Gazete dağıtıcıları, eski ifadeyle “müvezziler,” sayıları geçmişe kıyasla çok azalsa da hâlâ var. Emrah Bakır, üniversite yıllarında gazete dağıtırken haberciliğe dair öğrendiklerini yazdı. Gazete dağıtıcılığının tarihini özetleyen Bakır, farklı dönemlerde bu mesleği yapan dört müvezzinin görüşlerini de derledi.
Üniversiteye başladığım yıl maddi imkânsızlıklardan dolayı iş arayışındaydım. Hem deneyimsiz olduğum için hem de doğru düzgün kimseyi tanımadığımdan nasıl bir iş yapacağımı kestiremiyordum.
Yıllar önce İstanbul’da gazete dağıtan bir arkadaşım, istersem bana da bu tür bir iş bulabileceğini söyledi. Onunla birlikte, dört yıl sürecek müvezzilik hikâyemin başladığı gazeteye gittik.
Ankara’daki bu yeni işimde ikinci günümdü. Bana müvezziliği öğretecek olan arkadaşım, gazetelerin nereden alındığını ve nasıl taşınması gerektiğini anlattı. Dağıtım yapacağım kurumlarla ve kişilerle de beni tanıştırdıktan sonra müvezziliğe başladım.
Her gün ilk işim gazeteleri okuyucuya götürmeden önce her sayfasını itinayla okumaktı. Çünkü, gazeteleri alanlar bazen “Bugün hangi haberler var” gibi sorular sorardı önce. Bu soruları yanıtlamak için sabah 5.00 sularında matbaadan gelen gazeteleri önce iyice okur, sonra sokağa çıkardım.
Gazeteleri bazen koltuk altıma, bazen sırt çantama yerleştirirdim. Soğuk, sıcak, kar kış demeden; bazen Ankara ayazında, teslim edilecek yere çoğu kez yürüyerek, kimi zaman otobüsle gidip bırakırdım.
O günlerde haberciliğe dair öğrendiklerimden bazıları şöyle:
1. Müvezziler haber değerini çok iyi bilir ve muhabirleri besler
Dağıttığım gazeteleri dikkatle okuduğumdan, hangi olayların haber değeri taşıdığını iyice kavrardım. Gazete dağıtırken sürekli hareket hâlinde olduğumuzdan insanları da tanırdık. Bu okurlar, bir yerlerde bir olay olduğunda, bir haber kuruluşuyla en kestirme irtibatı kurmalarını sağlayan biz müvezzilere başvururdu. Müvezzi de bu olayda haber değeri olduğunu düşünürse ihbarı, dağıttığı gazetenin muhabirlerine iletirdi. Müvezzilik günlerimin en güzel işiydi, haberleri gazetedeki muhabir arkadaşlarımıza ulaştırmak…
Her gün dağıtım yaptığım bölgeler Kızılay, Sıhhiye, Cebeci, Altındağ ve Çinçin’di. Buralardaki gazete teslimatını tamamen yürüyerek yapardım. Her gün evlerine gazete bıraktığım mahalle sakinleriyle muhabbet eder, bazen bir esnafın çayını yudumladıktan sonra diğer abonelere giderdim. Böyle bir gün başımdan geçen anıyı hiç unutamam.
Çinçin’de “kentsel dönüşüm” başlamış, bu bölgedeki gecekondular için yıkım kararı çıkmıştı. Geceden beri mahalleyi polis ablukaya alınmıştı. İnsanlar evlerinin yıkılmasını engellemek için direniyordu. Sabah 7.00 sularında kahvehanede gazete satarken yanıma gelen ve beni tanıyan biri, evlerinin yıkılmaması için bunun haberini yapmamı istemişti.
Olay yerine gittim. Müvezzi olduğumu belgeleyen ve ‘’dağıtımcı kartı’’ denilen kimlik sayesinde polis ablukasını geçebildim. Alana girip yaşananları teyit ettikten sonra muhabir arkadaşlarımı cep telefonundan aradım ve durumu aktardım. Kameralarını aldıkları gibi geldiler ve olay yerinden canlı yayın yaptık.
Haberin yayılmasıyla diğer basın mensuplarının ve çevreci kuruluşların dikkatleri de alana çekildi. Çinçin artık gündem olmuştu. Bu süreci başlatan müvezzi ve muhabirler ise ardı arkası kesilmeyen tehditler alıyordu. Oluşan kamuoyu baskısı nedeniyle Çinçin’deki evler aylarca yıkılamadı. Ancak kamuoyunun dikkati bir iki yıl sonra başka yöne çekilince yıkıldılar.
2. Müvezzilik, hem psikolojik hem de fiziksel olarak yorucu bir meslek
Müvezzinin, muhabirden bile çok haber kaynağı olabilir ve güvenilir bilgilere bazen ondan da hızlı ulaşabilir. Bu durum, müvezziliği de muhabirlik gibi stresi yüksek bir meslek kılıyor ama bir de işin fiziksel boyutu var.
Gazeteler her sabah matbaadan çıktığı gibi Kızılay Mithat Paşa Caddesi’ndeki büronun kapısına gelirdi. Önce bu gazetelerin sımsıkı sarıldığı bantları sökerdim. Kendi payım olan toplam 120 gazeteyi alıp sokaklara dalardım. Müvezziliğe başladığım ilk aylarda her gün koşar adım kilometrelerce yürüyerek dört beş saatte bu gazeteleri dağıtırdım. Bu yüzden günlük yaşantımda da farkında olmadan hızlı yürümeye başladım ve sırt çantasız rahat edemez oldum.
Yürüyerek gazete dağıtımı yapmak çok zordu. Tüm günün yorgunluğu, müvezzinin bedeninde birikiyordu. Üstelik gazeteleri geç olmadan abonelere yetiştirme telaşının getirdiği stres de vardı. Gazetesi geç gelen okurlar, şikâyet için çalıştığım kuruluşu arayabilir ve hatta abonelikten çıkabilirdi. Bazen diğer abonelerden kaynaklanan nedenlerle bir abonenin gazetesi öğle sularında teslim edilirdi.
Bu duruma bir çözüm bulmak için gazetedeki arkadaşlarım ve abonelerimiz kendi aralarında birleşip bana gazete dağıtımını yapabilmem için bir elektrikli bisiklet aldı. Bu bisiklet sayesinde artık tüm gazeteleri bir buçuk saatte dağıtabiliyordum. Ankara’nın modern bir müvezzisi olmuştum. 😊
3. Müvezzi, okurlarla ve gazete çalışanlarıyla güçlü bir bağ kurar
Cebinizden para verip gazetenizi dağıtan kişiye bir elektrikli bisiklet alır mısınız?
Üstte de anlattığım gibi, müvezziyken okurla işte böyle yakın bir ilişkimiz vardı. Sadece onlarla değil, diğer müvezzilerle ve gazetenin diğer çalışanlarıyla da dayanışma hâlindeydik.
Tüm bu sıcak ilişkilerin, haberlerin çevresinde şekillendiğini vurgulamalıyım. Müvezzi, sadece kendisinin dağıttığı gazeteyi okumakla kalmaz, aynı zamanda hem dayanışma için hem de diğer müvezzi arkadaşlarına destek olsun diye onların dağıttığı gazeteleri de bizzat onlardan alıp okur.
Bu jestteki amaç, sadece gazete dağıtmak değildir. Müvezzi bu sayede genel olarak gündemden haberdar olur ve gazeteyi alan kişiye de bu gündemi daha iyi aktarabilir. Böylece hem okurlar hem de diğer müvezziler nezdinde saygın bir davranışa imza atar.
Çevresinde bu saygınlığı oluşturan müvezzi, çalıştığı kuruluşun gazetecilerine sürekli bilgi aktaran, sıkıştıklarında haber yaratan ya da kendi kaynağını kullanarak röportaj ayarlayabilen iyi bir muhabirdir. Diğer kuruluşların gazetecilerinin ve haber ajanslarının da radarına girer.
İşte bu yüzden, çalıştığım kuruluşa bir gazeteci adayı geldiğinde, ilk iş onu müvezziyle birlikte sokağa göndermek olurdu. Gazeteci adayı, müvezziyle beraber dolaşarak insanlarla tanışır, diyalogları dinler ve müvezzinin yarattığı sosyal ortamdan beslenirdi. Yani muhabirler gazeteciliğe, müvezzi sayesinde çekirdekten yetişerek başlar.
1990’larda müvezzilik: “O zamanlar zevkli olduğu kadar zorluydu”
Müvezzilik yaparken habere dair benim öğrendiklerim böyle. Farklı zamanlarda müvezzilik yapmış dört kişiye de müvezziliğin onlar için ne anlam ifade ettiğini, eski gazete dağıtıcılarının bugünlerde hangi mecralardan haberlere ulaştığını sordum.
Uzun yıllar gazete dağıtan Ergin Morkoç, yaklaşık 30 yıl önce muhabirlikle iç içe bir müvezziliği nasıl yaptığını şöyle anlattı:
- Müvezziliğe 1990’lı yıllarda başladım. O zamanlar gazete dağıtmak zevkli olduğu kadar zorlu bir görevdi. Yeni Ülke gazetesinde dağıtımcı olarak başladım. Siyasi baskılar olduğundan ya gazete sürekli kapanıyordu ya da gazetelere el konuluyordu. Gazetenin belli ama ciddi bir okuyucu kesimi vardı ve halka ulaşamadığı haberi ulaştırmak biz dağıtımcılar için bir görevdi. Sabahın en erken vakitlerinde, güneşin görmediği karanlık sokaklarda ev ve işyerlerine gazeteleri bırakırdık.
- Aslında gazete dağıtımcılığı yapmak sade ve düz bir dağıtımcı olmaktan öte iyi bir muhabir ve aynı zamanda dikkatli bir gözlemci olmayı gerektirir. Sırt çantamda her zaman fotoğraf makinem vardı. Ne zaman haber değeri taşıyan bir konuya denk gelsem o ânı, olayları ya da durumu fotoğraflar ve konuya dair bilgileri aldıktan sonra haber merkezine götürürdüm. Hatta bazen haberim manşette yayımlanırdı.
- Şimdilerde ise o eski heyecan kalmadı. İnsanlar sosyal medyada haberleri takip etmeye başladılar. Yalan yanlış birçok şeyi orada görebiliyoruz. Bir gazeteyi sabahın erken saatlerinde alıp okumak farklı, şu an sosyal medyadan haber takip etmek çok farklı bence. Haberleri genellikle gazetelerden takip etmekle beraber bazen ben de sosyal medyadan, belli internet sitelerinden haberleri izliyorum.
Müvezziliğin “halkla iç içe olduğunu” vurgulayan Umut Özdemir ise şunları söyledi:
- Gazetece dağıtımcısı olmak demek, abonenle ya da halkla iç içe olmak demektir. Gazeteyi ulaştırdığımız kişilere doğru, tarafsız, ilkeli ve özgür basın mücadelesine bir şekilde katkı sunuyorduk (…) Özelikle evlere ve mahallere gazete dağıtımı yaparken birinci elden çok önemli bilgilere ulaşabiliyorduk. Bazen de gündelik olan politik, ekonomi ve kültürel sorunlarla ilgili akıllarına takılan konularda sohbet ederek onları aydınlatmaya çalışırdık. Bence yüz yüze iletişim kurmak ve gazete dağıtımı yapmak farklı bir duygu. İnsanlara temas ediyorsun ve onlarla diyalog kuruyorsun.
2000’lerde müvezzilik: Riskli ve tehlikeli bir iş
Gazete dağıtıcıları son yıllarda saldırı haberleriyle gündeme geliyor. Azadiya Welat ve Gündem gazetelerini bisikletiyle dağıtan 46 yaşındaki Kadri Bağdu, 2014’te maskeli 2 kişinin silahlı saldırısında hayatını kaybetmişti. Geçen yıl da Zonguldak’ta gazete dağıtıcısı Zeki Bayramusta, sokak köpeklerinin saldırısında yaralandı.
Sırtında 20 kilo ağırlıkla, kimi zaman riskli bölgelerde gazete dağıtmaya çalışmanın tehlikeli yanına dikkat çeken eski müvezzi Fevzi Taş şunları söyledi:
- 2009 yılında çalışmak/haber üretimine katkı sunmak için görüşmeye gittiğim Özgür Gündem gazetesinden dağıtımcı olarak çıktım. 2010’lu yıllarda bu gazeteyi dağıttım. Aslında bu iş salt sabah gazeteleri abonelere ulaştırmak değil, çok daha fazlasıydı benim için. Gazeteciliğe ilk adımımı böyle atmış oluyordum. Sabah 4.00 sularında uyanıp Aksaray’a gidiyordum. Saat 5.00-5.30 arası dağıtıma başlardım. Ermeniler’in, Afrikalılar’ın ve Kürtler’in iç içe yaşadığı bir mahalle dağıtım bölgelerimdendi. Sabahın erken saatlerinde, diğer gazete dağıtımcılarıyla ve işlerine giden insanlarla birlikte sokakta oluyorduk. Riskli bir işimiz vardı. Bir defasında uyuşturucu satanların silahlı çatışmasına denk geldim. Gazete çalışanı olduğumuzu bildikleri için bir şey yapamıyorlardı. Demek istediğim, riskli ve bıçak sırtı bir alandı, hem işyerimiz hem de dağıtım yaptığım yer. Sabahın dördünde güne başlayıp sırtımda 10-20 kilo arası ağırlıkla, çoğu kez kilometrelerce yürüyüp gazeteyi öğlene kadar dağıtıyordum.
Adana sıcağında her gün bisikletiyle gazete dağıtan ve müvezzilik dönemini “hayatının en güzel yılları” olarak hatırlayan Şervan Azad ise şu ifadeleri kullandı:
- Gazete dağıtmaya başladım zamanlar hiç tecrübem yoktu. Ama benim gibi gazete dağıtımcısı olan abimin önerisiyle gazetede çalışmaya başladım ve dağıtımcı oldum. Aslında abim de benden iki yıl önce başlamıştı gazete dağıtımına. Tabi ki ilk senem biraz zor geçti. Çevreyi ve dağıtım yapacağın alanı ve de aboneleri tanımak biraz zaman aldı. Beş yıla yakın bir süre aktif bir şekilde gazete dağıtımcılığı yaptım. Ve bunu net bir şekilde diyebilirim ki hayatımın en güzel yıllarıydı. Yaptığım işte heyecan ve mücadele vardı. Bugünlerde haberlere, bizi her şeyden haberdar eden sosyal medyadan ulaşıyorum ve oradan takip ediyorum. Ama şöyle bir şey var: Bence kitap olsun, gazete olsun fark etmez; insan gazeteyi, kitabı eline alarak okumalı, hissetmeli.
Müvezzi ne demek? Gazete dağıtıcılığının kısa tarihi
Müvezzi, Arapça “tevzi eden” yani “dağıtan” anlamına geliyor. Ancak buraya kadarki ifadelerden de anlaşılacağı gibi, müvezzilere sadece “gazete dağıtıcısı” demek haksızlık olur.
Gazete tirajları son yıllarda tüm dünyada ciddi oranlarda düşse ve gazete dağıtımı endüstriyelleşse de müvezzilik, öğrenmeye devam ettiğimiz bir gelenek olarak sessizce sürüyor.
Müvezzilerin, gazete ve gazetecilik ile olan ilişkileri hakkında çok yazıldı ve yazılmaya devam ediyor. Son dönemde bu yazıların en güzel örneklerinden biri, Manifold’da Gökhan Akçura imzasıyla yayımlandı.
Bu mesleğin tarihini araştıran ve gazete dağıtıcılarının 1980’li yıllara kadar dağıtımda önemli bir rol oynadığını vurgulayan Akçura, bugün “iktidarın sesi durumuna geldikleri için” basının ve haber kanallarının büyük bölümünün “zamanın gerisinde kaldığını” belirtse de “Müvezzilik geride kaldı mı bilemem” diye ekliyor.
Osmanlı döneminde tirajların ABD’ye ve Avrupa’ya kıyasla çok daha düşük olmasının nedenlerinden birinin, gazete dağıtım ağının tam teşkilatlı olmamasından kaynaklandığı söylenir. 19. yüzyılın ortasında İstanbul’da gazeteler sadece Beyoğlu ve Kadıköy taraflarında, belirli kahvehanelere ve meyhanelere bırakılarak satışa sunuluyordu. Okurun buralara gidip parasını ödeyerek gazete alması gerekiyordu.
Müvezzilik, Osmanlı devletinin son dönemlerinden bugüne kadar uzanacak bir dağıtım ağı olarak bu sorunu çözmek üzere geliştirildi. “Yazıyoooorr” diye bağırarak sokak sokak dolaşan müvezziler, haberi okurun ayağına götürmeye başladı. İkinci Abdülhamid döneminde müvezzilerin sokaklarda bağırarak gazete satması yasaklandı. 1908’de ilan edilen İkinci Meşrutiyet ile bu yasak kalktı.
Kapanmayı göze alan gazeteleri, cezai ehliyeti olmadığı için çocuklar dağıtırdı
Modern gazeteciliğin doğduğu ABD’de olduğu gibi (“paperboy” sözcüğü) Türkiye’de de ilk müvezzilerin çoğu çocuktu. Ama bizde bunun özel bir nedeni vardı. Akçura’nın yazısına göre, Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde müvezziliğin 1918-1923 döneminden bahsettiği şu bölümde, o nedeni öğreniyoruz:
- İstanbul’da çıkan Türk gazeteleri işgal kuvvetleri kumandanlığının sansürü altına konmuş idi; sansürün yayınını yasakladığı haberleri ve makaleleri İstanbul halkına duyurmak ve okutmak isteyen gazeteler kapanmayı göze alıp bunları yayınlar iken, müvezzi olarak da cezai ehliyeti olmayan çocukları kullandılar … Büyükşehrin ayaktakımı arasından seçilen, koşarlı, sırım gibi pırpırı oğlanlar, delikanlı ve olgun yaştaki müvezzilere nispetle hem korkusuzdu hem de işgal zabıtası önünden çok daha kolaylıkla kaçıyorlardı.
Çoğu çocuk olan, kimisi “ayaktakımı” diye nitelenen müvezziler, basın tarihimizde gazetecilerin bu mesleği yapanlara zaman zaman önyargıyla yaklaşmasına neden oldu. Örneğin Volkan gazetesinin 19 Aralık 1908 tarihli sayısında çıkan “Müvezziler” başlıklı yazıda şöyle deniliyordu: “Gazeteci çareler bulur. Meselâ bir baş müvezzi vasıtasıyla satış yapacağına, birkaç koldan tevzi olunmasını düşünür. Hele gazeteci biraz kadere boyun eğici olup da müvezzileri de kendisi gibi sanarak müşavere etmek isterse vay hâline!”
Genel olarak kötü giyimli ya da tehlikeli birer tip olarak lanse edilip ötekileştirilen müvezzileri araştıran yazar Kemal Tahir gibi, o kadar acımasız olmayan gazeteciler de vardı. Gazeteciliğin gelişiminde müvezzilerin oynadığı rolü takdir eden Tahir, onları her zaman sevmiş ve basın camiasının sac ayaklarından biri olarak görmüştü. Tahir, müvezziler için, “…ne küçüklüğü ne de sevimsizliği, velinimetimiz sayılmamasını icap ettirmez” demişti.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
Sadece Türkçe bir daktiloya bakarak diller hakkında öğrendiklerim