırdı. BBC bugün o kadar büyük bir kurum ve her gün öyle çok içerik üretiyor ki bir okur temsilcisinin eskiden olduğu gibi hepsini denetlemesi mümkün değil. Bunun yerine BBC, yayın rehberlerini sürekli yeniliyor. Yönergeleri uygulama sorumluluğunu ise ülkelerin ve birimlerin yayın yöneticilerine bırakıyor.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ULUSLARARASI GAZETECİLİK İLKELERİNE GÖRE REKLAM VE SINIRLARI

Belma Akçura

Gazeteci-yazar. Milliyet gazetesinde insan hakları alanında kendisine sayısız ödül getiren röportaj, dizi ve özel haberler yaptı. Derin Devlet Oldu Devlet, Devletin Kürt Filmi, Teşkilatın Adamları, Ağca'nın Derin İlişkileri, Olay Yargıya İntikal Etmiştir ve Kaldırın Şu Heykeli Buradan adlı kitapların yazarı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Altan Öymen’in başkanlığında kurduğu Etik Kurulu’nun iki dönemdir koordinatörlüğünü yürütmekte olan Akçura, aynı zamanda İoanna Kuçuradi başkanlığında oluşturulan İnsan Hakları Danışma Kurulu üyesi. Hâlen Milliyet gazetesinde ombudsman olarak görev yapmaktadır.

Journo E-Bülten