Gazeteciliğin duayeni Tuğrul Eryılmaz, meslekteki 50. yılında, 50 soruda hayatının ‘en’lerini Journo okurları için anlatıyor. Gazeteci olarak en çok Hasan Cemal’e hayranlık duyan Eryılmaz, en yakından takip ettiği habercinin ise Çiğdem Toker olduğunu söylüyor. “En abartılan gazeteci” sorusuna “Ahmet Hakan” cevabını veren Tuğrul Eryılmaz, “Onu ciddiye almak bile doğru değil” diyor.
En unutamadığınız gazetecilik anınız nedir?
TRT haber merkezinde, 1 Mayıs 1977’de nöbetçilerden bir tanesiydim. İstanbul’da, bir sürü kişinin öldüğü haberlerle ilgilenmek ve orada olamamanın kahrını duymak… Yani hayatımda çok az karışır benim, orada gazeteciliğim ile kendim bir karıştım. Gittim geldim. Bence en kötüsü odur. 1 Mayıs 1977’deki faciadır ve o sırada bir tek ben TRT haber merkezinde çalışıyordum. Çok kötüydü.
En çok hayranlık duyduğunuz gazeteci kimdir?
Biraz zorlarsam Hasan Cemal diyeceğim.
En çok etkilendiğiniz haber neydi?
Valla gerçeğini istiyorsan… Öyle bir… O kadar çok haber oldu ki, yani bir tanesini seçip size sunmam çok zor şimdi. 50 sene, belki 1000’e yakın haber…
“75+ bir adamdan korktular”
En çok gurur duyduğunuz gazetecilik başarınız nedir?
En çok gurur duyduğum gazetecilik başarım; basın kartımın, bu AKP’liler tarafından iptal edilmesidir. 75+ bir adamdan korktular. Ben de kendimle gurur duyuyorum.
En sıkı takip ettiğiniz gazeteci veya köşe yazarı kimdir?
Çiğdem Toker. T24’e yazan, cuma akşamı Nevşin Mengü ile programı olan…
En unutulmaz haber söyleşiniz kimleydi ve konusu neydi?
Unutulmaz mı unutulur mu bilmem ama en sevdiğim, en önem verdiğim iki tane haber söyleşisi söyleyeceğim size. Birisi Bülent Ecevit ile yaptığımdı, Nokta dergisinde. Diğeri ise yine Nokta dergisinde, ki veda röportajımdı, Türkan Şoray ile yapmıştım.
En çok özlediğiniz eski gazetecilik günlerinizden bir anınız nedir?
Yine 70’lere gideceğim. Hem de İsmail Cem döneminde bir sürü genç muhabiri Mehmet Barlas işten çıkarmaya çalıştığı anda haber merkezinin neredeyse tamamının buna karşı tepki vermesiydi. Sonra da böyle bir şey göremedik zaten.
“Objektif olmak zorunda değilim” dersen yanlış bir iş yapmış oluyorsun
Üzerine çalışırken sizi en çok zorlayan haberiniz hangisiydi ve neden zorlandınız?
Ecevit söyleşisine giderken, kapıda o zamanki patronum Bülent Şemiler‘in belirmesi. Beni gerçekten çok şaşırtmış ve zorlamıştı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Çünkü patronun ne işi var seninle beraber? Niye o orada? Bunlar çok kötü şeyler.
Gelmiş geçmiş en kötü gazeteci sizce kimdir?
Gazeteci demeyeyim de gazeteciliğe bulaşmış Masum Türker diyeceğim. Yine Nokta’nın başındaydı. Sonra da milletvekili oldu galiba. Şimdi de televizyonlarda gerçekten abuk sabuk konuşuyor.
Sizce objektif gazetecilik mümkün müdür?
Bu bir evrensel değer, “objektivite.” Yaşam boyunca geçirdiğin her şey seni etkiliyor ama “ya ben objektif olmak zorunda değilim” dersen o zaman yanlış bir iş yapmış oluyorsun ve tamamen kopuyor. Propaganda yaptığını görüyorsun birdenbire. İşte “bunu nasıl engellerim” diyince objektif olmaya dört elle sarılmak gerektiğini düşünüyorum. Hep becerebiliyor muyuz? Hayır ama bilelim ki o kural hep orada.
Sosyal medyanın gazetecilik üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sosyal medyayla en ufak bir ilgim yok. Hiçbirinin bir şeyi değilim yani… Sosyal medya şey değil mi? Twitter, yok. Facebook, yok. Hiç alakam yok. Son derece normal bir gazete okuruyum ben. Gözüm de görmüyor zaten artık.
Sizce mesleğinizdeki sıçrama noktası olan haberiniz hangisiydi?
Yeni Gündem dergisinde yayımladığım, ilk böyle dınk eden, Kürtçe’nin yasaklanması üzerine bir yazıydı. Hem yazarı hem ben bayağı mahkemeye taşındık.
“Ahmet Hakan gazeteci olmamalıydı”
Sizce en abartılan gazeteci kim?
Ahmet Hakan. Hiç oralarda olmamalıydı. Hatta gazeteci olmamalıydı. Ne güzel değil mi öyle hayat, yan yat oku. Otur kendi başına güzel güzel. Ruhun temiz. Yok, onu ciddiye almak bile doğru değil.
Keşke bu haberi ben yapsaydım dediğiniz bir haber var mı?
Onlarca vardır. Hiç bana bunları saydırmayın şimdi. O kadar güzel haberler çıkıyor ki gençlerden. Şimdi o desem, bu desem haksızlık etmiş olacağım, onun için çok sayıda haber vardır. Ama en sevdiğim haberler baskı döneminde yapılan haberlerdi diyebilirim.
Peki az önce dediğiniz genç gazetecilerden isim verseniz kimleri sayardınız?
Öyle var ki onlardan. Mesela Nazan Özcan çok iyi bir gazetecidir. Oray Eğin de bu hâle gelmeden iyiydi.
“Doğru dürüst tek okuduğum şey The Guardian gazetesidir”
Yabancı basında en sıkı takip ettiğiniz kaynak nedir?
Benim doğru dürüst tek okuduğum şey The Guardian gazetesidir. Londra’daki öğrencilik günlerimden beri ben, “bakayım bizim The Guardian ne diyor” derim. Bakarım bir sürü gazeteye, ama bir tane dediniz. “It’s The Guardian.”
En çok takip ettiğiniz yazar kimdir?
Romancı? Hiç kuşkusuz Yaşar Kemal.
Yaşar Kemal ile tanışmış mıydınız?
Yaşar Kemal’i tanıyorum da… Bir de öyle bir gururum var tabii. Rakı içmişliğimiz vardır. Daha ne olsun.
Medyada eskiden yoktu ama şimdi var dediğiniz bir şey var mı?
Bilgisayarlar. Biz bilgisayar falan görmedik. Daktiloyla başladık biz. Onun için bilgisayar diyeceğim.
Eskiden gazetecilik etiğine en azından çoğunluk inanıyordu
Bilgisayarların gazeteciliğe etkisini nasıl görüyorsunuz?
Bir kere hayatımız çok kolaylaştı. Ama bu lafı hep duyacaksınız eskilerden, önceki kuşaklardan: “Bizim zamanımızdaki daktilo ‘tık tık’ları daha güzeldi”. Siz buna kulak asmayın. Kullanıma sokulan bir şey varsa ve hayatı kolaylaştırıyorsa… Olmadık bir isim yazıyorsun, Google cevap veriyor sana yani mesela. Eskiden iki saat arardık gazete ofislerinin mahzenlerinde yahu. O haber ne? Ne zaman çıkmıştı? Kaçında çıkmıştı? Tam bir rezillikti.
Tam tersi bir soru: Medyada eskiden vardı ama şimdi yok dediğiniz bir şey var mı?
Etik.
Eskiden sizce cidden var mıydı gerçek bir etik?
En azından çoğunluğumuz inanıyorduk. Şimdi tam tersine döndü. Şimdi alenen yani. Havuz diyorlar, yandaş diyorlar. Zam geliyor, müjde diyor yani. Bunlar başka ve bunlara ben zaten farkındaysanız gazeteci demeyi reddediyorum. Onlar oraya görevlendirilmiş insanlar, hatta resmî troller.
Sağ-sol kavramları 68’den bu yana nasıl değişti? Temelde aynı, ambalaj mı değişti; yoksa temelde mi farklılaşma var?
Sovyetler Birliği’nin durumunun Gorbaçov’dan sonra hızla değişmesiyle dünya bir tekboyutluluğa gitti gibi. Sanki öyle geldi bana ve tabii bu çok şey değiştirdi. Şu anda epey bir zamandır da kapitalist felsefenin ağırlığıyla yürüyoruz ki ona razıyız. Hiç değilse onların etiğini kullansalar. Onu bile kullanmıyorlar. Kapitalizmin de kendine göre bir raconu vardır diye düşünüyorum. Ama hiç görmedik tövbeler olsun.
2024 yılında, 20 yaşındaki bir iletişim öğrencisine “gazetecilik yap” mı dersiniz, yoksa “yapma” mı?
Hiç kimseye gazetecilik yapma demem. Ama becerebileceksen yap derim. Gerçekten paraya çok ihtiyacın varsa, para seviyorsan sakın yapma kardeşim derim. Reklamcı ol derim, bir şirkete gir, orada mali müşavir ol, uzman ol, ama hakikatle bir derdin varsa, kafan da biraz parlaksa hiç kimseye gazetecilik yapma demem.
Genç gazetecilere: Çok oku, çok yaz, sormaktan asla korkma
Mesleğe yeni başlayanlara üç beceri tavsiye etseniz bunlar ne olurdu?
Çok okuyacaklar, çok yazacaklar ve sormaktan asla korkmayacaklar.
En çok keyif aldığınız hobiniz ne?
TRT Radyo 3’ü açıp rock ve blues dinlemek. Onun yerini Karl Marx’ın Manifesto’su bile zor alır.
Size en çok ilham veren kişi kimdir?
Marlon Brando tabii ki. Hatta daha doğrusunu söyleyeyim, Marlon Brando ve Elizabeth Taylor. Güzel filmleri vardır onların. E şimdi yaşım da ortaya çıkıyor. 78 korkunç bir yaş. Allah kimseyi bu hâle getirmesin.
En çok özlediğiniz eski gazetecilik günlerinizden bir anınızı paylaşır mısınız?
Nokta dergisinde pazar günü dergi çıksın diye cuma akşamları konyağımızı, viskimizi alıp sabaha kadar içip, bağırıp çağırıp ama taş gibi kafalarla dergiyi pazar günü standlara göndermekti. Bu her hafta müthiş keyifli olurdu. Kadını erkeği iyi de içerdik, şimdi öyle şeyler yok galiba.
En sevdiğiniz alıntı veya söz nedir?
“Gölge etme başka ihsan istemem.” Patronlara…
“Gazeteci propaganda yapmaz, aktarır”
Şu ana kadar okuyup etkilendiğiniz favori manşet nedir?
Hakikatten buna cevap veremeyeceğim. Bir sürü olabilir böyle. Propaganda metni başlığı gibi olmayan her haber başlığı benim için mübahtır. Derdini anlatan. Ama asla şeye hak veremem mesela; “Bizimkiler kazandı,” “Onları mahvedeceğiz” gibi… Bunlar her hareket olabilir; sağcı, solcu, dindar, laik, hiç öyle bir derdim yok. Gazeteci propaganda yapmaz, aktarır. Bitti.
En sevdiğiniz sanatçı kimdir?
Belli etmişimdir herhalde. Türkan Şoray ve Kadir İnanır. Çok oldu onlarla da buluşmayalı. Artık buluşup içemiyoruz da… Eskiden böyle şeyler yapardık biz.
En sevdiğiniz gazeteci sloganı nedir?
Hiç aklıma bir şey gelmiyor. O kadar çok şey söylenebilir ki bir tanesini seçemiyorum. Objektivite desem tarafsızlık gidecek ve diğerleri. Buna zor cevap vermek.
Peki motivasyon kaynağınız nedir?
Belli işte. Kendimi inandırdım, “haber önemlidir” diye. Halkın haber alma özgürlüğü çok kutsaldır. Bakın gazetecilik kutsaldır demiyorum. Halkın haber alma özgürlüğüdür kutsal olan. O zaman ben de bunun hizmetinde olayım, çalışıp para kazanayım. Ben çünkü ana “akım medya” ve “sol medya” arasında gidip geldim. Çünkü para da kazanmak zorundasın. Babam zengin değildi. Memur çocuğuydum ben.
En sevdiğiniz haber kanalı veya platformu nedir?
Şu anda hiç yok. Yani çok zorlarsam BBC diyeceğim. Çok demek isterdim Halk TV, Sözcü TV, bunlardan biri. Hayır değiller. Çok korkunç onlar, korkunçlar. İsmail Saymaz nasıl bu hâle geldi, meraktan ölmek üzereyim. Ne kadar meraklı insanlar para kazanmaya.
Özellikle “Şunu hiç sevmedim” dediğiniz bi olay var mı Halk TV veya Sözcü Tv’de?
Yani sürekli CHP propagandası yapılıyor. Daha ne olsun. Ve aynı kafalar konuşuyor sürekli. 25 tane kafadan fazlasını say, ben bir daha Türkiye’de ağzımı açmayayım.
“İzmir/Karşıyakalıyım. Herhalde gidip orada öleceğim”
Gazetecilikle alakalı en sevdiğiniz film nedir?
Vardır öyle güzel filmler. Hiç aklıma gelmiyor. Öyle sorunca pat diye olmuyor.
En sevdiğiniz televizyon dizisi nedir?
En sevdiğim dizim olmayacak kadar zekiyim.
İngiltere’nin en sevdiğiniz kenti?
Londra tabii ki. Hiç kuşkunuz olmasın.
Türkiye’nin en sevdiğiniz kenti?
Ben İzmir/Karşıyakalıyım. Herhalde gidip orada öleceğim, onu da söyleyeyim. Herkes memleketinde.
Avrupa’nın en sevdiğiniz kenti nedir?
Barcelona’yı, Katalonya’yı sevmiştim. Bunların hepsi 70’lerde. Düşün, Barcelona’ya gittiğimde korkunç Franco vardı hâlâ. Gitti giderdi ama İspanyollar müthiş insanlar, çok eğlenceliler. Katalanlar da öyle. Kızıyor onlar da. Bizim buradaki Türkler-Kürtler gibi. Pot kırmayayım.
Dünyada siz en çok etkileyen şehir hangisi?
Londra diyeceğim tekrardan. New York diyemiyorum. Oraya da gittim ama Londra başka bir şey yani. Aynı zamanda Avrupa.
Londra’nın bu kadar ayrı bir yerde olmasının sebebi ne?
Çok kozmopolit bir kent olması ve her şeyin neredeyse orada olması ve orada başlaması. Siyaset de öyle, müzik de öyle, Beatles, Rolling Stones… Sadece siyasetten, parlamentodan bahsetmiyorum. Oradan patlıyor her şey kardeşim. Bu da onların şansı. Allah insana sömürgeci şansı versin diyeceğim yani.
Gazetecilik hayatınızda yazdığınız en garip haber nedir?
Çok zor böyle bir detayı hatırlamam.
“Bunu başkası yapsa işten atardım”
Peki yaptığınız en komik hata nedir?
A tabii… Resimaltı metninde Türkan Şoray ile Suzan Avcı’yı karıştırmam. Nokta dergisindeydim. Kâbus gibiydi. Göz göre göre hem de. Bunu başkası yapsa işten atardım.
En sevdiğiniz magazin gazetecisi?
Yok ki. Var mı? Siz söyleyin bana. Yani öyle bir şey kalmadı ki doğru dürüst. Kızların her tarafını açıp gösteriyorlar. Bunlar da çok şey sorular yani. Ne diyeceğini şaşırıyorsun. Hayatta görmediğin bir kadını koyuyorlar, 8 kare art arda ekrana. Bana ne! Söylemek de ayıp ama et satıyorlar resmen.
En sevdiğiniz “kurgu yapan” gazeteci kimdir?
Bütün gazeteciler kurgu yapar zaten kardeşim. Ama en iyi kurguyu kim yapar diye soracak olursan, Ümit Kıvanç yapar. Ona da hiç bayılmam. Fark ettiyseniz kimseyi sevmiyorum ben.
En sevdiğiniz spor gazetecisi kimdir?
Hayatımda 4 kere maça gittim. Hiç bana sorma spor gazetecisi diye. Hatta hangi maçlar olduğunu söyleyeyim. Chelsea, Stoke City, 2 kere de mahalle arakadaşlarımla Kafsinkaf’ın (Karşıyaka Spor Kulübü) maçlarına gitmiştim. Bu kadar benim futbol ile ilgili bilgim.
İstanbul gazeteciliği mi? Ankara gazeteciliği mi?
Ankara’da başlayıp İstanbul’da bitirdim. İki bölgenin de kendine göre çok başarılı örnekleri de var. İlle de parlamento, meclis, siyasi parti gazeteciliği yapacaksan tabii ki Ankara diyeceğim. Ama ben yapmazdım böyle bir şey. Zor çünkü. Ankara çok resmî bir yer, çok gri bir yer.
“Muhabirlik yapmamış birisini alıp editör koltuğuna oturtmayacaksın”
Haberleri izlemeyi mi yoksa daha çok okumayı mı tercih ediyorsunuz?
Görüyorken haberleri okumayı tercih ediyordum. Şimdi maalesef doğru dürüst göremediğim için merceklerle okuyorum.
Muhabirlik mi? Editörlük mü?
Bunlar sırayla gelir zaten. Böyle olması gerekir. Muhabirlik yapmamış birisini alıp editör koltuğuna oturtmayacaksın. Ben TRT haber merkezinde muhabirlik yapmasaydım beni Nokta’nın yazı müdürü ya da yayın müdürü yapamazlardı. Olmaz çünkü, olmaz.
Yapay zekâ hızla yükseliyor…
Yapay zekâdan nefret ediyorum. Yapay zekâ dünyanın en korkunç şeyi. Üstelik insanlar yapmış, bana ne. Birbirlerinin seslerini veriyorlarmış. So what?
Peki yapay zekânın gazeteciliği nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Ben kötü etkileyeceğini düşünüyorum. Haberi montajla değiştiriyorlar. Her şeyi etkileyecek. Yapay zekâ da şimdiki moda. Onun moda olup geçeceğini umuyorum. En azından benim kendi ömrüm zamanında kimse bana yapay zekâyla kontür çekemeyecek.
Gazeteciliğin geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz? Nereden nereye geldi, nereye gidiyor?
Bunu hiç bilemeyeceğiz. Benden çok önce de vardı. Benimle beraber de var oldu. Benden sonra da olacak. Hiçbir şey ölmez.
“Tarihin tekerleğini geriye döndüremezsin”
Peki Türkiye’deki gazetecilik olarak düşünecek olursak nasıl yorumlarsınız?
Ölmez. Sabah gazetesi, Akşam gazetesi; [on yıllar sonra ilk kez 2024 seçimlerinden birinci parti çıkan Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı] Özgür Özel röportajlarını ilk sayfadan veriyorlar. Düşünün. Daha az klasik düşünmeye çalışın.
31 Mart 2024 seçimlerinden sonra neler değişecek?
31 Mart seçimlerinden sonra nefes aldık. Ben hayatımda ilk defa, tövbe tövbe, gittim CHP’ye oy verdim. Daha ne yapmalıyım ya. İçim kan ağlaya ağlaya da olsa. Şimdi belediye başkanımız Beyoğlu’nda da CHP’li, büyükşehirde de CHP’li, hiç değilse dedik bir şey… Bu bir nefes alma oldu. [Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarda kaldığı] 20 yıl çok. Yani olmaz. Bir kişinin aklı ile hiçbir şey olmaz yani olmamalı.
Peki sizce değişecek mi? Bundan sonra değişim devam edecek mi?
Başka hiçbir şansı yok. Tarih geriye gitmez. Tarihin tekerleğini geriye döndüremezsin. Bak bu saatten sonra Avrupa’ya mı gideyim? Amerika’ya mı gideyim. İşini yapacaksın. Herkes kendi işini yapacak ve etik kurallara bağlı kalarak çalışacak. Bakın, ahlâksızlık yaptı diyoruz. Her şey olur tabii ama ahlâksızlık… Hayır. Ahlâktan kastım da ayaklar, bacaklar değil tabii ki bunun da farkındasınız.
İlginizi çekebilir – Tuğrul Eryılmaz’ın Journo takipçileri için hazırladığı çalma listesi:
Tuğrul Eryılmaz: Gazetecilik star olmak demek değildir, bir zanaattır