Görüş

Elon Musk’a göre Pravda mı, palavra mı?

Gazetecilerin oylanacağı bir site, medyanın güvenilirliği açısından bir ölçüt olabilir mi? Bu girişim Trump örneğinde olduğu gibi basın mesuplarını hedef hâline getirmez mi? Faşizan grupların linç kültürünü devreye sokması feci sonuçlar doğurmaz mı?

Dünya genelinde artan otoriter eğilimlerin gazeteciler üzerinde yarattığı baskı ve medya kuruluşlarının bekalarını koruyabilmek adına serbest piyasa ekonomisinin finansal oyunlarına dâhil olması bağımsız haberciliğe gölge düşürüyor. Asli görevi gerçekleri açığa çıkarmak ve kamuoyunu bilgilendirmek olan medya mensuplarına duyulan güven de bu sebeplerle günden güne azalıyor.

Bu aslında tam bir kısır döngü. Gazetecilik mesleğinin prestij kaybetmesine neden olan devlet başkanları bu durumu yine kendi çıkarları için kullanıyor. Böylece gazetecilerin itibarı daha da zarar görüyor. Sahip oldukları gücü ve kaynakları gazeteciler üzerinde denetim mekanizmalarını devreye sokarak kullanan siyasetçiler, medyada çıkan haberleri ‘yalan’ ya da ‘sahte’, gazetecileri de ‘terörist’ ya da ‘vatan haini’ olarak kodluyor. Bu isimlerden biri de ABD Başkanı Donald Trump. Kendisi, 2016’da seçim kampanyasına başladığı andan itibaren hoşuna gitmeyen tüm haberleri ‘sahte’ olarak nitelendirdi. Bu haberlere imza atan gazetecileri de vatana ihanet etmekle suçladı. ABD’nin gündemini bir süredir meşgul eden sahte haber tartışmasına yaklaşık beş ay önce uzay taşımacılığı şirketi SpaceX’in kurucusu, Tesla Motors ve PayPal Kurucu Ortağı Elon Musk’da dâhil oldu. Konuya farklı bir perspektiften yaklaşan Musk, Mayıs’ta Ttwitter’dan yaptığı bir açıklama ile muhabirlerin “güvenilirliğini” halkın derecelendireceği bir web sitesi kuracağını yazdı: “Herhangi bir makalenin doğruluğunu halkın oyladığı; her gazeteci, editör ve yayın kuruluşunun güvenilirlik puanının kontrol edilebildiği bir platform kuracağım. Adını da Pravda koymayı düşünüyorum. Bazı okuyucular güvenilirlik notunu önemsemese de gazeteci, editör ve yayın kuruluşları önemseyecektir.” 

Musk’ın açıklaması bununla da sınırlı kalmadı. Gazetecilerin sahte haber yapmasının altında yatan nedenlere de kendince değindi: “Gazeteciliğin en büyük sorunu gazetecilerin maksimum gelir elde edebilmek için maksimum tık sayısına ulaşmak zorunda olması. Yoksa kovuluyorlar. Tesla’nın reklam vermediği, motorlu araç üreticilerinin en büyük reklam verenlerden olduğu bir dünyada bu hayli zorlu bir durum.”

Elon Musk açıklamalarından sonra bu yeni projesini takipçilerinin onayına sundu. 681 bin katılımcının yüzde 88’i böyle platformun faydalı olacağı yönünde oy kullandı. Bu hayli yüksek bir oran. Fakat şaşırtıcı değil. Uluslararası araştırma şirketi Gallup’un 1997’de yaptığı bir ankette Amerikalıların yüzde 55’i medyaya güvenirken bu oran 2016’da yüzde 32’ye düştü. Aşağı doğru gidişatın 2017 ve 2018’de de devam ettiğini tahmin etmek zor değil.

Takipçilerinin desteğini arkasına alan Musk sahte haber yapan gazetecileri ortaya çıkartacağını söylediği girişim için öncelikle “Pravda” ismini uygun gördü. Sovyetler Birliği döneminde Komünist Parti Merkez Komitesi’nin resmi yayın organı olan Pravda Rusça’da “hakikat” anlamına geliyor. Fakat bu ismin daha önce başka bir şirket tarafından kullanıldığını öğrenen Musk, sitesi için“Pravduh.com” alan adını tescil ettirdi. Peki, tüm dünyanın yakından tanıdığı ve belki de birçok insanın geleceğine yön vermek dışında ortak bir noktaları bulunmayan bu iki ismi, Elon Musk ve Donald Trump’ı sahte haber tartışmasında birleştiren neydi?

Musk, Tesla Model 3 aracının seri üretimde başarısız olduğunu yazan ve tekrarlanan operasyonel gecikmelerle ilgili raporlar yayınlayan Washington Post gazetesi ile ilk atışmasını 2018’in ilk çeyreğinde yaşadı. Ardından ikinci kavgaya şirketin yüksek sayıda hatalı parça ürettiğini bildiren NBC ile girdi. Ayrıca farklı medya kuruluşu tarafından fabrikadaki işçilik sorunları sık sık ele alındı. Şirketin iflas etmek üzere olduğu ve üretimi durduracağına dair birçok haber çıktı. Bu haberler üzerine ünlü iş adamı bir kartonun üzerine yazılmış Bankrupt (iflas) yazısı ile aracının önünde fotoğraf çektirdi ve sosyal medyada paylaştı. Fotoğrafın altına da; “Elon, Tesla Model 3’ün yanında Tekila şişeleriyle çevrelenmiş duruyor. Kurumuş gözyaşlarının izleri hâlâ yanaklarında görülüyor” yazdı.

Musk, 13 Ağustos’ta yine Twitter hesabında, Tesla’yı hisse başına 420 dolar teklifle New York borsasından çekme planını şirketin yönetim kuruluyla paylaştığını, Suudi Arabistan varlık fonunun kendisiyle 2017’nin başından beri bu konu hakkında görüştüğünü duyurdu. 24 Ağustos’ta ise şirketin yönetim kurulu ve hissedarlarıyla yaptığı görüşmelerin ardından, Tesla’nın borsadan çekilme kararının iptal edildiğini açıkladı. Bu çıkışlarının ardından kamuoyunu yanlış bilgilendirmek ve yönlendirmekten ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC) tarafından hakkında yolsuzluk soruşturması açılan Musk suçlamaları reddetmeyerek SEC ile uzlaşma yolunu seçti. Sonuç olarak şirketin yönetim kurulu başkanlığından ayrılması, kendisi ve şirketi adına toplam 40 milyon dolar ceza ödemesi yönünde bir karar çıktı.

Sahte haber konusunda Musk ile aynı fikirde olan Trump ise 2017’den beri NBC, ABC, CBS ve CNN başta olmak üzere pek çok medya kuruluşu için “halkın düşmanları” söylemini kullandı. Twitter üzerinden “Yalan haber medyası fazla mesai yapıyor. Ekonomi ve diğer alanlardaki başarımıza rağmen bu haber ağının yüzde 91’i hakkımda olumsuz (yalan) haber yapıyor. Neden yozlaşmış medya ile çalışmak için bu kadar uğraşıyoruz ki? Akreditasyonlarını geri mi alsak?” diyen Trump, doğrudan medyayı hedef göstererek gazetecilere tehditler savurdu. Ağustos ayında da yılın en yalancı ve en yolsuz medya ödüllerini açıklayacağını, basın mensuplarının kötü habercilik üzerine farklı kategorilerde yarışacağını belirtti.

Trump’ın gazetecilere yönelik hakarete varan söylemlerinin ardından çok sayıda basın kuruluşu Boston Globe öncülüğünde “Kimseye düşman değiliz” (Enemy of None) sloganıyla bir kampanya başlattı. Sosyal medyada da ses getiren kampanya farklı medya kuruluşlarını özgür ve bağımsız habercilik savunusunda buluşturdu. Boston Globe’ın yayınladığı “Gazeteciler düşman değil” başlıklı başyazıda, “Bir ülkede yönetimi ele geçirmeye çalışan her yolsuz rejimin birinci işi özgür medyayı ortadan kaldırıp devlete bağlı bir medya yaratmak olmuştur” ifadesine yer verildi. Trump’ın Twitter üzerinden yine  ‘yalan haber’ açıklaması yapması sonrası, kampanyaya öncülük eden The Boston Globe gazetesi bombalı saldırı tehdidi aldı. Bu gelişmelere kayıtsız kalmayan Birleşmiş Milletler, “Bu saldırılar ülkenin basın özgürlüğüne ve uluslararası insan hakları hukukuna aykırı. Bu saldırıların gazetecilere şiddet eylemlerini artırma tehlikesinden endişeliyiz” ifadesinin yer aldığı bir açıklama yayımladı.

Şunu biliyoruz ki ‘Sektörde bağımsız, özgür ve adil olabilmek nasıl mümkün?’ sorusuna verilecek gerçekçi ve samimi cevaplar herkes için yeni bir medya düzeninin de esas meselesi hâline geldi. Zira tüm baskılara ve olumsuz koşullara karşı koyarak objektif ve cesur kalabilen gazetecilere rağmen yazının başında belirttiğim gibi şaibeli haberlere imza atan gazeteciler de var. Musk, sayesinde ‘yeni medya düzeni nasıl olmalı’nın alt başlıklarına bir yenisi daha eklendi ve nur topu gibi bir sorumuz daha oldu: Gazetecilerin oylanacağı bir site, basının güvenirliliği açısından bir ölçüt olabilir mi?

Öncelikle demokrasinin düzgün işlemesi adına hem hukuki çaba hem de meslektekilerin daha özverili ve cesur çalışmalarıyla medyaya duyulan güvenin el birliğiyle temin edilmesi şart. Ayrıca medya okuryazarlığı programlarını finanse etmek ve yaygınlaştırmak her bireyin okuduğu haberleri kendi akıl süzgecinden geçirmesinde önemli bir katkı sağlayabilir. Fakat gazetecilerin oylanacağı bir site Trump örneğinde olduğu gibi medya mesuplarını doğrudan açık bir hedef hâline de getirebilir. Bu, faşizan grupların linç kültürünü devreye sokması gibi oldukça feci sonuçlar doğurabilir. Ayrıca böyle bir platformda sizce Musk, kendisiyle ya da şirketiyle ilgili olumsuz haberler yapan gazetecilere hangi puanı vermeyi uygun görecektir? Ben bu durumdan çok da hoşlanacağını sanmıyorum. Muhtemelen böyle bir haberi yalanlayacak ve Trump gibi o da gerçekçi bir iddiayı ortaya atmış olsa bile o gazeteci hakkında olumsuz yorumda bulunacaktır. Hatta belki de kendi popületesini kullanarak kamuoyunu yanlış yönlendirecek. Tıpkı Tesla olayında olduğu gibi.


Yalan haberler alemi: Alem yalancı mı oldu?

Deniz Ali Gür

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden mezun oldu. Cumhuriyet gazetesinde çalıştı. Bilim ve Gelecek, Genç Gazete, İleri Haber, Sol gazetesi ve Yön dergisine haber ve yazılarıyla katkıda bulundu. Yüksek lisansını tamamladığı Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışırken 689 sayılı KHK ile ihraç edildi.

Journo E-Bülten