Yerel medyadaki emek sömürüsü bazı yönleriyle ulusal medyadakine benziyor, bazılarıyla ondan ayrılıyor. “Çoklu sömürü düzeninin” 7 ölümcül günahını, Vanlı gazetecilerle konuştuk. Eline fotoğraf makinesi tutuşturulan çocuk işçilerden, emeklilik yaşına gelmiş muhabirlere dek 7’den 70’e herkesi etkileyen bu düzen sizce nasıl değişir? Yanıtınızı, bu röportajın sonundaki ankette Journo ile paylaşabilirsiniz.
1. Para hırsıyla kadrolar daraltıldı, yayın politikası değişti
Yerel medyadaki sömürünün temel kaynaklarından birini, gazetecilik ilkelerine bağlılığın, yerini para kazanma hırsına bırakması oluşturuyor. Uzun yıllar gazetecilik yapan, bir dönem Van İnternet Medyası Derneği (VİMED) başkanlığını yürüten Necdet Tam, kent için geçmişte öncü bir konumda olan yerel basının gerileyişinde ticarileşmeyi sorumlu tutuyor. Şöyle diyor Tam:
- [Eskiden Van yerel medyası] yaptığı haberlerle eleştirmekten çekinmez, sorunu olduğu gibi yansıtırdı. İlk çalıştığım gazetede, bir muhabir arkadaş gittiği haberde bir de reklam almıştı. Gazete sahibi o arkadaşı bin pişman etti. “Sen haberini yaptığın insandan nasıl reklam alırsın” diyerek çok sert yüklenmişti o arkadaşa! O dönemler hemen hemen tüm basın kuruluşlarında böylesi ilkesel bir duruş vardı. Bundan dolayı da kamuoyu gazetecilere ve basın kurumlarına ciddi bir güven duyuyordu. Gazeteciler saygındı. Kent ise ciddi düzeyde gelişim kat ediyor, başta kurum amirleri olmak üzere herkes büyük bir özenle işlerini yapmaya çalışıyordu. Sonrasında para kazanma isteği gazeteciliğin önüne geçti. İlkesel duruş yerini para kazanma hırsına bıraktı.
Tam’a göre yerel medyadaki “sömürü çarkları” bu değişimin ardından işlemeye başladı. İldeki gazeteciler bu sorunu gündeme getirmek için defalarca toplandı. Ancak sömürüye maruz kalanlar bile sömürü düzenini bitirmek için harekete geçmek istemedi. “Temel kaygıları, işlerini kaybetmekti. Bir de kötü olmak istemiyorlardı” diyen Tan, sonrasında durumun daha da bozulduğuna dikkat çekti:
- Basın emekçilerinin maliyetini en alt düzeye indirmekle giderlerini kısma yoluna giden kimi gazeteler, belki de kentin kaderi ile oynadıklarının farkında değillerdi … Dört beş kişinin yapması gereken iş, bir iki kişiye yaptırılıyordu artık. İnsanlar sömürülmeye başlandı. Artık yayın politikaları kentin genelinden ziyade, mutlu bir azınlık esas alınarak belirleniyordu.
2. Deneyimli gazeteciler gitti, “ucuz işgücü” geldi
Yerel medyada muhabir ve editör kadrolarının daralması, kamuoyunun geneline hitap eden özgün haber sayısının azalması, işgücünün niteliğini de dönüştürdü. Sermaye sahipleri deneyimli gazetecileri mesleğin dışına iterken onları “ucuz işgücü” ile değiştirdi.
26 yıldır Van’da gazetecilik yapan, ulusal medya muhabirliğinden yerel medya yayın yönetmenliğine birçok görev üstlenen Yasin İpek de ailesinin geçimini sağlamak için meslekten uzaklaşmak zorunda kalan isimlerden biriydi. Yerel medyada artık tecrübeye değer verilmediğini görünce seyyar satıcılık dâhil birçok iş yaptı. İpek durumu şöyle anlatıyor:
- Tecrübeli bir gazeteci, hem bir yerel medya kuruluşu hem de kentin kendisi için büyük önem taşıyor. Haberciliğin her noktasına hâkim bir gazeteci bu kurum ve kuruluşlara büyük bir artı değer katıyor. Ancak bu artık pek kimsenin umurunda değil, çünkü tek amaç para kazanmak olmuş. Yerimize liseli stajyerlerin çalıştırılması, gazetecilik mesleğinin sömürülmesidir. Belki de en ciddi sömürü şekli budur. Çünkü burada hem habercilik, hem gazetecilik, hem de okuyucu sömürülüyor. Daha da önemlisi, tecrübe sahibi bir gazetecinin kente katacaklarının da önüne geçilmiş oluyor. Görüldüğü üzere, çoklu bir sömürü çarkı var burada.
Gazeteciliğin bir denetim kurumu olduğunu söyleyen İpek şöyle devam ediyor:
- Denetçilik; sorgulayan, eleştiren gazeteciliği gerektirir. Ama artık kimse ne sorgulayan ne de eleştiren gazeteci istiyor. Çünkü para ve reklam işin merkezine oturtuldu. Böyle olunca; eleştiren, sorgulayan gazetecilere, özellikle de tecrübeli gazetecilere ihtiyaç kalmadı. Bir lise öğrencisini stajyer olarak alıyorlar. Eline bir fotoğraf makinesi veriyorlar. Habere gidiyor, ses kaydı ve görüntü alıp geliyor. Haberleştirme işini başkası yapıyor. Bunlar yapılırken lise öğrencisine çok fazla ücret vermesine gerek yok. Hatta geçen gün yazdığım bir yazımda, “Bizi kebap parasına çalışan gazetecilerle karıştırmayın” demiştim. Gerçekten de kebap parasına çalışan insanlar var. Elbette ki yeni neslin de yetiştirilmesi gerekiyor. Bu ciddi bir ihtiyaçtır. Ancak bu, eskilerin dışlanıp tüm yükün tecrübesiz insanların sırtına yüklenmesiyle olmamalı.
3. Çocuk işçiler hem de 12 saat, ücretsiz çalıştırılıyor
Yerel medyadaki sömürü düzeni, deneyimli gazeteciler kadar, mesleğe yeni başlayan genç haberleri de mağdur ediyor. Hatta sömürü, çocuk emeğine kadar varıyor. Van’da hâlen yerel basında çalışan ve işinden olma kaygısıyla isminin açıklanmasını istemeyen 19 yaşında bir genç, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
- 16 yaşında okulu bıraktım ve yerel bir internet sitesinde çalışmaya başladım. Gazetecilik, haber kovalamak bana çok çekici geliyordu ve oldukça havalıydı. Başladığım internet sitesi, bana herhangi bir ücret veremeyeceğini, iyi bir gazeteci olmak için beni yetiştireceklerini söyledi. Ben de bunları kabul ettim ve çalışmaya başlamıştım. Ancak ne kadar ağır iş varsa bana yaptırıyorlardı. Elime bir fotoğraf makinesi verilip habere gönderiliyordum. Çekimimi yaptıktan sonra büroya geliyordum. Haberi onlar yazıyordu, ben de bürodaki diğer işleri yapıyordum. Bazen günde 12 saat çalışıyordum. Emeğimin karşılığını alamadığım gibi, nitelikli gazeteciliği de öğrenemiyordum. Çünkü sürekli sahadaydım. Sahada olmadığım zamanlarda da başka işler yapıyordum.
4. Gazetecilerin mesleki idealizmi de sömürülüyor
Bu internet sitesinde “karın tokluğuna 4 ay çalıştığını” anlatan, çünkü ailesinin maddi durumunun iyi olmadığunu belirten genç gazetecinin daha sonra söyledikleri, yerel medyadaki sömürünün, ekonomik ve fiziksel boyutun da ötesinde idealleri örselediğini anlatıyor:
- Gazeteciliğin cazibesine kapılmış; iyi bir gazeteci olmam durumunda, ailemin geçimine katkı sunacağımı düşünmüştüm. Ancak aile ekonomisine herhangi bir katkı sunamıyor, sadece bir öğün yemeğe çalışıyordum. Bundan dolayı internet sitesinden ayrılarak bir yerel gazetede çalışmaya başladım. Burada bana bir ücret veriyorlardı, ama çok alt sınırda bir ücretti. Sadece bedava çalışmamış oluyordum.
Gazetecilik idealizmi, yerel medyada gençlerin emeğinin yıllarca sömürülmesini kolaylaştırabiliyor. 19 yaşındaki bu genç gazeteci de, yerel medyadaki birçok yaşıtının “asgari ücretin yaklaşık yarısına” çalıştığını ifade ederek şunları söylüyor:
- Çoğu zaman haber başı para alıyordum. Bu da genelde 50-100 TL şeklindeydi. Yeme, içme, yol parası vs. hepsi içinde… Bu parayla değil aile ekonomisine katkıda bulunmak, kendi ihtiyaçlarımı bile karşılayamıyordum. Hâlen bir basın kuruluşunda düşük bir ücretle çalışıyorum. Buna rağmen sadece kendi işimi değil, birden çok kişinin işini yapıyor, yapmak zorunda kalıyorum.
5. Habercilerin kişisel gelişimi sömürüden zarar görüyor
Düşük ücret, uzun çalışma saatleri, mesleki bilgi ve becerileri artırmayan işlerle uğraşmak zorunda kalmak, gazetecinin nitelikli habercilik yapma yönünde kendisini geliştirme imkânlarını da azaltıyor. 19 yaşındaki genç haberci bu sorunu şöyle anlatıyor:
- Gazetecilik adına pratikte ne öğrendiysek o. Bu işin eğitimini alarak öğrenme yok. Bugüne kadar herhangi bir kursa katılma şansım olmadı. Herhangi bir sertifika, diploma veya belgem de yok. Hâl böyle olunca, bir yerde kaderimize razı olmuş oluyoruz. Bazen bizlere, “Bu şartlarda çalışmaya nasıl razı oluyorsunuz” diyenler oluyor. Bu şartlarda çalışmayı kabul etmememiz durumunda, yerimize alınacak başkalarını bulmada sorun yaşanmayacaktır. Bundan dolayı mecburen çalışmak durumunda kalıyorum.
6. İlgisiz işler, içi boş haberler ve gazeteci imzalı reklamlar
Gazetecilik, “Ben hep insanların dertlerini dinlemek istiyordum” diyen Yasemin Dikici‘nin de çocukluk hayaliydi. Üniversiteyi kazanınca ilk tercihi gazetecilik oldu. Doğup büyüdüğü ilçeye mezun olduktan sonra döndü ve yerel bir gazetede haberciliğe başladı.
“Benden mutlusu yoktu” diyen Dikici, gazete sahibinin “Sen bir başla, işimize yarayıp yaramadığını bir görelim, ondan sonra sana ne kadar maaş vereceğimize karar veririz” demesine de çok takılmadı. Sonuçta sigorta girişi yapılmıştı. Ancak bu sadece, ilgili yerel medya şirketinin Basın İlan Kurumu’ndan reklam almak için gerekli olan asgari kadroyu doldurulmak için attığı bir adımdı. Dikici gerisini şöyle anlatıyor:
- Benim için önemli olan gazeteci olmaktı. Para benim için ön planda değildi. Ancak zamanla bazı şeyler değişmeye başladı. Paraya önemsiz gözüyle bakıyordum ama parasız da bir şey olmuyordu. En azından kendi ihtiyaçlarımı karşılamam gerekiyordu. Onca yıl beni okutan aileme destek çıkmam gerekiyordu. Bunların hiçbirisini yapamadım. Çok geçmeden kendimi bir sömürü çarkının ortasında buldum. Çünkü sadece haber yapmıyor, hemen her işe koşuşturuyordum. Hem muhabir, hem editör, hem dizgiciydim. Bunun dışında çaycılığı, hatta temizliği bile bana yaptırmaya başladılar. Birden çok kişinin yapması gereken işi tek başına yapmak zorunda kaldım.
Dikici’nin söyledikleri, yerel medyadaki kopyala yapıştır yayıncılığının yanı sıra, “içinde ne olursa olsun özgün haber yapın” baskısının da sömürü düzeni içinde olumsuz sonuçlar doğurduğunu gösteriyor. Çalıştığı yerel gazetenin kendisine “her gün en az 3 özel haber yapma şartı” getirdiğini aktaran Dikici bunu şöyle açıklıyor:
- Haberin ne olduğunun önemi yoktu, yeter ki haber olsun. Biz de gider, “Sobalar kalktı, bahar geldi, çiçekler açtı” gibisinden haberler yapardık. Eleştirel habercilik tamamen ortadan kalkmıştı. Birilerinin tepkisine yol açabilecek haberleri asla yapmıyorduk. Araştırmacı gazetecilik de ortadan kalkmıştı. Yaptığımız hiçbir haberden tat almıyor, heyecanlanmıyorduk. Haber diline de pek dikkat edilmiyor, dümdüz metin yazıyorduk. Çünkü gerçekten de çok yorucu oluyor, adeta tüm enerjimizi alıp götürüyordu. Bir de halktan tepki geliyordu. Hatta bir seferinde, bir işletme sahibi beni işyerinden kovdu. Son derece onur kırıcıydı.
“Kurumsallaşan sömürü çarkının” bir parçası olarak, bu işletme sahibi gibi okurların yerel habercilikten beklentilerini karşılayamadıklarını ve bu yüzden gelen tepkileri anladığını belirten Dikici, bir süre sonra çalıştığı gazetenin reklam metni yazarlığına geçiş yapmış:
- Gazetecilikten reklamcılığa kaydırıldım. Ne kadar reklam, o kadar komisyon alıyordum. Hatta haberleri de, aldığım reklamlar doğrultusunda yapıyordum. Haber de değil aslında, düpedüz para karşılığında reklam yapıyorduk.
7. Sömürünün bir boyutu, yandaşlaşma baskısı
Tüm bunların bir “çoklu sömürü düzeni” yaratıp bağımsız ve nesnel haberciliği yerel medyadan neredeyse tamamen sildiğini belirten Yasin İpek, böyle bir ortamda herkesin “yandaşlaşmaya” zorlandığını vurguluyor:
- Yandaş gazetecilik toplumun ihtiyaçlarını, toplumun yararını gözetme gereği duymuyor. Çoğu kez laf olsun diye habercilik yapılıyor. Çünkü beslendiği yere zarar gelmesini istemiyor, bunun için de ısrarla orayı sonuna kadar koruyor.
Yerel medyada gazetecilik ilkelerine uygun habercilik yapanların “potansiyel suçlu” muamelesi gördüğüne dikkat çeken İpek, “Uzun süre işsiz kaldım. Maddi olarak çok ciddi sıkıntılar yaşadım, hâlen de yaşıyorum. Kural şu: Ya bu çarkın parçası olacaksın, ya da karşısında yer alacaksın. Biz içinde yer almadık” diyor. Buna rağmen, ona göre yerel basının tamamına yakını, gücün seyrine göre konumlanıyor.
Yandaşlaşma baskısına direnmek, gelir kaynaklarının iyice daraldığı yerel medya kuruluşları söz konusu olduğunda iyice zorlaşıyor. Van’ın duayen gazetecilerinden Adil Harmancı şunları söylüyor:
- Yerel basının yaşadığı sorunlar, Basın İlan Kurumu’nun aldığı önlemlerle ortaya çıkıyor. Gazetelere verilen reklam bedeli eskisine nazaran oldukça düşük, kurumlar eskiden gazeteye direkt ilan verirken şimdi Basın İlan Kurumu üzerinden veriyor ve ciddi bir kesintiye uğruyor. Diğer yandan yerel gazetelerin, küçük ölçekli reklamların dışında pek bir geliri olmuyor. Abone sistemi üzerinden satıştan para kazanılmıyor. Bu da yerel gazeteyi maddi olarak zor durumda bırakan bir faktör.
Harmancı sözlerini şöyle tamamlıyor:
- Gazete sahipleri de çalışanlarını eldeki imkânlarla idare etmek zorunda kalıyor. Bu durum elbette ki habercilik yapanların performansına yansıyor, emeğinin karşılığını alamadığını düşünen gazeteci zaman içinde işini savsaklayabiliyor. Ortaya kaliteli bir iş çıkmıyor. Yerel gazeteler şimdi günü kurtarma peşinde! Yoksa kimse daha iyi bir ürün ortaya çıkarma çabasında değil. Hükûmet yerel basını direkt etkisi altına almış durumda. Onlar istediği kadar gazeteler nefes alabiliyor. Yine de gazete sahipleri kenti yansıtmak için ellerinden geleni yapıyor, ama bir yere kadar. Siz çalışanı maddi olarak yeterince desteklemediğinizde bir yerde ipler kopuyor. İyi bir yerel gazete için iyi bir maddi imkân gerekiyor. Yerel basının kaliteli olması arzu ediliyorsa, hükûmet bazı kısıtlamaları gözden geçirmeli, yerel gazeteler bir şekilde desteklenmelidir.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – JOURNO’NUN YEREL MEDYA KONULU İÇERİKLERİ