Söyleşi

‘Salgında klişe fotoğraflar değil, akılda kalan öyküler yaratmalıyız’

Irak'ın başkenti Bağdat'ta bir cami, 20 Mart. Fotoğraf: Halid el Musuli
Savaş ve afet gibi olağanüstü durumlarda çektiği fotoğraflarla akılda kalan deneyimli fotomuhabir Abdurrahman Antakyalı ile koronavirüs günlerinde gazeteciliği konuştuk. Salgın süresince foto muhabirlerin öznelerle “fiziksel değil teknik yakınlık” kurması gerektiğini belirten Antakyalı, maskeli insan gibi temaların yaratıcılık açısından tıkanma yarattığını vurguladı. Antakyalı şöyle dedi: “Bu salgına sadece klişe fotoğraf olarak bakmamalı. Klişenin dışına çıkmalı ve akılda kalan öyküler yaratmalıyız.”

Henüz birkaç hafta önce Suriye’nin İdlib kentinde rejim güçlerinin saldırısı sonucu Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup 36 askerin hayatını kaybetmesinin ardından yaşanan gelişmeleri konuşuyorduk. Foto muhabirler, Türkiye’deki mültecilerin Avrupa Birliği’ne doğru hareketi başlayınca bu kez batı sınırlarımızdan haber yapmaya başlamıştı. Bunlar yaşanırken geçen ay SARS-CoV-2 koronavirüsünün neden olduğu COVID-19 hastalığı Türkiye’de ilk kez görüldü ve ülke genelinde giderek artan sosyal izolasyon uygulamalarıyla beraber tüm gündemimiz salgın oldu.

Peki, savaş ve salgın hastalık gibi olağanüstü durumlarda haberciliğin ve foto muhabirliğin püf noktaları nelerdir? Bu soruyu ve daha fazlasını, alanın en deneyimli isimlerinden biri olan Depo Photos Başkanı Abdurrahman Antakyalı’ya sorduk.

‘Fotoğrafını çektiğiniz insanla iletişim kurmak önemli’

Olağanüstü durumlarda foto muhabirlik yapmanın ne gibi zorlukları var?
Bizim yaptığımız foto muhabirlik olduğu için aslında hem haber hem muhabirlik yapmış oluyoruz. Kendi bakış açımdan baktığımda önce genel bir çerçeve çizerim. Fotoğrafını çektiğiniz insanlarla iletişim kurmak çok önemli. Fotoğrafı çektiğiniz an geçmişte kalmış oluyor. Karşıyla işbirliği yapmanız şart. Ben karşı taraftan izin almadan fotoğraf çekmem. Savaş, çatışma gibi durumlarda mülteciler ve göçmenler çatışmanın olduğu yerlerden uzakta oluyor. Bu haberlere gitmenin de bir maliyeti oluyor. O yüzden artık böyle haberler yerine kurumlar muhabirlerini maliyetsiz ve yüzeysel haberlere gönderiyorlar.

Şu anki haberlerin tamamı virüs haberi çünkü siyasi toplantı, spor müsabakası vb. yapılamıyor. Burada bir tek seslilik var, bu da sıkıcı olmaya başladı. Çünkü moralsizlik aşılamış gibi oluyoruz çünkü yayımlanacak başka bir şey yok.

‘Maskeli insan fotoğrafı yaratıcılık açısından tıkanma yarattı’

Bu fotoğraflarda genelde maskeli insan fotoğrafı kullanılıyor ancak bu da yaratıcılık açısından bir tıkanma yaratıyor. Artık klişenin dışına çıkıp farklı fotoğraflar çekmek gerekiyor. Maske ve eldiven fotoğrafı çekmek yerine bu virüsün sonuçlarını gösteren küçük hikâyeler yaratabiliriz.

Dünyada artık kadrolu foto muhabir sayısı azaldı. Genelde freelance çalışıyorlar. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen ülkelerde resmi basın kartı olmadan dışarı çıkıp foto çekilemiyor. Yakın zamanda Türkiye’de de böyle bir yasak  çıkabilir. O yüzden şimdiden çözüm bulmak gerekiyor.

Şu an sahada çalışmak zorunda olan muhabir ve foto muhabirler ne gibi önlemler almalı?
Fiziksel yakınlıktan uzak durmalı, teknik yakınlık kurulmalı. Fotoğraf çekerken tele objektif kullanılabilir. Çekilen fotoğraflarda illa insan olması gerekmiyor. Atılmış maskeler çekilebilir, boş mekanlar çekilebilir, atılmış gazete kupürleri gibi…

Foto muhabir ve muhabirin farkı

Foto muhabirliği, muhabirlikten ayıran fark nedir?
Bir gazeteciyi sembolize edecekleri zaman makinesiyle tasvir ederler. Muhabir olarak çizilmez. Muhabir haber yaparken insanların arasında kamufle olabilir. Ama bizim ekipmanlarımız var. Foto muhabirler her zaman olay yerinde olmak zorunda. Çatışma ortamında muhabirlik yapmak gerçekten ciddi eğitim isteyen bir iş. Orada haber yaparken savaşan grupların renklerini bile giymemeniz gerekiyor. Ne yazık ki bu eğitimler bizim ülkemizde verilmiyor.

Savaş muhabirleri sadece savaş zamanında çalışacak diye bir şey yok. Yılın 365 günü çatışma ve savaş olmuyor. O muhabirler her ortamda çalışabilir. Savaş muhabirleri çok düşük ücretlerle çalıştırılıyor. Savaş muhabiri göndermek çok maliyetli olduğu için ajanslar muhabir göndermek yerine orada bulunan yerel kaynaklardan bilgi ve fotoğraf alıyor.

Muhabirin PR’a alet olmamak için okuması gerekiyor

Eskiden savaşın bile bir ahlakı vardı, çatışma alanında haber yapan gazeteciler kaçırılmaz, rehin alınmazdı. Şimdi IŞİD gazetecileri kaçırıp öldürüyor. Bu da kurumların muhabir göndermek yerine yerel kaynaklardan bilgi almasının bir başka nedeni. Ama o kaynaklar da kendi tarafının tanıtımını yapıyor. O zaman o gazetecilik değil, PR olmuş oluyor. Bizdeki temel kural habere uygunluk. Bunun için muhabirin haberi iyi okuması gerekiyor, konuyla ilgili okumalar yapması gerekiyor.

Bu dönemde nasıl haber ve fotoğraflar ortaya çıkabilir?
Foto muhabirler eline kâğıt kalem almalı ve klişe fotoğrafların dışına çıkarak akılda kalan öyküler yaratmalı. Mesela evinde kalan yaşlıları çekebiliriz. Hayatta neler değişti, onları gözlemleyip ortaya çıkarıp okurun yorumuna açık işler yapabiliriz. Derinlikli öyküler ortaya çıkarmalıyız.

O fotoğrafın hikâyesi

Sizi herkes 12 Kasım 1999 Düzce Depremi sonrasında çektiğiniz fotoğrafla tanıyor. O fotoğrafın bir hikâyesi var mı?
Ben o fotoğrafı çektiğim zaman Anadolu Ajansı’nda çalışıyordum, fotoğrafı Kaynaşlı’da çektim. Deprem olduktan sonra Düzce’ye çok zor bir yoldan gitmiştim. Kaynaşlı’ya gittiğim zaman enkazların fotoğraflarını çekiyordum. Bir enkazın başında çok sayıda insan olduğunu gördüm. Oraya giderken o amcanın ağladığını görüp fotoğrafını çektim. Amcanın önünde ağladığı binada çok sayıda genç varmış, enkaz altında kalmışlar, amca o gençlere ağlıyormuş. Fotoğraf yayımlandıktan sonra torunu bana ulaştı ve amcanın adının Eşref Cengiz olduğunu öğrendim.

Şu an foto muhabirlik yapmanın ne gibi zorlukları var?
Günümüzde artık ana akım medyada foto muhabir çalıştırılmıyor. Kriz bizi de vurdu. İnternetin olmadığı zamanlarda gazeteler günde en az 100 fotoğraf kullanırdı, şu an daha fazla fotoğraf kullanılıyor ama foto muhabir kullanılmıyor, mesleği öldürdüler. Gençler şu an daha kaliteli eğitim alıyorlar, ellerinde daha çok kaynakları var ama yalnızlar. Ana akım foto muhabir çalıştırmıyor, freelance olana da para vermiyorlar. Gençlerin kendilerini geliştirebilecekleri bir alan yok. Bu yüzden kendilerini geri çekip başka alanlara yöneliyorlar.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – FOTOĞRAF GAZETECİLİĞİ BİTİYOR MU, EVRİLİYOR MU?

Meltem Suat

1994 İstanbul doğumlu. Ege Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nde okudu, ulusal ve yerel medya kuruluşlarında çalıştı. Journo, Daktilo1984, NewslabTurkey gibi sitelere içerikler hazırlayan Suat, mesleğini serbest gazeteci olarak sürdürüyor. Daktilo1984'te Mutfakta Ne Var isimli toplumsal cinsiyet odaklı podcast serisini hazırlayıp sunuyor.

Journo E-Bülten