Dijital platformlarda ve televizyonda çocuk kanallarının sayısı hızla artıyor. Çocuklar artık sadece hedef kitle değil, aynı zamanda yayıncı. Çocuk yayıncılığındaki yeni trendleri uzmanlara, yapımcılara, içerik üreticilerine ve çocuklara sorduk.
“Yeni medyada çocuk içerik üreticileri: Yaşam biçimi sunumu ve toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden YouTube çocuk kanalları” başlıklı bir tezin de sahibi olan Arter Öğrenme Programı Sorumlusu Ayşe Dilan Salkaya, televizyon ile dijital medyadaki çocuk kanallarının aynı minvalde değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyor. Etkileşimdeki farklılıklara dikkat çeken Salkaya şöyle diyor:
- Televizyonda bir verici, bir mesaj, bir de alıcı var. Tek taraflı, pasif bir izleme biçimi söz konusu. Dijital mecralarda ise çocuklar beğenerek, paylaşarak, yorum yaparak, video çekip yayımlayarak katılımcı ve bizzat yayıncı olabiliyorlar.
- Özellikle son beş altı yıldır YouTube’daki popüler çocuk kanallarına bakıldığında, bizzat çocukların videoda oynayan, videoyu yayımlayan, beğenen veya izleyen kişiler olarak konumlandığı görülüyor. YouTube gibi dijital kanallarda çocukların ve yetişkinlerin bilgiye erişim, içerik oluşturma ve paylaşma anlamında eşitlendiğini söylemek mümkün.
Ayşe Dilan Salkaya: İçerik üreten çocuk, yaşıtı için rol model oluyor
Salkaya’ya göre dijital medya çağında içerik üreten çocuk, izleyici çocuğa rol model oluyor ve onu etkileme gücünü de elinde bulunduruyor. İzleyici çocuk, yayıncı çocuğu taklit edebiliyor; karşısında kendi yaşıtını, yakınlık kurduğu bir başka çocuğu gördüğünde onun davranış ve söylemlerinden etkilenebiliyor. “Rol model alma tam da bu noktada devreye giriyor” diyen Salkaya, kanalların “ticari kaygısı” konusunda uyarıda da bulunuyor:
- Markaların bilinirliklerini ve satışlarını arttırmak için başvurduğu reklam stratejilerini düşünelim. Markalar gerek televizyon, gerek dijital medya mecralarında farklı ve sürdürülebilir stratejiler geliştiriyorlar. Kullanıcı reklamı izlemiyorsa bunu aşmanın en etkili yolu elbette reklamı içeriğin kendisine yerleştirmek. Örneğin izlenme sayıları milyarlara ulaşan YouTube çocuk kanallarına bakıldığında, videoların başlıklarında her ne kadar eğitici bir içerik olduğu belirtilse de videoyu izlediğinizde yeni bir oyuncağın, ürünün tanıtımıyla, markayı bilinçli olarak telaffuz eden ve izleyici çocuğa gösterip onu özendiren içerik üretici çocuklarla karşılaşıyorsunuz.
- Bu çocukların yetişkinler tarafından ya da markalar tarafından yönlendirildiğini tahmin etmek zor değil. Örneğin sayıların ya da harflerin şarkılar eşliğinde öğretildiği eğitici bir kanal iddiasında bulunan çoğu çocuk kanalında bile kullanılan ürünlerde, videoda yansıtılan yaşam alanında, ürün pazarlamadan kaçınılmadığını görüyorsunuz. Ya da eğitici olma iddiasındaki çocuk oyunlarında araya giren reklamlar, o oyunun yaş grubu için uygunsuz içeriğe sahip olabiliyor.
Televizyonda da “ticari içeriklerden kaçınılamadığını” vurgulayan Salkaya’ya göre çocuk kanallarındaki karakterler, çocuğun gelişimini etkiliyor. Dijital çağın içine doğan Z kuşağının mobil dâhil her ortamda cihazlarla ve içeriklerle iç içe olduğunu vurgulayan Salkaya,“bilinçli ebeveynlik” için çocuklara medya okuryazarlığının küçük yaştan itibaren öğretilmesi gerektiğini savunuyor. Çocukların televizyonda veya dijital platformlarda ne kadar, nerede zaman geçirdiklerinin ve ne tükettiklerinin denetlenmesi de şart.
Lemi Filozof: Çocuklar için içerik üretmek hassas bir konu
TRT Çocuk program sunucusu ve sinema-televizyon oyuncusu Lemi Filozof, çocuklara yönelik içerik üretmenin hassas bir iş olduğunu, bu nedenle kanalların ve içeriklerin özenle seçilmesi gerektiğini vurguluyor:
- İçerik üreten kadar, içeriği alan ve o içeriği çocuğuna izlettiren ebeveynlerin de farkındalıkları önemli. “Bu program ne anlatıyor? Ne öneriyor? Ne öğretiyor? Hangi duygulara işaret ediyor” gibi soruları sormak gerek. Çocuklarımız kontrolsüz internet uzayında zaten yeterince kirli ve çöp içeriğin saldırısı altında ve bu kaçınılmaz. Burada onları doğru ve eğitici içerikle buluşturabilmemiz bilinçli ebeveynlerin seçici olmaları koşuluyla gerçekleşebilir.
- Yabancı ve yerli çocuk kanallarının içinden özellikle TRT Çocuk’u ve Da Vinci Learning’i örnek gösterebilirim. Mesela TRT Çocuk kanalına üretilen yapımların içerik planlamalarının ve eğitsel ögelerin kullanımlarının hayli hassas bir elekten geçirildiğini, dikkatle pedagojik kurallara bağlı kalındığını yakından biliyorum. Kamu televizyonu olduğundan ötürü çok geniş çocuk kitlelerine hitap edebiliyor. Ağrı’daki küçük kardeşim de izleyebiliyor, Edirne’deki de, Azerbaycan’daki de… Da Vinci Learning ise ücretli bir platform kanalı olduğundan kitlesi daha sınırlı; fakat çok başarılı buluyorum hatta ben de izliyorum, öğreniyorum. Çocuklar için müthiş faydalı içerikleri var. Bizim zamanımızda bu kadar alternatifli içerik yoktu ama iyi ki “Susam Sokağı” vardı.
‘Türkiye’de yerli yapımlar daha fazla izleniyor’
YouTube’un kontrollü ve güvenli çocuk içeriklerini Kids platformuna taşıyarak bu kitle için daha kullanışlı bir hâle gelmeye başladığını belirten Filozof, kendisinin de “Lemi Abi Çocuk Kulübü” adlı bir kanal açtığını ve burada sevgi, çevre, uzay, gezegenimiz, coğrafya, arkadaşlık gibi farklı temaları işlediğini belirtiyor.
Filozof’a göre dijital platformlarda yurt dışı merkezli TV kanalları ve ithal çocukları programlarıyla çizgi diziler ağırlıkta olsa da, Türkiye’de yerli yapımlar ve yerli çocuk kanalları çok daha fazla izleniyor. “Eğlendirirken öğretme” yolunda pedagojik yaklaşımın ön planda olduğunu, bazen “fazla didaktik” olma sorunuyla karşılaşıldığını ifade eden Filozof şunları söylüyor:
- Çocuk medyası Türkiye’de değerler eğitimine, sosyal sorunların farkındalığına ve özellikle çevre konularına dikkat çekmekte hayli başarılı. Fakat ben bunun yeterli olmadığına inanıyorum. Bilimin, beynelmilel dünya insanı olma vizyonunun çocuklara daha fazla anlatılmasının; yaşamdaki gerçek durumların, hikâyelerin, olguların, genel coğrafyanın, çeşitliliğin, sevginin, dayanışmanın işlendiği içeriklerin çoğalmasının daha doğru olacağı kanısındayım. Çocuklara genel kültürün, sanatın anlatılması ve özendirilmesi amacıyla yerli kanallar daha fazla gayret göstermeli bence. Buralarda henüz çok eksiğimiz var. Ayrıca genel olarak reklam içeren tüm çocuk kanalları ve platformlar bu kuşakların süre ve ürün sınırlamalarını daha hassas ayarlamalı.
Ceren Asık: Eğitmek değil, beraber öğrenmek gerekiyor
Türkiye’nin Kürtçe tek çocuk televizyon kanalı olarak yayın hayatını sürdüren Zarok TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Ceren Asık, çocuğu eğitmek yerine, onunla beraber öğrenmeyi bir yöntem olarak seçtiklerini şöyle anlatıyor:
- Beraber yapılan her işte olduğu gibi burada da beraber öğrendiğimiz için eğlenmemek zaten mümkün değil. Zarok TV olarak içeriklerimizi hazırlarken dikkate aldığımız belli başlı kıstaslar var. Bu kıstasların birçoğu zaten evrensel anlamda kabul görmüş ve hâlihazırda uygulanan kıstaslar. İlk önceliğimiz, içeriğin izleyicilerin ilgisini çekmesi ve izleyicilerimizin içeriği izlemeye değer bulmasıdır.
- Çocuklara dönük içerikler hazırladığımız için içeriğin sadece ilgi çekici olması asla yeterli kıstas olamaz. Her proje pedagogların ve uzmanların kontrolünden geçmektedir. Herhangi bir içeriği bilimsel süzgeçlerden geçirmeden yayımlamamız hedef kitlemiz gereği mümkün değil. Ayrıca içeriğimizin yayın ilkelerimizi belirleyen evrensel ve etik değerlere uygunluğu bizim için olmazsa olmazdır.
- Kısaca çerçevesini çizdiğimiz bütün bu süreçlerin sonunda biz; ilgi çekici, bilimsel değerlere uygun, evrensel ve etik değerleri gözeten içerikler hazırlamak için çabalıyoruz. Bu özellikleri barındıran içerikler hazırladığımız zaman izleyicilerimizle beraber eğlenmek ve öğrenmek için uygun ortamı doğal olarak yaratmış oluyoruz.
Asık, Zarok TV’nin izleyicilerle “dinamik bir iletişim” kurduğunu ve ebeveynlerin geri bildirimleriyle yayınlarını geliştirmeyi sürdürdüklerini ekliyor. Anadil öğrenmesindeki her çabayı değerli bulduklarını belirten Asık, Zarok TV’nin Kürtçe’nin üç lehçesinde yapan yapan bir çocuk kanalı olduğunu belirterek şöyle diyor:
- Aileden başlamak üzere anadilin eğitimin her aşamasında başat öğe olması dışında anadilin öğrenilmesi pek mümkün değil. Yayın yaptığımız üç lehçede ilgi çekici, pedagojik süzgeçten geçmiş programlar hazırlıyoruz. Bu programların, anadili Kürtçe olan çocuklara ulaşması elbette anadillerini öğrenmede katkı sunuyordur ancak tek başına bir çocuk kanalının anadilin öğrenilmesini sağlaması beklenemez.
Şêrko Kanîwar: Aynı dili konuşan bir arkadaş
Zarok TV içerik üreticisi ve Ma Music Center Genel Koordinatörü Şêrko Kanîwar da bir çocuk kanalının anadil odaklı olmasının tek başına izlenme sebebi olmayacağını, fakat Kürtçe bilen ve anlayan çocukların Zarok TV’yi kendisine bir adım daha yakın gördüğünü belirtiyor.
Kendisinin de hem Kürtçe bilen, hem de bilmeyen çocuklara hitaben programlar yaptığını söyleyen Kanîwar, “Çocuklar bir dil öğrenme isteğiyle program izlemezler ki… Ebeveyn ister bunu, kültürel devamlılık açısından. Biz de çocuklara en iyi şekilde Kürtçe bir arkadaş olmaya çalışıyoruz ki dili de sevebilip hızlıca ve yaşayarak öğrensin” diyor:
- Çocuklar TV programı seçerken ya da izlerken, ilk olarak dilden bağımsız, içeriği, rengi, müziği, sahnelerin geçiş hızı, akıcılığı yani ritmi vs. dikkatlerini çekiyorsa izlemeye başlarlar. Şayet programın dili çocukların anlamadığı bir dil ise ve bu bahsettiğim parametreler de çocuğun beklentilerini karşılamıyor ise çocuk o programı ya da kanalı izlemek istemez.
- Kürtçe bilen ve aile çevresinde Kürtçe konuşulan bir çocuk sokakta, parkta veya en acı hâliyle okulda Kürtçe iletişim kuracağı bir ortam bulamadığından, yaptığımız çocuk programları her şeyden önce çocuğa bir arkadaş oluyor; aynı dili konuşan, aynı dilden stranlar söyleyen bir arkadaş…Kürtçe bilmeyen çocuklara hitap edebilip izlenebilirliği arttırabilmek ve çocukların bizim yaptığımız programlardan Kürtçe öğrenmelerini sağlamak için de en üst düzeyde performans sağlamaya çalışıyoruz.
Yaptıkları içeriklerde standart Kürtçe’ye sadık kalmakla birlikte tüm yöre ağızlarını da içine alacak sade bir dil kullandıklarını vurguluyor Kanîwar.
Büşra Yılmazer: COVID-19 salgınıyla birlikte önemi arttı
Bilgisayar, tablet ve telefonların yaygınlaşmasıyla alternatif bir eğitim-öğretim mecrasının doğduğunu vurgulayan yapım şirketi Adisebaba’dan psikolojik danışman Büşra Yılmazer, COVID-19 salgını gibi fiziksel eğitimin kısıtlandığı dönemlerde bu mecranın öneminin arttığını ifade ediyor. Özellikle okul öncesi yaş gruplarının oynayarak ve eğlenerek öğrenmesinin onların gelişimindeki öneminin yadsınamayacağını bildiren Yılmazer, ürettikleri içeriklerin “doğru mesajı” vermesine de dikkat ettiklerini söylerken şu önerilerde bulunuyor:
- Ebeveynlerin öncelikli olarak yayının, çocuğun yaş grubuna uygunluğunu kontrol etmesi önem taşıyor. Ayrıca içeriğin anne babalar tarafından çocuktan önce izlenmesi veya okunması yayının çocuk için uygunluğu konusunda fikir sahibi olmalarına yardımcı olabilir.
Ayşe Bakırcı Yücel: Bazı kanallar sadece popülere odaklanıyor
Adisebaba Eğitim Danışmanı ve Çocuk İçerikleri Üreticisi Ayşe Bakırcı Yücer ise birçok çocuk kanallarının eğitici içeriklere ağırlık verdiğini, ancak süreci yönetmede tüm kanalların aynı başarıyı gösteremediğini dile getiriyor:
- Bazı kanallar bu sürecin ve altına girdikleri sorumluluğun önemini fark edip uzmanlar eşliğinde doğru işlere imza atmaya çalışırken, bazı çocuk kanallarının ise sadece popüler olan üzerinden, çok da doğru olmayan uygulamalarla bu süreci yönetmeye çalıştığını söylemek mümkün.
Hem Yılmazer hem de Yücel, çocuğun ekran kullanımında ebeveynin süre planlaması yapmasının da önemli olduğunu vurguluyor. Yücel, “Özellikle erken çocukluk döneminde, yani okul öncesi dönemde günlük hayattan kesitler sunan, yaşına ve gelişimine uygun, renkler, sayılar, değerler gibi eğitici öğeler içeren, renkli, eğlendirici ve ezberleyebileceği şarkılar, tekerlemeler içeren, interaktif ve gerçeklikten uzak olmayacak şekilde tasarlanmış yayınların çocuklara izletilmesini uygun buluyoruz” diyor.
‘Doğru içerik’ ihtiyacı artıyor
“Sevimli Dostlar” ve ” Okidokido” gibi çocuk kanallarını bünyesinde bulunduran Adisebaba’nın kurucularından Murat Doğu, 23 dilde 40 milyon aboneye ulaştıklarını söylüyor. Uzmanların onayladığı içeriklerin yer aldığı Okidokido uygulamasının 1 milyondan fazla indirildiğini belirten Doğu’ya göre eriştikleri tüm coğrafyalarda özellikle okul öncesi çocuklara yönelik “doğru içerik” ihtiyacı ve bu yöndeki ebeveyn bilinci artıyor.
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Çocuk Gelişimi Bölümü Öğretim Görevlisi Eren Ertör de içerik üreticileri kadar, ebeveynlerin de çocukların eriştiği yayınlar konusunda sorumluluk taşıdığını vurguluyor. Salgın döneminde çocuklarıyla daha önce hiç geçirmedikleri kadar çok zaman geçiren ebevenyleri de anlamak gerektiğini, zira ailelerin çocuğun bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve merakını karşılamakta çaresiz kalabildiğini belirtiyor Ertör:
- Dijital içeriklerin dünyayı sardığı bir dönemde çocukları bu içeriklere tamamen yabancı yetiştirmek pek mümkün gözükmüyor. O hâlde dünyaya yön veren teknolojiyi ve dijital dünyadaki bilgiyi bilinçli bir şekilde yönetebilecek kişiler yetiştirmeye odaklanmak gerek. Dijital okuryazar bireyler.
- Çocuklar söyleneni değil, gördüklerini yaparlar. O hâlde aile içerisindeki yetişkinlerin hipnoz olmuş gibi pasif şekilde her türlü dijital içerikle zaman geçirdiği bir ortamda yetişen çocuktan bilinçli bir şekilde bu içeriklerin kullanımını bekleyemeyiz. Öyleyse ilk kural, yetişkin olarak bizlerin doğru model olması gerek.
- Ardından çocuklar ne ister sorusunu kendimize soralım? “Çocuklar eğlence ister, oyun ister, hareket ister” cevapları hemen aklımıza gelecektir. O hâlde o ışıltılı ekranlardan daha eğlenceli ve ilgi çekici, tüm aile bireylerinin zevk alacağı etkinlikler oluşturmak aslında başından beri aradığımız yanıt olsa gerek.
- Bu sözlerimden çocuğun teknolojiden uzak tutulması anlaşılmamalı. Aksine çocuk, pasif alıcı olduğu durumlardan uzaklaşıp aktif ve bilinçli etkileşimlere olanak tanıyan, akademik olarak onaylanmış içeriklerle tanıştırılmalıdır.
- Son olarak televizyon ya da internetten sunulan içeriklerin toplumun geleceği olan çocuklara etkileri tüm yetişkinler tarafından titizlikle incelenerek toplumca gerekli tedbirler alınmalıdır. Hiçbir kazanç, geleceğimiz olan çocukların sağlıklı yetişmesinden daha değerli değildir.
Çocuklar, çocuk yayıncılığını nasıl görüyor?
Son sözü farklı illerde yaşayan, farklı yaş gruplarından üç çocuğa bırakalım.
Bursa’da yaşayan 11 yaşındaki 4. sınıf öğrencisi Simge Keskin:
- Televizyon veya diğer alanlarda çocuk kanallarını çok izlemeyen biriyim. Hem eğlenceli hem de eğitici bulduğum çizgi film ve çocuk programları var elbette. Bir iki örnek verecek olursam… “Rafadan Tayfa” gibi çizgi filmler… Evrenin oluşumunu, dinozorların hayatını konu alan belgesel ve programları… Ayrıca öğretmenlerin eğlendirerek ders verdiği programlar olsa daha iyi olur.
Mardin’de yaşayan 7 yaşındaki 1. sınıf öğrencisi Avaşîn Ronya Geçer:
- “Sünger Bob” ve “İbi” en çok izlediğim çizgi filmler. Anlamını bilmediğim kelimeleri bu programlardan öğreniyorum bazen. “Oscar Çöllerde” filminden sıkılıyorum. ” Sürpriz Kutusu” programına bakarak kartondan bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Zarok Tv’de sayıların gösterildiği “Yek yek e” adlı şarkıyı da çok seviyorum. YouTube kanallarında da daha çok hayvanlar hakkında bilgi veren içeriklere bakıyorum. Babam kickboksör olduğu için ve kickboksu çok sevdiğimden sadece kickboksu öğreten bir kanalın olmasını isterdim. Ve maceralı başka içerikler…
Kendisi dijital çağın içine doğmasına rağmen çocuk içerikleri konusunda televizyonu daha güvenilir bulduğunu söyleyen 13 yaşındaki Ağrılı 7. sınıf öğrencisi Nedim Atalay:
- Çocuk programlarını daha çok televizyondan takip ediyorum. Çünkü bana göre televizyon daha güvenli. Tabii bazı kanalları saymazsak. O kanallarda daha çok çocukları korkutan filmler var. Ama Pepe, Şirinler ve Maşa ile Koca Ayı gibi film ve programları hep sevdim. Onları eğlenceli ve eğitici buluyorum. Hem televizyon hem internet ortamında yapılan programların daha da eğitici olmasını isterim. Çocukları hedef alan programlar rehberlik dersi gibi olmalı. Ayrıca büyüklerin küçükler ile beraber izlerken küçükleri anlayabileceği programlar olmalı. Anne ve babaya çocuklarını anlamalarını sağlayacak içerikler olursa, anne ve babalar belki bizi daha iyi anlar. Tabii bunları korkutarak değil, eğiterek yapmalarını isterim.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – YOUTUBER’LIK MESLEK OLDU, PEKİ YA ÇOCUK İŞÇİLER?