Haber Web

Kültür-sanat haberciliği YouTube’a taşındı: Artıları ve eksileri

Murat Soner'in YouTube kanalına 19 Mayıs'ta yüklenen Erşan Kuneri dizi eleştirisini ilk 18 saat içinde 800 bini aşkın kişi izledi.

Kültür-sanat alanında yayın yapan 36 YouTube kanalını inceledik. Uzman gazetecilerin yanı sıra bu alanın önemli paydaşlarına ve YouTube yayıncılarına görüşlerini sorduk. Kültür-sanat haberciliği, artılarının yanı sıra eksileriyle basılı gazete ve televizyonlardan dijital platformlara taşınmış görünüyor.

Kültür ve sanat üreticileri, tanıtmak istediklerini eserlerini artık sosyal medya fenomenlerine gönderse bile gazetecilerin yarattığı etki hâlâ daha fazla. Uzmanlar, sosyal medyanın “sabun köpüğü” gibi iz bırakmayan etkileşiminin, kültür ve sanatın özel kitlesiyle örtüşmediğini de vurguluyor.

COVID-19 salgıyla birlikte normalleşen evden çalışma ve uzaktan etkinlik uygulamaları, kullanıcıların medya tüketim alışkanlıklarında ciddi bir dönüşüme neden oldu. Kültür-sanat haberciliği de bu dönüşümden etkilendi. Sanatın farklı dallarındaki canlı performansların dijital ortama taşınması, video akış hizmetleri başta olmak üzere küresel platformların kullanıcı sayılarını ve etkileşim oranlarını artırdı. Canlı yayınlar YouTube’dan yapılır oldu.

Salgın öncesinde Türkiye’de 6 gazetenin kültür-sanat haberleri bir ay boyunca incelenmişti. Buna göre Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleri her gün kültür-sanat haberlerini ayrı bir sayfada işliyor. Yeni Şafak ve Türkiye gazeteleri düzensiz de olsa kültür-sanat haberlerine yer veriyor. Posta ve Sözcü gazetelerinde ise kültür-sanat haberlerinin nadiren yer aldığı araştırmada ifade ediliyor.

Gazete ve dergilerin tirajı Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2020’de %20,9 azalırken “We Are Social” raporuna göre artık dünyada her 3 kişiden 2’sinde akıllı telefon var ve 4,8 milyar insan internete erişebiliyor. Hâl böyleyken medyanın dijital dönüşümü de hızlanıyor. Geleneksel medya, azalan kitlesel ilgi ve düşen gelirlerle birlikte küçülürken kültür-sanat yayıncılığı hem bireysel hem kurumsal girişimlerle YouTube gibi platformlara kayıyor.

YouTube’da 100 bin aboneyi geçen kültür-sanat kanalları

Peki, YouTube’daki kültür-sanat kanalları ilgi çekiyor mu? Hangisinin, ne kadar abonesi var? Ne tür içerikler daha çok etkileşim alıyor?

Bu sorulara yanıt vermek için, dijitalde doğan 24 YouTube kanalını ve geleneksel kültür-sanat yayıncılarından 12’sinin bu platformdaki içeriklerini inceledim. Bu içeriğin sonunda tablo olarak tam listesini bulabileceğiniz kanalları tararken son 1 yıl içinde içerik yayımlamış olanları seçtim. Buna göre:

  • 100 bin aboneyi geçen kanallar arasında Murat Soner dizi eleştirileriyle etkileşimde de ilk sırada.
  • ARTtv ve Kutsal Motor, kültür-sanatın farklı dallarına değiniyor.
  • Edebiyat ağırlıklı bireysel kanallarda ünlü yazar Sunay Akın zirvede.
  • Dilozof, Almina Taner ve Sıla Özkan, kitap yorumlarıyla öne çıkıyor.
  • Sanatın farklı dallarında özelleşen popüler kanallar da var. Örneğin Anatolian Rock (müzik) ve İbrahim Akgün (mimari)

YouTube kanal sahipleri ve kültür-sanat gazetecileriyle bu içerik için görüşürken edindiğim izlenim özetle şöyle: Kültür-sanat yayıncılığı, basılı gazete ve televizyon gibi geleneksel mecralardan, YouTube başta olmak üzere platformlara taşınıyor. Ancak taşınırken artıların yanı sıra bazı eksileri de yanında götürüyor.

Türkiye’dekilere erişmek zor, yelpaze dünyadan daha dar

Örneğin, geleneksel medyada olduğu gibi, kültür-sanat haberciliğinin dijital üreticilerine de erişmek zor. Birçok ülkede kültür-sanat muhabirlerinin sosyal medya hesaplarına halka açık listelerden erişilebiliyor. Dünyada yayınların ve gazetecilerin e-posta adresleri de halka açık. Türkiye’de ise kültür-sanat gazetecilerinin herkese açık bir iletişim listesi olmadığı gibi, yeni kurulan YouTube kanallarının da birçoğu e-postalara dönüş yapmıyor. Bazılarının e-posta adresleri dahi yok.

Ayrıca dünyanın aksine Türkiye’de dijitaldeki kültür-sanat yayıncılığı birkaç alana sıkışmış görünüyor. Türkiye’de diziler ve filmler konusundaki içerikler, diğer alanlarda üretilenleri etkileşim olarak geride bırakıyor. Diğer alanlar ise büyük ölçüde “booktuber” denilen çok sayıda kitap yorumcusunun üretimlerinin egemenliğinde. Oysa dünyada YouTube üzerinden kültür-sanat yayıncılığı yapanların konserden resim çizimine dek daha geniş bir yelpaze oluşturduğunu görüyoruz.

İçerik üretimi hem demokratikleşti hem amatörleşti

Kültür-sanat haberciliğinde uzmanlaşma için Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2013’te yayımladığı TV kültür-sanat Haberciliği adlı kitapta dijital yayıncılık veya YouTube gibi konulara değinilmiyordu. Dünyada sunulan kurs ve etkinliklerde ise dijital bir boyut genelde oluyor.

Bu manzaraya bakınca belki de en büyük sorun şu: YouTube’daki kültür-sanat yayıncılığında profesyonel kanalların sayısı sınırlı. Medyanın bu alandaki dijitalleşmesi içerik üretimini bir yandan demokratikleştirirken bir yandan da amatörleştirdi. Bilgi, beceri ve deneyim sahibi kültür-sanat gazetecilerinin nitelikli yayıncılığı, kalitesiz içerikler denizinde dalgalarla boğuşuyor. YouTube’un kuralları ve algoritması ise kaliteyi ödüllendirmek üzere tasarlanmış değil.

“Yorumculuğun ya da köşe yazarlığının, haberin YouTube’a yani dijital medyaya geçtiği bir dönemde kültür-sanat servislerinin ‘tozlu’ gazete sayfalarında kalmasını beklemek saflık olur” diyen Habertürk’ten Kadir Kaymakçı şunları ekliyor:

  • Aslında kültür-sanat haberciliğinin özünde değişen bir şey yok. Yeni çıkan bir kitap okunuyor, albüm dinleniyor, film izleniyor veya sergi geziliyor. Sonra röportajlarla, haberlerle bunlar sayfalarda duyuruluyor, olumlu ya da olumsuz eleştiriler yazılıyor. Değişen şey bu duyuru ya da eleştirilerin sadece “kâğıt” sayfalarda kalmayıp dijital dünyaya taşınmaya başlaması. Çünkü şimdilerde sosyal medyada konuşulmayan hiçbir şey gündem olmuyor.

Kadir Kaymakçı: kültür-sanat sayfaları hoş bir seda olarak kalacak

Konuşulmak, “etkileşim almak” isteyen sanatçılar ya da gazetecilerin geleneksel medyaya henüz tam olarak sırtlarını dönmüş olmasalar da sosyal medyada ‘TT’ olmak için can attıklarını söyleyen Kaymakçı, şunları ekliyor:

  • Kabul edelim ki sosyal medya, bir dönem ‘geleneksel medya’nın elinde olan insanları ‘etkileme’ gücünü kendi eline geçirmiş durumda. kültür-sanat için de bu geçerli… Bunun en güzel örneklerinden biri, Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un son romanı ‘Veba Geceleri’ni YouTube’dan okuması olabilir mesela. Daha önceki romanları çıkmadan önce “basılı” gazetelere uzun röportajlar veren Pamuk’un son romanının promosyonu için YouTube’u tercih etmesi kültür-sanat gazeteciliğindeki dönüşümü göstermesi açısından önemli bence.

Bu durumun dünyada da çok farklı olmadığına dikkat çeken Kaymakçı, şu örnekleri veriyor:

  • TikTok’ta bazı influncerların takipçilerine okudukları kitapların satışlarının patlama yapması yayınevlerinin, büyük kitapçı zincirlerinin tanıtım ve satış için geleneksel medyadansa sosyal medyayı tercih etmeye başladıklarını gösteriyor. Bunu geçen yıl okuduğum bir örnekle açıklayayım: Chicago’da yaşayan 20 yaşındaki Ayman Chaudhary 8 saniyelik bir TikTok videosu yayımlamış. #BookTok etiketli video “Bugün ‘The Song of Achilles’i okumaya başlamamın ilk günü” diye başlıyor, “Ve bitirdim” sözleriyle bitiyor. Bu video 150 bin kez görüntülenmiş. #songofachilles etiketinin, o dönemde TikTok’taki görüntülenme sayısı ise 19 milyon!

Song of Achilles örneği: Bir TikTok videosu ile çok satan kitap oldu

  • Amerika’da yayımlanan kitapların satış rakamlarını takip eden NPD BookScan’e göre ‘The Song of Achilles’ TikTok’ta popüler olduktan sonra haftada 10 bin satmaya başlamış. Bu miktar, kitabın “Orange Ödülü” aldığı zamandaki satışının 9 katı! Geleneksel medyadaki kültür-sanat sayfalarında 2012’de ilk çıktığı günlerde yazılıp çizilen ve unutulan ‘The Song of Achilles’ yıllar sonra sosyal medya sayesinde yeniden geleneksel medyanın gündemine girmiş. New York Times’ın çok satanlar listesinde 3. sıraya yükselmiş. Random House Çocuk Kitapları’nın pazarlama müdürü John Adamo, şu anda yayımladıkları kitapların tanıtımı için 100’den fazla TikTok kullanıcısıyla çalıştıklarını söylüyor mesela…
  • #BookTok etiketinin geçen yıl 6 milyardan fazla görüntüleme almasına, ünlü kitapçı zinciri Barnes&Nobels’ın ‘TikTok’ta popüler kitaplar için ayrı bir liste yayımlamasına, Orhan Pamuk’un okurla buluşmak için YouTube’da kitap okumayı “Yeni bir şey keşfettik” diye heyecanla anlatıp Instagram’da canlı yayına katılmak için program yapmasına baktığımızda geleneksel medyadaki kültür-sanat sayfalarının çok da uzak olmayan bir gelecekte hoş bir seda olarak kalacağını düşünüyorum.

Yenal Bilgici: Hâlâ TV’de üretilen içeriğin YouTube versiyonları rağbet görüyor

YouTube’da çok izlenen kültür-sanat içeriklerine baktığımızda, bunların birçoğunun aslında farklı mecralar için üretilen içeriklerin yorumundan ibaret olduğunu görüyoruz. Son örnek, bir dergi karikatüristi olarak kültür-sanat üretimine başlayan, ardından sahne komedisiyle büyük üne kavuşan ve uzun metraj filmler çeken Cem Yılmaz’ın, video akış platformu Netflix için ürettiği Erşan Kuneri dizisiyle ilgili YouTube incelemeleriydi.

Kültür-sanat haberciliğinin, büyük potansiyeline rağmen YouTube’da henüz yeterince güçlü olmadığını vurgulayan gazeteci Yenal Bilgici bu platformdaki TV etkisine dikkat çekerek şunları söylüyor:

  • İşin gündem ya da bülten tarafına bakarsak şu an Medyascope gibi alternatif platformlarda yapılan ve YouTube’u bir mecra olarak kullanan yayınlar var ama sayıları az. Halen televizyonlarda üretilen içeriğin YouTube versiyonları rağbet görüyor. Ama mesela Yekta Kopan’ın NTV’de sunduğu Gece Gündüz ya da yaşı yetenlerin hatırlayacağı TRT klasiği, Seynan Levent’in Akşama Doğru’su gibi gündemi işleyen programların YouTube versiyonları kısa süre içinde, gelir modelleri çeşitlenince çıkacaktır.
  • İşin sohbet, tartışma tarafı bizde daha hızlı gelişecek… Benim ilk aklıma gelen program öncelikle sinemayı konuşan ama televizyon ve platformları da es geçmeyen Kutsal Motor. Yenileri de çıkacaktır. Özellikle edebiyat alanında büyük boşluk var. Mevcut programlar daha çok kitap önerileri üzerine. Bu alanda da Kafa TV’nin umut verici işleri var. Tartışma ve sohbet programları da tıpkı gündem programları gibi yakında gelecektir. Sonuçta her şey ekonomiye dayanıyor. Türkiye’de henüz dışarıdaki gibi gelir modelleri yok ama seyirci potansiyeli her zaman umut verici.

İbrahim Gökdemir: Canlı yayınlarla bir gazetenin ulaşamayacağı kitleye ulaşabiliyorsunuz

Kültür-sanat Muhabirleri Derneği Başkanı İbrahim Gökdemir ise değişimi şöyle anlatıyor

  • Siyaset kurumunun yoğun bir şekilde hâkim olduğu ve günlük yaşantımızın bir parçası hâline gelmiş, siyasi çekişmelerin gölgesinde kültür-sanat gazeteciliğinin geleneksel medyada yer bulması zaten mucize gibiydi. Kültür-sanat gazetecileri, haberlerini doyasıya yayımlayabilecekleri, kendilerine ayrılmış kısıtlı satır ve sütunlar arasında esir gibi kalıyordu. Dijital mecralarla birlikte bu esaret nihayet bitti.  Teknolojinin yaygınlaşması ve dijital mecraların artmasıyla kültür-sanat haberciliği, “yeni medya” diye algıladığımız sosyal ağlarda yeniden hayat buldu. Kültür-sanat haberciliği de yeniden önem kazandı diyebiliriz.

“Hayatımızın her anı dijital mecralardan oluşuyor” diyen Gökdemir, sözlerini şöyle sürdürüyor:

  • İster istemez bu mecraları kullanmak zorunda kalıyoruz. Artık hayatımızın vazgeçilmezleri arasında diyebiliriz. YouTube gibi sosyal medya platformlarını kültür-sanat gazeteciliğinde de kullanıyoruz. Özel platformlarda, canlı yayınlarla bir gazeteyle ulaşamayacağınız hedef kitleye anında ulaşabiliyorsunuz.
İbrahim Gökdemir

Esra Yazdıç Demir: YouTube’da izlemek insanlarda aynı etkiyi yaratmıyor

2021 Gülten Dayıoğlu Roman Ödülü sahibi gazeteci Esra Yazdıç Demir ise kültür-sanatta dijitalin ayrı bir etkisinin olduğunu, fiziksel ortamların yok olmayacağını düşünüyor:

  • Dijitalin hayatımıza girişi, F klavye kullanılan dönemin haberciliğiyle, özellikle 2010 sonrası yürütülen haberciliği keskin hatlarla birbirinden ayırdı. Habercilikte kaynağa ulaşmak kolaylaşırken haberin doğruluğu daha çok tartışılmaya başlandı. Öyle ki cep telefonu olan herkes muhabir refleksi gösteriyor, bu durum izleyene ya da okuyana kimi zaman doğruyu kimi zaman yanlışı yansıtıyor. Çünkü dijital platformlarda kesip biçmek kolay. Doğrulamak ise çoğu zaman zor.
  • Kültür-sanat haberciliği, yazılı ya da görsel medyada kendine yer bulmakta her dönem biraz zorlandı. Gündem yoğunluğunun ilk kurbanları nedense hep kültür-sanat içerikleri oldu. Ancak dijitalleşmenin en olumlu yanının kültür-sanatta yaşandığı kanısındayım. Yeni dünya düzeninde liderler dahi açıklamalarını sosyal platformlar üzerinden yapıyor. Kültür-sanat faaliyetlerinin duyurulmasında dijitalleşme büyük kolaylık sağladı. Hatta dijital platformlar sayesinde kültür-sanat kurbanlıktan çıktı.
  • Sahne sanatlarında salonların, yazın dünyasında kitapların, resim dünyasında galerilerin yok olacağını ve bu sahaların sadece dijitalle ilerleyeceğini düşünmüyorum. Çünkü eserleri YouTube üzerinden izlemek insanlarda aynı etkiyi yaratmıyor. Kitaplar için de aynısı geçerli. E-kitap ya da sesli kitaplar hayatımızda. Severek kullanıyoruz ama kitaptan vazgeçemiyoruz. Biz dokunarak yaşamayı seven bir toplumuz. O nedenle kitaplar her zaman elimizde olacak. Bu sebeple dijitalin hızlı erişim imkânını, duyuru ağını, etkileşimini doğru kullanmalı ancak, özellikle sosyal mecralarda “her şeyin ünlüsü” olan insanlar yerine alanında uzman isimleri, kanalları takip etmeye özen gösterilmeli. Nitelikli içerik üreten alanları kıymetlendirmek için haberciliğin titiz kurallarını işletmeliyiz.

Serkan Tokgöz: Gazete plak gibi oldu, nostaljisi dışında büyüsü kalmadı

Kitap Dünyam isimli YouTube kanalında kitaplarla ilgili videolar hazırlayan Serkan Tokgöz‘ün yorumu da şöyle:

  • Bence gazeteciliğin birkaç ayağı değil, bir bütün olarak bedeni ve ruhu sosyal medya platformlarına geçti ve artık yerleşti. Yerleşti diyorum çünkü bir geçiş dönemi yaşadık ve bu süreçte gazeteler bir şekilde teknolojiye uyum sağlama çabası içine girdi. Bu ara dönemde gazeteler hem eski bir alışkanlık olarak fiziki satışını sürdürdü hem de yeni kuşağa çevrim içi olarak ulaşmayı denedi. Ancak bu ara dönem de bence son buldu ve artık gazete kavramı “plak” ile eşdeğer bir duruma geldi, nostaljisi dışında hiçbir büyüsü kalmadı.

“Sadece gazeteler değil TV platformları da hâlihazırda bu geçiş sürecinde” diyen Tokgöz, sözlerini şöyle sürdürüyor:

  • Artık insanlar çeşitli süzgeçlerden geçirilmiş, filtrelenmiş, yanlı haber veya programları takip etmek, hatta görmek dahi istemiyor. Sosyal medyayla hem olayların içinde yer almak hem de bunları paylaşan, yorumlayan kişi olmak habercilik ve yayıncılık kültüründe bir devrim yarattı. Artık haber kanalları veya gazete yazıları birer espri aracı veya “geyik” konusu olmaktan öteye geçemiyor. Kısacası insanlar bu filtrelenmiş platformları ciddiye almıyor, alamıyor. Birileri böyle istediği için veya her şey buna göre dizayn edildiği için değil. Çağın ruhu bu (…) İsimler ve platformlar gelip geçici artık. Bir gün bambaşka bir uygulama şu an kullandığımız uygulamaların yerini alabilir. Artık uzun süreli platformlar devri kapandı bana göre. Buna en güzel örnek şu an akrabalara terk edilen Facebook. Metaverse ile belki de YouTube bile şu anki TV ve gazetelerin kaderini paylaşacak. Bilemeyiz.

Kitap inceleme videosunun hedef kitlesi Türkiye’de sınırlı

“Kültür-sanat alanında yoğun bir iletişim sürecim oluyor” diyen Tokgöz, kendi üretimiyle ilgili olarak şunları ekliyor:

  • Kitap videoları çektiğim için genel ortalamaya göre izlenmeler yüksek sayılmaz fakat bazı videolar ilgi çekebiliyor ve yüksek izlenmeler yakalayabiliyor. Ülkemizde kitap okuma oranı düşük olduğu için hâliyle videoya tıklayacak potansiyel kişi sayısı da sınırlı. Bu nedenle para kazanmak için doğru bir seçim değil. Zaten ben de bu işi daha çok kitap aşkıyla ve değerli vaktini kitaplara ayıran insanlarla bir araya gelmek amacıyla yapıyorum.
  • Özellikle yazarlar ve yayınevleriyle sık sık bağlantı hâlindeyiz. Bazen videolarımı izleyip dönüt verenler olduğu gibi bazen de yeni çıkan bir kitaba dair iletişim kuruluyor. Ben okuyup beğenmediğim ve insanlara faydalı olacağını düşünmediğim hiçbir içeriği PR amacıyla sunmadığım için bu iletişim daha çok söyleşiler üzerine oluyor. Yazarlarla canlı yayınlar yaparak takipçilerime edebiyat dolu güzel yayınlar hazırlamaya çalışıyorum. Kendi içimizde çok anlamlı vakitler geçirdiğimizi özellikle belirtmek isterim. Etkinliklere davetler oluyor elbette. Özellikle kitaplardan uyarlanan sanat filmlerine davetler, kitap tanıtım etkinlikleri ve imza günleri gibi birçok seçenek çıkıyor karşımıza.

Derya Soğuk Soykan: Kitaplar artık sosyal medyadan yayın yapanlara gönderiliyor

Uzun zamandır bu sektörde çalıştığı için kültür-sanat çevresini tanıdığını söyleyen Yapı Kredi kültür-sanat Yayıncılık Basın İlişkileri Sorumlusu Derya Soğuk Soykan şu ifadeleri kullanıyor:

  • Yazar, gazeteci ve kültür insanlarıyla sürekli iletişim hâlindeyiz zaten. Düzenli olarak çıkan kitaplarımızın basın bültenlerini geniş bir medya ağıyla paylaşıyoruz. Gazetecilerin ya da yazarların bu bültenleri takip ederek ilgilendikleri kitaplar olduğunda bizimle iletişime geçmeleri de faydası oluyor tabii. Bu etkileşim ve kim nerede, hangi konuyla ilgili yazıyor gibi yaptığımız medya takibi sayesinde basın gönderim planımızı oluşturuyoruz. Bu gönderimler eskiye göre tabii ki çeşitlendi. Eskiden sadece kitap eklerine, dergilere, gazetelere ya da TV yayıncılarına gönderim yapılırken; şimdi sosyal medyadan yayın yapan gazetecilere, internet sitelerine, gazetelerine ve sizin de belirttiğiniz gibi YouTube’dan kaliteli edebiyat yayını yapan kişilere de gönderim yapıyoruz.

“Son dönemde kültür-sanat haberciliği, internetin hayatımıza girmesi ve merkez medyanın yok olması gibi nedenlerden dolayı oldukça değişim gösterdi” diyen Soykan, “Örneğin pandemi döneminden bu yana yazar röportajları artık ya mail üzerinden ya da Zoom’da yapılıyor. Bu anlamda herkes gibi gazeteciler ve biz de yeni dünyaya adapte olduk” diye ekliyor.

“Gazeteciler mi yoksa booktuberlar mı paylaştığında daha iyi geri dönüş alıyorsunuz” sorusuna ise Soykan, “Gazetecilerden daha iyi geri dönüş oluyor” yanıtını veriyor.

Figen Balcı: Sosyal medya sabun köpüğü gibi, iz bırakmıyor

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Figen Balcı da sosyal medyanın kültür-sanattaki etkisinin abartılmaması gerektiği görüşünde:

  • Yaklaşık iki buçuk yıldan bu yana tüm dünyayı etkisi altına alan küresel salgın dijital hayatın çok daha hızlı bir şekilde hayatlarımıza yön vermesine neden oldu. Ancak bu gelişmeleri gazeteciliğin köşe yazarlığının haber ve kültür-sanat kısmının YouTube’a geçtiği biçiminde yorumlayamayız. Sosyal medya platformlarında “influencer” olarak adlandırılan çok sayıda takipçisi bulunan popüler kişilerin paylaşımları ilgi görse de kültür-sanat çok daha farklı bir kitleye hitap ediyor. Çünkü sosyal medyada biraz daha sabun köpüğü olarak tanımlayabileceğimiz hızlı tüketilen ve izledikten sonra belki de sizde hiç iz bırakmayacak anlık keyifli dakikalar içeren paylaşımlar yapılıyor. Oysa kültür-sanatın en önemli özelliği yıllar boyu kuşaklar arasında aktarılan, çoğunlukla aslına uygun olarak muhafaza edilen eserlerin ciddi emek verilerek sanatseverlerle buluşuyor olması.
Figen Balcı

“Sinema filmi, tiyatro, kitap, opera ve bale ve müzelerdeki eserler öyle kolay ve hızlıca ortaya çıkmıyor ve performansların sanatseverle buluşması hala büyük ölçüde geleneksel yöntemlerle tercih ediliyor” diyen Balcı, sözlerini şöyle sürdürüyor:

  • Devlet Opera ve Balesi, Sağlık Bakanlığının açıkladığı tedbirler ve yönergeler gereği bir süre izleyicisi performanslara ara vermek zorunda kaldı. Bu sırada TRT ile yapılan işbirliği sayesinde eserler sınırlı da olsa TRT ekranlarından sanatseverler ile buluştu. Küresel salgının etkilerinin hafiflediği ve neredeyse normal yaşam koşullarına dönmeye başladıktan sonra izleyici katılımlı eserler o kadar yoğun ilgi gördü ki, satışa sunulan eser biletleri çok hızla tükendi. Bu durum da bize sanatın dijital mecralardan paylaşılsa da sanatseverlere yüz yüze performanslar kadar haz vermediğini göstermiş oldu.
  • Elinde bir akıllı telefon olan herkes neredeyse muhabir olmuş durumda. Özellikle trafik kazaları, yangınlar, depremler, savaş ortamları gibi sıcak ortamlardan haber aktarmak artık çok kolay. Fakat son yıllarda gördüğümüz en önemli sorun ihtisas haberciliği. Maalesef çok sayıda gazetede ve dergi yayın hayatına son verdi, ayakta kalabilenler ise çok az sayıda çalışanla idare etmeye çalışıyor.

Kültür-sanat haberciliği pahalı; odaklanmak, anlamak gerekiyor

Yayın kuruluşlarının kültür-sanat haberlerine ve programlarına ayırdıkları sürenin ve yerin çok az olduğuna dikkat çeken Balcı sözlerini şöyle tamamlıyor:

  • Geleneksel habercilik ve yayıncılık gerçekten son derece zahmetli ve maliyetli, yayın kuruluşları bu maliyetleri karşılamakta zorluk çekmeye başladığında ilk yaptıkları personel sayısını azaltmak oluyor. Böyle olunca bir muhabir aynı günde çok sayıda haberi takip etmek durumunda kalıyor. Bu kadar yoğun ve stresli ortamda kültür-sanat haberciliği yapmak neredeyse imkânsız. Çünkü kültür-sanat haberciliği odaklanmayı, anlamayı, sanatseverin beklentisine uygun haber yapmayı gerektiriyor, maalesef bu artık pek mümkün olamıyor. Ülkemizde çok çok az sayıda kültür-sanat muhabiri ve yazarı var. Bu nedenle sesimizi duyurmakta ve özellikle sanatsal mesajları sanatseverlere ulaştırmakta zorluk yaşadığımızı söyleyebilirim.
  • Etkinliklerimize protokol dışında davette bulunamıyoruz ne yazık ki, çünkü zaten opera ve bale eserlerinin sahnelenmesi gerçekten çok maliyetli ve eser bilet fiyatlarından elde edilen gelir çoğu zaman ancak maliyetleri karşılıyor. Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, müzeler gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı kurumların asıl amacı topluma kaliteli kültür-sanat faaliyetlerini minimum maliyetle ulaştırmak, bu bir kamu görevi. Öte yandan bizler de Devlet Opera ve Balesi çalışanları, kendimiz ve ailemiz için etkinlikleri herkes gibi bilet satın alarak izliyoruz. Zaten ülkemizde kültür-sanat etkinlikleri gerçekten son derece ulaşılabilir maliyetlerle sergileniyor.

Çevrim içi kültür-sanat eserlerinden birkaç örnek

Kültür-sanat alanını medya tüketimi açısından etkileyen gelişmelere dair birkaç not daha düşerek bitirelim:

  • Türkiye’de sanalmuze.gov.tr adresinde yer alan 33 müzeden salgın sürecinde en fazla ziyaret edilenler Göbeklitepe, Kurtuluş Savaşı Müzesi, Efes Ören Yeri, Troya Müzesi ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi oldu.
  • Dünyadaki önemli müzeleri de çevrim içi gezme fırsatları arttı. Örneğin Fransa’dan Louvre ve İngiltere’den British Museum… Google’ın projesinde ise 2.500 müze ve galeri sanal ortamda sanatseverlerin hizmetine sunuluyor.
  • Sanatın dijitalleşmesine en iyi örneklerden biri, son yıllarda dünyada adından sıkça söz ettiren Refik Anadol. Yapay zekâ sanatının öncülerinden biri olarak tanıtılan Anadol, medya sanatları olarak adlandırdığı çalışmalarında mimari, veri bilimi ve makine öğrenmesinden yararlanıyor.
  • Tiyatroların dijitalleşmesi de sürüyor. tiyatrolar.tv‘ye üye olarak oyunları çevrim içi ortamda izleyebiliyorsuuz. Başka bir uygulama olan Kumbaravan, beğendiğiniz oyunu seans olarak ya da sınırsız seçeneğiyle izleyebiliyorsunuz.
  • Ücretsiz seçenek arayanlar için Online Gönüllü adresinde tiyatrodan müzelere, eğitimlerden söyleşilere kadar farklı etkinlikler yer alıyor. Ayrıca örneğin YouTube’da Haluk Bilginer’in 7’sini (Şekspir Müzikali) izleyebilirsiniz:

  • Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kanalında da İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun Bir Nefes Dede Korkut oyunu yer alıyor.
  • Dünyada da birçok tiyatro oyunu çevrim içi ortamda izleyicilere açılmış durumda. Disney imzalı iki İngilizce oyun olan Aladdin ve Küçük Deniz Kızı seçenekler arasında.
  • Konserler de YouTube üzerinden yapılıyor. Son dönemdeki örneklerden biri piyanist Gülsin Onay’ın evinden verdiği canlı konserlerdi.
  • Londra’daki Kraliyet Opera Evi‘nin #FromOurHouseToYourHouse kampanyasıyla sanatın bu dalında da birçok performans çevrim içi ortamda kitlelerle buluştu.

Bu içerik için incelenen kültür-sanat temalı YouTube kanalları

Girişteki kolajın kaynağı olan Murat Soner videosu:

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: 

Şokopop: Bir ‘araştırmacı magazin gazeteciliği’ denemesi

Esra Öz

2007’den beri bilim, sağlık ve teknoloji haberciliği yapıyor. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Biyoloji ve Anadolu Üniversitesi Radyo TV Programcılığı bölümlerini bitirdi. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. Farklı dergi ve sitelerde yayın yönetmenliği ve editörlük görevlerini yürüttü. Üç kitap yazdı. Serbest gazeteci olarak, bilim ve sağlık iletişimi üzerine çalışmalarını sürdürüyor.

Journo E-Bülten