Gazetelerde etkileşim istenen boyutta değil. Okur reklamverene satılan bir veriden ibaret görülüyor. New York Times ise yaptığı değişiklikle ‘yazıyı yolladım, okur paylaşsın’ mantığının yavaş yavaş sonuna geldiğimizi gösteriyor.
Yeni medya döneminin en önemli özelliklerinden biri de etkileşim. Facebook gruplarından Twitter hesaplarına, anoniminden açığına aslında hepimizin peşinde koştuğu da etkileşim ile sağlanan tatmin. Ancak birçok online gazetecilik platformu online etkileşim mantığını klasik “Google Analytics” ve benzeri platformlarla edinilen veriye indirgemiş durumda.
The New York Times ise bu alanda -bana kalırsa gecikmiş- bir yeniliğe imza attı. Daha önce okur grupları gibi hamlelerle kullanıcıyı haber konularına sadık kılmayı amaçlayan, ana gazetede web’de aldığı yorumları yayınlayarak okura verdiği önemi kanıtlayan gazete bu sefer de İsveç’te yayın yapan Blankspot’un da kullandığı mantıkla artık yazarlarını okurla buluşturacak. Yazarlar, şimdilik web sitesinin içinde olmak üzere, okurların yorumlarına yanıt verecek.
Yazarların yorumlar kısmında aktif olmasının ilk örneği ise Frank Bruni’nin President Trump’s Perversion of Leadership başlıklı yazısında gözlemlenebiliyor. Yazar, kendisini liberal olarak etiketleyip Trump’la ilgili görüşleri nedeniyle eleştiren kullanıcıya şöyle başlayan bir cevap veriyor:
“Merhaba, M, sanırım ben, bu köşenin yazarı, bahsettiğiniz liberallerden biriyim. Ve ben şunu iyi niyetli olarak söylüyorum: Yorumunuz için teşekkürler…”
Ancak yanıt bu kadar basit ve nazik şekilde devam etmiyor. Yazar gazetenin bu yeni hamlesinin parçası olarak yorumlara kapsamlı yanıtlar veriyor. Argümanlarını desteklemek için elinden geleni yapıyor ve okur açısından okuma keyfi bana kalırsa katlanıyor. Toplum üzerine söz söyleme otoritesine sahip olan bir “köşe yazarı” bir şekilde toplum karşısında ilginç bir sınava tabi tutulmuş oluyor. Dahası, haklı haksız yorumlar karşısında yazar da yazarın hikâyesi de gelişme imkânına sahip oluyor.
Okuru Facebook’tan platforma çekmenin tam zamanı
New York Times’ın bu tartışmayı kendi platformu üzerinden sürdürmesinin birkaç önemli yanı var. Birincisi Facebook’un Cambrige Analytica skandalı etrafında tartışılmaya başlayan “gözetim ağları olarak sosyal ağlar” tartışması üzerinden düşündüğümüzde gazetelerin okurları tekrar mecralarına çekmesi için ideal bir dönemden geçiyoruz. New York Times her zamanki gibi kokuyu hızlı almışa benziyor.
Bizim açımızdan da ortada farklı bir tartışma yapma şansı var. Malûm, Cambridge Analytica vak’ası bize de dokundu. Skandaldan Türkiye’de 234 bin 584 kullanıcının etkilendiği ortaya çıktı. Türkiye’de ifade özgürlüğünün kısıtlılığı, gazetelerin yorumlardan sorumlu tutulması, aşırı kutuplaşmaya bağlı agresif ve tartışmadan ziyade kavgaya dayalı bir iletişim kültürü olması gibi sebeplerle -ve tabii denetlemeye dayalı mali zorluklar gereği de- okur yorumları birçok gazetece tercih edilmiyor.
Türkiye’de okurla yazarın dijital teması mümkün mü?
Ancak şu bir gerçek ki Türkiye’deki dijital haber odalarının performanslarına bakıldığında, bazı platformların yoruma izin vererek etraflarında ciddi bir okur komünitesi topladıklarını ve bu okur komünitesinin mecra ile öyle ya da böyle bir bağ kurduğunu grüyoruz. Bu tür bir “bağlılığın” kendi başına bir ekonomi yaratma şansı olduğu gibi, gazetelerin doğal marka elçilerini kendi mecralarında barındırabilmesi gibi bir şansı da yanında getiriyor. Üstelik Türkiye’deki olumlu örneklerde yapılan tek şey “yorumları açmak”. Henüz yazarların bu süreçlere dâhil olduğu bir örnek yok. Periscope gibi mecralarda yapılan yorumlar bile birçok yorumcu tarafından pek kaale alınmıyor; hatta arada inceden “sürtüşme” yaşanabiliyor. Gerçi o da mecranın bir güzelliği.
Netice olarak New York Times’ın hamlesi çığır açacak bir hareket değil, yalnızca dönemin ruhunu doğru okumak ve insanlara mikrofonu tekrar uzatmakla ilgili. Dünyada sağ-popülizmin medyayı şeytanlaştırdığı, medyanın da yer yer korkunç durumda olduğu bu dönemde, büyük gözetim ağlarından uzakta tartışmak ise küçük çapta da olsa emek gerektiren bir hamle.