Dizi

Poyraz Karayel: Şerefli mağlubiyetlerin adamı

Bir Poyraz Karayel sezonunun daha sonuna geldik. Sezona şampiyonluk parolasıyla başlayan Poyraz, ne yazık ki şampiyonluğu son maçta kaçırdı. Ne de olsa o da kuponu son maçta yatanlardan.

Sezon finaline gelmeden önce genel olarak diziden bahsetmek isterim. Henüz başlamadan, tanıtımlarıyla ilgimi çekmişti Poyraz Karayel. Kayıp Şehir ve Kayıp gibi kalburüstü dizilerde oynayan İlker Kaleli zaten gönlümüzde yer etmişti. Burçin Terzioğlu ve bu aralar izlediğim en iyi çocuk oyuncu Ata Berk Mutlu ile çok iyi bir üçlü oldular (dizideki deyimle; kuru fasulye-pilav-cacık). Diğer karakterler de bu üçlüye eşlik edince ortaya Türkiye televizyonlarında pek alışık olmadığımız düzeyde bir iş çıktı. Tabii burada dizinin senaristi Ethem Özışık’a kapatmamak üzere bir parantez açmak lazım. Öncelikle Oğuz Atay’ı dizinin içine incelikle yedirmesi, senaryoyu edebi bir metin gibi yazması (ki öyle olmalı zaten) beni yakalayan ilk unsurlardı. Olay örgüsündeki ustalığı ve karakterleri ayrı ayrı çok sevdirmesi de (bunda oyuncuların da payı büyük) bir yazar başarısı.

Genel olarak çok iyi bir ilk sezon ve muhteşem bir sezon finalinin ardından, ikinci sezon biraz durağan başladı. Bence bu güzide dizinin en büyük sıkıntısı; çizgi roman dünyasında ‘villain’ dediğimiz, kötü karakterler. İlk sezondaki baş kötüyü çok beğenmezken, bu yılki kötüler ‘gelen gideni aratır’ sözünün canlı örnekleri oldular. Kusura bakmazlarsa, ben burada kusuru yazarda değil, kötü karakterleri oynayan oyuncularda ve yönetmende buluyorum. Mesela Macit Koper yılların oyuncusu ama Adil Topal karakteri üstüne o kadar oturmadı ki, böyle bir oturmamak görülmemiştir.

Dizilerimizde yaygın olarak görülen ‘sevilen karakterin abartılması’ hastalığı bu nadide dizimizde de görüldü. Mesela Zülfikar o kadar mizahi bir hale geldi ki can dostu Sefer’in yasını bile doğru dürüst tutamadı. Komedi unsuru olarak Songül de zaman zaman sıktı. Dizinin aksayan ayaklarından biri de, polisiye bir dizi olmasına rağmen teknik konularda çok sık hata yapılması. Mesela, sezon finalinde Savcı, Bahri Baba ve tayfasının tahliyesine karar verdi. Tahliye kararını savcı değil mahkeme verir. Zaten karakoldan tahliye olunmaz. Savcı kararıyla serbest bırakılır şüpheliler. Mahkemeye çıkana kadar ‘sanık’ değil ‘şüpheli’dir gözaltına alınanlar. Ayrıca şunu da söylemem lazım; savcı karakteri felaketti. ‘Dost acı söyler’ makamından diyeceklerim bunlar. Tabii bu işlere az-çok bulaşmış biri olarak şunu da belirtmeliyim; haftada 140 sayfalık bir metin yazıp kaliteyi aynı düzeyde tutabilmek neredeyse imkânsız. Diziler 90 dakikayı bulduğunda ‘yerli dizi yersiz uzun’ eylemleri yapılmıştı. Şu an diziler 140 dakikaya gelmiş durumda. Bu şartlar altında dizinin yazı ekibi (hikâye, tretman, senaryo) ortalamanın çok üstünde bir iş yapıyor.

Gelelim sezon finaline. Dizinin başında 10 dakikada geçilmesi gereken sahnelere o kadar takıldılar ki (süreyi uzatmak adına yapımcı ve kanalın kararı olabilir), internetten izliyor olsam ileri sarardım. Ayşegül, Meltem ve Ümran sevdiceklerini müebbet hapse değil de, iş gezisine yolluyorlardı sanki. Bu sezonun en güçlü kötü karakteri Neşet, şanına yakışır bir şekilde veda etmedi ne yazık ki. Ruslar başlarda bir göründü sona kadar bir daha göremedik. Dolgu sahneler yerine, ‘Poyraz vs. Ruslar’ kapışması görsek, finale doğru daha da yükselebilirdik. Poyraz’ın ölüme giderken Cemal Süreya’dan Üstü Kalsın‘ı okuması çok güzeldi. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan babanın, bir kurşun sıkıp gitmesi de bir o kadar garip.

Sonuç olarak, geçen yılki sezon finalinin gerisinde kalsa da Poyraz Karayel gönlümüzün şampiyonu. Game of Thrones’taki gibi bir ‘Jon Snow öldü mü?’ sorunsalı bizleri bekler gibi görünüyor ama cevap açık aslında. Poyraz vurulduktan sonra gördüklerimiz, Poyraz’ın aklından geçenler. Bunun ilk kanıtı Albay Amca’nın ölüm ilanını ‘Poyraz Dili’nde yazdırması. İkinci kanıtı ise yine Albay Amca’nın, Poyraz’ın sanrılarındaki gibi üniformalı olması. Yabancı dizilerde sık sık karşılaştığımız, ‘baş karakterin hiç bahsi geçmeyen annesinin birden bire ortaya çıkması’ durumu önümüzdeki sezon bizi bekliyor sanırım. Dizinin genel konsepti ile ilgili tahminim ise, Poyraz’ın akıl hastanesinde yatan bir deli olması. Bütün bu yaşananlar, Poyraz’ın kafasında canlandırdıkları. Ayşegül belki hastanedeki doktorlardan biri. Albay Amca, Poyraz’ın yanında yatan kendini albay sanan kafasında şapka olan biri. Bahri Baba başhekim. Ben pası verdim, diğer karakterleri de siz oturtun.

Velhasılı kelam, gelecek sezonu yine iple çekeceğim. Yazım ekibinin yükünü alacak editör, bir de teknik konular için danışman transfer edilirse, bu takım çok iyi iş yapar önümüzdeki sezon.

Etiketler

Sercan Sarıkaya

2009'da radyo programcılığıyla medyaya adım attı. Radyoda, televizyonda ve dergilerde; editör, sunucu/spiker, mizah yazarı ve senarist olarak yer aldı.

Journo E-Bülten